Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Transatlantik: S-400-Patriot denklemi, Suriye’de ABD askerleri & Kıbrıs’ta doğalgaz yatakları

Ruşen Çakır bu hafta Transatlantik’te Ömer Taşpınar ile Türk-Amerikan ilişkilerindeki önemli sorunları, özellikle askeri ilişkileri temel alarak değerlendirdi.

Yayına hazırlayan: Uğur Gümüşkaya

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. Bu hafta Transalantik’te Gönül Tol olamayacak, sadece Ömer Taşpınar ile birlikteyiz. Ömer merhaba. Önce Trump’ın yeni numarası ile başlayalım. NBC bir belge bulmuş. Kongre’den Trump’a yollanan, ne olursa olsun Suriye’de asker gerekli olduğu yolunda bir mektup var. Trump, yüzde yüz katılıyorum deyip üzerine imza çakmış. Mektubu da yayınladılar. Ne diyorsun?

Ömer Taşpınar: Şimdi, Trump nabza göre şerbet veren bir politikacı. Trump ve prensipler aynı cümlede kullanılmamalı. Yani Trump’ın prensipleri yok. Sonuçta zannediyordu ki Amerika Suriye’den asker çekerse ABD kamuoyu bunu mükâfatlandıracak ve kendisi Suriye’de IŞİD’i bitiren başkan olarak anılacak. Böyle bir ümitle ve birazcık da gündemi değiştirmek için açıklama yapmıştı. Fakat ters tepti bu. ABD’deki bütün yayın organları, Pentagon, Senato, Kongre, Dışişleri Bakanlığı, Trump’a lobi yapmaya başladı asker tutalım diye. Trump da farkına vardı ki bir bakıma geri adım atması gerekiyor. Bu kadar büyük bir tepki gelince de gayet rahat bir şekilde adım attı. Çünkü dediğim gibi, Trump’ın prensipleri yok. Trump siyasetteki rüzgâra göre karar veren bir politikacı. Rüzgâr şu an Suriye’de asker bulunması yönünde esiyor. IŞİD bitmedi. Bütün ABD askerî kurumları bunu söylüyor. Trump geri adım konumunda. “Ben de tabii ki Suriye’de 400-500 asker bırakılması konusunda hemfikirim” diyor. Bu gösteriyor ki, “Trump iyi çevresi kötü” diye Türkiye’de bir algı var. Aslında “Trump dengesiz, çevresi istikrarlı” dememiz gerekiyor. Trump dengesiz bir politikacı. Sürekli nabza göre şerbet veren bir politikacı. Ama çevresinde müesses bir nizam var. O da Trump’ı dengelemeye çalışıyor. Türkiye’nin bir an evvel, “Trump beyle görüşüyoruz, çok iyi; ama çevresinde insanlar var, onu kandırıyorlar” demek yerine, “Trump’a inanmamak lazım, sonuçta çevresi Trump’ın fikrini değiştirebilir” demesi lazım. 

Türkiye’yi ilgilendiren bir gelişme yaşandı. Gümrük muafiyeti olan bazı mallarda muafiyeti kaldırdı ABD. Trump’ı talebi ile oldu. Sanki burada çok büyük bir tepki de çıkmadı hükümet kanadında. Bu olayın aslı nedir?

Sıradan bir gelişme değil. S-400’leri direkt ilgilendiren bir gelişme. ABD kurumları şu anda Türkiye’nin S-400 kararından bir an evvel vazgeçmesini bekliyor. Fakat Türkiye vazgeçmiyor. Buna karşı Türkiye’yi zorlayacak bazı adımlar atmak istiyorlar. ABD sistemi fark etti ki Türkiye’nin yumuşak karnı ekonomi. Ümit ediyorlar ki bu tür bir ticarî anlaşma, yani Türkiye’yi bunun dışında bırakarak, yani Türkiye’ye tanınan bazı ayrıcalıkları kaldırarak, bu Türkiye ekonomisinde zorluklar yaratabilir. Türkiye’yi S-400’ler konusunda tekrar düşünmeye itebilir. Böyle bir ümitle zannediyorum atılmış bir adım. Zira çok rahat, Türkiye bu gümrük muafiyetinde belirli bir istisnaya tabi tutulup, “Sonuçta muafiyete devam edilecek” denebilirdi. Bunu diyerek Türkiye’yi bu aşamada bir bakıma Hindistan ile aynı potaya koyarak Türkiye’nin ekonomisine potansiyel olarak zarar verebilecek bir adım attılar. Bana göre Amerika Türkiye’nin yumuşak karnını keşfetti, bu ekonomi. Ben tahmin ediyorum ki önümüzdeki günlerde S-400 meselesi birazcık daha kızgınlaşırsa, bu mesele Türk-Amerikan ilişkilerinde tahmin ettiğim üzere bir kriz boyutuna ulaşırsa, Amerika’nın atacağı hamleler gene ekonomi boyutunda olacak. Bu da daha çok Halkbank, Amerikan hazinesinin Halkbank’a getireceği cezalar yaptırımlar olabilir. Burada Türkiye ümit ediyor ki Erdoğan ve Trump arasındaki telefon bağlantıları, konuşmalar, bir şekilde zarar sınırlaması getirebilir. Bir şekilde Trump ve Erdoğan bu işi kotarabilir diye ümit ediyor Türkiye. Bu hâlâ “Trump iyi çevresi kötü” formülü. 

