Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Yunan asıllı Teksaslı John, nasıl IŞİD sözcüsü Ebu Hasan el-Muhacir oldu?

Kökenleri Girit Adası’na dayanmaktadır. 1983 doğumludur ve bir Hıristiyan olarak yetişmiştir. 2001’de İslam dinini seçti. Allah yolunda bilgiye ulaşmak için birçok yeri dolaştı ve nihayetinde, Allah, ona Şam’a hicret etmeyi bahşetti. Şu an Halep’te bulunmaktadır.

Bu satırlar, Yunan asıllı ABD’li bir ailenin Teksas’da doğan çocuğu John Georgelas’ın kendi websitesinde 2013 yılında yayınladığı biyografisinden. Teksas’da doğup büyüyen Girit kökenli bu çocuğun şimdiki adı Ebu Hasan el Muhacir ve 5 Aralık’tan beri IŞİD’in sözcülüğü yapıyor.

Teksas’ın küçük bir kasabasından Rakka’ya uzanan bu ilginç öyküyü Graeme Wood, yeni yayınlanan “The Way of the Strangers: Encounters With the Islamic State” (Yabancıların Yolu: IŞİD’le Rastlaşma) kitabında anlatıyor. Kanadalı gazeteci Wood’un, röportaj yaptığı Avustralyalı bir cihatçının söylediklerinden yola çıkarak, adeta bir dedektif titizliğinde eksik parçalarını birleştirerek tamamladığı bu ilginç öykü, ABD’li sıradan bir gencin nasıl cihatçı fikirlerle tanıştığını, IŞİD’e nasıl katıldığını ve nasıl IŞİD’in sözcülüğüne kadar yükseldiğini anlatıyor. Peki, 11 yaşındayken Yunan Ortdoks Kilisesi’ne bağlı, lisedeyken uyuşturucu müptelası olan ABD’li John; IŞİD’in en etkili propaganda metinlerini yazan ve Arapça’ya hakimiyetiyle bilinen Ebu Hasan el Muhacir’e nasıl dönüştü?

Teksaslı sıradan bir ailenin sorunlu oğlu John

John Georgelas, Aralık 1983’te maddi durumu oldukça yerinde bir aileye doğmuş. Dedesi, II. Dünya Savaşı’nda iki kere yaralanmış Albay John Georgelas. Babası Timothy de orduda üç yıl görev yapmış bir doktor. Georgelas ailesi, babanın görevleri sebebiyle uzun yıllar birçok farklı ülkede ikamet etmiş. Küçükken çeşitli hastalıklar geçiren John, 11 yaşındayken Yunan Ortodoks Kilisesi’ne bağlı bir gençmiş. Babası ve dedesinin aksine, fiziksel ve ruhsal olarak askerliğe uygun olmayan John’u babası şöyle anlatıyor: “Hep sınıfın en küçüğüydü ve hep takipçiydi. Kolay manipüle edilen biriydi. Liseden itibaren hep yanlış kararlar verdi.”

John’un lise yıllarında vermeye başladığı yanlış kararlardan biri uyuşturucu bağımlılığı oldu. Marihuana, asit, mantar gibi çeşitli uyuşturucuları kullanmaya lise yıllarında başlayan John’un bu düşkünlüğü sonraki yıllarda da devam edecekti. Yine aynı yıllarda, babasına ve ABD yönetimine yönelik derin bir öfke beslemeye başladı.

Lisede notları çok kötüydü ve neredeyse uyuşturucu kullanmaktan başka bir şey yapmıyordu. Liseden sonra Blinn College’da felsefe bölümüne girdi, ancak bitiremedi. Aldığı “dinler tarihi” dersindeki İslam anlatısını sıkıcı buldu. İslam’ın ne olduğunu yerli Müslümanlardan öğrenmeye karar verdi. Öğrendiği İslam’dan o kadar etkilendi ki 2001 yılında, Ramazan ayının ilk gününde College Station’daki bir camide Müslüman oldu. John’un İslam’ı seçtiği günlerde 11 Eylül saldırısının külleri daha soğumamıştı ve ABD’de Müslüman karşıtlığı en üst seviyedeydi. Müslüman olunca Yahya adını aldı. Pikabını satıp uçak bileti aldı ve 2001 yılının Aralık ayında, ailesi Yahya’nın Şam’a gittiğini bir e-posta ile öğrendi.

yahya-2001

(Yahya’nın 2001 yılında kendi websitesine koyduğu bir fotoğraf)

John Georgelas gitti, yerine Yahya el Bahrumi geldi

Yahya, Şam’da tasavvufa ilgi duymaya başladı. Bir süre sonraysa, daha sert bir İslam yorumuna sahip olan İngiliz Müslümanların etkisiyle cihatçılığa yöneldi ve İslam anlayışı gittikçe sertleşti. Bu sertleşmeye bağlı olarak yerleşik ulema otoritesine karşı çıkmaya başladı.

