Açık Oturum’un bu bölümünde Göksel Göksu’nun konukları “Adalete çağrı” bildirisine imza atan sosyolog Doğu Ergil ile eski turizm bakanları Ertuğrul Günay ve Bahattin Yücel oldu. Türkiye’de hukuk devletinin askıya alındığını ve yargının bağımsızlığını kaybettiğine dikkat çekilen bildirinin detaylarının konuşulduğu programda demokrasi arayışı, barış iklimi, yargının bağımsızlığı ve tepki çeken uygulamalar alındı.
Aralarında AKP’nin kurucularından eski Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Ertuğrul Yalçınbayır, eski Kültür ve Turizm Bakanları Ertuğrul Günay ve Bahattin Yücel, eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Doğu Ergil ve çok sayıda akademisyen, hukukçu, bürokrat ve siyasetçinin bulunduğu 19 kişilik bir ekip, yayınladıkları bir bildiriyle iktidara “adalet” çağrısı yaptı. “Hukukun üstünlüğü yoksa adalet yoktur” denilen bildiride, devletin meşruiyetinin hukuktan geldiği vurgulandı ve “Türkiye’de hukuk devleti askıya alınmış, yargı yürütmenin etkisi altına girmiştir” denildi.
Çağrıcılar neden adalet istiyor?
Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarının uygulanmaması, keyfi tutuklamalar ve “gizli tanık” uygulamalarının eleştirildiği, “Adaletsizlikle malul bir ülkede güvenlik, refah ve özgürlük sürdürülemez. Türkiye’de hukuk devleti askıdadır. Yargı bağımsızlığı ortadan kalkmıştır. Bu, bir beka sorunudur” denilen bildiride imzası olan 19 isimden biri olan Doğu Ergil, kuvvetler ayrılığı ilkesine ve özerkliğe dikkat çekerek “Özerklik çekiç haline gelir” değerlendirmesini yaptı. “Biz ölçüleri kaçırdık” diyen Ergil şunları söyledi:
“Sadece hukukta, yönetimde, ekonomide değil, yaşamın bütün alanlarında ölçüleri kaçırdık. Ölçüsüzlük, kontrolsüzlük demek. Yani eldeki erkin, her alandaki erkin nasıl kullanılacağını, nereye kadar kullanılacağını, toplumu nereye kadar götüreceğini ve nerede kırılmaların yaşanacağını bilmiyoruz demek. İşte kuvvetler ayrılığı bu ölçülerden biridir. Yani kuvvetler birbirlerini dengelerler ve denetlerler. Böyle bir bağımsızlık söz konusu değildir. Yani yasamada, yargıda, yönetimde bunların hepsi özel alanlarında devlet dediğimiz bütünlüğün içinde birlikte çalışırlar. Özerk alanların bir bütünlüğü söz konusudur. Bu özellikler kalkınca hepsi yekpare hale gelince güç bir çekiç haline gelir ve siz onu her yerde bir çekiç olarak kullanmaya başlarsınız. Yani yapıcı değil daha çok dağıtıcı cezalandırıcı bir nitelik kazanır. Bakın şu zamanlarda, son zamanlarda bir barıştan söz ediliyor ve hep beka korkusunu dile getiren kesimlerin özellikle MHP ve MHP liderliğinin bu beka endişesini barış sağlayarak gidermek gibi bir rol üstlendiğini gördük. Eğer adalet olmazsa, bu güçler arasında denge kurulmazsa, barış da olmaz. Çünkü demokrasi olmaz.”
“Kimsenin ‘mağrur olma padişahım senden büyük Allah var’ deme cesareti yok”
Bildiride imzası olan Ertuğrul Günay yaşananları iktidarın güç zehirlenmesini olarak niteleyerek, “Bunu engellemek için Osmanlı döneminde rivayet edilir ki Padişah selamlığa giderken bir takım görevliler tutulur ve ‘Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var’ diye bağırtırılırmış. Şu anda bunu söyleyecek bir güç kalmadı. Oraya geldik. Hiç kimse iktidar sahiplerine senden büyük Allah var deme cesareti göstermiyor. Bu bir çürüme noktası. Bu ciddi biçimde bunu iktidar sahiplerinin de ciddi biçimde durup düşünmesi gerekir. Bunun sonu yok” dedi.