Melania Trump’ın Tulsa’daki okul ziyaretinden haberdar mısın? Gülencilerin okulunu ziyaret etti ve kendi hesaplarından fotoğraflar paylaştı, övgüler yaptı, medya bunu paylaştı. Biliyor muydun bunu?

Şimdi bu önemli. Bilmiyordum, şaşırmadım da. İki şekilde yorumlanabilir. Bir tanesi, zannediyorum Türk kamuoyu bunu koordineli mesaj şeklinde okuyacaktır. “Biz Türkiye’ye FETÖ konusunda gözdağı verebiliriz” gibi. Fakat Trump yönetimi o kadar koordinasyonsuz bir yönetim ki, Melania Trump’ın yaptığından Beyaz Saray’ın haberi de olmayabilir. O açıdan iki türlü de okumak lazım. Ben şu an nasıl tepki vereceğimi bilemiyorum. Yani kesinlikle bu bir mesaj Türkiye’ye diyemiyorum. Çünkü bu kadar ince mesajlar üzerine kurulu bir Beyaz Saray yok. Melania Trump üzerinden Ankara’ya bir mesaj yollayalım diyecek bir Beyaz Saray yok. Fakat nihayetinde önemli.  En azından oradaki büyükelçilik Türkiye ile ilişkilerin farkında olmalıydı ve önleyebilmeliydi bunu. 

Bu tür gezileri herhalde gizli servis, o birim vs. hangi okula gidecek, okul nedir, herhalde bizim Google 5 dakikada bulduğumuz şeyi onlar zaten biliyorlardır. Bir şekilde birilerinin kalkıp, “Ya burası böyle böyle bir yer” diyen muhakkak olmuştur. Ona rağmen yapılmış. Bir de tabii şöyle bir boyut da var: Fethullahçılar da Melania Trump’ı oraya getirmek için bayağı uğraşmışlar ve başarmışlar. Öyle değil mi?

Şunu kabul etmek gerek: Cemaat ABD’de hâlâ Kongre üzerinde ciddi bir lobi faaliyeti yürütüyor. Türk yetkililerle konuştuğumda da Gülen meselesi konusunda ciddi adımlar atıldığını, FBI’ın özellikle ciddi soruşturmalar başlattığını, bunu bir suç şebekesi olarak görmeye başladığını söylüyorlar. Yani iki taraftan da farklı mesajlar geliyor. ABD’nin her attığı adımı biz çok mantıklı adımlar olarak görüyoruz. Yani bunları hesaplanmış adımlar olarak görüyoruz. Fakat ABD’de biraz yaşayınca, devletin koordinasyonsuz olabildiğini ve amatörce hatalar yapabildiğini görüyoruz. 

İstersen geçelim patriot meselesinin tam göbeğine… çok konuştuk. Peş peşe açıklamalar geliyor. Bizim hep konuştuğumuz husus, bir kere S-400’ler olursa F-35’ler olmaz olayı zaten masada. Sanki sadece bundan ibaret değilmiş gibi. Ne diyorsun? Bu peş peşe gelen açıklamalar da, buradan nereye doğru evriliyor bu kriz? 

