Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ülkücü hareketin geleceği: Azmi Karamahmutoğlu ile söyleşi

[soundcloud url=”https://api.soundcloud.com/tracks/321610577″ params=”color=ff5500&auto_play=false&hide_related=false&show_comments=true&show_user=true&show_reposts=false” width=”100%” height=”166″ iframe=”true” /]

Yayına hazırlayan: Şükran Şençekiçer

Merhaba, iyi günler. Ülkü Ocakları eski başkanlarından Azmi Karamahmutoğlu konuğumuz. Kendisiyle referandum sonrasında Ülkücü hareketteki tartışmaları, faaliyetleri, inisiyatifleri, MHP’nin durumunu, bütün bunları konuşacağız. Çünkü Azmi Karamahmutoğlu şu anda eski Ülkü Ocakları başkanlarından bir grubun referandum öncesi oluşturduğu bir inisiyatif vardı, orada yer almıştı. Kendisini burada konuk etmiştik, izleyenler hatırlayacaktır. O inisiyatif yola devam etme kararı aldı ve bu dönemde… Sensin değil mi sözcü?
Evet.

Önce bu inisiyatiften bir bahsedelim. Siz bayağı bir Ülkü Ocakları başkanları –ki içlerinde İstanbul milletvekili Atilla Kaya da var–, çok sayıda eski başkan “Hayır”dan yana bir kampanya yürüttünüz Türkiye çapında. Nasıl geçti o kampanya? Nasıl bir bilanço çıkarttınız?
Bu referandum kampanyasına ilişkin bir araya geldiğimizde, biz 80 sonrası görev yapmış Ülkü Ocakları başkanları olarak, 10 ocak genel başkanı bir aradaydık. Bir kere vicdanen üzerimize düşeni yapmış olmanın iç huzurunu yaşıyoruz. 16 Nisan akşamı alınan sonuç itibariyle de en azından karamsar olmama, geleceğe dair umutlu olma ruh haline sahibiz çıkan sonuçlar itibariyle. Sahadaki çalışmalarda gördüğümüz, özellikle milliyetçi seçmende, bizim bir araya gelmiş olmamız için onlar için moral kaynağı oldu, heyecan verdi, sevinçle karşılandı. Aslında talep sahadan geldi bize, “Referandum sonrasında da lütfen bu platformu, beraberliği devam ettirin” diye. Biz de bundan üç gün evvel, ilk kez oturduk oylamadan sonra ve devam kararı aldık. 9 ocak genel başkanı bundan sonrası için de bir inisiyatif grubu olarak devam edeceğiz. Önümüzdeki ilk hayatî, acil bekleyen çalışmamız olağan takvimindeki MHP büyük kurultayı. Bu büyük kurultayda MHP genel başkanlığına ilişkin tabanda bir beklenti var.

Ona sonra gelelim, biraz referandum konuşalım. Referandum öncesinde MHP’li muhalifler olarak adlandırılan, çoğu partiden atılan Sinan Oğan gibi, Ümit Özdağ gibi isimlerin faaliyetlerinin…, Meral Akşener’le de birtakım tatsızlıklar, saldırılar yaşandı; hukukî anlamda size sorunlar çıkartıldığını duydum, ama size yönelik herhangi bir taciz olmadı değil mi?
Hayır, bize yönelik öyle bir şey olmadı. Adayların tamamına da olmadı işin doğrusu. Bize dönük de olmadı. Bu tabii aslında hedef gözetme şeklinde gerçekleşen bir şey değil ama, düşünün ki gittiğiniz ildeki görevdeki arkadaşlardan alın, geriye doğru görev yapmış olanların tamamının genel başkanları orada. Dolayısıyla bir hukuk var, bir bağ var, vefa var. Bir de biz işin doktrinel yanını temsil ediyoruz, ideolojik yanını temsil ediyoruz. Bu sebepledir ki MHP kitlesi, Ülkücülerle MHP’liler aslında daha çok bu grubun, platformun ne dediğine baktılar. Çünkü bizde ideolojik bir sapma yoktu. Biz başından beri, yani bu başkanlık teklifi ortaya gelmeden önce de parlamenter rejim ve başkanlık ihtimaline, seçeneğine karşı MHP’nin kendisinin belirlemiş olduğu “Hayır” zemininde duruyorduk. Dolayısıyla aslında biz MHP’lileri “Hayır”a ikna etmedik. Zaten biz “Hayır” zemininde duruyorduk, MHP Genel Merkezi onları “Evet”e ikna etme durumunda kaldı — ki aşağı yukarı zannederim MHP seçmeninin ancak yüzde 20’sini en fazla ikna edebildi. MHP’li seçmenin yüzde 80’i “Hayır” oyu kullandı — ki sonrasında ortaya çıkan yoklamalar, değerlendirmeler de bunun böyle olduğunu gösteriyor.

