Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Kemal Can ile 5 Soru 10 Cevap (47): Kayyum sonrası siyasi tablo

Kemal Can bugünkü programda şu sorulara yanıt aradı:

Kayyum gündemi kimin kontrolünde, kim kullanıyor, kime yarıyor?

İktidar, kayyum gündemini hangi temalarla, nasıl kullanıyor?

Muhalefet neden alternatif bir gündem, yeni bir fırsat yaratamadı?

Kayyum olayı, iktidar blokunda ne yaratır, nasıl sonuçlar doğurabilir?

Kayyum sonrası oluşan bu siyasi tablo Türkiye’yi nereye götürür?

Yayına hazırlayan: Uğur Gümüşkaya

Merhaba iyi haftalar. Bu hafta da geçen hafta konuştuğumuz konuya devam edeceğiz. 

 Kayyum gündemi kimin kontrolünde, kim kullanıyor, kime yarıyor?

Yerel seçimde bariz ortaya çıktı ama aslında referandum sonrasında da, 24 Haziran’da da gördüğümüz bir tablo vardı: İktidar, bir süredir gündem kurmakta, gündemi kontrol etmekte, gündemi belirlemekte, Erdoğan’ın cephesinden bakarsak oyun kurmakta zorlanıyordu. Yerel seçimde de, bu çarpıcı bir yenilgi olarak önüne geldi. Muhalefet , bu yenilginin kendiliğinden yaratacağı sonuçlara bel bağlayarak bir bekleme pozisyonu seçtiği için, iktidar da ilk reaksiyonu soğutarak, kimsenin gündem kuramayacağı bir zemin yaratarak durumu dengelemeye çalıştı. İddiaların aksine, hızlı hareket ederek kendisi için sorunlu alanlarda bazı adımlar atmak yerine, tamamen hareketsiz kalmayı ve böylece de gündemi soğutmayı başardı. Bu, zayıflık gibi görünmesine rağmen bir tür gücünü toparlama imkanı da yarattı. Beklemeyi avantaja çevirmeyi başardı. 

Şimdi kayyım hamlesiyle bir atak deniyor. Bütün siyasi gündemi değiştiren bir tablo oluşturdu. Açıkçası burada kullanılan argümanların hiçbiri yeni değil. Beka davası vs daha önce kullandığı, hamasi ve ikna edicilikten uzak temaları yine kullanıyor. Bunların ikna ediciliği ile ilgilenmiyor ve aslında gündemi kontrol etmek ve gündemi tekrar eline almakla ilgili. Bu hamlenin büyük ölçüde iktidar lehine işlediğini görüyoruz. Bir de çok önemli bir nokta var. Erdoğan, yerel seçimden sonra daha önce de birkaç kez denediği bir taktik uyguluyor. Bazı  önemli hamlelerin sonrasında  ilk açıklamaları yapmıyor.  Yerel seçim sırasında itiraz sürecinde de böyle yaşandı, ekonomik krize ilişkin meselelerde böyle yaşandı, Anayasa Mahkemesi’nin barış akademisyenleriyle ilgili verdiği kararda böyle yaşandı. Şimdi kayyım meselesinde de, ilk açıklamaları, ilk hamleleri o yapmadı. Ortam oluştuktan, bir takım açıklamalarla zemin uygun hale geldikten sonra çıkıp konuşuyor. Kayyım meselesinde ilk reaksiyonu Erdoğan vermedi. Süleyman Soylu ve başka yöneticiler konuştuktan sonra Erdoğan sahneye çıktı. 

İktidar, kayyum gündemini hangi temalarla, nasıl kullanıyor?

Biraz önce de söylediğim gibi, çok bildiğimiz argümanlar ortaya atılıyor. “Terörle iltisaklı olmak” gibi son derece muğlak bir takım kavramlarla, Doğu Akdeniz ve Suriye meselesini de içine alarak yeniden güvenlik sorunu etrafında bir gündem oluşturmaya çalışıyor.  HDP’yi ve Kürt politikasını merkeze koyan ve onları düşmanlaştıran bir strateji yürütüyor. Buradaki iddiaların çok ikna edici olmasıyla da ilgili değil. Zaten valiliğin kayyum atamasıyla ilgili talebinin yerel seçimden bir gün sonra yapılmış olması, bu iddiaların neredeyse tamamını ortadan kaldırıyor. Çünkü iddia edildiği gibi para aktarma, kadrolaşma,  insanları işten çıkarmayla ilgili belediye başkanının daha mazbatasını alamadan bunları yapması imkansız. Bu talep gündeme gelmişse, şimdi yapılan kayyım atamasıyla hiçbir irtibatı olamaz. Kendiliğinden boşa düşüyor ama bu hiç önemli değil. Hatta Erdoğan ileri giderek -büyük bir yerel seçim yenilgisine rağmen- sandıkta ders vermekten bahsedebiliyor. 