Şimdi ben ABD’de askerî bir üniversitede, onların askerî akademisinde ders veriyorum. Amerikan askerleri ile çok ciddi temas halindeyim sürekli. Dolayısıyla NATO Kuvvetleri Komutanı’nın Senato Askerî İlişkiler Komisyonu’na verdiği sunumunu çok ciddiye alıyorum. Türkiye-Amerika ilişkilerinde askerî boyut her zaman en önemli boyut olmuştur. Türk-Amerikan ilişkileri ekonomik bir ilişki değil. Türk-Amerikan ilişkileri stratejik ve askerî boyutları olan bir ilişki — NATO ilişkisi. NATO Kuvvetler Komutanı’nın çıkıp Senato’da, “Türkiye’ye F-35’leri vermeyin, eğer bunlar S-400’leri alacaksa bu ABD açısından ulusal güvenlik zâfiyeti sorunu haline gelir” demesi, son derece ciddi bir adım. Türkiye’nin bunu ciddiye alması gerekiyor. Normalde Türkiye Pentagon üzerinden bir lobi faaliyeti yürütebiliyordu. Yani Amerikan Kongresi, Senatosu Türkiye aleyhinde karar verebilecekken, Dışişleri Bakanlığı Türkiye ile ilişkileri stratejik açıdan önemli gösterip Kongre’ye, “Mantıklı olun, Türkiye çok önemli bir müttefik” mesajı verebiliyordu. Durum değişmiş durumda, çok ciddi durumda. Pentagon ile TSK arasındaki ilişkiler yıpranmış konumda. Bu ilişkinin yıpranmış olmasının Türkiye’ye getireceği çok ciddi bedeller olabilir. Bana göre S-400’ler konusunda çok ciddi bir krize doğru gidiyoruz. Eğer S-400’ler gerçekten alınmışsa, Türkiye bunların parasını vermiş ve Ekim ayında muhtemelen bu S-400’ler gelecekse, Türkiye’ye F-35’ler meselesinde Türkiye’nin çok zorlanacağını şu anda teyit eden bir NATO Kuvvetler Komutanı var. Zaten bu konuda adım atmaya hazır. Kongre’de Amerikan yasaları önemli. Yasalara göre Amerika’nın aleyhine faaliyet gösteren ülkelere yaptırımlar var, o yaptırımlara göre Türkiye ciddi yaptırımlara maruz kalabilir. Sadece F-35’ler değil ASELSAN gibi önemli Türk kurumları, ABD’den askerî alımlar yapan bütün devlet kurumları yaptırımlara maruz kalabilir. Bu ciddiye alınması gereken bir durum; ya da Türkiye’yi S-400’ler konusunda bir ara formüle itebilecek bir durum. Bu ara formülü de konuşalım istersen. 

Benim duyduğum, mesela alacak ama kullanmayacak gibi bir formül var. Bu gerçekçi, bir şey mi?

Benim de duyduğum formül bu. Bu Rusya’yı bir şekilde yatıştırır. Rusya şu anda özellikle İdlib konusunda Türkiye’yi sıkıştırıyor. İdlib’de gelinen nokta, son Soçi zirvesinde Türkiye’yi zor duruma soktu. Rusya bir şekilde Türkiye’ye bastırıyor. Türkiye’nin bu aşamada S-400’lerden vazgeçmesi bence söz konusu değil. Bir bakıma Türkiye İdlib’de Rusya’nın kucağına oturmuş durumda. S-400’lerden vazgeçmeyecekse, ara formül bunları kullanmamak olabilir. Rusya bu durumdan çok mutlu olmaz.  Fakat nihayetinde Türkiye’ye kalmış. Türkiye bunları alıp depoya koyabilir. ABD’ye de “Biz bunları kullanmıyoruz, F-35’leri lütfen gönderin” diyebilir. Şimdi burada çok ciddi bir mesele çıkabilir. Kongre çok hassas bu konuda. S-400’lerin alınmış olması bile Kongre’nin yaptırımları için yeterli olabilir. O yüzden Pentagon’un mesajı önemli. NATO Kuvvetler Komutanı, eğer “Türkiye şu anda zor bir konumda, Kuzey Suriye’de Rusya’ya muhtaç, Türkiye’yi anlamak gerekiyor. Türkiye eğer S-400’leri kullanmazsa verelim” deseydi, Pentagon-TSK ilişkilerinin hâlâ geçerli olduğu ve güçlü olduğu bir konumdan bahsedebilirdik; fakat öyle değil. Okuduğum sunumda, kesinlikle “Türkiye alırsa”, kullanmazsa demiyor, “Türkiye alırsa” diyor.

Bir fotoğraf var. Bu da doğrudan bu olayla ilgili. NATO’nun sosyal medya hesabının profil resmi olarak Hulusi Akar’ın NATO Komutanı’yla hep beraber verilen bir fotoğrafı koymuş. Bunun bir sembolik anlamı var değil mi? “Aslında Türkiye NATO’nun bir parçası” vurgusunu yapıyorlar anladığım kadarıyla. Bir anlamda o da, sen daha hâkimsin konuya tabii, Türkiye’nin bir şekilde NATO’da kalması konusunda bir baskı uyguluyorlar. 

