Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

ABD Suudi Arabistan’dan neden vazgeçemez?

16 Ekim’de The Atlantic’te Kathy Gilsinan imzasıyla yayımlanan “ABD Suudi Arabistan’dan neden vazgeçemez?” başlıklı yazıyı Okan Yücel, Medyascope için çevirdi.

 

ABD Dışişleri Bakanı, Cemal Kaşıkçı’nın ortadan kaybolmasıyla ilgili bilgilere ulaşmak için Suudi Arabistan’a gitti. Türkiye istihbaratından sızan bilgilere göre bu olayda resmî yetkililerin de rolü var.

ABD-Suudi Arabistan ilişkileri zaten Yemen’deki katliamlardan dolayı sert eleştiriler alıyordu. Kaşıkçı’nın kaybolmasıyla birlikte bu ilişkiye yönelik eleştirilerin tonu daha da sertleşti. Hem krallık hem de Trump bu durumdan kurtulmanın yollarını arıyor. Trump pazartesi günü yaptığı açıklamada Veliaht Prens Selman’ın kendisine olayla ilgili bir şey bilmediğini söylediğini belirtti. Bunun kimliği belirsiz serseri aktörlerin işi olabileceği ihtimali üzerinde durdu.

Kaşıkçı’nın öldürülmüş olma ihtimali uzun süren ilişkideki çatlakları su yüzüne çıkardı

75 yıl önce Franklin D. Roosevelt tarafından başlatılan bu uzun süreli ilişki ağı çok sayıda iniş çıkışa sahne oldu. Başkanlık düzeyinde çok sayıda aktör değişti ve petrolden bölgesel istikrar ve güvenliğe kadar pek çok farklı konu dönem dönem ön plana çıktı. Günümüzde ise ABD, Suudi Arabistan’ı İran’a karşı kullanabileceği istikrarlı bir müttefik olarak algılıyor. Ancak bu ilişki tarih boyunca Suudi Arabistan’ın insan hakları konusundaki sicilinden dolayı fazlasıyla yara aldı. Son günlerde Kaşıkçı’nın öldürülme ihtimalinin iyice belirginleşmesinden sonra, ABD-Suudi ilişkileri ile ilgili şu soru ortaya çıktı: Bütün bunlara değer mi?

Eski CIA çalışanı ve şu anda Brookings Enstitüsü’nde çalışan ve Suudi-ABD ilişkileri hakkında kitap yazan Bruce Riedel bu ilişkileri şu şekilde özetliyor: “İlişkiler her zaman ortak çıkarlar zeminine oturtuldu… Hiçbir zamana ortak değerler üzerinde oturtulmadı. Zaten ortak olarak savunduğumuz herhangi bir değer de yok.” Riedel’e göre son 3-5 yılda yaşananlar ilişkileri örselerken, Kaşıkçı olayı toplumda da bu ilişkiye yönelik bir infial yarattı

Yine de ortak çıkarlar güçlü kalmaya devam ediyor. İkili ilişkiler; Arap-İsrail savaşları, petrol ambargoları, 11 Eylül saldırıları gibi pek çok badire atlattı. Bunda Suudi Arabistan’ın kendisini El Kaide ve (pek çok uzman ve resmî görevliye göre yeterince katı ve aktif olmasa da) IŞİD’e karşı savaşta güvenilecek bir müttefik olarak konumlandırmasının da büyük payı var.

Terör ile mücadele uzmanı Daniel Byman ise bu ilişkide bir paradoks görüyor. Suudi Arabistan bir yandan terörizm ile mücadelede ABD’nin yanında yer alsa da, diğer yandan radikal eğilimleri olan örgütleri destekleyerek bu konuyla ilgili somut adım atılmasını ve atılan adımların verimli olmasını zorlaştırıyor.

