Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Kemal Can ile 5 Soru 10 Cevap (29): Seçimin mesajı

Kemal Can, bu hafta 5 Soru 10 Cevap programında 31 Mart yerel seçimlerinin sonuçlarını şu sorular üzerinden değerlendirdi:

İstanbul sonuçları etrafındaki skandallar serisi bize ne anlatıyor?

İktidar cephesi 31 Mart’ı nasıl geçti, 1 Nisan itibarıyla nerede?

Millet ittifakının yerel seçimden aldığı sonuç ne gösteriyor?

HDP’nin kazandırırken kaybettirme stratejisi tam olarak işledi mi?

Bu sonuçların yakın ve orta dönemde siyaseti nasıl etkilemesi beklenir?

Yayına hazırlayan: Uğur Gümüşkaya

Merhaba, iyi haftalar. 

Geçen hafta son durumu değerlendirmiştik ve bugün için seçimin sonuçlarını konuşuruz demiştik. Tabi seçimin mesajı üzerinden sorulabilecek çok sayıda soru var ama dün gece ve hala şu saat itibari ile tam çözülmemiş olan İstanbul resmi özel bir anlam taşıyor.   

İstanbul sonuçları etrafındaki skandallar serisi bize ne anlatıyor?

YSK Başkanı dün gece Ekrem İmamoğlu’nun verdiği rakamları teyit eden bir açıklama yaptı: 80 civarında sandıkta itiraz olduğu için onları sisteme girmediklerini ama Ekrem İmamoğlu’nun yaklaşık 30 bine yakın bir oy farkı ile önde olduğunu söyledi. Ama hala dün geceden beri asıl krizin sebebi olan AA ‘daki veriler, AKP tarafının itirazları bir kenara bırakarak şu andaki geçici sonuçları kabul etmesi hala gerçekleşmemiş durumda. Bunun için söylenebilecek çok fazla şey var. Bir kere bir devlet kuruluşu olan AA’nın daha önceki bütün seçimlerde yaptığı gibi bir manipülasyonla sonuçları aktardığı bir kez daha belli oldu. AA’nin servis ettiği verilerin doğrudan AKP süzgecinden geçtiği, bir parti akışına göre yapıldığı çok net anlaşıldı. Hatta bu sabah YSK’nın yaptığı açıklama “AA nerden alıyor verileri bilmiyoruz” dedi.  AA’nin veri aldığı bir başka kaynaktan bahsediyor YSK. O başka kaynağın da dün gece yaşananlardan anlaşıldığı gibi neresi olduğu çok açık. Erdoğan’ın ilk açıklaması sonrasında veri girişinin durdurulması, arada Binal Yıldırım’ın çok alt perdeden kazandım diyerek daha sonra ortadan kaybolması, sabaha yakın saatlerde İl Başkanı’nın rakam filan vermeden “biz kazandık” açıklaması, Binali Yıldırım ile iki bakanın gece boyunca toplantı halinde olması, lafı uzatmaya gerek yok, dev bir skandal tablosu. Sorun seçimin güvenliği meselesinden de öte bir mesele olarak karşımıza çıktı ve aslında iktidara kaybettirenler -ki listenin başına Erdoğan’ı yerleştirmek lazım-  kaybetmeyi karşılamayı da bir skandala çevirmeyi becerdiler. Bu saatten sonra itirazlı ya da itirazsız İstanbul’daki sonuçlar değişse bile, bu telafi edilemeyecek, üstelik sayılarla açıklanamayacak bir bozgun tablosu. 

İktidar İstanbul’da hem sayısal olarak ağır bir yenilgi almıştır, hem de bu yenilgiyi yönetme biçimi itibarıyla; ülkeyi, siyaseti ve kriz anlarını nasıl yönettiğini ve nasıl refleksler gösterdiğini gösterdi. İktidarın kullandığı kurumları harcayarak -YSK oldukça gecikmiş olarak anayasal pozisyonunu koruyan bir açıklama yaptı- davrandığı görüldü, bütün devlet kurumları, devletin ajansı, medyanın neredeyse büyük çoğunluğu bu skandalın parçası oldular. Bu, aslında seçim yenilgisinden daha büyük bir yönetememe krizinin ve bozgunun işareti oldu. Bu yüzden İstanbul seçimleri, alınan sayısal sonuçlardan daha önemli bir resim gösterdi. Bu bence seçimin sonuçları kadar önemli idi. Seçimin sonuçları açısından şu anda elimizde bulunan YSK’nın verdiği rakamlar itibarıyla baktığımızda; 2014 yerel seçimlerinde AKP’nin tek başına aldığı oyu MHP desteği ile alamadığını görüyoruz. Erdoğan’ın “bazı yerlerde gönüllere girememişiz” sözü çok doğru değil: Bazı yerlerde ciddi biçimde gönüllerden çıktıklarını gösteriyor. Çünkü açık net oy kayıpları ile bu tabloyu geçici sonuçlar açıklandığında rakamlar bazın da zaten göreceğiz. Şu anda İstanbul’daki kayıp yüzde 5’ler seviyesinde. Hem 24 Haziran hem 2014 sonuçlarına göre hem yüzde hem sayı olarak bir gerileme. Yaklaşık hesaplamalarıma göre 500 bin oya yakın bir gerilemeden bahsediyoruz.

