Mecburi “FETÖ” sürgünü Emine: “Devlet gelin dese bile dönmem, küskünüm”

Mecburi "FETÖ" sürgünü Emine: "Devlet gelin dense bile dönmem, küskünüm"

Prof. Dr. Gökhan Bacık, Medyascope’ta yayımlanan yazısıyla, devletin PKK ile başlattığı çözüm sürecine benzer bir sürecin Fethullahçılarla da yapılması gerektiğini savundu. Bacık’ın yazısının ardından daha önce yolu cemaat ile kesişmiş pek çok isim, konuya dair yazılar yazdı-çizdi. “Devlet faturayı sıradan Fethullahçılara kesmekten ne zaman vazgeçecek?” başlıklı yayınının ardından Ruşen Çakır’a Emine’den gelen e-postayı sizinle paylaşıyoruz. İşte mecburi “FETÖ” sürgünü Emine’nin yaşadıkları.

Çok geleneksel ve dindar bir aileden geliyorum. Babam İmam Hatip, annem ilkokul mezunu. Başörtüsü ile çok küçük yaşlarda tanıştım. Ailem beni ortaokul yıllarından itibaren dershaneye gönderdi. ‘Bu insanlar iyi insanlar, kız çocuğumuz hem okusun hem de emniyette olsun’ diyerek dershanede eğitimime devam ettirdiler. Çok sürekli olmasa da, dershanelere gittim. Her Anadolu çocuğu gibi – Kemalist aileden gelmiyorsanız, ulusalcı aileniz yoksa – biz de dindar ortamlarda takılmayı tercih eden çocuklardık. 

Fethullah Gülen Mecburi "FETÖ" sürgünü
Mecburi “FETÖ” sürgünü Emine yaşadıklarını Ruşen Çakır’a anlattı

İstanbul’da özel bir üniversitede burslu okudum. Bedrettin Dalan’a her zaman duacıyım. Üniversite sınavında ilk 100’e giren öğrencilere büyük bir burs imkânı tanıdı ve 4 yıl boyunca iyi bir eğitim aldım. Hem İngiliz Dili Edebiyatı hem de Gazetecilik bölümlerinden mezun oldum. 

Üniversitede başörtümü çıkardım. Öğrenciyken çeşitli işlerde çalıştım, yeri geldi çevirmenlik yaptım, yeri geldi bazı televizyon kanallarında çalıştım. Arka planım ve altyapım gereği çok ayak uyduramadım. Çekingen, susmayı öğrenmiş, dindar bir aileden geliyordum ve ayak uyduramadım. 

Daha sonra İngilizce Öğretmenliği yapmaya karar verdim. Torpilsiz bir şekilde iş bulabildiğim yerlerden birisi İstanbul’daki başka bir özel üniversite oldu. Başvurdum, zaten ihtiyaçları da vardı, iyi de bir özgeçmişim olduğu için işe alındım. 

Mecburi “FETÖ” sürgünü Emine: “Hiçbir zaman ‘tayine tabi’ olmadım”

Bu sürede cemaat ile yolum yeniden kesişti. Ama kendi tabirleriyle hiçbir zaman “tayine tabi” olmadım, olmak istemedim. Ama ailem memnundu, muhafazakâr bir ortamdaydım, mutluydum ama cemaatte de değildim.

Liseden bir arkadaşımla evlendim, eşim de cemaatten değildi. 2011’e kadar İstanbul’a yaşadık daha sonra Anadolu’da bir şehre yerleştik. Yerleştiğimiz bu yeni şehirde düzgünce iş bulabildiğimiz yer yeni açılan bir üniversite oldu. Ne KPSS’ye girmiştik ne de cemaatle kuvvetli bir bağımız vardı. Üniversite yeni kurulduğu için ihtiyaç vardı ve bizi işe kabul ederken de binbir niyaz ile kabul ettiler. Üniversitede çalıştığımız dört yıl boyunca birçok sorun yaşadık. Tayine tabi tutulmadığımız için sorunlu olarak görüldük.

Daha sonra olacakları öngördük belki de hissettik, mutsuz olduğumuz için şansımızı yurtdışında aramaya karar verdik. İspanya’dan Birleşik Arap Emirlikleri’ne kadar çok sayıda ülkede, bulduğum her yere iş başvurusu yaptım. Şansımız yaver gitti ve İspanya’da bir teknoloji firmasından teklif aldım. Hazırlıklarımızı yaptık, istifamızı verdik ve tam da 15 Temmuz 2016 günü vizemiz onaylandı. Biletimizi darbe girişiminden saatler önce aldık. 

“Türkiye’ye gelip ifade veremiyoruz”

Türkiye’den normal yollarla ayrıldık, hiçbir sorun yaşamadık. Fakat bizden sonra başlayan cadı avından biz de nasibimizi aldık. Birisi cezaevinden çıkabilmek ve kendisini kurtarabilmek için savcıya ismimizi vermiş. Hakkımızda dosyada yazan tek şey Bank Asya’da paramızın olması, çünkü çalıştığımız üniversite paralarımızı Bank Asya aracılığıyla ödüyordu.

Türkiye’ye gelip ifade veremiyoruz çünkü gözaltına alınacağımızı biliyoruz. Sürecin ne zaman biteceği de belirsiz. Bitse bile pasaportunuz geri verilmiyor. Burada işim çok iyiyken, 3 çocuğum da okula giderken ben neden döneyim, nasıl döneyim?

Devlet dönmemi istemiyor anlaşılan. Başka bir olanak da sağlanmıyor. Yurtdışında bırakın Fethullahçıları, Türklerle bile, yani kimseyle görüşmüyoruz. Türkiye’den ayrılalı neredeyse 10 yıl olacak ve en küçük çocuğum Türkiye’yi hatırlamıyor bile. En büyük çocuğum ara sıra soruyor, ona da yaşananları açık açık anlatıyoruz. Bir gün bile ülkemizi kötülemedik.

Çok zor günler geçirdim, ailelerimizden yıllardır ayrıyız, kardeşlerimi göremiyorum. Sevdiklerim vefat etti, gözlerime yaşlar dizildi her gün. Kimseye içimi dökemedim, yalnızdım, sarılıp ağlayabildiğim kimse olmadı, çünkü kimse sizi dinlemiyor. Kimseye bir şey anlatamıyorsunuz zaten. Eğer geldiginiz ülkede bir Türkle tanıştıysanız, bir yerde denk geldiyseniz ilk soru her zaman su: Ne zaman geldiniz/kaç yıl oldu, Türkiye’ye gidiyor musunuz? 

“Gelin dense bile dönmem, küskünüm”

Şu anda ‘Hadi dön’ deseler döner miyim? Bilmiyorum. O kadar büyük bir küskünlük var ki kalbimde… Akrabalarım, dostlarım, tanıdıklarım; herkesten çok damga yedim.

Sözün özü: Fethullahçıların affedileceğini düşünmüyorum. Biz kimseyi öldürmedik, silah almadık elimize. Vergilerimizi düzenli ödedik, devletin açtığı ve sürekli denetlediği bir kurumda çalışan başarılı biriydim. Ama görüyorum ki şimdi PKK bile affediliyormuş. İçim acıyor. Ben ne için yaşadım, neden bu kadar uğraştım ülkem için diyorum. Bir kere bile KPSS’ye girmedik ama herkes bize ‘Soruları çaldınız’ deyip duruyor.

Fethullahçılar affedilse ve gelin dense bile ben dönmem. Küskünüm.

*Güvenlik nedeniyle bazı ifadeler değiştirilmiştir.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.