Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Türkiye ile ABD Menbiç’te çatışır mı?

Yayına hazırlayan: Şükran Şençekiçer

Merhaba, iyi günler. Uzun süreden beri Türkiye ile ABD arasında bir Menbiç gerginliği yaşanıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere siyasî iktidarın bütün sözcüleri Afrin’den sonra sıranın Menbiç’te olduğunu defalarca tekrarladılar. Bugün yine Cumhurbaşkanı tekrar söyledi. Ancak üst üste ABD’den gelen dolaylı ya da doğrudan açıklamalarda da Menbiç’i Amerikalıların Türkiye’ye bırakma niyetinde olmadıklarını gördük. Şu âna kadar geri adım atacaklarına dair herhangi bir işaret vermediler. Bugün New York Times gazetesinde çok geniş kapsamlı bir röportaj yayınlandı Menbiç’ten. Olay şu: İki üst düzey Amerikalı general Menbiç’e gidiyor. Bunlardan birisi Tümgeneral Jamie Jarrard. Irak ve Suriye’deki koalisyonun özel kuvvetler komutanı — özel kuvvetler orada sahada olan kuvvetler esas olarak, onların komutanı. Yanında Korgeneral Paul Funk. Bu ikisi yanlarına New York Times’tan muhabir Rod Nordland’i alıyorlar. Bir de foto muhabiri var hatta, Mauricio Lima diye. Ve orada temaslarda, incelemelerde bulunuyorlar. Ve New York Times muhabirine, “on the record”, yani yayınlanmak kaydıyla, adlarıyla açıklama yapıyorlar. Açıklamalarda doğrudan Türkiye’ye yönelik bir şey yok. Ancak mesela şöyle bir sözü var Jamie Jarrard’ın: “Eğer bize saldırırsanız sert cevap veririz, kendimizi koruruz” diyor. Çünkü orada Amerikan askerleri var — Menbiç’te. Diğer general Funk da “Buradaki pozisyonlarımızdan son derece memnunuz, herkesin bunu bildiğinden emin olmak istiyoruz” diyor. Bu mesajların doğrudan Türkiye’ye verildiği belli. Zaten yazı da haber de baştan sona Türkiye’den Menbiç hakkında gelen tehditler üzerine kurgulanmış. Ama generaller doğrudan Türkiye adını anmadan, oradan çekilmeyeceklerini, orada memnun olduklarını söylüyorlar.

IŞİD’le mücadelenin tamamlanmadığı ısrarı

Orası, YPG’nin diyelim, ya da PYD’nin Amerikalılarla birlikte oldukları en batı noktası. Yani Menbiç Afrin’den sonra… zaten oradan Türk kuvvetlerinin ve TSK’yla beraber hareket eden ÖSO birliklerinin dürbünle görülebildiği de yazıda bahsedilmiş, onu görüyoruz. Eğer Menbiç’ten çekilme durumu olursa ya da TSK’nın bir şekilde ABD’yle çatışarak ya da çatışmayarak, onların rızasıyla oraya girmesi durumunda Fırat’ın doğusu denen olayı da bir ölçüde gerçekleştirmeye başlayacak anlamına geliyor. O bir kırılma noktası, bir eşik hâline geldi Menbiç. Ve verilen cevaplar içinde, daha önce koalisyon komutanı General Votel de çok net bir şekilde çekilmelerinin söz konusu olmadığını söylemişti. Ama bu son yapılan özel ziyaret ve orada verilen açık mesajlar da Menbiç’in Amerikalıların… daha doğrusu burada bir uluslararası koalisyon var, uluslararası koalisyonun başında da ABD var; aslında bir Amerikan operasyonu ama bir koalisyonla beraber yürüyen bir operasyon ve bunun hedefi çok tanımlı; hedefi IŞİD’le mücadele. Israrla IŞİD’le mücadelenin tamamlanmadığını, eğer belli bir noktada durursa, bu mücadelenin durması hâlinde Suriye’de ve Irak’ta IŞİD’in yeniden güçlenebileceği tezini işliyor ABD. Ama buna karşılık Ankara bunu inandırıcı bulmuyor. Hatta bu koalisyonun kurulma nedeninin IŞİD olmadığı yolunda da çok ciddi iddialar, düşünceler var, komplo teorileri de var. Bu koalisyonun bir amacının, önde gelen amacının orada Kürtlere bir statü sağlamak olduğu yolunda, buna inanan, özellikle Türkiye’de çok kişi var. Bunu biliyoruz.

