Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Suriyeli mülteciler neler yaşıyor? Prof. Cem Terzi ile söyleşi

[soundcloud url=”https://api.soundcloud.com/tracks/331697395″ params=”color=ff5500&auto_play=false&hide_related=false&show_comments=true&show_user=true&show_reposts=false” width=”100%” height=”166″ iframe=”true” /]

Yayına hazırlayan: Tania Taşçıoğlu

Merhaba iyi günler. Bugün, Medyascope.tv’de Suriyeli mültecilerle ilgili son günlerde yaşanan gerginlikleri konuşacağız. Konuğumuz, Halkların Köprüsü Derneği Başkanı Prof. Dr. Cem Terzi. Cem Bey, hoşgeldiniz yayınımıza.
Merhabalar, iyi yayınlar.

Son günlerde Suriyeli mültecilerle ilgili, yaşanan saldırılarla ilgili haberler alıyoruz. Bir artış var gibi görünüyor. Daha önce de başka illerde olanları duyuyorduk, ama en son Ankara’da çok yoğun saldırılar yaşandığına dair haberler var. Sizce bu olaylarda bir artış var mı, yoksa biz mi yeni görmeye başladık bunları?
Bence gerçekten bir artış var demek için temkinli davranmak gerekir. Bu tür haberleri yaparken de çok duyarlı olmamız gerekiyor. Çünkü bazen olduğundan daha büyük gösterdiğimiz zaman, istemeden de olsa o ortama katkı yapmış oluyoruz. Aslında gerginlik, bir zamandır var. Ankara’dan önce, İzmir Torbalı’da, İstanbul’da, Mersin’de oldu. Bir şekilde kaçınılmaz bu. Çünkü toplumda Suriyelilere dair bir belirsizlik söz konusu. Çok uzun zamandır, hükümet sürekli Suriyelilerin geçici olarak kaldığını açıklıyor. Halbuki biz biliyoruz, 6 yıldır 3,5 milyon Suriyeli burada yaşıyor ve bunların çok büyük bir kısmı kalıcı olacak. Kalıcılığa dair ciddi açıklamalar ve bununla ilgili yapılması gereken yapısal adımlar atılmadığı için, toplumdaki o sembolik rekabet, gerçekçi bir rekabete, sembolik şiddet de zaman zaman gerçek şiddete dönüşebiliyor. O yüzden bu konuda çok duyarlı ve dikkatli davranmalıyız. Ama asıl yapılması gereken şey, hükümetin şimdiye kadar atamadığı adımları çok hızlıca atıp, kamuoyunu çok doyurucu bir şekilde bilgilendirmesidir.

Rekabetten söz ettiniz, ekonomik bir rekabeti mi kastediyorsunuz?
Evet. Türkiye’de işsizlik oranı çok uzun zamandır % 11 civarında. Ve bu, ülke genelinde böyle seyrediyordu sürekli. Ancak, Suriyelilerin gelmesiyle, Güney ve Güneydoğu Anadolu’ya, yani sınır illerine yerleşmesinden sonra, Suriyelilerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerdeki işsizlik oranı Türkiye genelinin çok üstüne çıktı. % 18 – % 20’leri buldu. Bunu büyük şehirler için de söyleyebiliriz. İstanbul’da yaklaşık 700 bin, hatta 1 milyon Suriyeli yaşıyor. Bütün büyük şehirlerin varoşlarında. Dolayısıyla, emekçi kesim arasında iş bulma, var olan işini koruma, ekmek mücadelesi anlamında ciddi bir rekabet doğmuş durumda. Maalesef, Suriyeliler burada bir statü sahibi olmadıkları için, yani “geçici koruma/misafir” statüsünde bulundukları için mülteci hakları yok. Dolayısıyla mültecilerin haiz olduğu uluslararası hukuk sisteminin hak ve korumasından mahrumlar. Öte yandan, sosyal entegrasyon anlamında da hükümet henüz bir adım atmadığı için, örneğin, hızlıca vatandaşlık hakkının verilmesi, geçmek isteyenlerin bir an önce Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olma ve böylelikle eşit vatandaş muamelesi haklarına kavuşması gibi sosyal entegrasyonlar için de adım atılmadığından ve bu sorun sürekli arafta tutulduğundan, hayattaki o rekabet şu anda şiddete de yol açabiliyor.
Şunu da unutmayalım; aslında bu linç, saldırı meselesi, genellikle alt sınıfların gerçekleştirdiği, faillerinin yoksul, emekçi kesimlerin olduğu işlerdir; ama asıl, bu konudaki ideolojiyi üreten üst kesimlerdir. Üst kesimlerin yaptığı açıklamalar, onların nefret söylemleri bu tür olaylara eğilim yaratır. Asıl fail üst kesimlerdir. Bu nedenle de bu ülkenin siyasileri, yazarları, çizerleri, gazetecileri Suriyelilere karşı nefret söylemi geliştirmemek için çok çok dikkatli olmak zorunda.