Şam’da Arapça öğrenmeye koyuldu. Arapça öğrenenlerin başucu kitabı olan “The Hans Wehr Modern Yazılı Arapça Sözlüğü”nü altı ayda ezberledi. Sonra da, Halil el-Farahidi’nin 8. yüzyılda yazdığı “Kitab el-Ayn” isimli Arapça sözlüğü ezberledi. Anadili Arapça olanlar için bile oldukça zor olan Klasik Arapçayı öğrenmeye başladı.

2003’te Müslümanlara yönelik bir evlilik sitesinde, sonradan evleneceği Tania ile tanıştı. Sonraki yıllarda Yahya ile birçok şey yaşayacak olan Tania, 1983 Londra doğumlu bir İngiliz. Tania ile Yahya’nın ilk gençlik yılları birbirine oldukça benziyor. Tania da bunalımlı bir lise hayatı geçirmiş. İslam’a duyduğu yoğun ilginin sonunda lise yıllarında örtünmeye karar vermiş.

İnternet üzerinden iletişim kuran Tania ve Yahya hızlıca birbirlerine aşık oldu ve birlikte İslam ve cihat üzerine tartışmaya başladılar. Yahya, Londra’ya gitti ve 15 Mart 2003’te ilk defa yüzyüze görüştüler. Üç gün içerisinde de evlendiler ve ardından Teksas’a gittiler. Teksas’ta da yoğun bir şekilde cihat üzerine kafa yormaya devam ettiler ve buradaki Müslüman gençlerle arkadaşlık kurdular. Hatta burada tanıştıkları ve Körfez ülkelerinden gelmiş zengin Arap arkadaşları, Tania ve Yahya’nın çalışmalarını finanse etti.

Tania ve Yahya bir yandan cihat üzerine yoğunlaşırken diğer yandan mütemadiyen uyuşturucu kullanıyorlardı. İslam, marihuana kullanmayı yasaklıyordu yasaklamasına ancak Yahya’nın İslam yorumuna göre marihuana haram değildi. Hatta “Cannabis” başlığıyla kaleme aldığı uzun bir makalede, klasik Arap metinlerine ve bazı hadislere referans vererek marihuananın haram olmadığını ayrıntılı bir şekilde savunmuştu.

Yahya ve Tania, Suriye’de cihatçılarla tanışıyor

2003 yılının sonlarında Yahya ve Tania, Şam’a gitti. Burada diğer cihatçılarla irtibat kurdular ve Suriyeli güvenlik güçlerinin takibine takıldılar. Faaliyetlerini ve irtibatlarını açığa vurmamak için, temasa geçtikleri yetkililere yalan söylüyorlardı. En son polis, komşularını sorgulamaya başlayınca kaçmaya karar verdiler ve İsa Mesih’in döneceğine inanılan bir kasabaya yerleştiler.

Yahya, Tania’nın üzerinde inanılmaz bir hakimiyet kurdu. Tania, Yahya’nın ilk öğrencisiydi ve Yahya’nın “Allah tarafından bahşedilmiş bir dehaya sahip olduğuna” kani olan Tania, yaptıkları cihatta ona verilen görevin Yahya’ya hizmet etmek olduğuna inanıyordu. Yahya 7 erkek evlat verecek, bu erkek evladın her biri bir kutsal savaşçı olacak ve 7 kıtaya hükmedecekti.