İran ve ABD’den benzer itirazlar

Bir diğer husus şu tabii ki: Afrin Harekâtı doğrudan uluslararası koalisyonun varlık gösterdiği bir yerde yapılmıyor. Zaten baştan böyle söylediler, “Biz orada yokuz, ne olursa olsun bizi ilgilendirmiyor” gibi bir havadaydılar. Ancak özellikle doğudaki YPG güçlerinin Afrin’e takviyesi söz konusu olunca –ki olduğu yolunda çok güçlü iddialar var– bunun IŞİD’e karşı mücadeleyi sekteye uğratacağı yolunda Amerikan yönetiminde ve de koalisyon içerisinde, özellikle askerlerde kaygılar olduğunu biliyoruz. Son dönemde Batı medyasında özellikle bu konuda çok ciddi haberler çıkmaya başladı. İlginç bir şekilde İran yönetimi de benzer açıklamalar yapıyor. Afrin Harekâtı’nın IŞİD’e karşı mücadeleyi sekteye uğratacağı hususunda uyarılarda bulunup harekâtın sonlandırılması İran tarafından da istendi. İlginç bir şekilde İran ve ABD Afrin Harekâtı konusunda benzer şeyler söylemeye başladılar.
Bir diğer önemli husus –çok alâkasız gibi gözüken– yine Suriye’de yaşanan bir olay. O da Suriye’de Esad güçlerinin, Şam rejimine bağlı güçlerin Deyr ez Zor’daki Suriye Demokratik Güçleri –ki Suriye Demokratik Güçleri’nin ana unsurunun YPG olduğunu biliyoruz– karargâhına bir saldırı düzenlediler. Ve bu saldırıya uluslararası koalisyon cevap verdi. Ve koalisyon adına yapılan açıklamalarda yüzden fazla rejime bağlı kişinin, askerlerin etkisiz hâle getirildiği açıklaması yapıldı — ki çok önemli bir rakam bu. İlk açıklamanın ardından Şam’dan çok zorlama gelmemişti, ama daha sonra Şam’da devlet televizyonunda rakam verilmeden ABD liderliğindeki koalisyonun saldırısının haber yapıldığını biliyoruz.

Menbiç’te çatışma olması sahiden imkansız mı?

Bu olay da bize gösteriyor ki Şam rejimine karşı müttefiki olan SDG’yi koruyan ABD, Menbiç’te de muhtemel bir olayda pekâlâ yanında yer alabilir. Peki böyle mi olacak? Menbiç’te bir çatışma kaçınılmaz mı ve bu çatışmanın Türk ve Amerikan güçlerini karşı karşıya getirmeleri söz konusu olur mu? Genellikle bu konuda bir çatışmanın beklenmediği düşüncesi hâkim başından itibaren, buna ben de dahilim. Türkiye ve ABD, bu kadar köklü bir stratejik işbirliği geçmişine sahip olan ve bugün birçok noktada çok güçlü ilişkileri olan iki ülke, her ne kadar sorunlar yaşansa da böyle bir askerî çatışma içerisine herhalde girmezler. Girmemek için ellerinden geleni yapanlar diye düşünülüyor, düşünüyoruz, birçok kişi bunu söylüyor. Bu karşılıklı restleşmelerin, Türkiye’den gelen restin ve buna karşılık ABD tarafından gelen geri adım atmama tavrının sürdürülebilir olmadığı düşüncesi hâkim. Hâlâ bu düşünce güçlü.
Ancak her geçen gün bir çatışma ihtimalini de insanlar telaffuz etmeye başladılar. New York Times’ın bugünkü haberi de bunu bize bir şekilde gösteriyor. Nasıl olur? Burada ilk beklenen tabii ki seçeneklerden birisi diyelim, Türkiye’nin şu ya da bu şekilde bu tutumundan vazgeçmesi, yani Menbiç ısrarından vazgeçmesi — ki bunun olabileceğini, özellikle iç politika anlamında olabileceğini açıkçası pek düşünmüyorum. Türkiye’nin Menbiç ısrarından vazgeçmesi çok ciddi bir şekilde bir geri adım olarak algılanabilir ve yaklaşan seçimler için Erdoğan’ın aleyhine bir nokta olabilir. Ancak bunun olabilmesi için, Menbiç noktasındaki ısrardan vazgeçebilmesi için onun yerine koyabileceği çok güçlü bir şeyleri ABD’den alabilmesi lazım. O nedir? Şu anda bunu kestirmek çok mümkün değil.

