Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Kayıp 128 milyar dolardan 10 bin dolar aylığa cevaplanmayan sorular

Cumhurbaşkanı Erdoğan dün gece TRT canlı yayınında sorulmadan 128 milyar dolar konusunu açtı ve yine tatminkâr bir cevap veremedi. Öte yandan TBMM Başkanı Mustafa Şentop da İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun ortaya attığı bir siyasetçinin Sedat Peker’den ayda 10 bin dolar aldığı iddiası hakkında CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun kendisine yönelttiği soruyu cevaplayamadı. Bu iki farklı olay iktidarın yaşamakta olduğu krizlerin simgeleri haline gelmiş durumda.

Yayına hazırlayan: Mehmet Yaşar Altundağ

Merhaba, iyi günler, bugün biraz fazla mesai yapmayı düşünüyorum. Bu yayından sonra saat 16.00’da Prof. Menderes Çınar’la “Erdoğan ve çevresi” başlıklı bir yayın yapacağız. Menderes Çınar’ı izleyenler bilir. Türkiye’de Adalet ve Kalkınma Partisi’ni en iyi bilen siyasetbilimcilerden birisidir ve bence en iyisidir. Onunla böyle çok da düzenli olmayan aralıklarla yayınlar yaparız. İzleyenler hatırlayacaktır, bayağı bir arayı açmıştık. Onunla bir yayın yapacağız saat 16.00’da. 

Ama şu anda sizlerle konuşmak istediğim husus, 128 milyar dolar ve 10 bin dolar hususu. Bu başlı başına ilginç bir olay. Buna ayrı bir yayın ayırmaya karar verdim. İyi olacağını düşündüm ama, öte yandan henüz çok emin değildim. Ama dün geceki Cumhurbaşkanı’nın TRT performansı, aslında çok şeyi tekrar gündeme getirdi — getirmesi gerekiyor. Onunla ilgili belki bir yayın daha yaparım, emin değilim. O konuda şimdilik şöyle söyleyelim. İki yayın garanti — birisi bu, diğerinin de olup olmayacağına açıkçası çok emin değilim. Ama yapmak da istiyorum, çünkü o konuda söylenmesi gereken çok şey var. Onun söylediklerinden sonra dövizin tekrar yükselmesi, kurların yükselmesinin ötesinde bir olay. Her neyse; yine tabii ki bu yayının ilham kaynağı da dün akşamki yayın. Orada kendisine soru soran kişilerin sormadığı bir soruyu, “Siz sormadan ben söyleyeyim” diyerek, 128 milyar dolar meselesini Cumhurbaşkanı Erdoğan kendi açtı. Bu da gösteriyor ki bayağı sıkıntılı bir mesele hâlâ önünde. Çok ilginç. Dönüp dolaşıp kendileri bu meseleyi hatırlatıyorlar. Daha önceki o meşhur çizgi-filmde de aynı şey olmuştu. Onu da konuşmuştuk. 

Muhalefetin gündeme getirdiği “128 milyar dolar nerede?” sorusunu sözüm ona cevaplamaya çalışırken –çünkü hemen kendileri de kaldırdı–, tam muhalefet propagandası yaptılar bir çizgi-filmle. O kadar özene bezene hazırladıkları bir film… Şimdi ne zamandır 128 milyar dolar meselesi ortada yoktu. Türkiye daha çok Sedat Peker’e yoğunlaşmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan tekrar 128 milyar doları hatırlattı ve ne dedi? “Bunu sormanın anlamı yok. Sorulur mu bu? Niye soruluyor? Bunun cevabı vermek durumunda değiliz” dedi ve yatırımlara gittiğini söyledi. Ama hangi yatırımlar olduğunu belirtmedi. Bu soru hâlâ ortada duruyor. Çünkü oradaki mesele, döviz kuru artınca bunun baskılayabilmek için Merkez Bankası 128 milyar doları kâh açık piyasa işlemleriyle, kâh kamu bankaları aracılığıyla piyasaya vermişti. Şimdi de bunun hesabını vermekte Merkez Bankası çok ciddi bir şekilde zorlanıyor. Değişik Merkez Bankası başkanları –çünkü arada başkanlar değişti– ve bakanlar, yetkililer, Cumhurbaşkanı danışmanları ve Erdoğan’ın kendisi hep bu konuda açıklama yapmaya çalıştılar. Yapmaya çalıştıkları açıklamaların her biri birbirinden farklıydı. Ve orada en son olarak, Merkez Bankası’nın son başkanı Şahap Kavcıoğlu, “Varlıklar ile yükümlülükler yer değiştirdi” diye bir açıklama yaptı. 128 milyar dolar varlığın yerine geçtiği yükümlülüklerin ne olduğunu açıklamadı. 

