Devlet faturayı sıradan Fethullahçılara kesmekten ne zaman vazgeçecek? | Ruşen Çakır yorumladı

Ruşen Çakır, bu videoda “Devlet faturayı sıradan Fethullahçılara mı kesiyor?” sorusunu cevapladı.

Ruşen Çakır videoya şu sözlerle başladı: “Kimileri bıkmış olabilir ama ben bıkmadım. Bu konuyu konuşmaya devam edeceğim. Çünkü yaptığım her yayın, yazdığım yazı ve Medyascope’ta bu konu üzerine imkan verdiğimiz, yazı yazmalarına imkan verdiğimiz kişilerin her yazısı Fethullahçı hareketin tepesindeki kişileri çıldırtıyor. Çıldırsınlar çünkü ortada çok basit bir formül var. Burada birileri mağdur olunca onlar ABD, Almanya
başta olmak üzere yurtdışında, iktidarlarını daha iyi koruyorlar.”

Çakır: “Devlet bir adım atarsa, birçok şeyin değişeceğini düşünüyorum”

Çakır, “Az sayıda insan Türkiye’de kalıp, tutuklandı. Ama büyük bir kısmı sırra kadem bastı. Bu arada kendi imkânlarıyla yurtdışına giden, benim ‘sıradan Fethullahçı’ olarak tanımladığım insanların büyük bir kısmı, yurtdışına gitmeyi başarabilenlerin büyük bir kısmı da hayatlarını oralarda kurabilmek için, sürdürebilmek için tekrar bu harekete bağlı oldular. İsteseler de kopamaz durumda oldular. Eğer Türkiye’de bu konuda devlet bir adım atarsa, ülkeyi yönetenler bir adım atarsa, birçok şeyin değişeceğini düşünüyorum” dedi.

Devlet faturayı sıradan Fethullahçılara kesmekten ne zaman vazgeçecek? | Ruşen Çakır yorumladı
Devlet faturayı sıradan Fethullahçılara mı kesiyor? | Ruşen Çakır yorumladı

Çakır, “Artık bu filmi bir yerde bitirmek lazım. Çok uzadı. Bu fatura sadece, bu insanların ödediği bir fatura olmaktan çıktı. Tüm Türkiye’nin ödediği bir faturaya doğru gidiyor. Uzun zamandır böyle” dedi.

Çakır videoda, Prof. Dr. Gökhan Bacık’ın Medyascope’ta yazdığı yazıya da değindi. Bacık, PKK ile başlatılan çözüm sürecinin benzerini Fethullahçılar için de önerdi. Bacık, bu konuda siyasi çözümün mümkün olduğunu belirtti.

Bacık’ın önerisi üç temel şarta dayanıyor. Birincisi, cemaatin mevcut örgütlenme biçimini PKK örneğinde olduğu gibi feshetmesi. İkincisi, hareketin içindeki nitelikli kişilerin inisiyatif alması. Üçüncüsü devletin bu sürece açık olduğuna dair sinyal vermesi.

Çakır, “Gökhan Bacık’ın yazısı ile bu tartışmalar başladı. Bir fesih çağrısı var. Tabii ki buna itibar etmeyecekler. Tabii ki asla kabul etmeyecekler” dedi.

“Umarım bunu devlet yapar”

Çakır, ardından şöyle dedi: “Bir şekilde devlet dilini yumuşatırsa, hareketlerini, davranışlarını yumuşatırsa, içeride olup da kopmayı düşünen kişiler belli ölçülerde daha inisiyatif alabilecek hale girecekler.”

Çakır, “Umarım bunu devlet yapar. Devlet bir diğer yandan da hangi yöntemle yapar bilmiyorum ama bu hareketin dışarıdaki lider kadrosunu bir şekilde kendini test etme çizgisine taşıyabilir” dedi.

