Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Yerel seçimler ve AKP: Erdoğan’ın aday belirleme kriterleri

AKP bugün de 20 ilin belediye başkan adaylarını açıkladı. Adana, Mersin, Manisa gibi yerlerde MHP adaylarını destekleme ihtimali sürüyor. Peki açıklanan 61 adaydan hareketle Erdoğan’ın belediye başkanları için hangi özellikleri dikkate aldığı söylenebilir?

Yayına hazırlayan: Şükran Şençekiçer

Merhaba, iyi günler. Cumhurbaşkanı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan bugün 20 ilin daha belediye başkan adayını açıkladı. Bunlardan en dikkat çeken tabii ki Ankara’ya Mehmet Özhaseki, İzmir’e de Nihat Zeybekçi’nin gösterilmesi — ki bunlar bekleniyordu zaten. Şaşırtıcı olmadı, önceden belliydi. Bugün İstanbul’u açıklaması da bekleniyordu ve muhtemelen Binali Yıldırım olacaktı. Ama açıklamadı, daha sonraya bıraktı. Şu âna kadar 61 il açıklandı; yani 20 il kaldı. Burada kalan iller, İstanbul’un dışında Adana, Mersin, Osmaniye, Manisa gibi MHP’nin talep ettiği iller var. Bunların açıklanmamış olması Cumhur İttifakı’nın yerel seçimlerde de olma ihtimalinin çok güçlü olduğunu bize gösteriyor. MHP zaten İstanbul, Ankara, İzmir’de aday göstermeyeceğini ve AKP’yi destekleyeceğini söylemişti. Adana’da, Mersin’de, Manisa’da, Osmaniye’de AKP aday gösterecek mi? Yoksa MHP’nin karşısına kendi adayını mı çıkaracak? Bunları zaman içerisinde göreceğiz. Çok gecikmeyecektir herhalde. Ama büyük beklenti, AKP’nin buralarda MHP’yi destekleyeceği yolunda. Bu ilginç bir şey olacak tabii. Şu ya da bu şekilde ülkeyi 17 yıldır yöneten ve yerel yönetimleri de büyük ölçüde kontrol eden bir partinin, büyük illerde, yani Adana gibi, Mersin gibi, Manisa gibi büyük illerde aday göstermeyecek olma ihtimali bile başlı başına önemli. İttifak olabilir, şu olabilir bu olabilir, ama iktidar partisinin büyük illerde aday göstermemesinin bence bir yere kaydedilmesi lâzım.
Normal şartlarda şöyle bir formül olabilirdi — ama herhalde hiç düşünülmedi: MHP’nin adayı AKP listesinden gösterilir, daha sonra MHP’ye geri dönebilirdi. Öyle bir ihtimalin hiç telaffuz edildiğini görmüyorum. Muhtemelen bu ittifakın gereği olarak nasıl MHP İstanbul, Ankara, İzmir’de göstermiyorsa AKP de aday göstermeden onu destekleyeceğe benziyor. Ama yine de belli olmaz diyerek bir opsiyon, ihtiyat payı ile yaklaşalım.

Parlak olmayan bir liste

Şu âna kadar açıklanan 61 il belediye başkan adayına baktığımız zaman, açıkçası çok parlak bir liste karşımızda gözükmüyor. Zaten AKP birtakım –İstanbul, Ankara, Balıkesir gibi– yerlerde belediye başkanlarını istifa ettirmişti. Onların yerine vekâleten belediye başkanları vardı. Buralara yeni isimler konmuş. Onun dışında var olan belediye başkanlarının, il belediye başkanlarının büyük bir kısmı yeniden aday gösteriliyor. İlk akla gelen tabii ki Antalya’da Menderes Türel, Konya da aynı şekilde öyle. Ama onun dışındaki yerlerde, birtakım yerlerde, aday gösterilmeyen il belediye başkanları var. Gösterilen kişilerin büyük bir kısmı, önemli bir kısmı, il başkanı olan kişiler var. İl başkanlığından aday gösterilen isimler var. Nispeten küçük yerlerden, yani ilçelerden il belediye başkanı adayı gösterilen isimler var. Bir iki tane bürokrat var. Mesela Çaykur Genel Müdürü’nün Sakarya’da gösterildiğini, Trabzon’a da Van Valisi’nin gösterildiğini görüyoruz. Sonuçta AKP kendi insan havuzundan adaylarla bu seçimlere girecek. Yani dışarıdan aday yok; İzmir’de böyle bir beklenti vardı, Mahmut Özgener’in aday gösterilmek istendiği yolunda, eski Futbol Federasyonu yöneticisi. O olmamış nedense. Onun dışında gördüğümüz kadarıyla, bildiğim kadarıyla transfer olarak tanımlanabilecek isimler yok. Ama örgütün, AKP örgütünün tanıdığı isimler var. Büyük ölçüde bunlar var. Güneydoğu’da birkaç kayyum dışında AKP’nin yerel isimleri var. Daha önceki seçimlerde aday olmuş, kaybetmiş isimler de var.

