Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Erdoğan’ın acil “iç ve dış tehdit” ihtiyacı

Hayat pahalılığı, Kartal faciası gibi gerçekler AKP-MHP iktidar bloğunun 31 Mart yerel seçimleri öncesi işini iyice zorlaştırıyor. Seçmenin sandığa giderken bu tür hayatın gerçekleri yerine bazı “iç ve dış tehditleri” göz önüne alması Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en çok isteyeceği şey.

Yayına hazırlayan: Gamze Elvan

Merhaba iyi günler ve haftalar. 31 Mart seçimine çok fazla bir zaman kalmadı ve baktığımızda iktidar bloğunun çok ciddi bir krizde olduğunu görüyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan bizzat işleri eline aldı; sürekli bir şeyler söylemeye, sürekli gündemi kontrol etmeye çalışıyor. Arkasında çok yoğun bir medya desteği var, kendisine bağımlı bir medya var, devletin imkanları var ama çok ilginç bir şekilde sorunlarla baş edemiyor ve yine çok ilginç bir şekilde kendi muhalefetini kendisi yapıyor.

Kartal faciası

Şimdi Kartal’da yaşanan felaketi hatırlayalım: Çöken ev ve 21 kişinin hayatını kaybetmesi. Yayın yasağı geldi, rakamlar adım adım gelişti, her gün yeni bir ölüm haberi geldi ve sonuçta 21 kişinin hayatını kaybettiğini öğrendik gecikmeli de olsa. Ve Cumhurbaşkanı Erdoğan bu olayı çok ciddiye aldı -haklı bir şekilde ciddiye aldı- tam da yerel seçimlere giderken, doğrudan kendilerini sorumluluğunda olduğu açık olan bir olay söz konusu.

Neden açık? Çünkü İstanbul’u çeyrek yüzyıldır Erdoğan ve onun arkadaşları yönetiyor, böyle bir gelenek oluştu. Özellikle Kartal’da da benzer bir şekilde zamanında Refah Partili, daha sonra Fazilet ve AKP’li belediyelerin yönettiği bir bölgeden söz ediyoruz. Cenazeye katıldı, hayatını kaybedenleri şehit ilan etti ve buradan yerel seçimlere ilişkin birtakım çıkışlar yaptı. Bu çıkışlar aslında muhalefet partisinin yapması gereken çıkışlardı çünkü bütün bu dönemin, 25 yılın ya da AKP iktidarının sorumlulukları neticesinde yaşanmış bir facia söz konusu. Orada söylenenler aslında kendisine eleştiri, kendi iktidarına eleştiriydi. Kartal olayı AKP’yi ve onun ortağı olan MHP’yi zor durumda bıraktığını bize gösterdi ama muhalefet partilerinin Kartal konusunda etkili herhangi bir şey yaptıklarını açıkçası görmedik. Yani kendi muhalefetini de bir anlamda Erdoğan kendisi yaptı.

Erdoğanın işi çok zor

Bir diğer husus, çok daha aleni bir husus; enflasyon, hayat pahalılığı. Özellikle gıdada yaşanan pahalılıkla ilgili olarak çok büyük bir gayret içerisinde olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı görüyoruz. Her gün birtakım açıklamalar yapıyor, her gün yeni birtakım uygulamalar en son tanzim satışlar yapılıyor devlet eliyle, çok ilginç, hiç akla gelmeyecek şeyler. Türkiye’de ve dünyada solun dile getirdiği birtakım hususları seçime doğru apar topar AKP iktidarının yapmaya kalktığını görüyoruz ve bu uygulamaların her birinin de aslında geçici uygulamalar olduğu belli, seçime kadar uygulamalar olduğu belli. Ama bir gayret var, bir çırpınış var. Ve tabii burada da yine aynı şekilde bu yaşanan ekonomik sıkıntıların, siyasete, seçimlere etki ihtimali bu kadar yüksekken ve Erdoğan bunu görüp, bunu engellemeye çalışırken bu sorunları yaşanan ekonomik krizi oya çevirme konusunda muhalefetin o kadar gayretli olmadığını görüyoruz.