George Bush’un 2004-2008 yılları arasında güvenlik ve terörizmle mücadele asistanlığını yapan Frances Townsend, Suudilerin önemli bir iç tehdit yaşadığını söylüyor: “Bizim istihbaratımızla, Hazine Bakanlığı da dâhil, daha yakından çalışıyorlar. Onları terörizmle savaşmak için finansal kaynak yaratmaya zorladık ve karşılığında da önemli kazanımlar elde ettik.” Townsend’e göre, Suudiler de bu sayede ciddi bir kapasite ve tecrübe edindi.

Obama Suudi Arabistan ile yakın ilişki kurma konusunda şüpheler taşıyordu. Ancak Atlantic’ten Jeffrey Goldberg’e, İran’a karşı önlem olarak Suudi Arabistan ile çalışmak durumunda olduklarını belirtmişti. Ancak Bruce Riedel’e göre, Trump yönetimi Suudi Arabistan’ı bölgesel stratejilerinin temel taşı haline getirdi.

“Korku: Beyaz Saray’da Trump” (Fear: Trump in the White House) kitabının yazarı Bob Woodward ise Trump’ı, genç Veliaht üzerine büyük bir bahis oynaması konusunda teşvik eden kişinin hem damadı hem de danışmanı olan Jared Kushner olduğunu belirtiyor. Genç Veliaht ekonomik vizyonu ve kadınların araba kullanması yasağını kaldırması gibi reformlarıyla pek çok kişiye umut vermişti. Daha önce Trump’ın danışmanlığını yapan bir diğer isim olan Christopher Costa da Trump’ın ilk gezisinde terörle mücadele konusunda işbirliği oluşturulması için olumlu sinyaller aldıklarını ve Suudilerin yaklaşımı konusunda iyimser olduğunu belirtiyor.

Daha fazla zaman geçtikçe Kaşıkçı’nın ortaya çıkma ihtimali de azalıyor. Yine de Suudi Arabistan ve ABD, ikili ilişkilerindeki büyük bir çatlağı daha atlatacaklar gibi görünüyor. Ancak bu ikili ilişkilerin -fazla görünür olmasa da- zarar görmeyeceği anlamına gelmiyor. 2006-2009 yılları arasında CIA için çalışan Michael Hayden, ABD istihbaratının ABD yasalarına bağlı olduğunu belirtiyor: “Eğer Suudilerin sizden aldıkları istihbaratı kullanacağını düşünüyorsanız, bu bilgiyi onlara vermeye yetkili değilsiniz. Eğer sizin de ilgilendiğiniz birisi hakkında bilginiz varsa ve bunu Suudilere verdiğiniz zaman o kişiyi öldüreceklerine inanıyorsanız ve eğer sizin bu kişiyi öldürmeye yetkiniz yoksa, Suudilere bu kişinin nerede olduğunu söyleyemezsiniz. Ve bizim yaklaşımımızla, yasalarımızla ve politikalarımızla uyumsuz olduğu müddetçe, Suudilerle yapılan istihbarat paylaşımı sınırlandırılmak zorunda.”

İlişkiler daha karışık hale gelse de en temel pazarlık baki kalıyor. Riedel’in işaret ettiği gibi, ABD Suudi Arabistan’dan ithal ettiği petrolü azaltsa da küresel ekonomi, dünyanın en büyük petrol ithalatçılarından biri olan Suudi Arabistan’ın petrol pazarındaki istikrarına bağlı. Riedel şöyle diyor: ”Eğer Suudi petrol ihracatı dünya pazarından kalkarsa, küresel ekonomi çöker.”

Townsend’e göre ise şu anki ilişki ağı 1970’li ve 80’li yıllardaki gibi tamamen petrolle alakalı değil. Çok daha derin ve çetrefilli. Kaşıkçı olayı bir dönüm noktası olabilir. Townsend şöyle diyor: “İnsan hakları meselesine sanki bambaşka bir konuymuş gibi bakmamalıyız. Bütün portfolyonun bir parçası olduğu kabul edilmeli. Buradan çıkartılacak ders, eğer insan hakları meselesine ikili ilişkiler bütününün bir parçası olarak bakılmazsa ilişkilerin hiçbir zaman hak ettiği ağırlığının olmayacağıdır.”

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.