Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Erdoğan’ın elinde herhangi bir koz kaldı mı?

Ne zamandır Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kabinede ve AKP MYK’sında değişiklikler yapacağı konuşuluyor. Bu değişikliklerin herhangi bir anlamı olabilir mi? Erdoğan yaşamakta olduğu krizleri bu tür düzenlemelerle aşabilir mi? Kendisi için olumsuz olan gidişatı nasıl değiştirebilir?

Yayına hazırlayan: Gamze Elvan

Merhaba, iyi günler, iyi haftalar. Bugün yapmakta olduğum yayının ilhamını AK Partili bir arkadaşımdan aldım. Kendisini uzun süredir burada yayına çıkarmaya çalışıyorum; rahatsızlıkları olduğunu bildiğim birisi, belli bir bilinirliği de olan birisi; ama sürekli erteliyor ve “Henüz zamanı değil” diyor. Geçen hafta kendisine bir daha ısrar ettim ve bana, “Hele bir dur, haftaya –yani bu hafta– kabinede ve Merkez Yürütme Kurulu’nda değişiklikler olsun” dedi. Böyle bir değişiklik olacağını bilmiyordum, o da kendinden çok emin bir şekilde söyledi; ama bildiğim kadarıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan şu anda tatilde. Ama şunu da biliyorum ki, bir süredir AKP’nin içerisinde bir kabine değişikliği ve parti yönetiminde değişiklik muhabbeti, dedikodusu, spekülasyonları sürüyor ve değişik zamanlarda bu Erdoğan’a da soruldu; hatta olağanüstü kongreye gidilmek istendiği şeklinde de birtakım rivayetler var. Erdoğan kongreyi reddetti ama diğerlerini tam reddetmedi, “Biz medyaya göre karar vermeyiz, gerekirse yaparız” dedi — yapabilir. Ama bunun ne zamandan beri gündemde olduğunu vurgulayalım. Aslında bu 31 Mart öncesinde de gündemdeydi; hele 23 Haziran öncesinde, çok ciddi bir şekilde gündemdeydi. 23 Haziran öncesi AKP’nin İstanbul’u kazanma ihtimalinin iyice azaldığını düşünen bazı partililer, umutsuzca birtakım değişiklikler beklediler. Erdoğan’ın bir şeyler yapabileceğini, yine elinde birtakım kozları olduğunu ve bu kozlarını oynayabileceğini düşündüler. Ama akıllarına çok fazla da bir şey gelmiyordu ve o arada da en çok dile getirilen, yine, parti yönetiminde ve kabinede değişiklik meselesiydi — bunlar olmadı. Kabinede değişiklik derken de en çok Berat Albayrak’ın ekonomiden alınacağı ama enerjiye kaydırılacağı ve yerine de daha profesyonel, içeride ve dışarıda piyasalara güven verecek bir ismin getirileceği söyleniyordu — birtakım genel müdürlerin adları geçti vs., ama bu da olmadı. 

Şöyle bir soru var aslında ortada: Olsa ne olur, olmasa ne olur? Şu anda ekranda görüyorsunuz, kabine var. Bu kabinedeki isimleri kaç kişi biliyor? Ben siyasetle ilgilenen bir gazeteci olmama rağmen birçoğunu –özellikle siyasetten gelmeyenleri– bilmiyorum, merak da etmiyorum. Arada sırada siyasetten gelmemekle birlikte birtakım yaptığı açıklamalarla tepki çeken Tarım Bakanı gibi isimler var, onun da soyadını biliyorum — babası, eski ANAP’lı Ekrem Pakdemirli’den dolayı. Onun dışında siyaset dışından gelenlerin, Cumhurbaşkanı tarafından atanmış isimlerin kim olduğunu dahi bilmiyoruz. AKP’lilerin de çok fazla bildiklerini sanmıyorum ve bunların bazılarının gidip yerlerine başkalarının gelecek olmasının da kamuoyunda ve AKP tabanında bir heyecan yaratacağını hiç sanmıyorum, bu bir nevi teselli gibi oluyor. Kabine açıklandığında genel kamuoyunu en çok heyecanlandıran isimlerden birisi –belki de tek isim, buna ben de dahilim, şahsen tanışıklığım olduğu için– Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’tu; o da şu âna kadar çok bâriz bir şekilde beklentileri karşılayacak bir performans göstermedi; özellikle 23 Haziran öncesi Binali Yıldırım’ı destekleme yolunda yaptıkları da açıkçası çok şaşırtıcı ve hayal kırıcıydı. Sonuçta Binali Yıldırım’ın 13 binden 800 bin farka çıkarak kaybediyor olması, dolayısıyla Ziya Selçuk’u da herhalde olumsuz anlamda etkilemiştir. 