“Kamu erki kullananlar korumasız sokağa çıkmıyor, bu güç zehirlenmesidir”
Tek parti döneminde, bir dönem valilerin resmen il başkanı olduğunu söyleyerek buna Cumhuriyet Halk Partisi tüzüğünün o zaman izin verdiğini; kaymakamların ilçe, valilerin il başkanı, parti genel sekreterinin içişleri bakanı olduğunu anlattı. Daha sonra bunun yanlış olduğunun görülerek kaldırıldığını belirten Günay günümüzde ise bu durumun fiilen uygulandığını söyledi:
“Şimdi hukuken böyle bir şey yok ama fiilen bu hale geldi. Neden? Bir siyasi parti 20 yıl, 25 yıl kalınca artık yoruluyor. Kadroları çok profesyonelleşiyor. Kadroları devleti kullanmaya alışıyor. Parti olmaktan, parti bir millet hareketidir. Parti olmaktan çıkıyor, bir devlet aygıtı haline dönüşüyor. Devlet aygıtı haline görüşünce de yargı benim, ordu benim, jandarma benim, polis benim havasına giriyor ve millet arasına bir mesafe oluşuyor. Ben ilk yıllarda biliyorum, ben bakanlığımda üç korumayla gezmedim. Önümde arkamda iki arbayla da gezmedim. Ama şimdi bırakın bakan arkadaşlarımızı, kamu erki kullanan herhangi birisi korumasız sokağa çıkmıyor. Böyle bir şey olur mu? Bu neden oluyor? Çünkü artık siz millet olmaktan çıktınız, halk olmaktan çıktınız, devlet safına geçtiniz. Güç zehirlenmesi diyorlar buna.”
Parlamenter sistemden Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçişin bir kırılma noktası olduğunu vurgulayan Bahattin Yücel, “Çağrıcılar neden adalet istiyor?” sorusuna şöyle cevap verdi:
“Dünyada da pek görmeyen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin tırnak içerisinde söylüyorum, bırakın Türkiye’nin sorunlarını çözmeyi, sorunları daha ağırlaştıran bir çizginin izlenmesine doğru götürdü Türkiye’yi. Bu çıkışın temelinde aslında bu var. Çünkü hiç kimsenin ben hukuk uygulamasında adaletten, yargıdan memnun olduğunu sanmıyorum.”
“Ekonomi kayıt altına alınırsa birçok adaletsizlik ve yanlış uygulama düzelir”
Ekonomiyi kayıt altına almadan adaletsizliğin ve yanlış uygulamaların düzelmeyeceğini söyleyen Yücel, “Daha fazla güç, daha fazla güç… Her şeyi yapacak kadar gücünüz olduktan sonra daha fazla güç elde etmek sağlıklı bir şey değil. Hem bireyin ruh sağlığı için hem de toplumun sağlığı için iyi bir şey değil” dedi.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
“Para için de öyle” diyen Bahattin Yücel, “Yani daha fazla para giderek hırsızlıklara, yolsuzluklara yol açıyor. Yolsuzluk korkunç bir çürüme. Ve adaletsizliğin bir yansımasıdır bu. O yüzden ölçü. Ölçülerin hukukla geri gelmesi lazım. Ama bu hukuku toplumun talep etmesi lazım. Bütün bunların çözümünü ben ekonominin kayıt altına alınmasında görüyorum. Bizim 1.1 trilyon dolarlık resmi ekonomimiz var kayıt içerisinde. En az onun yarısı kadar da kayıt dışı. Bu dünya ölçülerinde bayağı ciddi bir rakam. Eğer ekonomi kayıt içerisine alınırsa yolsuzlukların nedenleri büyük ölçüde ortaya çıkar. Ama bunu ben şimdiye kadar hiçbir siyasal partinin çıkıp net olarak savunduğunu görmedim. Onun için en önemli şey de budur. Her şey kayıt altına alınırsa birçok adaletsizlik ve yanlış uygulama düzelir diye düşünüyorum.”
Metni imzalayanlar
Hüseyin Çelik, Haşim Kılıç, Ertuğrul Günay, Bahattin Yücel, Ertuğrul Yalçınbayır, Figen Çalıkuşu, Hakan Tartan, Haluk Özdalga, Nesrin Nas, Mehmet Altan, Doğu Ergil, Abdulbaki Erdoğmuş, Beyhan Aslan, Müslim Doğan, Sırrı Özbek, Suat Kınıklıoğlu, Erdal Türkkan, Ali Rıza Çoban ve Helün Fırat.