İlginç bir durumla yine karşı karşıyayız ama Erdoğan’ın bu gayretleri, çabaları bize işinin zor olduğunu gösteriyor. En son Bahçeli’yle yapmış oldukları toplantıda da Cumhur ittifakının daha da genişleyeceğini anlıyoruz, henüz resmi açıklamalar yapılmadı ama bir kaç gün kaldı, bazı illere de genişleyeceğini görüyoruz çünkü çok ciddi bir şekilde anladığım kadarıyla 31 Mart endişesi var.

Seferberlik hali

Bunu şuna istinaden söylüyorum: Erdoğan da Refah Partisi İstanbul İl Başkanı iken o andan itibaren -bildiğim kadarıyla- Türkiye’de kamuoyu yoklamalarını en fazla ciddiye alan en iyi şekilde uygulayan ve politikalarını da buna göre şekillendiren bir siyasetçi. Onun bu adımlarının ve MHP’yle yaptığı görüşmelerin bu kamuoyu yoklamalarından hareketle olduğunu kestirmek zor değil.  AKP için ve de MHP için bir alarm durumunun söz konusu olduğunu tahmin ediyorum ve bu konuda bir çaba içerisinde. Ama bu çabaların sonuç verebileceğini düşünmek gerçekçi değil, mesela hayat pahalılığına karşı. Bu çok sert terörizme eşleştirmek, fiyatların artışına sebep olan kişiler -her kimse- onlar bir spekülatörlerden bahsediyor, tanımlamıyor ama bahsediyor ama aslında biliyoruz ki bu fiyatların yükselişi Türkiye’de devleti yönetenlerin yanlış ekonomi politikalarının sonucu ama bunları tartışmak, bunları kabullenmek tabii ki iktidarın lehine olmayacağı için birtakım hayali ya da yarı hayali diyelim kişi ve kurumları işaret ediyor ve onlara karşı bir seferberlik ilan ediyor, bir yanıyla. İşte hallere yapılan baskınlar, bir takım üreticilere yönelik olarak yapılan baskınlar ve devlet eliyle doğrudan ürün satmaya girişmeler, bunun bir göstergesi.

Gıda ve mermi

Ama işin esas gerçek tarafı: mermi. Cumhurbaşkanı Erdoğan bunu açıkça söyledi, Sivas’ta söyledi ilk başta ve bundan sonra da söyleyeceği benziyor. Bu fiyatların artmasının temel nedeni güvenlik temelli politikalar, bunu bir şekilde kabul etmiş oluyor ve bunu tabii ki seçiminin “milliyetçi” hissiyatıyla oynayarak dile getirmek istiyor. Yani diyor ki, “biz ülkenin birlik ve beraberliğini sağlamak için size birtakım gıdaları pahalı yedirmek zorundayız. Elimizden pek bir şey gelmez”.

Yine bu alanda da aslında muhalefet partilerinin çok da etkili olmadığını görüyoruz. Sonuçta ülkenin bir takım gerçekleri var, bu gerçeklerin Erdoğan’a çıkarttığı zorluklar var ve Erdoğan bu zorluklarla tek başına -muhalefetin de olmadığı bir şekilde- uğraşıyor ve biz de bunları seyrediyoruz, Erdoğan ve sorunlar birlikte bunları seyrediyoruz. İşte bu noktada -en çok ihtiyacı olan şey- bu tür konuları konuşmamak, bu tür konuları hiç dile getirmemek ama bambaşka şeyler konuşmak bu da nedir? İç ve dış tehdit.