Peki, sonuçta bu sistem, tartışmalara rağmen geçti. Şu anda edindiğiniz bilgiler, izlenimler, temaslarınızdan Ülkücü taban referandum sonrası süreçte nasıl bir ruh halinde?
Öncelikle sonuca ilişkin konuşalım. Bu sonuç hukuken de kabul edilebilir bir sonuç değildir, yasal geçerliliği olmayan bir sonuçtur. Bunlar çok tartışıldı, konuşuldu. Hiç o maddi bilgilere girmeyelim. Seçim yasasının 101. maddesinden tutun da… Fakat hukuken geçerliliği olmadığı gibi aslında vicdanen de değil, meşru değil, vicdanen de meşru değil. Ne Türkiye’de ne de uluslararası arenada hiçbir geçerli meşruiyeti olmayan bir seçimdi. Şimdi az önce Sn. Onur Öymen’le birlikteydim. Bir otelde İstanbul Güvenlik Konferansı yapılıyor, orada birlikteydik. Şunu söyledi: “Görevdeki cumhurbaşkanı eski modele göre seçilmiş ve tarafsız bir cumhurbaşkanıdır. Fakat sahaya inmiş, cumhurbaşkanlığı bütçesiyle bir partili gibi çalışma gösterdi. Bu bile hukuken şikâyet konusu yapılmış değil hiç kimse tarafından, yasa önüne getirilmiş değil. Buradan bile tartışılabilecek bir durumdu — ki mühürsüz oyların sayılması, onların çokluğu, niçin yapıldığı, damgasız oylara ilişkin oylamanın sürdüğü gün yalnızca YSK’daki AKP’nin “mühürsüz oylar kullanılıyor” diye bir bilgilendirmede bulunması. Oysa biliyoruz ki seçim sandıkları başında başka partililerin de temsilcileri vardı. Yalnızca buna AK Partililer mi, AK Partili sandık görevlileri mi tanık oldu ki “ne olacak bu durum?” diye aktardılar? Orada CHP’liler de vardı. Öyleyse buradan şunu mu anlayacağız? Bildiğim kadarıyla 9 bin sandıkta –herhalde 2 buçuk milyon seçmene denk geliyor– CHP görevli bulundurmamış. YSK’nın verdiği bilgiden geliyor bu. Öyleyse bu mühürsüz, damgasız pusulaların ve zarfların bulunduğu sandıklarda mı bu AK Partililer vardı da onlar mı bildiler diye karman çorman bir şey. Aslında şunu iyi biliyorum ki AKP’liler dahi, “Evet burada bir entrika döndü. Sahadaki yansıması yüzde 55’le ‘Hayır’ çıktı” şeklindeydi. O gece sandıklar kapandığında Cumhurbaşkanı’nın önüne giden sonucun –tabii ki kâğıt üstündeki sonuç değil– “Evet” oylarının yüzde 44’te kaldığı şeklindeydi. Sonrasında olan oldu. O yapılan baskılar, valilerin, kaymakamların yaptığı baskılar, bunların hiçbirine girmiyoruz bile. İnanın halkın bir kısmı da korkudan verdi. “Hayır” çıkarsa bu hükümet, bu cumhurbaşkanı yetkilerini, görevini devretmez, inmez diye, bu korkuyla, bu kaygıyla…

Aslında devredilecek bir şey yok. Aynı sistem, eski sistem aynı cumhurbaşkanıyla devam edecekti.
Devletten kastımın ne olduğu, sonucu kabul etmeme anlamında kastediyorum. İki, o gece atılan, hükümetin tetikçisi gazetecilerin atmış olduğu “silahlanın” tweet’lerini, mesajlarını da biliyoruz. Evinde kendi halindeki ortalama seçmen, bunu gördü ve bu tehdide boyun eğdi. “Lanet olsun” deyip gitti “Evet” oyu verdi.