Bu olay bize, Türkiye’de ekonominin ne kadar kötü yönetildiğini gösteren en bâriz örneklerden birisi. Çok belli oluyor ki kötü yönetim nedeniyle döviz kurlarında oynamalar olunca, eldeki kaynakların devreye sokulması söz konusu oluyor ve onlar söz konusu olduktan sonra da tekrar bir aşamadan sonra yeniden kötü yönetim örnekleri yaşanıyor ve bu sefer bakıyorsunuz ki elde kaynak kalmamış. Mesela ne oluyor? Dün gece Cumhurbaşkanı yine kalkıyor ve ekonomiyle ilgili, “Merkez Bankası Başkanı’nı aradım ve ‘Fâizler yüksek’ dedim” şeklinde çıkış yapıyor. Ve geceyarısı yine Türk Lirası hızlı bir şekilde değer kaybediyor. Sabaha doğru biraz toparlıyor.

Ama yine de baktığımız zaman, dünden bugüne dolar % 1 oranında değer kazanmış Türk lirası karşısında, euro ise % 0,86. Bunun başka nedenleri var mıdır bilmiyorum, ama Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, kendisinin ekonomiye hâkim olduğunu göstermek için söyledikleri nedeniyle Türk ekonomisinde birçok kişi, Türkiye’de ekonomi hop oturup hop kalkıyor. 

Ortaya çok basit bir soru çıkıyor: “128 milyar dolar nerede?” Bu soru iktidarın peşini bırakmıyor. Kimi zaman ilginç — o kadar ilginç bir soru ki, kimi zaman muhalefet bu soruyu unuturken, artık yeter diye düşünürken – ya da belki muhalefetin medya imkânları çok geniş olmadığı için belli bir yerden sonra muhalefetin sesi duyulmaz–, bu sefer iktidar kendisi, iktidar sözcüleri demin sözünü ettiğimiz çizgi-film gibi ya da dün gece Cumhurbaşkanı’nın yaptığı gibi tekrar bu olayı ortaya atıyorlar. Ama bu soruyu cevaplama iddiasıyla ne zaman ağızlarını açsalar, burada bir cevap vermiyorlar. Ya da cevap diye verdikleri şeyler birbirini tutmuyor ve de tabii ki ikna edici olmuyor. Çok ilginç bir durumla karşı karşıyayız. Ekonominin kötü yönetilmesi ve Türkiye’nin kötü yönetilmesi ve bu kötü yönetimin bâriz göstergelerinin onların peşini bir türlü bırakmaması, belli aşamalarda muhalefete bile ihtiyaç olmadan bunun yaşanması… İşte buradan diğer soruya geçelim. 

“10 bin dolar aylık” meselesine. Yine burada da muhalefete ihtiyaç yok. Muhalefeti de iktidar kendi içinde kendisi yapıyor. 10 bin dolar meselesi nedir? 10 bin dolar meselesi bir şekilde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu tarafından popülerleştirilmiş bir mesele. Süleyman Soylu’ya Peker’in iddiaları soruluyor. Bir siyasetçiye Sedat Peker’in ayda 10 bin dolar verdiğini söyledi Süleyman Soylu. Ondan sonra kendisinden bu siyasetçinin adı istendi. Kendisi bu siyasetçinin adını savcılar çağırırsa kendisinin söyleyeceğini belirtti. İçişleri Bakanı bunu yapıyor. Kendi deyimiyle “pislik”, bir “mafya lideri”, bir siyasetçiye ayda 10 bin dolar veriyor. Kendisi İçişleri Bakanı ve bunun her türlü gereğini yapmakla mükellef birisi. Ama topu savcılara atıyor. O savcılar nedense o topu görmezden geliyor ve o soru ortada kalıyor. Soru ortada kalıyor, ama muhalefet devreye giriyor. Kılıçdaroğlu en son Meclis Başkanı Mustafa Şentop’a, “Kim bu siyasetçi?” diye sordu. Sorarken üslûbundaki bir yönün Şentop’u çok rahatsız ettiği belli. O da cevap verdi. Kılıçdaroğlu’na öfkeli bir cevap verdi; ama öfkeli bir cevap. Öfke kısmını bir kenara bırakalım — ki kendisi Pakistan’da iken oluyor bu. 

Şimdi diyor ki Meclis Başkanı Mustafa Şentop: “İçişleri Bakanı, bir siyasetçinin” –milletvekili demiyor– “her ay 10 bin dolar bir suç örgütünden para aldığını söylüyor. Bakan kim olduğunu açıklamadı. Bunun açıklanmasına dâir kamuoyundan da beklentiler var. Biz de bu konudaki beklentilerimizi ifade ettik yazılı ve sözlü olarak Sayın Bakan’a.” Yani Meclis Başkanı, Adalet ve Kalkınma Partisi’nden bir hukukçu, bir profesör, Türkiye’deki siyasetin meşruiyetini doğrudan ilgilendiren böyle bir konuda, “Ben de çok merak ediyorum. Ben de yazılı ve sözlü olarak bakana sordum” diyor. “Fakat bu benim dile getirdiğim bir iddia değil. Bu şahsın kim olduğunu da ben bilmiyorum. Kılıçdaroğlu ne kadar biliyorsa ben de o kadar biliyorum. Dolayısıyla sorunun muhatabı ben değilim” diyor. “Benden şunu talep edebilirler. Bunu Sayın Bakan’a sorun. İçişleri Bakanı bunu cevaplasın. Bu olabilir. Bu ayrı bir konu” diyor. 