ABD geri adım atar mı?

Bir diğer husus tabii ki ABD’nin Türkiye’nin bu tehditleri karşısında Menbiç’te geri adım atması. Bu birinciye göre daha mümkün gibi düşünülüyor. Ancak bunun da çok zor olacağını düşünüyorum. Çünkü birçok açıdan Türk-Amerikan ilişkileri zaten krizde. ABD’de özellikle Transatlantik yayınlarında Gönül Tol ve Ömer Taşpınar’ın defalarca söyledikleri gibi zaten artık Türkiye’yi kazanmak çok mümkün değil düşüncesinin Pentagon’da, Amerikan Silahlı Kuvvetleri’nde, Savunma Bakanlığı’nda giderek güçlendiği vurgulanıyor. Böyle bir geri adımı atmayabilecekleri vurgulanıyor. Gerçekten normal şartlarda, ABD’nin geleneksel stratejik ortakları ile Suriye’de stratejik olmasa da taktik olarak bir süredir beraber hareket ettiği partnerleri arasında bir tercih yapmaları gerektiğinde Türkiye’yi tercih etmesi beklenirdi. İlk akla gelen buydu. Türkiye de, Ankara da bunun üzerinden hareket ediyor. Kendine çok güveniyor. Nasıl olsa eninde sonunda Türkiye’yi tercih etmek zorunda kalacaklardır deniyor. Ama şu âna kadarki yaşanan gelişmeler bunun pekâlâ böyle olmayabileceğini söylüyor. Dolayısıyla çok kritik, yepyeni bir döneme giriyor olabiliriz. ABD, özellikle Amerikan ordusu Suriye’deki sahadaki yegâne partnerlerini –bu YPG, bunu biliyoruz– kaybetmemek için Türkiye’yle restleşmeyi hatta çatışmayı bile göze alabilecekleri intibaı yaratıyorlar.
Çatışma olursa ne olur hususuna hiç girmek istemiyorum. Çünkü o bambaşka bir şey. Çatışmanın olmayacağı varsayımıyla hareket etmek lazım. Ama gerçekten şu âna kadarki gelişmeler çatışmayı, çatışma ihtimalini ortadan kaldıracak bir orta yolun, ara yolun, çözümün ne olacağı konusunda kafa yormamıza çok fazla imkân vermiyor.

İki kritik ziyaret

Ne var ki bu hafta sonu ve önümüzdeki hafta ABD’den iki önemli ziyaretçi gelecek. Bunlardan birisi Dışişleri Bakanı Tillerson, diğeri de Ulusal Güvenlik Danışmanı yani Beyaz Saray’ın başkandan sonraki bir numaralı ismi olan McMaster gelecekler. Ayrı ayrı temaslarda bulunacaklar. En çok da bu konunun konuşulacağını herhalde herkes tahmin ediyordur. Bu ziyaretlerden belki de formül çıkabilir. Ama o formül çıkana kadarki şu durumda baktığımız zaman açıkçası Türkiye’yle ABD’nin Menbiç nedeniyle Suriye’de –ki bu bugün Menbiç olur, yarın başka bir yer olur, Kobani olur vs, Suriye’nin kuzeyindeki başka bir şehir olur– ama şu aşamada Menbiç nedeniyle hiçbir şekilde çatışmazlar diyebileceğimiz bir durum yok. Çatışma ihtimali var. Bunun bir nedeni Suriye ise, esas nedeni belki de Türk-Amerikan ilişkilerinin son dönemde yaşadığı çok ciddi, üst üste gelen, birbirini kışkırtan krizler. Buradan çıkabilecek, bu krizlerden, sorunlardan kurtarabilecek bir ortak aklın şu iki başkentte üretilebilme imkânları da büyük ölçüde yok olmuş durumda.