Bir süre sonra Londra’ya döndüler. Burada Yahya, Ürdünlü cihatçı Ebu İssa’ya biat etti. Ebu İssa, 1990’ların ortalarında Afganistan’ın Kunar eyaletinde halifeliğini ilan etmişti. Bir süre sonraysa, Ebu İssa, müritleriyle birlikte Londra’ya yerleşmişti. Londra’da Yahya, halife Ebu İssa’nın oğluna hocalık yapacak kadar yükselmişti; Ebu İssa’nın oğluna bilgisayar hackleme ve savaş sanatları konularında dersler veriyordu. Ancak kısa bir süre sonra, Yahya ile Ebu İssa, İslam hukukunun yorumlanması konusunda anlaşmazlığa düştü. Bunun üzerine Yahya ve Tania tekrar Suriye’ye döndü.

ebu-issa

(Afganistan’da halifeliğini ilan eden cihatçı Ebu İssa)

Yahya, Suriye’ye geri döndüğünde İbn Hazm’ın eserlerinden etkilenmeye başladı ve  İslami hükümleri Kur’an ve Sünnet’in zahiri (görünen, sözel) anlamlarından çıkarmayı temel alan Zahirilik mezhebini seçti.

Yahya, siber saldırıdan hapse giriyor

Eylül 2004’te Yahya ve Tania, ABD’ye döndü. Buradayken bir süre Yahya’nın ailesinden maddi yardım aldılar. Yahya iş arıyordu ancak cihatçı olduğu için camilerde imam olarak çalışamadı. Hatta istihbarat görevlileri takip ettiği için camiye gitmemeye başladılar.

2004 yılında Kaliforniya’da ilk oğulları doğdu. Bir yıl sonra tekrar Teksas’a döndüler ve Yahya, bir şirkette veri teknisyeni olarak çalışmaya başladı. Gündüzleri veri teknisyenliği yapıyor, geceleri ise Kanada merkezli İslamcı bir haber sitesi olan Jihad Unspun’a teknik destek veriyordu.

8 Nisan 2006’da Amerikan-İsrail Kamu İşleri Komitesi’nin şifresine erişti ve Komite’nin sitesini hackledi. Bu olay sonrasında, SWAT timi Teksas’taki evlerine baskın düzenlediğinde, Yahya ve Tania sakin bir şekilde teslim oldu. Yürütülen soruşturma sonucunda Yahya, 34 ay hüküm giydi.

Yahya’nın mahkumiyeti Tania ile olan evliliğinde de bazı kırılmalar yarattı. Yahya hapisteyken, Tania kendini İslam okumalarına verdi. Peçe takmaya karar verdi. Bunu söylediğinde Yahya çok sinirlenmişti; Tania’nın “kafir” ABD’yi terkedip Nijerya Talibanı’na katılmasını istedi. Tanya bu öneriyi reddetti ve hatta Yahya’yı boşanmakla tehdit etti ancak boşanmadılar. Yahya, şartlı tahliye olduktan 10 ay sonra, Ağustos 2009’da ikinci oğulları dünyaya geldi.

Yahya, Mısır’da yükseliyor

1 Ekim 2011’de Yahya’nın şartlı tahliyesi sona erdi. Tania ve iki çocuğuyla önce Londra’ya, oradan da Kahire’ye gittiler. Üç yıl kadar Mısır’da yaşadılar. Yahya, Mısır’dayken, Katar hükümetine bağlı din adamlarının fetvalarını çevirerek para kazandı. Ancak Yahya’ya göre, çevirdiği fetvalar müspet kanıtlara değil; sadece fikir ve görüşlere dayanıyordu. Bu nedenle, kısa süre sonra bu işi bıraktı.

Kahire’de olduğu süre boyunca, Yahya, birçok cihatçıyla tanıştı. Özellikle Arapça’ya hakimiyeti ve İslam bilgisi sebebiyle kısa sürede cihatçılar tarafından saygı görmeye başladı. Yahya, halifelik fikrine gönülden bağlıydı. İslam hukukunu, Arap dili ve edebiyatını çok iyi biliyordu. Bu özellikleri onu cihatçılar içerisinde daha ileri noktalara taşıyacaktı.Hatta onu tanıyanlardan biri, internet üzerinden yaptığı Arapça ve İngilizce yayınların birkaç yıl sonra gelecek hilafet ilanına Batılıları hazırlamakta başarılı olduğunu belirtiyordu.

Nitekim, bir süre sonra Yahya’nın ünü artınca, Avrupalı cihatçılar Mısır’a gidip onun yanında eğitim görmeye başlamış. Hatta ondan oldukça etkilenen bir şeyh, Yahya’nın Suriye ya da Afganistan gibi çatışma olan yerlere gidip kendisini tehlikeye atmasının günah olacağını, “Yahya’nın kanını dökmenin haram olacağını” bile söylemiş.