Bu kayyım hamlesinin çokça gerekçesi var. Suriye’de oluşan tablonun iç politikada yaratabileceği sorunları dengeleme ve orada oluşabilecek negatif tabloyu önleme ya da biçimlendirme gerekçesi olduğu çok açık. Muhalefeti bozma, muhalefetin birlik ve dayanışma içinde olmadığını gösterme, açığa çıkartma, muhalefet  partilerinin çaresizliğini göstererek kendi iktidarı üzerinde oluşan soru işaretleri ve tartışmaları bertaraf etme gerekçesi de çokça konuşuldu. Bu konularda mesafe aldığını da söyleyebiliriz. Bu yeni gündem hamlesini istediği biçimde ilerletebilme imkanı da bulduğunu görüyoruz. Kayyım atamalarından sonra bazı belediye meclis üyelerinin de görevden alınması ve hatta Van’da olduğu gibi tamamen devre dışına çıkartılması gibi devam hamleleri de geldi. Yine bazı isimler üzerinden HDP’nin kapatılması tartışmaları açıldı. Bu konudaki zayıf bir direnç resmi belirginleştirdi. 

Muhalefet neden alternatif bir gündem, yeni bir fırsat yaratamadı?

Yerel seçimde muhalefete dönük saldırılar, muhalefetin başarılı savunma stratejisiyle terse çevirilerek bir zafere dönmüştü. Türkiye’de muhalefet, zaten bir arada olmasının zor taraflarını bir savunma birlikteliği olarak kurgulayarak aşmaya çalıştı. Savunma refleksi çok daha belirgindi ama açıkçası yerel seçime kadar bu savunma hattı da çok fazla işlemedi. Sadece iktidarın almak istediği sonuçları, teslimiyet halini engellemeye yaradı. Bir gelecek perspektifi ile bir aksiyona çevrilemedi. Her şey çok güzel olacak sloganının altını dolduracak ne bir birliktelik ne de bir politik hedef oluşturamadı. Büyük ölçüde iktidarın kendi ürettiği sorunların altında ezilerek zayıflayacağı inancına yaslanarak politika üretmeye çalıştı. Bugün gelinen noktada, dokunulmazlık meselesinde olduğu gibi kayyım meselesi de yeni bir siyasi denklem olarak önümüzde. Bu yeni gündemin oluşturduğu tabloda muhalefetin zayıflığı çok daha belirgin biçinde ortaya çıktı. 

Özellikle ana akım muhalefetin (CHP’nin), İYİ Parti’nin iktidarın oluşturduğu gündemde onlara biçtiği role direnmeyeceği, riskli alanlarda tam da iktidarın istediği gibi karşılık vererek, şimdiye kadar başarılı olduğu savunmasını da zayıflatan bir pozisyon aldı. Bu yüzden, özellikle de Kılıçdaroğlu’nun bu konudaki ortak direnci çok zayıflatan açıklamalarının ardından iktidarın bu hamlesini terse çevirilerek yeni bir hezimet imkanı kullanılamadı. İktidarın bu hamlesindeki önemli araçlarından biri olan Kürtlere ve mağdur olan herkese yalnızlığını hissettirme hali geri geldi. Yerel seçimde yalnız değiliz hissine çok yaklaşmış olan muhalefet, tekrar özellikle tabi Kürtler ağırlıklı olmak üzere yalnızız fikrine yeniden geri döndüler. 

Kayyum olayı, iktidar blokunda ne yaratır, nasıl sonuçlar doğurabilir?

AKP’de yeni parti girişiminin sözcüsü olan isimler Gül, Davutoğlu, kayyum meselesiyle ilgili pek de beklenmedik netlikte açıklamalar yaptılar. Ama bunun çok devamının geldiğini söyleyemeyiz. Özellikle AKP içinde politika yapmaya devam eden Kürt siyasetçilerden bu meselenin sorunlu olduğuna dair bir takım değerlendirmeler duymadık. AKP’nin kayyum atanan şehirlerdeki teşkilatlarından bir reaksiyon görmedik. AKP içinden tepkiye çok tanık olmadık. Anlaşıldığı kadarıyla AKP’de siyaset yapmaya devam eden Kürt politikacılar, bu yalnızlık hissinin dolaylı olarak bir vadede işe yarayacağına inanıyorlar ve şimdi pozisyon almaktan doğan negatif etkiyi sonra telafi edebileceklerini düşünüyorlar. Zaten bu büyük ölçüde böyle işledi. HDP sadece muhalefet bloğunda yalnızlaştırılarak muhalefet bloğu zayıflatılmıyor, aslında muhalefet bloğunda olmanın Kürt siyasetine bir fayda getirmediği inancını  da besliyor. Bu temanın da yeniden bazı çevrelerce hatırlatıldığını söyleyebiliriz. 