Bu konuda medyadaki haberleri nasıl buluyorsunuz? Gördüğümüz kadarıyla bir nefret söylemi haberi de var aslında.
Medyanın dili çok sorunlu. Biz uzun zamandır, 4 yıldır medyaya bu dili düzeltmesi için çağrıda bulunuyoruz. Çeşitli çalışmalar da yaptık bu konuda. İnanın, bu nefret dili üst sınıfların ürettiği bir dil ve ideolojidir. Emekçi kesimlere tepeden aşağıya iner, o yüzden linçlerle karşılaşırız. O yüzden herkesin çok çok duyarlı ve dikkatli davranması gerekiyor.
Suriyelilerin suç oranı çok düşük, toplumsal uyum oranları çok çok yüksek. Ayrıca, Suriyelileri tek bir torbanın içine koyamayız. Her sınıftan, her etnik gruptan insan var. İçlerinde Türkmen olan var, Kürtler var, Alevi olanlar var, Sünni Arap olanlar var, orta sınıf var. Dolayısıyla, böyle genel bir Suriyeli tanımından bahsetmek mümkün değil. Ama suç oranları çok düşük, uyum kapasiteleri çok yüksek. Üstüne üstlük, 6 yıldır bu ülkede çok kötü koşullarda hiçbir güvenceleri olmadan çok ucuz işçilik yapıyorlar. Bu insanlar 6 senedir, bizim tarım sektöründe, fabrikalarda, madenlerde haklarını almadan, bir gelecek güvencesi olmadan çalışıyorlar. Bütün bunlar o işletmelerin, patronların cebini doldurmaya yarıyor.
Bu gerçekleri toplumla paylaşmak gerekiyor. Bir an önce Suriyelilere bir statü sağlanması ve sosyal entegrasyonla ilgili ciddi adımlar atılması gerekiyor. Onları asimile etmeden, kendi kültürel değerlerini koruyarak, barınma, iş, eğitim, sağlık alanlarında eşit vatandaşlık haklarına sahip olmalarını sağlamak ve bu arada toplumu da çok iyi bilgilendirmek gerekiyor.