İç siyaset boyutu

Bir de tabii çok önemli bir husus var: Türkiye’de özellikle Suriye meselesi ve TSK’nın Suriye’deki varlığı, faaliyetleri Türkiye’deki iç siyasette birinci derecede önem arz ediyor. Çok kritik bir seçim var. 2019, belki daha önce yapılacak, 2018 yapılacağı iddiaları, düşünceleri, öngörüleri çok kuvvetleniyor. Öncesinde yapılacak olan bir seçime Cumhurbaşkanı Erdoğan kesinlikle Suriye’de kaybetmiş ya da istediğini elde edememiş bir siyasetçi olarak girmek istemeyecektir. Ama şu hâliyle ABD’nin yetkilileri, özellikle Pentagon, onun bu zafer kazanmış siyasetçi imajını yaratma beklentisini karşılayacak adımlar atma konusunda çok ciddi bir şekilde ayak sürüyorlar. Bu değişir mi? Bakacağız. Bunun karşılığında ne talep edecekler? Türkiye neden vazgeçecek? ABD neleri sunabilecek. Bakacağız. Ama şu hâliyle şunu net bir şekilde söyleyebiliriz: Menbiç gerçekten şu aşamada çok ciddi bir şekilde iki ülke arasında büyük bir kriz meselesi, kriz unsuru. Tabii bu Afrin’deki harekâtın gelişmesiyle de doğrudan ilgili bir husus. Şöyle bir formül belki akla gelebilir: Afrin’deki harekât sürer, uzun sürer. Menbiç’e sıra gelmez. Uzun bir süre gelmez. Dolayısıyla Menbiç iddiasını sürekli masada tutar Ankara. Ama Afrin süreceği için, sürmekte olduğu için Menbiç zaten pratik olarak gündemde olmaz ve böylece de Menbiç’te geri adım atmış olmaz. Böyle bir formül belki de hayata geçirilebilir. Çünkü Menbiç Harekâtı’nın süresi büyük ölçüde Ankara’nın vereceği bir karar. Hızlı bir şekilde de tamamlanabilir bu harekât. Tabii hızlı bir şekilde yapıldığı zaman bunun bilançosu çok daha ağır olabilir herkes için. Ya da zamana yayarak yapabilir. Bu zamana yaymakla pekâlâ Türkiye Afrin Harekâtı’nı hâlâ sürdürürken bir seçime de pekâlâ giriyor olabilir. Aksi takdirde Afrin Harekâtı’nın hızlı bir şekilde tamamlanıp daha sonra Menbiç iddiasının hayata geçirilmemesinin Erdoğan için siyasî sonuçları olabilir. Dolayısıyla şu anda Menbiç meselesi, eğer Afrin bellli bir tarihte tamamlanırsa, çok ciddi bir şekilde baş ağrıtacağa benziyor.
Son olarak tekrar söyleyelim: Tillerson ve McMaster görüşmelerinden bir formül çıkabilir. Açıkçası hızlı bir şekilde bu formülün çıkabileceğini çok fazla sanmıyorum. Ama yine de diplomasi, karşılıklı tavizlerle birtakım ortak noktalar pekâlâ bulunabilir. Daha önceki görüşmelerde bulunamadı. Belki bu sefer bulunabilir diyelim. Bu ihtiyat payının altını çizerek burada noktalayalım.
Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.