Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

New York Times: “Dış politikası giderek daha agresif, milliyetçi ve dindar bir noktaya gelen Türkiye, NATO ve Batılı müttefikleriyle ayrı düşüyor”

Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) en prestijli gazetelerinden New York Times’ın Baş Diplomasi Muhabiri Steven Erlanger, Türkiye’nin son yıllardaki diplomatik hamleleri ile birlikte Batı ülkeleri ve NATO tarafından nasıl algılandığıyla ilgili bir yazı kaleme aldı. Yazının çevirisini sizin için paylaşıyoruz. 

Türkiye, NATO için “odadaki fil” haline geldi

Haziran ayı ortasında Akdeniz’de meydana gelen “donanma restleşmesi”, birbirini korumaya yemin eden iki NATO üyesi Fransa ve Türkiye arasında gerçekleşmişti.

İki hafta önce, benzer bir durum Yunanistan ile Türkiye arasında yaşandı. Türkiye’nin doğalgaz aramak için sondaj çalışmaları yapmasına tepki gösteren Yunanistan savaş gemilerini hazırlarken Türkiye ise Yunanistan’a bağlı Rodos Adası yakınlarında savaş uçaklarını uçurdu.

Avrupalı diplomatlara göre, artan özgüveninin yanında giderek daha da hırslı ve otoriter bir hale gelen Türkiye, NATO içinde çok az kişinin bahsetmek istediği bir şekilde “oturma odasındaki fil” (kimsenin hakkında konuşmak istemediği aşikâr sorun) haline geldi. 

Giderek daha agresif, milliyetçi ve dindar bir noktaya gelen Türkiye; Libya, Suriye, Irak, Rusya ve Akdeniz’deki enerji kaynakları gibi konularda Batılı müttefikleri ile ayrı düşüyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 17 yıllık yönetimi boyunca giderek otoriterleşmesi, NATO müttefiklerini de huzursuz ediyor.

“Türkiye’yi ABD’nin müttefiki olarak tanımlamak giderek zorlaşıyor”

Eski ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Philip H. Gordon, “Türkiye’yi ABD’nin müttefiki olarak tanımlamak her geçen gün daha da zorlaşıyor” diyor.

Ancak analistlere göre Türkiye’nin önünde açık bir yol var. Bu yolun oluşumunda da ABD’nin istikrarsız yönetim anlayışı, ABD Başkanı Donald Trump’ın sürekli NATO’yu aşağılaması ve Erdoğan’a olan hayranlığı gibi faktörler rol oynadı.

“ABD’nin Türkiye politikasını anlamak oldukça zor”

Gordon şöyle devam ediyor: “ABD’nin Türkiye politikasının ne olduğunu göremiyorsunuz. Trump’ın ne düşündüğünü de anlayamıyorsunuz. Bu, ABD politikası için büyük bir ikilem. Stratejik olarak neredeyse her konuda ciddi farklılıklar mevcut.”

Bu farklılıklar ise şöyle özetlenebilir: Türkiye’nin Suriye’deki farklı silahlı muhalif grupları desteklemesi, 2019 yılında Batı’dan gelen sert tepkilere rağmen Rusya’dan S-400 füze savunma sistemlerini satın alması, Libya’ya uygulanan silah ambargosunu delmesi, Doğu Akdeniz’deki agresif sondaj çalışmaları, İsrail’i düzenli olarak şeytanlaştırması ve devlet eliyle yaratılan dezenformasyon araçlarını giderek artırması.

Yukarıda belirtilen eylemler içinde şüphesiz en çok tepki çeken ise Türkiye’nin Rusya’dan S-400 satın almasıydı. S-400’lerin Türkiye’de kurulması, Rus mühendislerin NATO topraklarına girmesi anlamına gelecekti. Bu, Ruslar’a NATO’nun güçlü yanlarını ve teknik zayıflıklarını gözlemleme açısından önemli bir imkân sağlayacaktı. Varsayıma göre, 2016 yılındaki darbe girişiminin ardından giderek daha da şüpheci hale gelen Erdoğan, gerektiğinde İsrail ve ABD uçaklarını düşürebilmek için böyle bir adım atmak istedi.

“S-400 meselesi doğru düzgün tartışılmadı”

Avrupalı bir diplomat bu konuyla ilgili olarak şunları söylüyor: “Rusya’dan her bahsedişimizde herkesin aklına S-400 geliyor ama kimse bir şey söylemiyor. Bu, NATO’nun savunma sistemi için oldukça önemli bir mesele ama doğru düzgün tartışılmadı bile.”

NATO, Vaşington ve Türkiye arasında yapılacak ikili görüşmelerin sorunu çözebileceğini düşünse de, Vaşington’da Türkiye hakkında farklı görüşler mevcut. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise yalnızca Trump ile konuşabiliyor. Bunların yanı sıra, Avrupa Birliği (AB) ve Birleşmiş Milletler’in (BM) de net bir Türkiye politikası olmadığı açık.