Yahya’nın vaazları ve beyanları, IŞİD’in propaganda temalarıyla örtüşüyordu. Sosyal medyada da, Tanya, Yahya’nın görüşlerini destekliyordu ancak doğurduğu her çocukla birlikte cihata katılma hevesi gitgide azaldı. Yahya ise Tanya’yı, hicretten vazgeçenlerin Kuran’da sert bir şekilde yargılandığını hatırlatarak, uyarmaya devam ediyordu.

Temmuz 2013’te, seküler bir askeri darbe Mısır’daki Müslüman Kardeşler yönetimindeki hükümeti devirdiğinde, darbenin cihatçılara yönelik olası sonuçlarını göz önünde bulunduran Yahya ve Tanya, Mısır’dan kaçmaya karar verdi. Nihayetinde patlayan Suriye İç Savaşı, Yahya’nın reddedemeyeceği fırsatlar sunuyordu. Şiirlerinde savaşçı ton ağır basmaya başlamıştı:

“Ayağa kalk, ipleri kopar: hainleri, bürünmüş beyaza,

Allah’ın Gücü için alt et kılıçla!

İhaneti, o bilindik korkaklar sürüsünü uğrat bozguna;

cezayla, Allah’la! -Kodlarla, baytlarla.”

Suriye, Yahya’nın uzun yıllardır hayalini kurduğu savaş alanını sunuyordu ve şiirinde bahsettiği dijital silahlar yerine başka silahları kullanmaya hazırdı.

Kahire’yi terk ettiklerinde, Yahya, Türkiye’ye gitmekte ısrarcı oldu. Ağustos 2013’te bir gün ailesini alıp bir otobüse bindi ve bir yolculuğa çıktıklarını söyledi. 3 çocuklu ve 5 aylık hamile olan Tania, nereye gittiklerini ancak Suriye sınırında anlamıştı. O dönemde Esad hükümeti Kuzey Suriye’de ve özellikle Halep civarındaki kontrolünü kaybetmişti.

Azaz kentinde, eskiden Suriyeli bir generale ait olan terk edilmiş bir villlaya yerleştiler. Bölgeyi cihatçılar kontrol ediyordu. Burada cihatçı arkadaşlarıyla vakit geçirdiler. Azaz’daki cihatçıların bazıları internet üzerinden tanıdığı insanlardı; şimdiyse karşılarındaydılar: Silahlı ve cihada hazır.

Bir süre sonra zorlu yaşam şartları sebebiyle Tania ve çocuklar hastalandı. Tania, en sonunda kararını verdi ve çocuklarla beraber Türkiye’ye dönmek istediğni söyledi. Yahya “davayı” bırakıp dönemezdi, ama çocuklar mücahit değildi, o yüzden dönmelerine izin verdi. Yahya’ya göre, ailesi bu dünya ya da öbür dünyada nasıl olsa bir araya gelecekti.

Tania, Teksas’ın Plano kasabasına döndü ve Yahya’nın ebeveynleri olan Tim ve Martha’nın evine yerleşti. Ocak 2014’te dördüncü çocuğunu doğurdu. Aralık 2014’teyse boşanmak için başvuruda bulundu. Tania, şimdi otuzlarının başlarında, başı açık, modaya uygun giyinen, Teksaslı bir kadın.

Hilafetin en sıkı destekçisi: Yahya el-Bahrumi

Ailesini bıraktıktan sonra, Yahya, Halep yakınlarında aylarca askeri eğitim aldı. Savaşı gördü ve Nisan 2014’te bir şarapnel parçasıyla sırtından yaralandı. Bir süre Türkiye’de bir hastanede kaldı. Ancak Amerikalı olduğunun tespit edilmesi ihtimalinden korkarak tekrar Suriye’ye döndü ve Adam Brookman isimli Avustralyalı bir cihatçı doktordan tedavi aldı.

websitesinden-fotograf

(Yahya’nın IŞİD’e katıldığı dönemdeki fotoğrafı)

Nekahat dönemi boyunca internette IŞİD lehine yazılar yazmaya devam etti. Websitesi birçok takipçi çekti. Bu sırada, IŞİD liderlerine özellikle de Adnani’ye hilafetin ilanı konusunda ısrar etmeyi sürdürdü. Çünkü Yahya’ya göre, 2014 yılının başlarında halifeliğin ilanı için uygun şartlar oluşmuştu: Cihatçılar toprağa sahipti ve bu toprağı yönetiyorlardı; liderleri Ebu Bekir Bağdadi, fiziksel ve zihinsel olarak sağlamdı ve üstelik soyu Kureyş kabilesine dayanıyordu. Halifeliğin ilanını ertelemek İslam’ın farzına uymamak olacaktı. Bu konuda Yahya ve ona yakın olanlar o kadar katıydılar ki eğer halifeliğin ilanı ertelenirse Bağdadi’ye savaş açmaya dahi hazırdılar.

