Yurtdışında yaşayan Zaman Gazetesi’nin eski muhabirlerinden Ahmet Dönmez iki ayrı yazıda “Sezai” kod adlı Fethullah Gülen’e çok yakın birinin 24 Haziran 2018 seçimleriyle aynı günde ülke çapında cezaevlerinde isyan planladığını yazı. Dönmez’e göre bu plan Gülen tarafından öğrenildi ve iptal edildi. Yurtdışındaki Fethullahçıların gündemini bu “isyan planı”nın belirlemesinin anlamı ne? Bu tartışmadan hangi sonuçları çıkarabiliriz?
Yayına hazırlayan: Şükran Şençekiçer
Merhaba, iyi günler. Öncelikle bugün son yolculuğa uğurladığımız Kürşat Bumin’i rahmetle, sevgiyle anarak başlamak istiyorum. Biraz önce İstanbul’da Bebek Camii’nden yağmurun altında cenaze namazı kılındıktan sonra kendisi İzmir’e yollandı. İzmir’de defnedilecek. Kürşat çok ilginç birisiydi, çok prensipli birisiydi. Taviz vermeyen bir kişilikti. Şaşırtıcı bir kişilikti aynı zamanda ve onun yaklaşımında temel husus bence eleştiriydi. Eleştirilerinde acımasız olabiliyordu, ama bunların hiçbirisi saldırgan bir üslûpla değildi. Çok ilginç bir kibarlığı vardı — yazılarında ve konuştuğu zamanlar. Ama son dönemde bir nevi küskündü diye biliyorum. Kendisini birkaç kez buraya davet ettiğimizde gelmek istemedi. Çünkü Türkiye’den büyük bir ihtimalle umudunu kesmişti. Haklıydı haksızdı o ayrı; ama gerçekten sonuçta iyi bir isim bırakarak bu dünyadan göçtü bir entelektüel olarak. Kendisini tekrar rahmetle ve sevgi ve saygıyla yâd etmek istiyorum.
Ahmet Dönmez’in yazıları
Bugünkü yayının başlığı “Fethullahçılar cezaevlerinde isyan mı çıkaracaktı?” Evet, çarpıcı ve spekülatif bir başlık gibi duruyor. Genellikle bu tür şeyleri biliyorsunuz hükümete yakın medya yapar. Artık insanlar bunu okumazlar bile. FETÖ’cülere atfedilen bir yığın komplo vardır. Ama bu olay biraz daha farklı. Benim de zaten ilgimi çekmesinin nedeni bu. Çünkü bu olayı dillendirenler Fethullahçıların kendileri — aralarında tartışılan bir husus. Bunu açık bir şekilde telaffuz eden, daha önce Zaman gazetesinde çalışmış olan bir muhabir, Ankara’da çalışmıştı. Ahmet Dönmez’in –yurtdışında kendisi, Türkiye’ye gelemiyor anladığım kadarıyla– üst üste yazdığı yazılarla bu olayı ben ondan öğrendim. Başkaları da yazmış olabilir, ama belli ki orada da çok ciddi birtakım köşeler kapılmış durumda. Bu Fethullahçıların arasında çok ciddi bir iç kavga, tartışma, çekişme –artık ne derseniz–, bunlar yaşanıyor belli ki. O Ahmet Dönmez’in yazılarından şunu öğreniyoruz: Her şey çok net değil ama, İ.K.’nın –adı her neyse, ama belli ki insanlar biliyorlar, tanıyorlar ve Sezai diye kod adı olduğu söyleniyor–, üst düzey bir ismin, Fethullah Gülen’in yanında olan Pensilvanya’da olan bir ismin 24 Haziran seçimleri gününde Türkiye’deki cezaevlerinde yatan FETÖ sanıklarının değişik cezaevlerinde isyan çıkartacakları, bu kişinin, Sezai adlı kişinin bunu örgütlediği ve Türkiye’de bazı isimlere –40’tı yanılmıyorsam–, bu konuda talimat verdiği ve bu talimatları da Fethullah Gülen adına verdiği, ama daha sonra bunun öğrenilip o kişilere ulaşılarak bu olayın engellendiği iddia ediliyor.