Ülkücü taban bundan sonrası için nasıl bir hissiyat içerisinde, nasıl arayışlar var? Bir tartışma var mı? Yoksa o referandum öncesi yaşanan yoğun tartışmanın yerine bir dinginlik mi hâkim?
Hayır dinginlik değil Ruşen. Nasıl AK Parti içerisinde bir tartışma başladıysa, fikrî zeminde… Bugüne kadar olmuyordu çünkü. Bugüne kadar sadece kamu kaynaklarını bölüşme, paylaşma, üleşme şeklinde bir tartışma var; bu bakanlıklar bu cemaate, bu bakanlıklar şu yapıya diye bölüşüm var idiyse, bugün ilk kez fikrî bir tartışma başladı. İslamcılarla particiler, partiye sonradan katılanlar arasında bir tartışma başladığı gibi bizim içimizde şu ortaya çıktı: Türkiye bugüne değin İslamcı siyaseti denememişti. Siyasal ümmetçilerin agresif ısrarları vardı Türk toplumuna. Denememişlerdi ve 2002’nin 3 Kasım’ında “Peki” dedi Türk halkı. Ve bu siyasal ümmetçi siyasete kredi açtı, işbaşına getirdi. Fakat arsız çıktılar. Hem arsız hem de hırsız çıktılar. 15 yıldır arsızca hırsızlıklarını sürdürüyorlar. Artık millet usandı. Bu usanmışlık siyasal İslam’ın iflasını getirdi. Hoş, bu ideoloji Türkiye dışında çoktan iflas etmiş olan bir ideolojiydi. Ancak ne yazık ki bizde yeniden, tekrar bir tecrübe edilmesi istendi seçmence ve denendi de. Burada da iflas etti. Artık dünyada liberalizm de inişte olduğundan dolayı, yeniden o siyasete dönülemeyeceğinden ötürü, şimdi Türkiye’nin önüne umut olabilecek, vaatlerde bulunabilecek bir siyasal akım olarak elimizde sadece Türk milliyetçiliği düşüncesi, siyaseti var. Ancak biz derli toplu şekilde seçmenin huzuruna çıkabiliriz. “Biz ülkeyi yönetmeye hazırız” diye çıkabilmeliyiz. O hazırlığa da MHP genel başkanlığından, Genel Merkezi’nden başlayabilmeliyiz. Çünkü mevcut genel başkan 20 yıldır görevde. 20 yıldır halka gidip kendini oylatıyor. Alabildiği sonuçlar ortada. En çok alabildiğinde yüzde 18 aldı. Öyleyse burada da bir yenilenme gerekiyor. Yani aynı genel başkanla yine seçmene gittiğimiz zaman yine aynı sonucu alacağımız kaçınılmazdır. Şimdi önümüzde yasal kongre takvimi başlamış vaziyette, kongre süreci var. Ve en son önümüzdeki Mart ayında, –yani bir yıldan düştü– yapılmak zorunda kongre.

Yani 2018 Mart’ta.
Evet 2018’in Mart’ında. Fakat ilk kongreleri aşağı yukarı bitmiş vaziyette. Ramazan’da hepsi bitiyor. Onun için sonbahar ayında aslında bir büyük kurultay bekliyoruz. Bu büyük kurultayı bütün parti tabanı bekliyor. Orada bir yenilik, bir değişim umudu var. Bu sebeple hâlâ MHP tabanı diri, canlı ve heyecanlı.

Ama adaylıklarını deklare edenlerin önemli bir kısmı partiden atıldı.
Önemli değil. Biz genel başkanı değiştirme ihtimalini, genel başkan adaylığını deklare etmiş olanlarla sınırlı tutmuyoruz, tutmamalıyız da. Başkaları da çıkabilir. Onlar evvela bunu beyan ettiler diye onlarla sınırlı kalamayız.