Şimdi, Erdoğan’ın elinde koz var mı? “Erdoğan’ın bir bildiği muhakkak vardır”. Bu lafları hep duyuyoruz ve bunların aslında çok da karşılığı olmadığını ya da artık karşılığının kalmadığını görüyoruz. Burada değişik vesilelerle bu konunun altını çizmeye çalışıyorum, Erdoğan’ın krizinin artık onu esir aldığını, yeni politikalar geliştiremediğini, yeni açılımlar yapamadığını ileri sürüyorum ve en son 23 Haziran seçimleri bunun bâriz bir göstergesi oldu. Erdoğan’ın ne yapıp ne edip oyunu istediği gibi yönlendireceği beklentisi 23 Haziran’da çok net bir şekilde sona erdi; aslında 23 Haziran’da efsanenin son çivisi çakılmış oldu. Kemal Can, geçen Medyascope’ta Sedat Pişirici’nin yönettiği 200. Açık Oturum’da, çok önemli bir şey söyledi. Zaten Kemal son dönemde Türkiye’yi anlamada, analizleri bence en çok itibar edilmesi gereken isimlerden birisi ve bence birincisi. Diyor ki Kemal, mealen hatırladığım kadarıyla söylüyorum: “Eskiden hızlı bir şekilde, kolay bir şekilde devreye sokulan ve hızlı bir şekilde sonuç alınan mekanizmalar artık çalışmıyor, yöntemler artık çalışmıyor”. Mesela nedir? Kutuplaştırma, yargı üzerinden birilerini şeytanîleştirme, yargı operasyonları, iki açıklamayla birilerinin itibarını ortadan kaldırma ve kitleleri, tabanı harekete geçirebilme. Bu artık olmuyor, Erdoğan’ın artık eski yöntemleri yürümüyor, yeni yöntemler de bulamıyor. Ama buna karşılık Erdoğan’a karşı meydan okuyuşların sayısı giderek artıyor. Örneğin, CHP son seçimde büyük şehirlerin hemen hemen hepsini aldı; Ankara’yı, İstanbul’u ve Antalya’yı bizzat AKP’den aldı — Ankara ve İstanbul’u 25 yıl sonra. CHP’nin kendisi bir yanda, iyi-kötü bir İYİ Parti bir yanda, Kürt oyları konusunda HDP’yle mücadele etme konusunda çok fazla eskisi kadar heyecanlı ve umutlu olmayan bir AKP var ve daha önemlisi AKP’nin içerisinden kopuşlar var. Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu her an ayrı ayrı partilerini kurabileceklermiş gibi düşünmek gerekiyor ve bunların içerisinde görüldüğü kadarıyla en iddialısı Ali Babacan. Ama buna karşılık Davutoğlu da her geçen gün ısrar etmesine rağmen, kalmak istemesine rağmen, AKP’den iyice dışlanıyor. Üstelik bunları da yönetemeyen bir Erdoğan var. Davutoğlu’nun en son, üç gazeteciye, Yavuz Oğhan, Akif Beki ve İsmail Saymaz’a verdiği o üç saate aşkın canlı yayın söyleşinin ardından bu gazetecilerin işlerinden olmuş olması da siyasî iktidar nezdinde bir rahatsızlığın olduğunu da bize gösteriyor. Yani şöyle bir perspektif yok: “Ayrılan ayrılsın, nasıl olsa bunlardan bir şey olmaz”. Erdoğan buna benzer bir-iki bir şeyler söylemek istedi; ama bu kişilere ve bu hareketlere pek hayat hakkı tanımak istemediğini, medyada onlara yer açılmasına izin vermediğini de görüyoruz. Dolayısıyla bunların Erdoğan’a yönelik çok ciddi meydan okuyuşlar ve tehditler olduğunu da görüyoruz. 