Ayrıca Çakır, PKK’yı bu noktaya getirebilen bir devletten bahsedildiğine değindi. Çakır, “PKK olayında bir Abdullah Öcalan gibi bir olay var. DEM Parti gibi bir olay var. Bunlar tabii ki Fethullahçıların sahip olduğu imkânlar değil. Ama yine de başka yollar bulunabilir” dedi.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir 

Merhaba, iyi günler. Kimileri bıkmış olabilir ama ben bıkmadım, bu konuyu konuşmaya devam edeceğim çünkü yaptığım her yayın, yazdığım yazı ve Medyascope‘ta bu konu üzerine yazı yazmalarına imkan verdiğimiz kişilerin her yazısı Fethullahçı hareketin tepesindeki kişileri çıldırtıyor. Çıldırsınlar çünkü ortada çok basit bir formül var: Burada birileri mağdur olunca onlar oralarda — oraları derken tabii ki ABD, Almanya başta olmak üzere yurt dışı — iktidarlarını daha iyi koruyorlar. Tahkim edemiyorlar belki ama en azından koruyorlar çünkü buradaki mağduriyetler onların çok ciddi bir şekilde işine geliyor. Özellikle Fethullah Gülen’in ölümünden sonra, ki Fethullah Gülen’in de işine geliyordu ama onun ölümünden sonra ortada bir merkez kalmayınca, böyle bir isim, karizmatik lider kalmayınca geride kalan lider kadro, heyet, artık her ne derseniz deyin, bunlar iyice zor durumda kaldılar; çünkü bu ilişkiyi yeniden üretebilmek, aslında çoktan kaybetmiş olan bir hareketin bu kaybını ilan etmek konusunda bir direniş gösteriyorlar, direnç gösteriyorlar.

Fakat bunu yapabilmek için ellerinde çok fazla bir malzeme yok, açıkçası kapasiteleri de yok. Böyle bir durumda işte içerideki mağduriyetler bunu sağlıyor. Malum, bir infaz yasası tartışıldı, yarın yanılmıyorsam Meclis Genel Kurulu’na gelecek ve muhtemelen AKP, MHP oylarıyla kabul edilecek ve burada özellikle, devletin tabiriyle, FETÖ davalarından yargılanan kişilerin, mahkum olan kişilerin bir müddet önce tahliye olması da mümkün olmayacak. Normalde, terör yargılamalarının da COVID infaz yasasına uyması gibi bir formül üzerinde konuşuluyordu ve buradaki temel husus da tabii ki PKK’nın kendini feshetme kararıyla beraber içine girdiğimiz çözüm süreci ve dolayısıyla Kürt hareketiyle alakalı, ilintili kişilerin, mahkumların durumlarının nispeten iyileştirilmesiydi. Fakat terör meselesine FETÖ davaları da girince orada bir tereddüt oluştu anlaşılan ve PKK ile süren görüşmelerden bir şekilde istifade etme imkanları en azından şimdilik iptal oldu. Konuyu bilen birileriyle konuştuğumda, cezaevlerinde özellikle, çok büyük bir hayal kırıklığı yaşandığını söylüyorlar ve cezaevinde insanlar hayal kırıklığı yaşadığı müddetçe yurt dışındakiler de mutlu oluyorlar. Böyle garip bir formül var. Neden böyle oluyor?

Bu hareket öteden beri iki ayaklıydı; birisi görünen yüzü, bir de görünmeyen yüzüydü. Ben bunu ‘‘sivil kanat’’ ve ‘‘sivil olmayan kanat’’ diye ayırıyordum ve o tarihlerde daha Fethullahçılık iktidarla iş birliği yaparken geliştirdiğim bir önermeydi. Hatta hatırlıyorum, onların Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın, İstanbul Altunizade’dekiydi yanılmıyorsam, bir yerinde bir grup akademisyen Fethullahçı’yla beni çağırdılar ve orada kıran kırana bir tartışma yapmıştık ve benim bu önermemin yanlışlığını kanıtlamaya çalışmışlardı. Çok rahatsız olmuşlardı. Rahatsız olmalarının nedeni aslında bu hareketin gerçek yüzünün ortaya çıkma ihtimali, bu formülle. Yani kendi tespitimi abartmak için söylemiyorum, nitekim daha sonra bu çıktı.