İktidar cephesi 31 Mart’ı nasıl geçti, 1 Nisan itibarıyla nerede?

Türkiye uzunca bir süredir,  geniş bir kabul gören “bir şey değişmiyor”,  “hep benzer sonuçlar alınıyor” fikrine çok yakındı. Bu aslında sayısal olarak yanlış bir tablo değildi. Toplumsal arka planı da bunu doğruluyordu. Fakat biraz daha ayrıntılara girildiğinde, bir hareketlenmenin olduğu görülüyordu. 2015’ten sonra iyice belirginleşen, AKP’nin hikayesini bitirip tamamen Erdoğan üzerine ve iktidarın Erdoğan etrafından şekillenişi üzerine kurulu yeni hikaye girişimi de karşılık bulmadı. Bunu referandumda da gördük. AKP’yi iktidar, Erdoğan’ı lider yapan taban da buna bir tür direnç gösterdi.   AKP zaten kendi hikayesini tamamlamıştı. Erdoğanlı yeni bir hikaye -başkanlık olayı da buradan çıkıtı- kabul görmedi. Ama bu bir politik sonuç doğurmuyordu, derinde bir potansiyel olarak var oldu. Bir çok seçimde küçük, yavaş hareket eden bir siyasi dinamik olarak işliyordu. Şimdi bu tablonun daha belirgin hale geldiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Hikayesi bitmiş geleceğe dair bir şey söyleyemeyen bir AKP, bu hikaye eksiğini Erdoğan şahsında tamamlamaya kalkan yeni iktidar koalisyonu gücünü pekiştirerek, gücünü kabul ettirerek devam edemiyor. Yavaş ama düzenli biçimde güç kaybediyor. Bu tablo bugün itibarı ile daha net. Bu tablonun, bu dinamiğin böyle geliştiğini en iyi iktidar ve Erdoğan biliyor. 

Bir süredir bu dinamiği değiştirmek değil yavaşlatmak ve bu dinamiğin politik sonuçlar üretmesini engellemek üzerine çeşitli stratejiler geliştiriliyor. Kutuplaştırmadaki tırmanma bu yüzden. Bunun kısmen başarıldığını sonuçlar alındığını gördük. Fakat bu asıl sorunu, asıl eksiği tamamlamıyor. Çünkü sorunla ilgilenmiyor, sorunun sadece sonuçlarıyla ve sonuçlarını kontrol etmekle ve sonuç üretmesini yavaşlatmakla ilgileniyor. Bu stratejinin bugün itibarıyla geri dönülmez bir eşiği geçtiğini, sadece Ankara İstanbul üzerinden söylemek mümkün. AKP’nin bazı yerlerde belediyeleri alamaması, çok önemli merkezlerde iktidarı kaybetmesi, kaybetmediği görülen bir takım yerlerde  de çok güçlü biçimde gerilediği görülüyor. Türkiye’nin en dinamik nüfusunun olduğu pek çok yerde, kıyı şeridinde. Önceden Akdeniz ve Karadeniz’de oylarını konsolide edebiliyordu artık oralarda da bir gevşeme oluştuğunu görüyoruz. Koalisyon ortaklarının durumu açsından  meseleye bakarsak; MHP bu ittifaktan iki seçimdir karlı çıkıyor. 24 Haziran’da da bunu gördük. İyi Parti’nin kopmasına rağmen yüzde 10 barajının üzerinde kalarak oyunu büyük ölçüde korumayı başardığını gördük. İktidar koalisyonu içerisindeki payını büyüttüğünü gördük. Bu seçimde de belediye sayısını artırarak daha iyi bir sonuç aldı. Ama şu andaki tablo iktidar koalisyonunun birlikte kaybetmeye başladığını da gösteren bir tablo.