Peki Erdoğan ne yapıyor, ne yapabilir, kozları ne olabilir? Kabineyi değiştirerek, MYK’yı değiştirerek yapabileceği hiçbir şey yok. MYK’nın içerisinde değişiklik olarak merkez karar yürütme kurulundan bazı isimleri alıp MYK üyesi yapıp bazı eski üyelerin yerlerini değiştirebilir; ama bunların pek bir anlamı olacağı kanısında değilim. AKP tabanı ve kadrolarının buralardan bir şey çıkacağı gibi bir beklenti içerisinde olduğunu da düşünmüyorum. Ama yine de hiçbir şey yapmıyormuş gibi olmamak için birtakım değişiklikler yapılabilir. Tabii değişiklik yapmanın şöyle bir dezavantajı var: Panik göstergesi olabilir — belki onun için ağırdan alıyor Erdoğan; ama bir şeyleri değiştirmek zorunda kalacağı muhakkak. Peki, bölünmeleri engelleyebilecek mi? Sanmıyorum. Bülent Arınç’ın bu konuda birtakım girişimleri olduğunu duyuyoruz; ama daha önce bir yayında söylediğim gibi, buradan da pek bir şey çıkacağını sanmıyorum. Peki Erdoğan ne yapabilir, elinde hangi kozlar var? Ekonomik krizin seçimler nedeniyle ertelenen faturasının çok ağır bir şekilde ödenmesi gerekecek, belki acı reçeteler uygulanması gerekecek. Bu süreci nasıl kaldıracak? Dış politikada çok ciddi sorunlar var: ABD’yle ilişkiler, S-400 ve F-35 meselesi, aynı zamanda Doğu Akdeniz’deki doğalgaz meselesinde Türkiye’nin herkese karşı tek başına kalması gibi, öte yandan Suriye gibi… Bir yığın sorun var ve içeride de artık Erdoğan’ın kitleleri harekete geçiremediği gibi çok yalın bir gerçek var. 

Buradan herhangi bir strateji çıkabileceğini ya da taktik geliştirilebileceğini açıkçası sanmıyorum. Önümüzde belki de Erdoğan’ın yapabileceği tek bir seçenek gözüküyor, o da 31 Mart seçiminin hemen ardından dile getirmiş olduğu “Türkiye koalisyonu” tezini tekrardan gündeme getirmek. Tabii ki bunu gündeme getirdiği andan itibaren MHP’yle olan Cumhur İttifakı’nı lağvetmesi gerekecek. MHP zaten 31 Mart’ın ardından bu “Türkiye İttifakı” lafı dile getirildiğinde, Devlet Bahçeli çok sert tepkiler vermişti ve hemen onun önünü almıştı. Ama şu anda Erdoğan’ın önünde sanki tek yol olarak bir Türkiye İttifakı’nı yeniden gündeme getirmek olabilir. Bu konuda birtakım nabızlar yoklandığı yolunda rivayetler var; İYİ Parti’nin, hatta CHP’nin nabzının yoklandığı yolunda iddialar var, kulisler var; ama bunun da kolay kolay gerçekleşecek bir şey olduğunu açıkçası sanmıyorum. Belki bunu ayrı bir yayında daha geniş tartışmak iyi olur; ancak şu kadarını söyleyeyim: Erdoğan’ın şu halinde muhalefet partilerinin ona bir hayat öpücüğü verme ihtimali olacağını açıkçasını çok sanmıyorum; ikincisi ise, ona güvendiklerini de sanmıyorum. Çünkü bir başkanlık sistemi tesis etti, bu başkanlık sistemini muhafaza edip ondan sonra CHP’ye, İYİ Parti’ye, hatta diyelim ki HDP’ye, bir-iki bakanlık vs. verse ne değişecek? Hiçbir şey değişmeyecek, sadece bir vitrin düzenlemesi olarak kalır. Erdoğan’ın iktidarını paylaşmaya razı olması dışındaki seçeneklerin hiçbirisinin bir çözüm olacağı kanısında değilim ve Erdoğan’ın henüz iktidarını şu ya da bu kesimle, şu ya da bu partiyle, ya da şu ya bu kişiyle paylaşmaya hazır ve razı olduğu kanısında değilim. Ama bir gün bu noktaya gelmek zorunda kalacak. Belki de onun için en hayırlısı, bu noktaya bir an önce gelmesidir; bunu uzattıkça hem kendi kredisi iyice tükeniyor hem de ülkeyi iyice yoksullaştırıyor — iyice umutsuzlaştırıyor diyelim. Sonuçta artık Erdoğan’ın tek başına iktidarı muhafaza edebilmesi için, sürdürebilmesi için elinde herhangi bir koz kaldığı kanısında değilim; yapabileceği tek şey, iktidarda kalabilmesinin bence tek yolu iktidarını başkalarıyla paylaşabilmesidir — o noktanın da henüz uzağındayız. Konjonktür aslında buna hazır, ama Erdoğan’ın kendisinin hazır olduğu kanısında değilim. 

Bu arada bu çiçekleri bugün bir izleyicimiz yollamış vazosuyla birlikte. Çok teşekkür ediyoruz. Başkalarının, küçük ağaçlar yollamak gibi önerileri var. Bir ara burada zeytin ağaçlı yayın da yapmıştık. Bu yaz günlerinde siyaset çok yoğun bir şekilde geçmese de konuşacak çok şey var, ama bunu olabildiğince neşeli bir şekilde yapmaya gayret edeceğim. 

Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.