Yani hareket ortada bir sivil olarak okullar, gazeteler, dergiler, vakıflar, şirketler, faaliyetler yürütüyor ve buralarda işte ‘‘başarılı okullar, başarılı dershaneler, etkili televizyon kanalları, çok satan kitaplar’’ diyerek kendini sosyal bir hareket olarak gösteriyor; ama altında devlet içerisinde paralel bir devlet yapılanması, devletin tüm kurumlarına, orduya, polise, adliyeye, Diyanet’e, aklınıza neresi gelirse gelsin sızarak orada paralel bir yapılanma yapıp sonra bir anlamda devleti ele geçirme projesi. Sonuçta siz dışarıdakine baktığınız zaman pekala bunun toplumun hayrına bir hareket olduğunu düşünebiliyorsunuz ve oralardan insanları tavlıyorlar, destekçi buluyorlar, yeni öğrenci buluyorlar, taraftar buluyorlar. Sonra onların içlerinden bazıları eğitilip, bizzat Fethullah Gülen’in eğitiminden geçip devlet içerisinde kritik noktalara yerleştiriliyorlar. Gerektiği zaman, ki çok sık gerektiği ortaya çıkıyor, bunların iyi yerleri, iyi okulları kazanabilmesi için sorular çalınıyor, sorular önceden kendilerine veriliyor. Böyle bir mekanizma. Orada bana böyle bir şeyin olmadığını, bu hareketin tamamen sivil olduğunu söyleyenlerden bazılarının sonra bu hareketten koptuklarını gördüm ve kimileri alenen, kimileri utangaçça, kimileri de sessiz kalarak aslında içinde yer aldıkları hareketin gerçekliğini kabul ettiler.

Aslında benimle tartışırken de biliyorlardı herhalde. Ben dışarıdan birisi olarak bu kadar kapalı bir yapıyı anlayabildiğim kadar anlamaya çalışıyordum, onlar içeriden bunu daha fazla herhalde biliyorlardı ama bu işin sırrıydı. Şimdi başta bu sivil ayakla toplumu etkileme yoluna giden ve öylece genişleme yoluna giden hareket şimdi küçülme aşamasında. Yenilgi sonrasında da yine aynı kişilerle yenilginin mutlaklığını ertelemeye çalışıyor. O mağduriyetler sürdükçe bunu yapmaya çalışıyor ve devlet bence burada çok yanlış bir politika izliyor. Başından beri bu yanlışı dile getirdim. O ayrımı yapmıyor. Yani bir darbe girişimi ise darbe girişimine dahil olanlar, devletin içerisinde sızıp paralel bir yapı örgütlemekse o yapının içerisinde olup onun içerisinde bilfiil görev alanlar gibi kişilerle; bu harekete şu ya da bu şekilde inanmış, bunun ülke için, İslamiyet için hayırlı olduğunu düşünmüş ve o hareketin gazetelerine abone olmuş, bankasına para yatırmış, yardım etmiş, çocuğunu okullarına göndermiş, düzenli yaptığı toplantılara giden ve Fethullah Gülen’in söylediklerine itibar eden ve bir anlamda kendisini o cemaat yapılanmasının içerisinde gören insanları ayırması gerekiyordu devletin ama ayırmadı.