Yeni tehdit arayışları

Haziran seçimlerinden genel seçimlerinden sonra Erdoğan izlediği yöntem; toplumu kutuplaştırarak, çatışma üzerinden insanların güvenlik kaygılarını kullanarak sandıkta etkili olmaktı. Büyük ölçüde bunun yürüdüğünü görüyoruz ama belli bir yerden sonra artık bunlar çok fonksiyonel olmayabiliyor. Ama onun da dışında içeride ve dışarıda gerçek, sahici tehdit bulmak çok mümkün değil. FETÖ meselesi artık insanları çok fazla ilgilendirir olmaktan çıktı, uzun bir süredir PKK’nın çok etkili bir şekilde hareket ettiğini görmüyoruz, Suriye meselesi bir şekilde rutine binmiş durumda belli bir yere kadar işe yarıyor ama belli bir yerden sonra ne kadar işe yarayacak belli değil ama yine de Suriye’de Fırat’ın Doğu’suna yönelik bir operasyon ihtimalle akılda tutmakta yarar var ve şu haliyle kamuoyunu, seçmeni yönlendirebileceği etrafında toparlayabileceği içeride ve dışarıda tehditlere ihtiyacı var ama bu testleri bulmakta zorlanıyor Erdoğan ve Bahçeli, ama esas olarak Erdoğan’ın böyle bir ihtiyacı var.

Bu tehditlerin çok da fazla sahici tehditler olmaması gerekiyor yani tehdit gibi görünen hususlar olması gerekiyor. Çünkü zaten iyice ekonomik nedenlerle de  kırılganlaşmış olan istikrarı daha da ciddi bir şekilde zora sokabilir sahici tehditler.

Dolayısıyla iç ve dış tehditlere ama bunların da zayıf, düşük yoğunluklu tehditler olması gerekir. Mesela; AKP küskünlerinin bir şeyler yapma ihtimali lafız olarak Erdoğan’ın ve AKP tabanını Erdoğan’ın mobilize etmesinde işine yarayabilir. Ama gerçekten AKP küskünlerinin yeni bir oluşuma girişmesini hiçbir şekilde isteyeceğini düşünmüyorum. Ama bunun lafzı olsa iyi olur.

Bakıyorum Ahmet Davutoğlu’nu mesela “Amerikancı” ilan edenler var, tam da trol de denemeyecek isimler çünkü adlarıyla yazan bildiğimiz isimler. Bunlar Davutoğlu’nu bile Amerikancılıkla -ki bu konu başlı başına ayrı bir konu olarak ele alınabilir- suçlayanlar Ahmet Taşgetiren’i FETÖ’cü yapanlar, birtakım İslami gruplardan ya da şahıslardan AKP’ye biat etmeyi kabul etmeyenleri dış güçlerin, İngilizlerin vs. kuklaları olarak tanımlamalar ve dışarıda da birtakım -özellikle Suriye üzerinden- ihtimalleri abartılı bir şekilde sunmak… Yani olayın seçimleri bir beka meselesi, devletin ve ülkenin bekası olarak tanımlayan Erdoğan’ın bu bekanın gerçekten tehdit altında olduğunu insanlara gösterebilmesi lazım ama gösteremiyor.

Suni gündem arayışı

Şu haliyle, an itibariyle “tehditler nedir?” diye sorduğunuz zaman anlatacak çok somut, canlı birtakım tehditler yok. Mesela Brunson krizi zamanında ABD ile olan sorunlar bir tehdit olabilirdi ya da daha önceki Afrin operasyonundan önce Suriye bir şekilde gündeme getirilebilirdi belki ama onun dışında dile getirilebilecek çok da fazla bir şey yok, bulabileceklerini de sanmıyorum. Birtakım şeyleri tehditmiş gibi yaratmaya çalışabilirler, bu konuda özellikle sosyal medyada ve var oldukları, kontrol ettikleri medyada birtakım gayretler var.