Millet ittifakının yerel seçimden aldığı sonuç ne gösteriyor? 

Kazanılan belediyeler açısından bakıldığında, Ankara ve İstanbul’u başa koyarak ve oy artırılan Adana, Mersin, Bursa gibi merkezleri göz önüne aldığımızda bu ittifakın büyük ölçüde işlediğini, sonuç alabildiğini gördük. Kritik merkezlerde, tıpkı 24 Haziran’da olduğu gibi ağırlıklı olarak CHP’ye yaradığını gördük. CHP belediye sayısını da artırdı. Toplam oy oranını da artırdı. Buna karşılık İYİ Parti önemli bir fonksiyon icra etmesine rağmen bir skor bu yazamadı. Hem belediye kazanma anlamında hem de toplam oy artışı anlamında. Çünkü karışık bir ittifak sitemi sayısal ölçümleri zorlaştıran tablo yaratıyordu. Ama İYİ Parti, 24 Haziran’dan sonra hem MHP hem  AKP tabanı açısından rahatsızlık potansiyeli için henüz bir alternatif olmasa bile bir seçenek olarak kalabilme ihtimalini sürdürdüğünü gösterdi. Ama bunu rakamlara çeviremedi . Bunun siyasi geleceği açısından nasıl sonuçlar vereceğini  göreceğiz ama MHP’nin etkisini önemli ölçüde kırmayı başardığını söyleyebiliriz. Özellikle Akdeniz’de iç Egede ve Marmara’da ve kısmen Karadeniz’de. Bir de CHP açısından bakıldığında, aday seçimlerini, özellikle İstanbul’u dikkatle değerlendirmek lazım. Bir icraat geçmişi olan ilçe belediye başkanlarından büyükşehirlere aday üretme formülünün, meseleyi yerel seçim sınırında tutup adayları önde yürütülen kampanyanın başarılı olduğunu söyleyebiliriz.

HDP’nin kazanırken kaybettirme stratejisi tam olarak işledi mi?

Seçimin bütün kaderini belirleyen meselelerden biri HDP’nin stratejisiydi. HDP’nin bütün baskılara, bütün sıkıştırmalara, ağır saldırı altında olmaya, politik olarak neredeyse yok sayılmaya varan bir tablodan çok etkili bir politik sonuç üretebilecek bir strateji ile çıkması ve konuştuğumuz tabloda çok belirleyici bir rol oynamasına önemle işaret edilmesi gerekir. Ayrıca, bir parantez olarak hapishaneden yolladığı mesajla Demirtaş’ın önemli etkisi olduğunu teslim edelim. HDP kaybettirme stratejisinin iktidara kaybettirme kısmını çok başarılı ve sonuç alıcı biçimde yürüttü. Bu da, politik imkanlarla politik etki arasındaki doğrudan ilişkinin zorlanabileceğini, doğru hamlelerle sıkışmış alanlardan öngörülemedik kadar etkili çıkışlar yapılabileceğini gösteren bir durum olarak not edilmeli. Belki muhalefet perspektifi açısından da, önemli bir dönemeç olarak daha sonra da konuşulacak bir mesele bu. 

Buna karşılık, bölgede HDP’nin Ağrı, Muş (hala tartışmalı) ve Şırnak’ta taşıma oylarla ve başka nedenlerle açıklansa bile bir takım sorunlar ve oy gerilemeleri yaşadığını görüyoruz. Ama kayyum belediyelerin büyük şehirler ve önemli merkezlerde  geri alındığını, Kars gibi bir merkezin HDP’ye geçtiğini görmemiz gerekiyor. Toplam oy düşüşü ise, zaten ülkenin önemli bir kısmında seçimlere girmediği için beklenebilir bir durumdu. HDP’nin aldığı toplam oy üzerinden yapılacak analizlerin çok bir önemi yok. Dolayısıyla, bu tabloya baktığımızda HDP’nin kurduğu stratejinin büyük ölçüde işlediği ve başarılı yürütüldüğü ve büyük bir etki yarattığını söyleyebiliriz.

Bu sonuçların yakın ve orta dönemde siyaseti nasıl etkilemesi beklenir?