Çok sayıda kişiyi cezaevine attı, çok sayıda kişiyi işlerinden etti, onları sosyal bir ölüme, sivil bir ölüme mahkum etti. Bir de tabii şöyle bir husus oldu, olayın daha trajik yönü: Bazıları ülke içerisinde bu zorlukları, mağduriyetleri yaşamamak için kimi zaman ailecek, kimi zaman tek başlarına ülkeden kaçmaya çalıştılar. Kaçabilenler kaçtı, kaçamayıp boğularak hayatını kaybeden insanlar oldu, nice dramlar yaşandı ya da cezaevlerinde gördük işte, çocuklarıyla kalan anneler gibi birçok dram yaşanıyor. Bir cezaevlerindeki dramlar var, bir de KHK’lıların dışarıda yaşadıkları var. Bunları çok söyledim, tekrar söylüyorum, devlet bu anlamda bir intikam politikasından vazgeçmeli ama vazgeçeceğe kolay kolay benzemiyorlar. Çünkü birincisi tek tek bu insanlar bayağı bir yaşadıklarından ders çıkarttılar diye tahmin ediyorum; ama bunun daha ötesinde, ders çıkartmamış olabilirler, tekrar bu hareket için çalışmak istiyor olabilirler, bunların hepsi olabilir ama daha önemlisi Türkiye’de artık Fethullahçılığın tekrar kök bulması, örgütlenebilmesi, insanları etkileyebilmesi imkanı yok.

Fethullah Gülen yaşasaydı da olmayacaktı çünkü özellikle darbe girişiminden sonra bu olay hızlıca, bu hareket toplumsal köklerinden koptu. İnsanlar artık bu harekete eskiden gösterdikleri ilgiyi, belki sempatiyi göstermiyorlar çünkü ülkeye çok ciddi bedeller ödettiler. Kendileri de ödedi, ülkeye de ödettiler ve dolayısıyla bu hareketin artık geri dönüşü imkanı yok. Yurt dışındakiler tabii ki bunun geri dönüşünün olacağını, tekrar iyi günlerin olacağını söylüyorlar. Eskiden bunu Gülen söylüyordu, şimdi Gülen öldükten sonra birileri sürekli rüyalar görüp, şu yapıp bu yapıp böyle insanları gaza getirmeye çalışıyorlar ve bir kısmı da buna inanıyor ya da inanmak zorunda hissediyor kendini. Artık bu filmi bir yerde bitirmek lazım, çok uzadı ve bu fatura sadece bu insanların ödediği bir fatura olmaktan çıktı, tüm Türkiye’nin ödediği bir faturaya doğru gidiyor, uzun zamandır böyle. Bir de şöyle hususlar var; demin söylediğim hani yurt dışına kaçmaya çalışıp hayatlarını kaybedenler var, bir de yurt dışına çıkmayı başarmış olanlar var. Burada bir noktayı özellikle vurgulamama izin verin. Bu hareketin önde gelen isimleri, kritik noktalardaki kişilerin önemli bir kısmı, işte özellikle devlet içerisinde örgütlenmiş olan, özellikle medyada etkili yerlerde tetikçilik yapanlar şunlar bunlar, nasıl olduysa bir şekilde kayboldular.

Çok azı, daha önce değişik nedenlerle önceden tutuklanmış olanlar kaldı. Az sayıda insan Türkiye’de kalıp tutuklandı ama büyük bir kısmı sırra kadem bastı. “Nasıl olduysa” diyeceğim, tabii ki nasıl olduğunu tahmin edebiliyoruz. Bu arada kendi imkanlarıyla yurt dışına giden, benim ‘‘sıradan Fethullahçı’’ olarak tanımladığım insanların büyük bir kısmı da, yurt dışına gitmeyi başarabilenlerin büyük bir kısmı da hayatlarını oralarda kurabilmek için, sürdürebilmek için tekrar bu harekete bağlı oldular, isteseler de kopamaz durumda oldular. Eğer Türkiye’de bu konuda devlet bir adım atarsa, ülkeyi yönetenler bir adım atarsa birçok şeyin değişeceğini düşünüyorum. Bir fesih çağrısı, Gökhan Bacık’ın yazısıyla beraber başladı biliyorsunuz, bir fesih çağrısı var. Tabii ki buna itibar etmeyecekler, tabii ki asla kabul etmeyecekler. Neden böyle yaptıkları üzerine söylenecek çok şey var, daha önce de söyledim, tekrarlamaya gerek yok. Ama her şeyden önce şunu söylemekte yarar var; kendilerini kesinlikle bu ülkeden ve bu ülkenin insanlarından daha çok sevdikleri için buna yanaşmayacaklar.