Bu bahsettiklerinizin yanında, bir yandan da, toplumda Suriyelilere karşı çok yanlış bir algı var, öyle değil mi? Bu kavgalardan sonra sürekli tecavüz ve darp iddialarını duyuyoruz. İçişleri Bakanlığının da yaptığı açıklamaya göre, sizin de söylediğiniz gibi, aslında, olanın çok dışında Suriyelilerle ilgili algı, değil mi?
Çok doğru. Mesela bizim şahit olduğumuz, hem İzmir merkezde, hem Torbalı’da, mahalledeki çocuk kavgasından dolayı çıkmış çatışmalar vardı. Bunlar her toplumda ve her kesim arasında olabilecek şeyler; ama konu bir Suriyeli çocuk olduğunda iş büyüyor ve başka bir boyut kazanabiliyor. Bütün bunları önlemenin yolu da, topluma gerçekleri anlatmak, toplumun hassasiyetlerini yok saymak yerine, o hassasiyetleri anlayıp onları gidermeye yönelik adımlar atmak. Türkiye toplumunda Suriyelilere yönelik birikmiş önyargılar varsa, o önyargıları yok saymak, elinizle itmek yerine, o önyargıları gidermeye çalışmak ve o konuda doğru bilgilendirme yapmak gerekiyor.
Bakın şu konu da çok önemli, söylemek zorundayım. Yaklaşık 3,5 milyon Suriyeli var. 1 milyon Suriyeli de iş yaşamında. 500-600 bini kayıt-dışı olarak çalışıyor. Bütün bunlar neo-liberal ekonomik düzende gerçekleşiyor. Patronların insafına terkedilmiş durumda. Devlet, denetleyici ve düzenleyici olarak da görevini tam olarak yerine getirmiyor. Bu çapta bir problem, neo-liberal anlayışla ele alınamaz. Mutlaka sosyal devletin ‘’eşit vatandaşlık ve hizmet’’ kavramıyla devreye girip, hem Suriyelileri, hem de toplumun bütün yoksul kesimlerini kapsayacak bazı devletçi politikaların uygulanması lazım. Sadece çalışma hakkı vermek yetmez, istihdam yaratmak gerekir. Barınma için yer göstermek, ev vermek gerekir. Çocuklar için okul açmak gerekir. Dolayısıyla, devletin bu konuda mutlaka sosyal devlet anlamıyla devreye girmesi ve Suriyelilere vatandaşlık ve hak sahibi olmalarını sağlayacak bir statü kazandırması gerekiyor. Yoksa bu işler büyür, içinden çıkılmaz hale gelir ve toplumumuzda yeni sorunlara yol açar.

Yani kısaca, bu gerginliklerin geçmesi için yepyeni hükümet politikalarına ihtiyacımız var.
Hükümet mutlaka ciddi olarak hem sosyal entegrasyon programına başlamalı ve ilan etmeli, hem de sosyal devlet anlamında, bütün Türkiye’nin yoksullarına, emekçilerine el atmalı, yapısal değişikliklere gitmeli. Bu meseleyi yardım ve hayırseverlikle bir yere kadar getirebilirsiniz; ama şu anda o yardımları almakta da bir rekabet var. Türkiye’nin yoksul kesimleri arasında, Suriyelilere yapılan yardımlara ulaşma meselesinde de bir rekabet var. Eğer rekabet, toplumda sembolikten ciddi bir rekabete dönüşürse, sembolik şiddet ciddi şiddete dönüşür ve sorunlar çıkar. Dolayısıyla bu iş hayırseverlik, yardımseverlik vs. ile olmaz. Yapısal müdahalelere ihtiyaç var. Ülkemize 3,5 milyon yeni insan yerleşti Suriye’den. Bunların hepsine koşulsuz konukseverlik göstermeliyiz. Bu insanlar bizim ulusumuzu genişletir, büyütür, zenginleştirir. Onları kucaklamalıyız. Ama bütün bu gerçekleri toplumla paylaşarak ve bu yeni nüfusa –Türkiye’nin diğer yoksul ve emekçi kesiminin ihtiyaçlarını da göz önüne alarak– sosyal devlet yaklaşımıyla, çok ciddi adımlar atılması lazım.

Bir de size şunu sormak istiyorum; siz, Halkların Köprüsü Derneği’nin başkanlığını yürütüyorsunuz şu anda. Derneği biraz anlatır mısınız bize? Nasıl kuruldu, neler yapıyorsunuz, mültecilerle ilgili ne tür çalışmalar var derneğinizde?
Derneğimiz İzmir merkezli. İstanbul, Mersin, Diyarbakır ve birçok yerde de şubeleri var. Hem Türkiye’de hem Ortadoğu’da, halklar arasında kamusal dostluk geliştirmek için 4 yıl önce kurulduk. Ama işimizin % 99’unu mülteci meselesi oluşturuyor. 4 yıldır mülteci sorunuyla ilgileniyoruz. Başta sağlık olmak üzere, hemen hemen her alanda acil ihtiyaçları temin etmek, mültecilerin kamusal alanda kendi seslerini oluşturmak, onları desteklemek, onların hak arama mücadelesinde yanlarında olmak gibi işler yaptık. Şimdiye kadar yüz binden fazla mülteciyle yüz yüze görüştük. Binden fazla mülteciyi tedavi ettik. Dernekte 100’e yakın gönüllü çalışan, doktor, hemşire, sağlık memuru, psikolog, psikiyatrist, sağlıkçı arkadaşlarımız var. Raporlar yayınlıyoruz. En son 20 Haziran’da “Türkiye Mülteci Raporu”nu yayınladık ve sosyal entegrasyon meselesine odaklandık. Mülteciler için hak arayan, hak temelli mücadele eden, onlarla birlikte çalışan bir derneğiz.