Peki sizin inisiyatifiniz nasıl bir şey? Neler tartışıyorsunuz? Siz bu sürece dahil olacaksınız anladığım kadarıyla?
Bizim Ülkücü Tavır Girişimi, konuşulan yeni parti kurma ihtimallerine pek yüz vermiyoruz. Yani yeni bir parti kurulmasından yana değiliz. Bunun MHP’yi zayıflatacağı, MHP’ye zarar vereceği, hatta parti içi muhalefeti de zayıflatacağı düşüncesindeyiz. O yüzden yeni parti taleplerine yüz vermiyoruz. Biz diyoruz ki bekleyelim, büyük kurultayda genel merkezi değiştirelim. Tavrımız, tutumumuz bu. Mevcut adını ortaya atmış olan genel başkan adaylarının hiçbiriyle herhangi bir bağımız yok. Herhangi birinin genel başkanlık iddiasını destekliyor değiliz, karşısında da değiliz. Birinin genel başkanlığını desteklemek için değişim istiyor değiliz, mevcudun değişmesi için yenilikten yanayız.

O zaman nasıl bir şey olacak? Bu belli bir yerde kurultayın tarihi netleşecek. O zaman birtakım isimler ya kendileri çıkacak ortaya, ya da birileri… Mesela siz birilerini teşvik mi edeceksiniz?
Çok doğru. Olanlar içerisinden o isimler üzerine de konuşulabilir, yeni birisi de çıkabilir. Fakat bunu konuşmak için henüz erken. Evvela biz oluşacak olan büyük kurultay delegelerini, genel merkez delegelerini değişime ikna etmeliyiz — ki ikna olacaklarına ben kaniyim. Çünkü mevcut genel başkanla partinin baraja takılacağı kaçınılmaz şekilde…

Barajın ineceği söyleniyor.
Nereye kadar ineceğiyle de ilgili bu tabii.

Peki açık konuşmak gerekirse, bir tarafta Devlet Bahçeli genel başkan olarak var, bir tarafta da Meral Akşener’in adı telaffuz ediliyor. Meral Akşener’in adı da demin sözünü ettiğin yeni parti girişimiyle söz ediliyor. Onun dışında çok belirgin başka isimler var, ama adaylığını deklare etmiş, edebilecek… Ama Meral Akşener’in etrafında bir şey olduğu da bir realite. Buna sizin inisiyatifinizdeki Ülkücü Tavır Girişimi, Meral Akşener konusunda spesifik olarak ne düşünüyor?
Meral Akşener’in yeni bir parti kurması demek, diğer partilere rakip olması, onlarla rekabete girişmesi demektir. O yüzden ben Meral Hanım’ın parti kurma ihtimalini önceleyeceğini zannetmiyorum. Onlarla rekabete girişmek yerine onların tamamının desteğini almış bir başkan adayı olarak sahnede varolma ve bulunduğu alanı genişletme, tahkim etme yolunu seçeceğini zannediyorum.

2019’a yönelik yani, cumhurbaşkanlığı seçimi.
Evet 2019’a dönük. O şu anda parti kurayım dese iki yıl içinde ancak ağzını burnunu toparlayabilir. O sebeple kendisini desteklemesi muhtemel partilerle rekabete girecek yeni bir parti kurmak yerine, onların tamamının ortak adayı olmayı yeğler kendisi. Bunun için yeni bir parti kurmayabilir, fakat MHP büyük kurultayında genel başkanını değiştirmezse şayet, bu demektir ki, burada genişçe bir parantez açayım: 16 Nisan’da sistemin değişmesiyle beraber bundan sonra yapılacak olan bütün seçimler ittifaklar seçimi olacaktır. Her bir başkan adayı altı yüz kişilik milletvekili listesini oluştururken bunu bir ittifak listesi halinde hazırlayacaktır. Özellikle de son tura kalması muhtemel iki güçlü aday listesini bu şekilde oluşturacaktır. Hakeza oylatmayacağı halde seçimden önce medya vasıtasıyla seçmenin huzuruna çıktığında 25-30 kişilik kabinesini gösterecektir, ülkeyi bunlarla yöneteceğim diye. O kabine dahi bir koalisyon kabinesi olacaktır. Dolayısıyla seçim ittifaklar seçimi olacağı için sonuç da koalisyon sonucu olacaktır. Bundan sonra koalisyon kalıcı hale gelmiştir. Bu uzun girişten sonra şu saptamayı da yapmama izin verin: Demek ki kimlerle seçim ittifakı yaptığınız çok önemli, ve nereyle yaptığınız çok önemli. Bazen bir partinin genel merkeziyle ya da genel başkanıyla ittifak yapmanız o partinin seçmeninin tamamıyla, o partinin tabanının tamamıyla ittifak yaptığınız ya da kendi tarafınıza aldığınız anlamına gelmez.