Bir not işaret etmek istiyorum: Seçimden önce çokça gündeme geldi, zaten epeydir de gündemde. Kimi aktif, kimi pasif “bir şey olmazcı” büyük bir grup vardı. Çok haklı bir haleti ruhiye ile böyle hissettiklerini kabul etmemiz gerekir. Ama iktidarın her durumda seçimi kazanabileceğini,  elindeki imkanlarla sonuçları etkileyebildiğini, aslında bir şey olmayacak seçimlere dahil olmanın iktidara meşruiyet kazandırdığı konusunda, bazen teorik, bazen hissiyat içeren değerlendirmeleri çokça gördük. İstanbul’daki rezalet başta olmak üzere iktidarın girdiği tablo muhalefetin seçime katılmasıyla meşruiyetini artıran bir tablo mudur? Elini vicdanına koyan herkes bir düşünsün. Seçimler her şey değil ama seçimler hiçbir şey değil demek de doğru değil. Dolayısıyla, bundan sonra yapılacak analizlerde, hissiyattan teori çıkartmaya çalışmayı bırakmak; olanı, ihtimalleri biraz daha arkalarına, derinlerine bakarak anlamaya çalışmak gerek. Olmamışsa, bir küskünlük ya da bırakma hissinden önce yapılabilecekleri gözden geçirmenin daha önemli olduğunu bir kez daha söylemek istiyorum. 

İlk tablo itibarıyla iktidar zorlu bir konjonktüre ciddi bir zayıflama ve hasarlar giriyor. İçinde bulunduğumuz kriz döneminin seçimin sonrasına itilen tarafları var. Onları çok güçlü biçimde karşımızda bulacağız. İktidar, bu döneme bir seçim zaferiyle, kendi beka meselesini seçmene kabul ettirmiş olarak ve yedi düvele “siz ne yaparsanız yapın benim arkamda milyonlar var diyecek” bir özgüvenle çıkamıyor.  Bu çok önemli ve belki kısa vadede değil ama orta vadede zaten başlamış olan yönetememe krizini derinleştirme ihtimali olan bir gelişme bu. Üstelik 4 buçuk yıl seçim olmaması bu tablo itibarıyla iktidar için avantaj olmaktan çıkmış durumda. Çünkü iktidarın sürekli seçim yapmasının da nedeni seçimlerden aldığı güç ile iktidarını pekiştirmesi. Bugünkü tablo, yakın bir seçimle telafi edeceği bir şans yaratmadığı için, zorluklar karşısında sıkıntıya düşeceği ve kendi iç dengesini de zorlayacak bir gelişme olarak önümüzde duruyor. İktidar, kısa vadede kriz karşısındaki tutumu, orta vadede siyasi geleceği itibariyle büyük bir kopma yaşanmamış olsa bile kritik bir eşiği daha negatif anlamda geçmiş durumda. Genel erimesini tersine çevirme ihtimali giderek daha da zorlaşıyor. Bu seçim sonuçları ile hem kendi toplumuna hem bütün dünyaya karşı “seçimlerden sonra hesaplar sorulacak” restleşmesini şimdi aynı rahatlıkta yapabilir mi? Yapamaz. Gösterdiği seçim performansı bunu desteklemiyor. Ama şunu biliyoruz ki, bu tür kayıp anlarında Erdoğan ve onun temsil ettiği iktidar, zaman zaman bu açığı sertlikte kapatmayı denedi. Dolayısıyla, bu zayıflamanın illa bir yumuşama ile karşılanacağını da beklemenin de çok gerçekçi olmadığını, iki seçeneğin de açık olduğunu söylemek zorundayım.

Muhalefet açsından da, bir tür erken menzil tutturma ve yüksek bir zafer tablosu yok ortada. Ankara ve İstanbul’un alınması gibi çok sembolik olarak yüksek bir hedef var ama iktidarın değiştirecek bir teveccüh kaymasını, muhalefetin büyük bir dalga haline geliyor olduğunu gösteren bir resim de yok. Ama buna karşılık küskün muhalefet seçmenini yeniden olabilirlikler üzerine düşünmeye sevk edecek bir tablo var. Yani sonuçlar, büyük bir zafer getirmedi ama bir tür durumu tamir etme ve yeniden düşünme için bir rahatlama alanı yarattı muhalefet için. Zaten bu seçimde alınan sonuçlar ne iktidar ne muhalefetin siyasi programına, gelecek vaadine verilmiş oylarla oluşmadı. Muhalefetin kazandırdıkları, iktidarın kaybettikleri henüz bir iktidar değişikliği dinamiğini göstermiyor. Ama bunun tamamen ihtimal dışı olduğunu da göstermiyor. 

Muhtemelen önümüzdeki zamanlarda alınacak pozisyonlarla birlikte bu tabloyu biraz daha derinlemesine konuşmaya başlayacağız. 

Tekrar iyi haftalar diliyorum.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.