Dernekteki çalışmalarınızda mültecilerle yüz yüze görüşüyorsunuz. Onlarla ilgili izlenimleriniz nedir? Günlük hayatlarında, az önce bahsettiğiniz toplumdaki yabancı nefretinden ne kadar nasipleniyorlar? Ne kadarını aktardılar size? Neler anlatıyorlar?
Bu tür olaylarla muhatap oldukları zaman tabii çok derin endişelere kapılıyorlar. Bulundukları yeri terk etmek zorunda kalıyorlar. Adeta onların buharlaşmaları isteniyor. Zaten çok zor koşullar altındalar. Gerek barınma, gerek iş bulma, beslenme, hemen hemen her alanda çok ağır sorunlar yaşıyorlar. İş bulurlarsa günde 10-12 saat çalışıyorlar. İş güvenceleri yok. Her zaman ucuz emek, yarı fiyatına çalıştırılıyorlar. Çoğu kez çocuklar çalışarak ailelerine bakmak zorunda kalıyor. Kadınların toplumsal hayatta çalışma yaşamına entegrasyonu çok çok az. Sağlık alanında, dil başta olmak üzere birtakım engeller, bariyerler çıkıyor. Büyük bir bürokrasi var karşılarında. Ama genel olarak, Suriyelilerin hemen her daim söyledikleri; biz bu ülkede olmaktan memnunuz, mutluyuz. Komşularımızdan hiç kötülük görmedik.

Peki, daha önce söylediklerinize de dayanarak, anladığım kadarıyla, aslında toplumun her kesiminden bir nefretle karşılaşıyorlar. Biz o ekonomik olarak düşük sınıfların yaşadığı mahallelerde kavga görsek bile, toplumun zengin kesimlerinden de, yani her kesimden bir tepki var bu insanlara.
Aslında, Türkiye toplumu, 6 yıl gibi kısa bir sürede 3,5-4 milyona yakın büyük bir göçü hazmetme konusunda çok büyük bir olgunluk göstermiş durumda. Münferit olaylar yok sayılmamalı, bu çok önemli. Önlem alınmalı demin söylediğim gibi. Ama toplumun geneline asla yansıyamaz. Benim söylediğim; medyada gördüğümüz, özellikle seçim öncesinde, zaman zaman siyasilerin, yani üst sınıfın, yönetici sınıfının dilinde gördüğümüz o kutuplaştırıcı, hedef gösteren nefret söylemlerinin, alt sınıfa tepeden aşağıya doğru yayılıp şiddete çanak tutmasıdır. Ben bu konuda uyardım. Yoksa Türkiye toplumunun geneli, bahsettiğimiz tüm bu yapısal sorunlara rağmen bu meseleyle ilgili çok büyük bir olgunluk göstermiştir. Tarihe geçecek bir şeydir bu toplum adına.

Ama genel olarak, artık kalıcı olduklarının kabul edilmesi ve yeni politikalarla onların kucaklanması gerekiyor, değil mi?
Mutlaka.

Çok teşekkür ederim size yayınımıza katıldığınız için.
Ben çok teşekkür ediyorum, iyi yayınlar diliyorum.

Sağolun. Bugün, Medyascope.tv’de Suriyelilerle son günlerde yaşanan gerginlikleri ve neler yapılabileceğini konuştuk. Bizi izlediğiniz için teşekkürler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.