Son referandumda Tayyip Erdoğan’ın yaptığı gibi.
Ağzımdan aldınız, bravo. Son referandumda olduğu gibi Tayyip Erdoğan’ın MHP’yle yapmış olduğu ittifak, MHP’nin tabelasıyla yapılan ittifak halinde kaldı adeta. Yalnız da yüzde 20 alabildi oradan; bu sebeple, sadece partilerin genel başkanlarıyla değil, o partinin içindeki dinamiklerle, odaklarla da bence bir anlaşmaya gidebilmeyi gerektirecek artık bundan sonraki seçimler.

Biraz daha isimlendirerek, mesela önümüzdeki dönemde şimdi baktığımız zaman “Hayır” cephesinde siz “Hayır” derken başka kimler “Hayır” dedi? CHP dedi, Saadet Partisi dedi, HDP dedi. Sizlerin mesela önümüzdeki dönemde HDP’yle şu ya da bu şekilde herhangi bir bağlamda bir şey yapmanız çok…
Bunu şimdiden öngöremeyiz. Şöyle: Konuşmalar diyor ki “Hayır” bloku bir aday çıkartacak. Bakın yarın “Hayır” bloku öyle bir aday çıkartır ki bugün bu blokta yer alan bazı kümeler, kesimler diğer adayın yanına geçebilir. O yüzden aday…

Diğer aday derken Tayyip Erdoğan.
Tayyip Erdoğan aday olacak. Şimdiden bilemiyoruz, Tayyip Erdoğan’ın siyasi ömrü, biyolojik ömrü 2019’u görecek mi? Diğer aday üzerinden konuşalım, Tayyip Erdoğan’ın üzerinden konuşmaktansa. Diğer adayın yanına geçebilir. O yüzden bence isimlendirmeden adaylar diye konuşalım. “Hayır” bloku 2019’da tek bir adayın yanında yine yer alacak diyemeyiz. Çünkü bazen kendi adıma öylesine içimize sinmeyen bir aday çıkartabilir ki “Hayır” bloku, deriz ki diğeri.

Şöyle bir şey var: Bugün Hüseyin Ergün’le yayın yaptık. O diyor ki “Önce herkes adaylarını koyar. İkinci tura kaldığında…” Tabii burada ikinci tura kalmasında Tayyip Erdoğan ya da onun yerinde olacak adayın yüzde 50’nin üzerinde almaması gerekiyor. O zaman en çok oyu alan otomatik olarak kalacak ve dolayısıyla “Hayır” bloku ona verecek.
İtirazım var burada. Evet şimdi Tayyip Erdoğan karşıtlığı üzerinden alacak olursak “Hayır” blokunda daha ilk oylamaya tek adayla gitmeyelim, birden fazla adayla gidilsin. Tamam, gidildi. 49’un içerisinde en fazla oy almış aday acaba 49’un aynı zamanda tamamını alabilecek olan aday mıdır?

Evet söylediğin çok makul, ama şöyle bir şey var: Yasal olarak en yüksek oyu alan iki kişi…
Etik olarak öyle olmadı. Etik olarak buradan en fazla oyu almış olan son tura gitmeli. Fakat eğer 49’un tamamının oyunu alabilecek olan değilse, ikinci en çok oy almış olan aday, bence tekrar oturulup kim en fazla oy alacaktır aramızdan diye bu da konuşulabilir.

Evet, çünkü aritmetik olarak baktığımız zaman CHP’nin göstereceği aday en yüksek oyu alacaktır. Ama CHP öyle bir aday göstermeli ki en yüksek oyu aldıktan sonra da diğer…
“Hayır”cı sağ oyları da toplayabilmeli. Onu kastettim.

Bayağı karışık, ince işçilik olacak.
Çok güzel olacak çünkü senaryo değişti, sahne değişti, oyun değişti. Fransa örneği önümüzde. Partisi olmayan bir aday, Macron kazanıyor, çıkıyor geliyor. Bundan sonra Türkiye’de de böyle olabilir. Yani siyasi partilerin çok fazla belirleyiciliği yok. Onlar sadece akımları temsil eden örgütlü, daha teşkilatlı yapılar olarak önümüzde var.

