Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Sabun Köpüğü (17): Periler Ölürken Özür Diler… küçük İskender

Büyük havaalanları şehirleri tıka basa doldurmamıştı henüz. O kadar büyük ki bu kadar olur, o kadar geniş ki şu kadar olur tarzındaki süfli laflar ortalığı karabasana çevirmemişti henüz. 

Kendi halinde bir yaz günüydü. 

Bir anne-kız bir yaz bahçesinde, erken bir akşam yemeği yiyor ve mütevazı masalarındaki kendi halindeki neşeye, yeşili solgunlaşmış zeytinyağlı biber dolması ile eşlik ediyorlardı-yorgun çatallarıyla.

Kendi halinde bir ana kızdılar.

Doğal olarak onlara bir iki ev uzaklıktaki Narin’den pek haberleri yoktu. Narin ise ne zamandır onları gözlüyordu.

O yaz yalnızdı. O kadar yalnızdı ki, yaşadığı bütün yazları hatırladı. En uzun yaz, bu yaz mı diye sordu. Bir yazda kaç tane 21 Haziran vardır Narin? Olsa olsa 21 Aralık yazıydı bu. O kadar yalnızdı ki buna cevap veren kimse olmadı. 

Ev de alemdi. Narin ama deforme olmuş bir evdi. Narin’in kalbi, dalağı, hatta omuriliği gibi. Hastalıkla anlat desen ev kanserdi, tedavisi mümkün olmayan bir kanser. Ne kadar MR çekersen çek, teşhisi belli, tedavisi namümkün olan bir illet. Ev, çöp evdi. Birike birike birikmekten bıkmış Narin’in beyniydi ev. Her şey oradaydı. Narin’in midesiydi ev. Ne atsan yutuyor, ne yutsa kusuyordu. Narin’in beyniydi ev. Kustuklarıyla birlikte birikiyordu. Atsan atamaz satsan satamaz oluyordu. Çöp ev tüm bu kalıntılar, artıklar, durağanlıklar ve yıllar demekti. Bir aile albümü??? Evet, belki de…Narin’e kalsa….

Narin’e kalsa bütün haftaların yazların, mevsimlerin, aynı o şarkıda olduğu gibi, geçsin günler, haftalar, aylar, mevsimler, yıllar, zaman sanki bir rüzgar…. işte tüm onların küfleri, izleri, gölgeleri eve dolmuş, çocukluğunu sınava sokup duruyordu. 

Bütünlemeye kaldığı bir yaz, çok eskiden olmalıydı bu, öyle ya müfredat herkesi hemen mezun etmeye programlanmıştı nicedir, bir matematik sorusuyla boğuşurken, ileri gidip kazayla hız problemlerine atlamış ve kazayla birini çözüvermişti. 

Aynı yerden aynı hızla hareket eden iki otobüsten hangisi ilk önce… Neee???

Bu ne saçma soru diye geçirmişti içinden Narin. Onun yorgun biber yeşili gözlerine bakanlar sıyırdığını düşünebilirdi. Bereket kimsenin böyle bir enerjisi yoktu. Genelde insanlar damardan siyasetle ilgileniyor birbirlerinin yüzüne bakmayı pek akıl etmiyordu. Narin o zaman, boşa kürek çektiğini anlasaydı, hayır hayır siyaset konusunda değil, şu tuhaf problem konusunda aynı yerden aynı hızla hareket eden iki otobüsten hangisi ilk önce… çabucak büyür ve sözünü ettiği o yaz gününe nanik yapar, ve tüm bu düşüncelere nanik yapardı.

Narin başarısız

Narin hedefsiz

Narin işte öyle biriydi.

Oysa şu beklenebilirdi. 

Bir yaz bahçesinde kendi halinde biber dolması yiyen anne kızdan biri olabilir, yok olmadı mı, hiç değilse onlarla  o iki otobüsten birine binebilir ve birlikte uzun bir yolculuğa çıkabilir, otobüs bir körfeze vardığında birlikte orada inebilir, körfezin derin ve soğuk sularına dalabilir, yüzebilirlerdi…

Şakalaşabilir, konuşabilir, anlaşabilirlerdi.

Narin onlara ne çöp evinden ne de yalnızlığından bahsederdi o zaman.

Sadece derdi ki şair ne demiş biliyor musunuz… 

Herkes kendine bir sersemlik adı tedarik etmeli…

Neee? Diye soracaktı anne kız o zaman… Ne diyor bu şimdi? 

Ben sana demiştim diyecekti anne kıza

Bu çatlakla bilmediğimiz bir otobüse, bilmediğimiz bir körfeze gitmeyelim, o körfezin bilmediğimiz sularına dalmayalım diye…

Kız da anneye dönüp ne bileyim anne ya diyecekti. Bize zeytinyağlı biber dolması ve bir çift bedava otobüs bileti getirince sandım ki…

O zaman anne iyice celallenecekti: Sen kapına her zeytinyağlı biber dolması ve bedava otobüs bileti getireni normal biri sanıyorsan hayatta daha çok öğreneceğin şey var demektir! Hiç değilse insan bir uçak bileti getirir. Ya da hiç değilse insan bir uçak biletine fit olur. Antalya’ya Bodrum’a İzmir’e şuraya buraya. Ne o! Bir çift otobüs bileti. Nereye Körfeze? Aman ne heyecan verici… Ne macera…

Ee sen de o zaman hepsini seve seve  kabul ettin be anne diyecekti kız.

Karıştırma diyecekti annesi… Ve araya ağır siyaset konuları karıştıracaktı. Ne olacaktı bu ülkenin hali…

Anne bir kez daha yırtacak, kız bir kez daha yenilecek… Narin zaten yenik… O yenilse ne olacaktı ki…

Bu yüzden olsa gerek 

Sadece kendini duyacağı bir sesle 

Özür dilerim dedi Narin. Özür dilerim. Özür dilerim anne. Özür dilerim kız çocukları. Özür dilerim herkes.

Ve arkasına bakmadan çekip gitti.

O gidince ev de gitti. O gidince bu yazı da… Mevsimler, şarkılar ee onlar da. 

Geriye git git varılamayan büyük hantal sevimsiz havaalanları kaldı. TÜM BÜYÜKLERE. 

Narin’in sessizce bahçeden ayrıldığını, bir daha geri gelmeyeceğini hep birlikte anladığımızda küçük İskender’in o müthiş adlı kitabının zihnimizdeki halesini görmek de kaçınılmaz olacaktı. 

Bildiniz:


Periler Ölürken Özür Diler.

Tüm edebiyat dünyamızın başı sağolsun. Kıymetli bir kalemi kaybettik. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.