Mesela ne yapılma çalışılıyor? Bu seçimlerde CHP’nin ve İYİ Parti’nin aslında HDP’yle de işbirliği yaptığını kanıtlamaya çalışıyorlar. İYİ Parti bundan çok ciddi bir şekilde rahatsız oldu ve bunun böyle bir şey olmadığını kanıtlamak için gayret sarf ediyor ve HDP de bunu yapıyor. Ama bu da tek başına artık bir tehdit olarak tanımlanabilecek bir şey değil.

Yani şu haliyle çok ciddi bir ekonomik kriz var, bu ekonomik krizin sandığa yansımasından endişe eden bir siyasi iktidar var ve öte yandan seçmeni başka konularla oyalayabilmek için ihtiyacı olan tehditleri bulmakta zorlanan bir iktidar var. Önümüzdeki günler -herhalde çok az bir zaman kaldı- birtakım suni tehditlerle geçecek.

Bu “suni tehditler” lafı deyince aklıma yıllar önce yaratılan suni gündemler -ki Erbakan bunu çok söylerdi- Refah Partisi’nin yükselişine karşı yapılan suçlamaları sonra gündem olarak değerlendirildi ve insanlar da onun olayları geçiştirmek istediğini sanırdı ama aslında hakikaten de anlamıyla dediği doğruydu. Şu anda da siyasi iktidarın elinde yapabileceği o muhteşem -muhteşemi iyi bir şey olarak söylemiyorum- medya denetimiyle, medya imkânlarıyla bu suni gündemleri insanlara sunarak onları ekonomi ve diğer konulardan yönetimle ilgili krizlerden, sorunlardan uzak tutmaya çalışacak.

Bunu başarabilir mi? Ben açıkçası çok emin değilim çünkü  Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın her geçen gün yaptığı açıklamalar özellikle ekonomiyle ilgili yaptığı açıklamalar onun siyasi kariyerini yakından izlemeye çalışan bir gazeteci olarak beni açıkçası şaşırtıyor, performansında yaratıcılığında çok ciddi bir gerileme gözlüyorum. Bu büyük ölçüde aslında bu sorunlarla baş etmekte epey zorlandığını bize gösteriyor. Bundan sonra ne olur? Bilmiyorum.

Muhalefetin derdi kendiyle

Tekrar muhalefet konusuna gelecek olursak: Muhalefetin bütün bu süreçte oyuna pek dahili olmadığını söyledim, Erdoğan’ın sorunlarla baş başa, tek başına uğraştığını söyledim. Belki de böylesi daha akıllıcadır bilemiyorum ama muhalefetin bir strateji olarak böyle yaptığını da hiç sanmıyorum çünkü onlar ülkenin ne kadar sorunu, ne kadar sahici sorunu varsa da bu sorunlarla ciddi bir şekilde ele alıp; bunları çözüm konusunda inandırıcı alternatifler bulmak gibi meselelerle uğraşmak yerine hâlâ kendi içlerinde çok ciddi küçük çaplı iktidar savaşlarıyla büyük ölçüde iştigal ediyorlar.

Şu ana kadar çıkan adaylardan, belediye başkan adayları içerisinde çok olağanüstü bir çıkış yapan, insanlara muhalefetten insanları sevindiren ve iktidarı desteklerini insanları ürküten bir çıkış yapan aday henüz tam anlamıyla görmedik varsa da bir şekilde bizlerden uzakta, gözlerden uzakta bunları yapıyorlardır. Evet iç ve dış tehdit ihtiyacı var Erdoğan’ın acil bir şekilde ama inandırıcı birtakım tehditler bulabilmesinin bu sefer çok zor olacağını ve hayatın gerçekleriyle seçimlere girmek zorunda kalacağını düşünüyorum. Çok az bir süre kaldı, bakalım bu olayı izlemeye, takip etmeye devam edelim ve nasıl bir şekil alacak, gerçekten birtakım iç ve dış tehditler bulabilecek mi, bunları nasıl sunacak ve insanları seçmeni bu konularda ikna edebilecek mi?

Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.