Peki siz girişim olarak nasıl birtakım pratik şeyler koydunuz? Yani şimdi tamam, MHP kurultayı sizin için öncelikli mesele. Bu arada yine Anadolu gezileri vs. var mı, yoksa onu mu bekliyorsunuz?
Evet, şimdi Ülkü Ocakları yapılanması, teşkilatı gerçekten dünyada kaçıncıdır bilmiyorum, ama en büyük gençlik organizasyonlarından biri. Bu Ülkücü Tavır Girişimi’nde bulunan 9 ocak genel başkanı arkadaşımızın hepsi bu devasa teşkilata genel başkanlık yapmış, yönetmiş insanlar. Öyleyse bu girişim, bu platform bir parti genel merkezi gibi ya da o şekilde büyük bir organizasyon gibi pekâlâ çalışabilir. Çünkü hepimiz zaten genel başkanlık yapmışız. Bunu dokuzla çarpıyorsunuz. 9 Işık formasyonundan gelen bu dokuz ocak genel başkanı, adeta bir parti merkezi gibi memleketteki sosyal, siyasi her bir meselenin tespiti, çözümüne ilişkin…

Paralel bir yapı kuruyorsunuz.
Asla bunu kastetmiyorum aslında. Alternatif parti falan, hiç öyle bir düşünce yok. Fakat ben aktivite bakımından söylüyorum. Hem etkili hem etkin bir çalışma yürüteceğiz.

Peki MHP Genel Merkezi size nasıl bakıyor?
MHP Genel Merkezi’nin sıcak baktığını görüyorum. En azından bize karşı sivri, sert bir söylemi yok Sn. Genel Başkan’ın ve oradaki yönetici arkadaşların. Kaldı ki olsa da, bizi eleştirse de, bizim bu doğru bildiğimiz yoldaki yürüyüşümüzü etkilemez.

Peki son olarak şunu sormak istiyorum: Demin dedin ki “İslamcılık da bitti, şimdi Türk milliyetçiliğinin önü açıldı” diyorsun kabaca. Ama insanların bildiği, Türk milliyetçiliği diyebildiği şey birkaç slogandan ibaret. Siz bunu yeniden tanımlama vs. konusunda, yeni sloganlar, yeni perspektifler çıkartma konusunda bir şey yaptınız mı, yapıyor musunuz?
Çok haklısın. Hem yapmaktayız, düşünce olarak bunu olgunlaştırdık, buna hazırız, toplumun önüne sunmak kaldı. Demokratik bir zihniyete, yönetim anlayışına kendi evimizin içinden –partiden– başlayarak, ülkeye de bunu yansıtarak… Yani “Ben partimi nasıl yönetiyorsam, işbaşına geldiğimde ülkemi de nasıl yöneteceğimin göstergesidir bu durum” diyerek parti içerisinde demokratikleşme ve bunu ülkeye yayma olarak koyacağız. Türk milliyetçiliğinin seçmendeki algısı bugüne kadar dışımızdaki organların yansıttığı şekliyle olagelmiştir. Fakat biz Türk halkına yeniden şunu vereceğiz, diyeceğiz ki: “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuran felsefe Türk milliyetçiliği düşüncesidir.” Atatürk’ün ifadesiyle “Bedenimin babası Ali Rıza Efendi ise fikrimin babası Ziya Gökalp’tir” düsturunu seçmenin önüne koyacağız. Diyeceğiz ki: “Ülkenin fabrika ayarları, bu ülkenin temelinde Türk milliyetçiliği vardır, kuran felsefe budur, biz buna sahip çıkıyoruz.”

Yani fabrika ayarlarına dönmek.
Evet.

Çok teşekkürler.
Ben teşekkür ederim çağırdığın için.

Evet, Ülkücü Tavır Girişimi dönem sözcüsü Azmi Karamahmutoğlu’yla konuştuk. Ülkü Ocakları başkanlığı yapmış 9 kişinin oluşturduğu girişim, referandum öncesinde başladığı faaliyetlerini bu dönemde de sürdürüyor. Neler yaptıklarını, neler yapmak istediklerini anlattı. Kendisine çok teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.