Burada iddia, dediğim gibi hükümet yanlısı gazetelerin değil, kendi içlerinden bir gazetecinin iddiası ve uzun uzun bununla ilgili İ.K.’ya ulaşmak istediğini, ulaşamadığını ama onun yakınından birileriyle konuştuğunu, onun bunu kesinlikle reddettiğini, bunu başkalarının hakkında çıkardığı bir iftira olduğunu söylediğini yazmış. Başkaları derken de onlar da yine Fethullah Gülen’e yakın başka kişiler. Ama yazdığı iki yazıdan da anladığım kadarıyla, gazeteci Ahmet Dönmez bu iddiaların doğru olduğunu düşünüyor. Tam bu açıklıkla söylemese bile üslûptan bunu anlıyoruz. Her neyse.
Bir kere söz konusu olan hazırlık, böyle bir hazırlık varsa –ki var olduğu yolunda çok ciddi emareler olduğunu anlıyoruz–, şöyle bir mantıkla yapılacakmış: 24 Haziran seçimlerinde hile iddiaları ile beraber cezaevlerinde isyanlar çıkınca ülke karışacak vs., dış güçler müdahale edecek gibi tam bir kötü bir senaryo. 15 Temmuz’dan çok daha beter bir senaryo; ama şu haliyle, Fethullahçıların düştüğü şu halde, özellikle Türkiye’de düştükleri halde bu tür abes senaryolara bile bel bağlayabileceklerini açıkçası düşünüyorum. 15 Temmuz’un kendisi de aslında böyleydi. Tabii bunun kadar abes değildi; ama onun da başarı şansı çok yüksek değilmiş, sonradan gördüklerimizden anlıyoruz. Tabii ki bir başarı şansı, ihtimali varmış, ama çok yüksek değilmiş. Ama kendilerine aşırı güvenmekten ve rakiplerine ya da düşmanlarına aşırı önemsizlik atfetmelerinden kaynaklanan büyük stratejik hatalar yapıyorlar. 24 Haziran’da da gerçekten cezaevlerinde böyle bir isyanı tezgâhlamışlarsa, bir başka hataya imza atmış olacaklardı.
En önemli insan kaynağı artık cezaevleri
Tabii buradan çıkarılacak çok sonuç var. Öncelikle şunu görmek lazım: 1) Fethullahçılar hâlâ Türkiye’de belli bir örgütlülüğü koruyabiliyorlar. Zaten sürekli orduda, emniyette ve değişik kesimlerde süren FETÖ operasyonları da bize bunu gösteriyor. Bitmek bilmez bir operasyon furyası, belli aralıklarla hep 20 kişi, 30 kişi, 50 kişi gözaltına alınıyor. Bunların önemli bir kısmı da tutuklanıyor. Bu bir örgütlülüğün var olduğunu, ama tamamen yeraltında olduğunu bize gösteriyor. Birincisi bu. 2) Fethullahçılar için en önemli insan kaynağı artık cezaevleri. Bunun daha önce sol örgütler ve belli anlamlarda PKK için de geçerli olduğu dönemler oldu. Özellikle bazı radikal sol örgütlerde bu geçerli oldu. İçeride çok sayıda tutuklu ya da mahkûm varken, bu kişilerin birtakım mücadeleleri üstlenmesi. Şimdi Türkiye’de açık bir şekilde Fethullahçı kimliğiyle faaliyet gösteren kimse kalmadı. Ama öte yandan cezaevlerinde yüzlerce, belki de binlerce insan var. Ve bu insanlar da FETÖ davalarından yargılanıyorlar. Ve o kişileri birtakım işlerde kullanma düşüncesinin Fethullahçılarda ve Pensilvanya’da olduğunu anlıyoruz buradan.
Dolayısıyla burada devletin insafına bırakılmış –ki kendileri, lider kadro çok kolay bir şekilde kaçtılar biliyorsunuz–, bıraktıkları insanların aynı zamanda daha sonra kendileri adına birtakım faaliyetler yürütmesini, cezaevinde ne kadar yapabilirlerse yürütmesini de düşünüyor olmaları, bence burada çıkan ayrı bir sonuç. Ama cezaevinde neye nasıl isyan edecekler ve ellerine ne geçecek? Bütün bunlar tabii ki çok anlaşılmaz şeyler.