Amerika’nın vermeye çalıştığı mesaj, şu aşamada: “Bakın, siz NATO’nun çok önemli bir stratejik ortağısınız. Sizsiz biz Rusya’yı durduramayız”. Rusya ile ilişkilerin gerildiği bir ortamda Türkiye Amerika açısından önemli ve Türkiye’yi kaybetmek istemiyor. Demin konuştuğumuz üzere, yani “Amerika bazı şeyleri bilinçli yapıyor” diye okumak yerine, bazen de tesadüfî oluyor, bu fotoğrafların seçilmesi gibi. Bana göre o fotoğraf önemli bir fotoğraf ve Türkiye kamuoyu bunu, “Bakın, Amerika Türkiye’yi kaybetmemek için sosyal medya üzerinden psikolojik kampanya yapıyor” diye okuyabilir. Öte yandan ben kısa bir araştırma yaptım, o fotoğraflar genelde haftada 2 3 gün değişiyor. Yani tesadüfî de olabilir. Yani Amerika’yı değerlendirirken bir ikilem içindeyim ben. Amerikan sistemi ciddi hatalar yapabiliyor, bazen bilinçsizce hareket edebiliyor. Dolayısıyla çok da manidar bir şekilde okumamak gerekiyor bu tür fotoğrafları. Bütün bunlara rağmen Amerikan askerini iyi bilen birisi olarak: Amerika Türkiye’yi kaybetmek istemiyor. Fakat aynı zamanda Amerika Türkiye’ye son derece kırgın. Rusya ile kurduğu ilişki ve Suriye’de genelde İslamcı gruplara verdiği destek nedeniyle. Bana göre Amerika-Türkiye ilişkilerinde tarihî bir kırılma yaşanıyor. Amerika Kürtlere ciddi stratejik destek verdi. Türkiye de El Kaide’ye yakın gruplara sahip çıktı. Bu ne anlama geliyor? İki ülke, bırak stratejik ortaklığı, düşmanlarına yardım ediyor. Bu çok ciddi bir kırılmadır. Bunu artık anlamak gerekiyor. 

Peki, Ömer son olarak, şu doğalgaz meselesini konuşalım. Türkiye’de çok fazla ilgi uyandırmadı. Güneybatı Kıbrıs’ta bayağı bir rezervleri bulunduğunu biliyoruz. Ama bu denklemin içinde sanki Türkiye yok. Nedir bu olayın aslı?

Bu aslında Türkiye-Amerika ilişkileri açısından 2-3 yıl öncesine kadar giden bir sorun. Zira Amerikan şirketleri Doğu Akdeniz’de gerek Mısır gerek Kıbrıs yakınlarında ciddi doğalgaz rezervleri buldu. Türkiye bunlar üzerinde özellikle Kıbrıs kıta sahanlığı üzerinde hak iddia ediyor. Fakat ABD, İsrail ve Yunanistan bir bakıma Türkiye’yi by-pass ederek bu doğalgaz rezervlerinin daha çok Kıbrıs, Yunanistan, Mısır ve İsrail üzerinden çıkarılmasını tercih ediyorlar. Türkiye bu konuda bir şekilde aba üzerinden sopa göstermek zorundaydı. Türkiye askerî tarihinin en önemli deniz operasyonunu bu denklemde gerçekleştirdi geçtiğimiz hafta. Deniz operasyonu bir bakıma bölgeye ve Amerika’ya, “Bizi ciddiye alın, biz gerekirse bu tür doğalgaz şirketlerinin manevralarını bloke ederiz” mesajıydı. Bütünüyle önce Yunanistan, sonra Kıbrıs, sonra da ABD’ye verilmiş bir mesajdı. Bunun arkasında tabii ki Rusya’nın durup durmayacağı çok önemli. Rusya genelde Yunanistan ve Kıbrıs’ı tercih eden bir ülke bölgede. Türkiye-Rusya ilişkileri her ne kadar yüzeyde iyi gidiyor gözükse de, bütün stratejik konularda –Kıbrıs, Ermenistan-Azerbaycan-Gürcistan, Kırım-Ukrayna, Suriye dahil– Türkiye ile Rusya ayrı kamplarda. Türkiye bir bakıma ABD’ye karşı adım atarken Rusya’yı yanında bulamıyor. Bu da Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin düştüğü zâfiyeti gösteriyor. 

Evet, burada noktayı koyalım Ömer. Bayağı önemli konuları ele aldık. Çok verimli bir yayın oldu yine. Çok teşekkür ediyoruz Ömer Taşpınar’a. İzleyicilerimize de teşekkürler. Haftaya yeni bir Transatlantik’te buluşmak üzere, iyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.