Temel kriter Erdoğan’a tabi olmak

Bu tablo bize neyi gösteriyor? Tabii ki 20 ilin daha açıklanmadığını tekrar hatırlatarak söyleyelim: Erdoğan temel olarak güveneceği isimler arıyor. Buradaki temel husus, ona tâbi olmaları; kendi içlerinde belli bir güce sahip olabilecek, olan kişi milletvekili adayı da gösterilmedi şu âna kadar — onu görüyoruz. Belediye başkanlarında da böyle, sürpriz olabilecek, sorun çıkartabilecek herhangi bir isim görmüyoruz. Bu noktada Ordu’da eski Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler’in gösterilmiş olmasını ben bir anlamda sürpriz olarak niteleyebilirim. Çünkü Hilmi Güler bir ara çok parlak bir dönemden sonra kenarda kalmıştı, bir anlamda tasfiye edildiği söyleniyordu. Ancak onun Ordu’ya belediye başkan adayı olarak gösterilmiş olmasının bu seçimin önemli unsurlarından birisi olduğunu kendi açımdan söyleyebilirim. Bir diğer husus da Kayseri’de Memduh Büyükkılıç’ın gösterilmesi — ki o yıllardır Kayseri’de ilçe belediye başkanlığı yapan bir isim. Abdullah Gül olgusu ile beraber hep düşünülen bir isimdi. Ancak Kayseri Büyükşehir Belediye Başkan adayı olarak gösteriliyor. Bunu da bir ilginçlik olarak koymak lâzım. Ankara’nın adayı Mehmet Özhaseki de Kayseri’nin eski Belediye Başkanı, bakanlık da yaptı. Şükrü Karatepe’nin görevden alınmasıyla onun yerini doldurmuştu ve öyle kaldı, uzun bir süre Kayseri’yi yönetti. Bildiğim kadarıyla Mehmet Özhaseki çok eskiden ülkücü hareket kökenli, ama artık ülkücülüğü pek kalmış bir isim değil. O da Kayserili olması nedeniyle Abdullah Gül ile birlikte düşünülen bir isimdi; ama uzun bir süredir Erdoğan’ın yanında yer alıyor, kurmayları arasında yer alıyor, bakanlık da yaptı. Onun Ankara’ya gösterilmiş olması Erdoğan için ve kendisi için çok önemli. Güvendiği bir isim belli ki, deneyimli bir isim ve güvendiği bir isim. Ama tabii Ankaralı değil, böyle bir husus var.
Ama bunu çok fazla önemsemiyor belli ki Erdoğan. Oraya Süleyman Soylu’nun da adı geçmişti. Süleyman Soylu’nun adı İstanbul için de geçiyor; ama görüldüğü kadarıyla Süleyman Soylu Ankara’ya olmadı, İstanbul’a da olma ihtimali bayağı düşük ve İstanbul’da Binali Yıldırım’ın aday olacağı söyleniyor. Bir diğer İzmir ismine de baktığımız zaman Nihat Zeybekçi de Tayyip Erdoğan’ın yakın çevresinde, son dönemde çok önemli görevlere getirdiği bir isim. Mehmet Özhaseki ve Nihat Zeybekçi gibi isimler politik yönleriyle öne çıkan isimler değil, daha teknokrat yönleri ile dikkat çeken kişiler. Çok güçlü bir siyasî duruşları, pozisyon almaları yok. Özel olarak da bundan kaçınan kişiler. Dolayısıyla buralarda, belediyelerde, Ankara’da ve İzmir’de seçtiği isimlerin daha az politik, daha çok teknik isimler olduğunu ve Erdoğan’a bağlılıklarının öne çıktığını çok açık bir şekilde görüyoruz.