İsyan olsaydı
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Ama yine de böyle bir olay gerçekleşmiş olsaydı, bir şekilde tabii ki gündemi belirleyecek ve Türkiye’yi bir şekilde 15 Temmuz günü yaşandığı gibi olmasa da belli bir kaotik yere sürükleyecekti. Ve muhtemelen de böyle bir şey yaşanmış olsaydı, devlet bunu çok daha sert, acımasız baskı politikalarını meşrulaştırmak için kullanacaktı. Böyle bir senaryonun, planın düşünülmüş olması bile bence Fethullahçıların Türkiye konusunda, Türkiye’de ne kadar âciz bir durumda olduklarını gösteriyor.
Ama buradan bence en önemli çıkarılması gereken husus, artık Türkiye’den beslenemeyen, yurtdışında da devletle bir nevi köşe kapmaca oynayan –çünkü biliyoruz özellikle Asya’da ve Afrika’da, hatta Balkanlar’da da Ankara Fethullahçıların faaliyetlerini engellemek için elinden geleni yapıyor–, alınıp MİT tarafından Türkiye’ye getirilenler var. Okulların kapatılması ya da Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurduğu Maarif Vakfı’na devredilmesini sağlamak için yürütülen çok yoğun diplomatik faaliyetler var ve kimi yerlerde, Afrika’da ve Asya’da başarılı da oldular. Yurtdışındaki faaliyetleri de çok ciddi bir şekilde takip altında. Bazı ülkelerin özellikle 15 Temmuz’dan sonra Fethullahçılara bakışlarını belli ölçülerde değiştirmiş oldukları da söyleniyor. Çünkü eskiden sadece ve sadece kendilerini eğitime adamış dindar insanlar olarak bilinen yapının, askerî darbeye girişmek gibi faaliyetleri olan, sicili olan bir politik bir yapı olduğu, bir gizli örgütlenme olduğu gerçeğini kabul eden bazı hükümetlerin de eskisi kadar onlara rahat vermediklerini duyuyoruz. Dolayısıyla tamamen olmasa bile büyük ölçüde yurtdışına sıkışmış olan bir hareket söz konusu. Ve bu hareket eylemsizlikle beraber, eski günlerinin çok uzağında olmasının da etkisiyle o çok bilinen dünyada bu tür yapılarda çok karşımıza çıkan bir gerçekle yüz yüze kalıyor; o da iç kavgalar, iç çekişmeler…
Bu iç çekişmelerin ne kadarı tamamen içeriden kaynaklıdır, ne kadarı dışarıdan bazı güçlerin, özellikle devletlerin ve istihbarat servislerinin müdahalesiyle olmuştur bilemiyorum. Ama şunu görmek çok mümkün: İçeride bir kapışma hâli var. Özellikle Fethullah Gülen’in yaşlılığını da düşünecek olursak, ondan sonrasına yönelik olarak da bir tür çekişme olduğunu kesinlikle görebiliriz. Bir diğer husus da zaman zaman burada yayınlarda dile getirdiğim gibi, farklı farklı şekillerde içeride yürüyen bir tartışma var. Özellikle 15 Temmuz’la yüzleşilmesi konusunda sesler giderek artıyor ve Gülen –Pensilvanya– bu konuda şu âna kadar kendi tabanını ya da kadrolarını tatmin edebilecek netlikte cevaplar verebilmiş değil.
Her neyse, sonuçta giderek tükenen ve tükendikçe de, etkisi azaldıkça da kendi içerisinde kavga etmeye başlayan bir yapıyla karşı karşıyayız. Ve bu cezaevlerindeki isyan hazırlığı meselesi de, doğru ya da yanlış, ama bunun kendi içlerinde bu kadar yoğun bir şekilde tartışılıyor olması da, Türkiye’nin başına nice çoraplar örmüş olan, nice kötülüğe neden olmuş olan bu yapının ve bu kötülükleri, kendi günahlarını kabul etmeme konusunda ısrarlı olan bu yapının bir anlamda kendi kendini tüketmekte olduğunu gösteriyor bize. Ve bu da hiç fena bir şey değil. Türkiye için değil. Ama aynı zamanda şu ya da bu şekilde o yapıya dahil olmuş olan insanlar için de belki en hayırlısı, bu yapının kendi kendine çözülmesi ve tarihe karışması olur diye düşünüyorum.
Evet, söyleyeceklerim bu kadar. iyi günler.