Bu sıralarda, Yahya, IŞİD’in sözcüsü Adnani ile irtibat kurdu. Adnani’ye sürekli halifeliğin ilan edilmesi gerektiği yönünde baskı kuruyordu. Bir gün, Adnani, halifeliğin aylar önce gizlice ilan edildiğini ve yakında kamuoyuna da açıklanacağını söylediğinde Yahya rahatlamıştı. Birkaç hafta içerisinde Musul’da halifelik ilan edildi ve Yahya da Bağdadi’ye tam anlamıyla biat etti.

Haziran 2014’te halifelik ilan edildiğinde, Yahya Halep yakınlarında yaşıyordu. Yani IŞİD’in başkenti Rakka’ya yaklaşık 160 km mesafedeydi. Yıllardır beklediği an gelmişti ve derhal Rakka’ya gitmeye karar verdi. Fakat gidiş yolunda Özgür Suriye Ordusu tarafından yakalanınca planları bir süreliğine aksadı. Rakka’ya ancak 2015 yılının ortalarında gidebildi. Sırtından yaralanmış olması onun savaş alanında görev yapmasını engelliyordu fakat IŞİD liderleri, Yahya’yı hoca ve sözcü olarak kullanmanın, yeteneklerini daha iyi gösterebileceğini kısa sürede anlamıştı.

Yahya, IŞİD’in Goebbels’ine dönüşüyor

8 Aralık 2015’te, IŞİD’in resmi radyosu olan El Beyan radyosundan Yahya’nın sesi geldi. Yahya artık, IŞİD’in üst seviyeye hitap eden İngilizce propagandalarını yönetiyor, IŞİD’in Dabık ve Rumiyah isimli önemli dergilerinde yazılar yazıyordu.

Yahya, dijital ortamda ve savaş meydanında yapılan cihadın en katı destekçilerinden biriydi. Şeriatla yönetilen topraklara göç çağrısında bulunuyor, bu topraklara “hicret” etmemeyi kafirlik olarak görüyordu. Müslümanları, kafirlerle ve “namaz kılmayan sözde Müslümanlarla” savaşmaya; onları öldürmeye çağırıyordu. En son kişisel Twitter hesaplarından birinin profil resminde, bir laptop ile 9 mm’lik Browning marka yarı otomatik bir silah gözüküyordu.

Dabık dergisindeki ilk yazısı Nisan 2016’da çıktı. “Batı’daki Kafir İmamları Öldürün” başlıklı yazının konusu Batılı Müslümanların, kendilerine Müslüman deseler de kafir oldukları üzerineydi. Yazıda, çağrısını meşrulaştırmak için Hz. Muhammed ve sahabelerin yanlış yola giren Müslümanlara yönelik sert muamelelerine defalarca atıfta bulunuyordu.

Yazdığı diğer yazılarda, Hıristiyanlık öğretisinin tarihsel gerçekliğe uymadığını anlatıyor, insanın Tanrı değil; doğal güçler tarafından yaratıldığını söyleyen seküler önermelerle dalga geçiyordu. Yahya’nın imzasıyla çıkmayan ama içeriği ve tonu itibariyle onun yazdığı düşünülen bir yazı “Neden sizden nefret ediyoruz ve neden sizinle savaşıyoruz?” başlığını taşıyordu ve ürkütücü bir söyleme sahipti:

Siz bizi bombalamayı, bizi tutsak etmeyi, bize işkence etmeyi, bizi yermeyi ve topraklarımızı gasp etmeyi bıraksanız bile, biz sizden nefret etmeyi sürdüreceğiz. Çünkü size olana nefretimiz, siz İslam’ı kabul etmedikçe yok olmayacak…

IŞİD, Irak ve Suriye’de kaybettiği toprakları, başka yerlerde ortaya çıkarak telafi etmeye dayanan bir hayatta kalma stratejisi uygularken; Yahya da, IŞİD’in evrensel cihatçı mesajına Amerikalı bir ton kattı. Zira, Amerikalılara nasıl hitap edeceğini, onları nasıl korkutacağını ve onları nasıl çekip IŞİD savaşçısı yapacağını bilen biri.

adnani

(IŞİD’in Ağustos ayında öldürülen sözcüsü Ebu Muhammed el-Adnani)

Adnani’den sonra IŞİD’in sözcüsü Yahya mı oldu?

