Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) lideri Muhammed bin Zayid, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman kadar bilinmiyor. Ancak Muhammed bin Zayid Ortadoğu’da gücünü giderek artırıyor. Orient XXI’de Muhammed bin Zayid ile ilgili yer alan Robert F. Worth imzalı portre yazısı buna işaret ediyor. Worth, bin Zayid’in Ortadoğu’da geleceğin otoriter vizyonunu çizdiğini iddia ediyor. Worth makalesinde, BAE liderinin İslamcı hareketlerle mücadelede otoriterliği seçmesinin Ortadoğu’nun yeni geleceği olabileceğini ima ediyor. Yazının belli kısımlarını sizin için çevirdik:
“Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) 1971 yılında kurulduğundan bu yana Arap dünyasını derinden etkileyen sorunların dışında kalmayı başardı. BAE ayrıca bölgede yarattığı ticaret merkezleri ve ulaşım ağıyla ticari bir mucize de yarattı.
2004 yılından bu yana yönetimde olan Muhammed bin Zayid ise 2013 yılından bu yana kendisinin, ülkenin ve bölgenin geleceği konusunda oldukça endişeli. Arap Baharı sürecinde ve sonrasında İslamcılığın yükselmesi, IŞİD’in bölgede önemli bir güç haline gelmesi, bölgede yükselen mezhepçi çatışmalar onun endişe kaynaklarından bazılarıydı.
Son olarak Kasım Süleymani’nin öldürülmesinin ardından bölge ülkelerinin pozisyon alıp müdahil olmak istemesi de Ortadoğu’yu tehlikeye atıyor. Ancak bin Zayid için en önemli konulardan biri bölgede yükselen İslamcı hareketler. Bölgede Arap Baharı sonrası etkisini artıran Müslüman Kardeşler’e karşı ABD bile olumlu yaklaşırken, bin Zayid’in bu konuda her zaman endişeleri bulunmaktaydı.
Öte yandan tüm bu süreçler yaşanırken bin Zayid, bölgenin geleceğini şekillendirecek bir planı olduğunu belirtiyordu. Bu ise esas olarak daha otoriter bir çizgiyi tutturarak İslamcıların etkisini azaltmaktı.
Bin Zayid bu plan doğrultusunda Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Salman’la ittifak yapmaya gitti. Bu doğrultuda iki lider, 2013 yılında Müslüman Kardeşler’in Mısır’daki seçilmiş lideri Mursi’nin düşürülmesinde Mısır ordusunu destekledi. Bin Zayid’in en büyük endişelerinden biri, Ortadoğu’da İslamcıların yükselmesiydi. Bin Zayid İslamcılar arasında bir ayrım yapmıyor. Öyle ya da böyle hepsinin aynı amacı olduğunu düşünüyor: Kur’an’a dayalı bir yönetim ve anayasa. Bin Zayid bu açıdan Ortadoğu’nun geleceğinin gerici yönetimlere, bir başka deyişle bütüncül bir felakete doğru gittiğini düşünüyordu. Bu argümanları ABD’li mevkidaşlarına da iletti.
Bin Zayid karşı-cihad denilebilecek mücadeleye büyük bir kaynak ayırdı. BAE’nin bir milyondan az vatandaşı bulunuyor. Ancak kendi ülkesinde ve bölgede İslamcılara karşı mücadeleye ayırdığı fonlarla oldukça kuvvetli bir istihbari ağ kurdu.
Öncelikle BAE’deki Müslüman Kardeşler’in etkisini azalttı. Daha sonra büyük bir gözetleme sistemi kurdu. Bu sistem ülkedeki İslamcıları hemen bulabilecek yapıda. Bu açıdan, bin Zayid karşı devrim dalgası içerisindeki Metternich olarak bile gösterilebilir. Pentagon onu sadık bir müttefik olarak görüyor. Ancak tüm bu durum BAE’de mutlaki bir rejimin de önünü açtı. Demokrasiden yoksun bir sistem.Yabancı diplomatlar onunla yaptığı toplantılarda bin Zayid’e BAE’deki demokrasi eksikliği ile ilgili sorular yöneltiyor. Bin Zayid bu sorulara ‘Burası Kaliforniya değil’ diye yanıt veriyor. Bin Zayid’e göre, eğitim eksikliği ve gerici din hareketleri karşısında otoriterlikten başka bir çare kalmıyor.”