Burada önemli bir parantez açmamız gerekiyor: Davutoğlu’nun geçtiğimiz  günlerde Sakarya’da yaptığı bir konuşma. Davutoğlu, Erdoğan’ın kendilerine dönük suçlamaları karşısında sertçe bir cevap verdi. ‘Terörden bahsedilirse bunu tartışmaya açarsak bazıları kimsenin yüzüne bakamaz, sokağa çıkamaz’ gibi sözler söyledi. Bu çeşitli biçimlerde yorumlandı. Muhalefet çevreleri 7 Haziran – 1 Kasım arasındaki savaş politikasına dönülen ve şiddetin tırmandığı sürece bir eleştiri olarak yorumladı. Aslında Davutoğlu’nun bunu kastetmediği, tam tersine o dönemi sahiplendiği de söylendi. Ama her iki durumda da, bu tür sözlerin yanlış anlaşıldığı ve yanlış anlamaların da kullanışlı olduğu bir atmosferin var olduğunu anlıyoruz. Bunu önümüz koyduğumuzda, bu tablonun bir sürede daha iktidar çevresinde etkin olacağını söyleyebiliriz. Davutoğlu’nun sahiden o dönemi eleştiriyor olmaması önemli mesele ama bunun gündeme gelmesi, bu yanlış anlaşılmanın ortaya çıkabileceğini bile bile böyle söylemiş olması bile orada bir kaynamanın devam ettiğini gösteriyor.

Kayyum sonrası oluşan bu siyasi tablo Türkiye’yi nereye götürür?

İktidar yerel seçim yenilgisinden sonra önüne şöyle bir mesele koydu; kendi sorunlarını hızla müdahale ederek çözmeye mi yönelecek yoksa bu yenilgiden doğan siyasi  riskleri ortadan kaldırmak için gücünü toparlamaya ve rakiplerine mi yönelecek. Uzunca bir süre bu tartışma devam etti. AKP’nin, Erdoğan’ın revizyon yapacağından bahsedildi ama olmadı. Önceliğini iktidar gündemi soğutmak, güç kaybını konuşulur olmaktan çıkartmak tercihine kullandı. Neredeyse hiç hareket etmedi, hiçbir sorun başlığıyla ilgili bir adım atmadı. Bugün gelinen noktada, tam tersine karşı atağa geçip hedefe HDP’yi koyarak muhalefetin zayıflığını gösteren ve aslında kendisinin yaşadığı sorunun geçici bir sorun olarak algılanabileceği bir güç gösterisine kalkıştı. Evet bu anlamda bir ‘başarı’dan bahsedebiliriz. Kendi krizini üreten ve aslında ülkenin krizini de besleyen bütün sorunlu başlıkların yapısal sıkıntısı devam ediyor. Aslında geçici olan, iktidarın yenilgisi değil şu anda sağladığı avantajlı pozisyon. Muhtemelen ekonomi ve dış politika konularında bunu çok daha hızlanacağı bazı gelişmeler yaşayabiliriz. 

Muhalefet çok kötü bir sınav veriyor kayyım meselesi dolayısıyla. Bireysel bir takım çıkışlar var, bazı CHP’li isimler ziyaretler yaptılar, İlhan Cihaner ve Ali Şeker Ahmet Türk’e ziyarette bulundu. İmamoğlu da Muharrem İnce de gidecek. Ama bunlar ortak bir muhalefet oluşması anlamına gelmiyor.  İYİ Parti yeni sözcüsü, iktidarın söylemlerini tekrar eden, muhalefetin oluşturduğu  demokrasi hattının çok gerisinde açıklamalar yaptı. Bu resim, bir gelecek açan, bütün sorunları önüne koyan, bunu tartışmaya başlayan, en azından restorasyon programı ortaya koyan bir muhalefet zeminin oluşma şansını da düşürdü. Bundan 5 hafta önce 22 Temmuz’da bu yayında biraz erken olduğunu kabul ederek şunu sormuştum: Hani her şey çok güzel olacaktı? Orada kast ettiğim,  iktidarın gündem  soğutma, hareketsiz durarak gündem oluşmasını engelleme çabasında başarılı olmasıydı. Şimdi ondan da daha sorunlu bir notaya geliyor. Dolayısıyla, ben sorunu tekrar etmek zorundayım; Hani her şey çok güzel olacaktı? Şu anda hem moral olarak, hem gündem kontrolü olarak, hem de gösterdiği dayanışma ve birliktelik olarak muhalefet cephesinde bu sloganın karşılığının olduğunu söylemek çok zor. Önümüzdeki günlerde bunun hızla değişebileceği bir şey oluşur mu? Pek görünmüyor, çünkü iktidar büyük ölçüde bunu besleyebilecek zemini yavaş yavaş oluşturuyor. Hem Suriye hem Doğu Akdeniz’de. Fakat bu da aslında iktidar açısından geçici bir denge.

Şimdilik bu kadar. İyi haftalar. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.