Analistler, NATO’nun pasif tavrının fayda sağlamayacağı görüşünde. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in ABD ve Türkiye’nin aykırı tutumlarını görmezden gelmesi de büyük eleştirilere neden oluyor.

“Türkiye kritik konuları kilitleyebiliyor”

Eski ABD NATO büyükelçilerinden Nicholas Burns, Macaristan ve Polonya gibi NATO ülkelerinin de değerlerle ilgili konularda sorun yaşadığını belirtirken sadece Türkiye’nin ittifak ile ilgili kritik konuları kilitleyebildiğinin altını çiziyor. 

Bir NATO yetkilisinin söylediğine göre, Türk diplomatlar pek çok konuda oldukça bilgili ve çalışkan. Bu sayede NATO politikalarının bir kısmının tartışılmasını sağlayabiliyorlar. Örneğin, Fransa da veto hakkını ulusal çıkarları için kullanabiliyor ama hiçbir zaman kolektif savunmayı zora sokacak bir karar almıyor. Türkiye ise İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve Ermenistan gibi sevmediği ülkelere karşı NATO‘nun birlikteliğini baltaladı. Türkiye aynı zamanda aylar boyunca Rusya’ya komşu olan Polonya ve Baltık ülkeleri için geliştirilen savunma planlarını sekteye uğratırken bağımsızlıkları için savaşan Suriye’deki bazı Kürt silahlı grupların da NATO tarafından terör örgütü olarak kabul edilmesini sağlamaya çalıştı. Bu grupların bazıları, El Kaide ve IŞİD ile mücadelede Vaşington’ın en önemli müttefiklerindendi.

Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde kendi ulusal çıkarlarını savunuyor ve şu an bölgede 10 binden fazla askeri var. Libya’da ise düşmekte olan hükümete verilen askerî destek, Türkiye’ye, Libya’daki doğal zenginlikleri paylaşma konusunda alan açtı.

Fransa’nın Courbet adlı fırkateyni ile Türkiye’nin savaş gemileri, haziran ayında Libya’da karşı karşıya gelmişti. Türkiye kendi gemisinin silah değil insanî yardım taşıdığını belirtirken Courbet’yi taciz ettiği iddialarını da reddetti. NATO Askerî Komitesi de olayı araştırdığını ve olayın Fransa’nın iddia ettiği kadar net olmadığını belirtti. Ancak Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron bu karşılaşmayı NATO’nun “beyin ölümü” olarak nitelendirmekte ısrar etti çünkü Türkiye’nin NATO politikaları ile uyuşmayan hamlelerine hâlâ sert bir cevap gelmiyordu.

Vaşington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsü Türkiye Araştırmaları Programı Direktörü Soner Çağaptay, Erdoğan’ın Kuzey Afrika’da yeniden İslamcı politikalara dönmesinin Fransa’nın seküler politikalarını zora soktuğunu ve bunun da Fransa’yı oldukça endişelendirdiğini belirtiyor.

Türkiye’nin denizlerde uyguladığı politikalar da Avrupalılar arasındaki endişeyi artırıyor. Kıbrıs açıklarında sondaj çalışmalarına başladığı için tepki alan Türkiye, sondaj çalışmaları yaptığı alanı Rodos Adası’na kadar genişletti. 

“Türkiye 10 sene öncesine kadar ılımlı ve demokratik bir ülke olarak görülüyordu”

Yaklaşık 10 sene önce Arap Baharı ortaya çıktığı zaman Türkiye ılımlı ve demokratik bir ülke olarak görülüyordu. Ancak ülke artık başka bir pozisyonda. Erdoğan özellikle 2016 yılının Temmuz ayındaki darbe girişiminden sonra giderek daha milliyetçi ve otoriter bir çizgiye geldi.

Erdoğan, son olarak Ayasofya’nın tümünü yeniden ibadete açarak Türkiye’deki sekülerizme bir darbe daha vururken yeni-Osmanlıcı hayallerini de tekrar vurguladı.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ise Türkiye’ye yapılan eleştirileri başka ülkeleri suçlayarak boşa düşürmeye çalışıyor. Kalın, Macron’un Avrupa’da elde edemediği liderliği Afrika’da sağlamayı çalıştığını savunurken, Yunanistan’ın da Türkiye üzerinde baskı kurmak için AB üyeliğini kullandığını iddia ediyor.

Kıdemli bir Avrupalı diplomat ise mevcut durumda Türkiye hakkında nelerin görüşüldüğü konusunda şöyle diyor: “Türkiye hakkında ne yapılması gerektiğiyle ilgili büyük bir konuşma gerçekleştireceğiz ama şimdi değil.”

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.