Binali Yıldırım’ın tereddütü

İstanbul’da Binali Yıldırım olacak mı? Muhtemelen olacak, ama Binali Yıldırım’ın Meclis başkanlığını tercih edebileceği baştan beri söyleniyordu. Açıkçası zor bir karar. Kaybetme ihtimalini düşünürsek, zorluk daha da artıyor. Meclis Başkanı olarak İstanbul’da Büyükşehir Belediye Başkanı adayı olup bir de kaybederse, siyasî hayatının son dönemlerinde çok kötü bir deneyim olur herhalde Binali Yıldırım için — ki yıllardır siyasetin içerisinde, daha önce belediyedeydi, 17 yıldır AKP’nin içerisinde önemli pozisyonlarda bulunan bir kişi. Kaybetme riskinin dışında da, Meclis Başkanı olarak noktalamak isteyebilir pekâlâ. Ama İstanbul Tayyip Erdoğan için en önemli yer. Herkes için en önemli yer. Tayyip Erdoğan için daha fazla önemli bir yer. Birincisi, kendisi siyasete orada girdi. İkincisi, kendi deyimiyle: “İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır”. Bu çok doğru bir tespitti. 1994’te bu tespitle beraber kazanmıştı. Ve daha sonra adım adım Türkiye’yi kazandı. Eğer bugün İstanbul’u kaybederse, aynı şekilde kendisinin de Türkiye’yi kaybetmesinin startı gerçek anlamda verilmiş olacak. Bu noktada çok önemli. Bir diğer önemli husus da tabii İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin devâsâ bütçesi. Böyle bir bütçenin muhalefet partisinden bir belediye başkanı tarafından kontrol edilmesini herhalde istemeyecektir. Bir de tabii ki yeni birisinin gelmesi durumunda, iktidar partisi dışında birisinin gelmesi durumunda –ki bu Ankara için de fazlasıyla geçerli– geçmişe dönük birtakım incelemeler söz konusu olursa o işin rengi iyice karışabilir. Özellikle Ankara için bu söz konusu.
Bu isimlerle girerek, daha az siyasî isimlerle girerek hem MHP tabanını çok fazla ürkütmek istemiyor, hem de bana göre başka partilerden, normal olarak başka partilere oy verebilecek olan seçmenden de oy alabilme, çalabilme ihtimalini açık tutmak istiyor. Buralara siyasî yönü çok daha güçlü isimler koymuş olsaydı zorlanabilirdi, daha da zorlanabilirdi. Şu haliyle zaten zor. İzmir zaten imkânsıza yakın bir zorlukta. Nihat Zeybekçi gibi daha az politik gözüken bir isimle şansını denemek istiyor ama, Nihat Zeybekçi daha ilk günden İzmir’le ilgili yaptığı “Mahallenin güzel kızı” benzetmesiyle, o cinsiyetçi çıkışıyla herhalde işini daha da zorlaştırır. Eğer bu üslûpla devam edecek olursa, kaş yapayım derken göz çıkartmaya devam edecek olursa, herhalde işi iyice zor olacaktır.

Cazip isim bulma zorluğu

Bu listeye baktığım zaman, açıkçası AKP’nin kendini yeniden üretmekte çok ciddi bir şekilde –AKP’nin ve Erdoğan’ın– zorlandığını görüyorum. Belli bir insan malzemesi içerisinden seçimler yapmaya çalışıyor. Kendine böyle bir kader buldu. Ülkenin yarısının oyunu aldığını varsayarak ve bunun yeterli olduğunu varsayarak hareket ediyor. Ama bu insan malzemesine baktığımız zaman, çok parlak, çok dikkat çekici, başka kesimlerin de dikkatini çekecek, ilgisini çekecek ve belki de onları cezbedebilecek isim bulmakta açıkçası zorlandıklarını görüyoruz.
Bulabildiği isimler sonuç olarak Mehmet Özhaseki, Nihat Zeybekçi ve Binali Yıldırım. Tabii ki bu kendi insan malzemesi içerisindeki en cazip isimler olabilir; ama bir bütün olarak baktığımız zaman, hiç de o kadar cazibesi olan, yani CHP’ye meyilli bir seçmenin “Neden olmasın? Mehmet Özhaseki’ye vereyim bu seçimde” diyebilmesi bayağı mucizevi bir şey olur. İYİ Parti seçmenini İzmir’de ya da Ankara’da, İstanbul’da ayartabilmek için de ne derece etkili olur? Açıkçası çok emin değilim.

İktidarı tekelleştirmenin zararları

Toparlayacak olursam: Erdoğan iktidarı tekeline aldıktan sonra artık ekibini bir şirket yönetimi mantığı ile, siyasî parti değil şirket yönetim mantığı ile, bir aile şirketi mantığıyla seçiyor insanları. Milletvekilleri için de böyleydi. Belediye başkanlıkları için de böyle, bakanlıklar için de böyle. Ve sonuçta o seçtiği kişilerin –atadığı kişiler diyelim buna; sonuçta bakanları atadı, diğerlerini atadı, ama sonradan halk tarafından seçildiler– bu kişilerin kısa bir süre içerisinde çok düşük profilli olduklarını görüyoruz. Mesela şu anda Meclis’te öne çıkan herhangi bir AKP milletvekili yok. Aynı şekilde Bakanlar Kurulu’nda, arada sırada Süleyman Soylu’nun yaptığı çıkışları saymazsak –ki onlar da genellikle muhalefet kanadında tepkilere yol açan çıkışlar, onları tahrik edici çıkışlar diyelim– bakanların çoğunun adı bile bilinmiyor. Belediye başkanları için de keza öyle olacağa benziyor.
Sonuç olarak 31 Mart seçiminde insanlar tek tek belediye başkanlarına oy verecekler; ama şu haliyle adaylara baktığımız zaman aslında her yerde, her beldede, her ilçede, her ilde yarışacak olan, Tayyip Erdoğan’ın kendisi. Bu bir yere kadar onun için avantaj olabilir; ama belli bir yerden sonra çok ciddi bir dezavantaj. Siyaseti bu kadar tekelleştirmenin Türkiye’ye zararları bir yana, kendi hareketini de belli bir kısırlığa ve çıkmaza ittiğini söylemek mümkün. Ama kendisi ya bunu görmüyor ya da başka yapacak bir çaresi, seçeneği kalmadı, ya da var olan seçenekleri tüketti.
Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.