Kamera-kurgu: Sedat Elbasan
“Ben Zeliha Bilgin. Ben Bihter Bilgin’in annesiyim. Emel Duman’ın ablasıyım. Derya Kurtuluş’un ablasıyım. Beren Kurtuluş’un teyzesiyim. Ben dört canımı, sizin o ‘demir ağlarla ördük’ dediğiniz Devlet Demiryolları’na kurban vermiş bir kişiyim.”
Bu sözler, 8 Temmuz 2018’de Tekirdağ’ın Çorlu ilçesinde meydana gelen tren kazasında kızını, iki kardeşini ve yeğenini kaybeden Zeliha Bilgin’e ait. Bilgin’in isyanı büyük, itirazı da yüksek sesli:
“Bizi susturmaya çalışıyorlar. Çünkü ‘Çorlu tren katliamı’ diyorum. Orada bir katliam var; birileri aklanmaya çalışılıyor. Birileri aklanmaya çalışılmasa ulusal kanallar ve basın bize yer verir. Biz her yerde engelleniyoruz. Ben duruşmaya gidiyorum veya bir etkinlik yapıyorum; bizden çok polis, koruma, bilmem ne. Ya ben terörist değilim!”
Zeliha Bilgin’in, kazaya ilişkin davada gelinen duruma ilişkin de itirazı var, “Orada ulaştırma bakanı sorumlu, orada genel müdür sorumlu, orada taşeron, müteahhit, alan firma, yapan, açan, ona imza atan herkes sorumlu. Yani en üst kademeden en alt kademeye herkes sorumlu. En alttan durdurmaya çalışıyorlar. Hayır, bizi durduramayacaksınız” diyor.
Remzi Güvenç ise, yaşadığı Vakıflar Köyü’nün mezarlığında toprağa verdiği iki çocuğunu ve biri altı aylık iki torununu her gün ziyaret ediyor. Hemen her sözüne, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın taziye dileklerini iletmediğini söyleyerek başlıyor ve mahkeme heyetine şöyle sesleniyor:
“Yukarıdan baskıyla konuşmayın. Hukuka saygıyı insanlara yerleştirin. Burası Türkiye, bu böyle olmaz! Bitti bu, çığırından çıktı bu!”
Ne olmuştu?
İstanbul Halkalı’dan Edirne Uzunköprü’ye giden “hızlandırılmış” tren, 8 Temmuz 2018’de Tekirdağ’ın Çorlu ilçesine bağlı Sarılar’da devrildi. Kazada 25 kişi yaşamını yitirdi, en az 300 kişi yaralandı. Kazaya ilişkin davada henüz bir karar çıkmadı.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.