Yahya’nın rolünün klavye cihadının ötesine geçip geçmediği bilinmiyor. Ama bu yılın sonunda gelen ipuçları daha büyük bir rolü olduğunu işaret ediyor. Ağustos ayında Adnani öldürülünce, IŞİD’in önemli bir pozisyonu boş kaldı. IŞİD’in, 5 Aralık 2016’da yaptığı açıklamada açılan pozisyona Ebu el-Hasan el-Muhacir’in geldiği söylendi. Bu isim John Georgelas’ın -ya da Müslüman olduktan sonraki adıyla Yahya el-Bahrumi’nin- aktif olarak kullandığı takma isimlerinden biri. Ebu el-Hassan, genellikle sözcülerin kullanığı bir ön ad. Ancak bu görev, Adnani’nin yaptığı gibi diğer ülkelerdeki terör saldırılarının yönetilmesini de içeriyor mu bilinmiyor. Fakat şu biliniyor: IŞİD bundan böyle, resmi açıklamalarında, destekçilerini cesaretlendirmede ve terör çağrısı yaptığında artık Ebu el-Hassan el-Muhacir’in kelimelerini kullanacak.

“Muhacir” de, birçok yabancı savaşçı tarafından kullanılan bir isim. Belçika’dan, Danimarka’dan ya da Tunus’dan “hicret” edip cihada katılan birçok kişi bu ismi kullanıyor. Aynı zamanda birçok kişinin oğlunun adı da Hasan olabilir ve bu durumda, IŞİD içerisinde birçok Ebu el-Hassan el-Muhacir de olabilir. Ancak Graeme Wood’un yaptığı araştırmalara göre; 5 Aralık öncesinde, IŞİD içerisinde Yahya dışında birinin bu ismi kullandığına dair bir kayıt yok. Ve eldeki tüm ipuçları Yahya’nın sözcü olduğunu işaret ediyor.

Graeme Wood, kitabı yazarken Yahya’nın izini sürüp Teksas’taki ailesine ulaşmış. Yahya’nın babası Tim Georgelas ile görüşen yazar, hikayenin özellikle Yahya’nın gençliğine ilişkin kısımlarını Tim’den aldığı bilgilerle tamamlamış. Babası, Yahya’nın “her zaman zayıf ve sorunlu bir çocuk olduğunu ancak sahip olduğu şeyleri bir kenara bırakıp bu yola neden girdiğini anlamadığını” söylüyor, fakat görünen o ki Yahya’nın hikayesi; zayıf, sorunlu ve kolay manipüle edilebilen bir çocuğun yanlış kararlar sonucunda tehlikeli işlere bulaşması şeklinde anlatılacak kadar basit değil.

Ailesi 2014’ten beri Yahya’dan haber alamamış. Tania ve çocukları, bir süre Tim ve Martha’nın yanında kalmış ama şimdi Tanya ayrı yaşıyor ve hayatını idame ettirmeye çalışıyor. Çocuklar ise hafta içi Tim ve Martha’da hafta sonu ise annelerinde kalıyor. Teksas’ın Plano kasabasında hayat normal seyrinde akmaya devam etse de; bu kasabadan çıkan John Georgelas; şimdi IŞİD’in en tehlikeli, ürkütücü ve etkili propaganda metinlerini yazan, ağzından kan ve şiddet tükürükleri çıkararak tüm Müslümanları kafirlerle savaşmaya ve onları öldürmeye çağıran Yahya el-Bahrumi’ye ve hatta IŞİD’in sözcülüğünü yapan ve terör eylemlerini yöneten Ebu Hassan el-Muhacir’e dönüştü. Graeme Wood’un kitabında ele aldığı bu çarpıcı öykü de, alelade bir Amerikalı gencin, yıllar içerisinde, kana susamış cihatçı bir örgütün üst kademelerine nasıl yükseldiğini ayrıntılı bir şekilde anlatarak, IŞİD tehlikesiyle mücadele eden bütün dünyaya, IŞİD’i anlamaya dair yeni bir ışık tutuyor.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.