Ama bir şekilde devlet dilini yumuşatırsa, hareketlerini, davranışlarını yumuşatırsa içeride olup da kopmayı düşünen kişiler belli ölçülerde daha inisiyatif alabilecek hale gelecekler. Umarım bunu devlet yapar. Ama devlet bir diğer yandan da hangi yöntemle yapar bilmiyorum ama bu hareketin dışarıdaki lider kadrosunu bir şekilde kendini feshetme çizgisine taşıyabilir. Nasıl yapar bilmiyorum ama herhalde bunun birtakım mekanizmaları vardır. Bunca yıllık PKK’yı bu noktaya getirebilen bir devletten bahsediyoruz. Tabii ortada PKK olayında bir Abdullah Öcalan gibi bir olay var, DEM Parti gibi bir olay var; tabii ki Fethullahçıların böyle imkanları yok ama yine de başka yollar bulunabilir. Feshe sevk etmek için öncelikle bu fesih kararını almamakta ayak direyen kişilerin ekmeğini ellerinden almak lazım diye düşünüyorum. O ekmek nedir?

Türkiye’deki insanların mağduriyetidir ya da yurt dışında yaşayan birtakım insanların o yapıya mecbur olmasıdır. Bunların önünü kesebilmesi halinde devletin, bir şeylerin değişebileceğini ve bu defterin hızlıca kapanabileceğini düşünüyorum ve tabii ki temenni ediyorum. Şununla bitireyim, bu çevreden birisiyle geçen konuştuğumda, artık kopmuş olan birisiyle konuştuğumda bana neden Fethullahçı takımın yani yönetici takımın benden hiç hoşlanmadıklarını anlattı, isim de verdi hatta, onu söylemeyeyim, çok adını anmak istemediğim birisi, ‘‘Ondan bile sizin kadar nefret etmiyorlar’’ dedi. Çünkü ben bu olayın nasıl bir hareket olduğunu, nereden gelip nereye gittiğini görüyor, başından beri eleştirel bir şekilde anlatmaya çalışıyorum. Ama en önemlisi de bu olayın içerisindeki iyi niyetli insanların buradaki komplocu yönetim, başta Fethullah Gülen olmak üzere, bundan kurtulabilmesi lazım.

Tabii ki, hani ‘‘Fethullah Gülen iyiydi çevresi kötü’’ falan değil, Fethullah Gülen kötüydü, çevresi de onun gibi kötüydü, bu kadar açık ve net. Bunu kendisi yaşarken de söyledim, şimdi de söylüyorum. Ama bu kötülerin elinden insanların kurtulabileceğini söylüyor olmam onların iktidarlarını çok ciddi bir şekilde tehlikeye atıyor diye düşünüyorum. Yoksa ben de birileri gibi her önüne gelene ‘‘FETÖ’cü, FETÖ’cü’’ diyor olsam, ki biliyorsunuz ‘‘FETÖ’’ de demiyorum, ‘‘Fethullahçı’’ diyorum, ondan da rahatsız oluyorlar, keşke ‘‘FETÖ’’ desem de her şey kolaylıkla hallolsa, o da değil. Ben bu hareketin tabanındaki insanlara insan muamelesi yapıyorum, onları önemsiyorum, onların mağduriyetlerinin bir an önce giderilmesini istiyorum, onlar için istiyorum, Türkiye için istiyorum.

Ama bu atılacak adımın bu dışarıdaki kötücül yapının sonunu hızlandıracağını da açıkçası biliyorum, onun için de ısrar ediyorum. Onlar benden nefret etmeye devam etsinler, ben de o nefret kusan kişilerin faturasını ödemeye devam eden insanlar için elimden geleni yapmaya devam edeyim. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.