Şimdi ortada bir yakartop var. Bir siyasetçi ayda 10 bin dolar para alıyor. Bunu söyleyen kişi sıradan bir insan değil; İçişleri Bakanı, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının önde gelen isimlerinden birisi. Ve Meclis Başkanı, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının, ama onun ötesinde de Türkiye’de ne kadar kaldıysa demokrasinin önemli bir kurumunun başındaki isim… Ve böyle hayatî bir soruda hepsi yarım yamalak konuşuyor. Ortada isimler dolaşıyor diyeceğim, ama isimler dolaşmıyor. Tek bir isim dolaşıyor. O isim de şu âna kadar kendisi açıkça kalkıp herhangi bir şey söylemedi. Hatta ben bu yayına girmeden önce kendisine bir mesaj attım ve isterse kendisiyle yayın yapabileceğimizi de söyledim. Cevap da gelmedi şu âna kadar. Sonuçta bir isim var. İddiaya göre Sedat Peker’den ayda 10 bin dolar alıyor. Bu isim ya da başka bir isim, hiç önemli değil. İçişleri Bakanı bunu dile getiriyor. Meclis Başkanı, “Ben çok fazla bir şey yapamam” diyor. Neden böyle oluyor? Diyelim ki bu isim CHP’li ya da İYİ Parti’li, hele hele HDP’li olsa — yıkılmıştı ortalık. O isim, o ismin yedi sülâlesi her şeyiyle ortaya çıkmıştı. Telefon kayıtları, şunlar bunlar, fotoğraflar vs. ve bunun üzerinden belki de aylar sürecek bir olaya tanık olacaktık. Dolayısıyla burada çok basit bir şekilde şunu anlıyoruz. Bu isim muhalefetten değil. Diyelim ki MHP’den olsaydı, böyle bir ihtimalde de bir formül bulabilirlerdi. Belli ki bu isim Adalet ve Kalkınma Partisi’nden bir isim.

“Siyasetçi deniyor, milletvekili denmiyor” diyor Şentop. Ama belli ki siyasette etkili bir isim. Bir adı var, kimliği var. Belli bir popülaritesi var belli ki; ama bu ismi açıklamıyorlar, bu ismi açıklamıyor olmanın en temel nedeni tabii ki bu ismin iktidar partisinin içinden birisi olması. Ama ortada şöyle bir soru var: Süleyman Soylu niye o zaman bunu telaffuz etti? Doğrudan iktidar partisine zarar getireceği belli olan bir olayı niye dile getirdi? Ağzından mı kaçtı? Sanmıyorum. Belli ki bunu söylemek istemiş ve söyledi. Ortaya bıraktı bunu. Ortaya bıraktı, yakartop dedim, ama bunu pekâlâ bir patlayıcı olarak, saatli bir bomba olarak düşünebilirsiniz. Bıraktı ve bunun patlamasını bekliyoruz. Er geç patlayacak. Çok geçmeden çıkacak. Ya kişinin kendisi dile getirecek, ya söylenen kişiyi bir şekilde açıklayacak, ya da Sedat Peker söyleyecek. Sedat Peker’in biliyorsunuz en önemli özelliklerinden birisi, kendi yakınlarını çok kolay harcıyor olması. En son gazeteci biraderleri yaktı — ki onlar çok yakın isimlerdi. Başka isimleri de böyle yaktı. Kardeşinin adını verdi. Ona tam “yakma” denemez. Kardeşi de bundan çok şikâyetçi değil anladığım kadarıyla. Kutlu Adalı suikasti nedeniyle. Çünkü doğrudan cinayeti işleyen kişi olamamış; olacakmış, ama son anda vazgeçilmiş — olayı biliyorsunuz. Ve en son da bir akrabasının tapuları üzerinden bir isim verdi. Kuzeninin adını verdi. Sedat Peker pekâlâ çıkıp, “Evet, o kişi şu kişidir. Ama…” diyelim ki “…ayda 10 bin dolar değil, şu kadar” diye belki bir açıklama yapar. 

Bunu niye ortaya atıyor Süleyman Soylu? Bu bize gösteriyor ki Türkiye’de bir tek adam yönetimi var, otoriter bir sistem var. Ama Türkiye’de güç sahibi olan ve güç sahibi olmak isteyen çok kişi var — çok sayıda adam diyebiliriz, çünkü çok fazla kadın ismi geçmiyor. Birbirleriyle kavga eden, birbirleriyle köşe kapmaca oynayan, kimi zaman birlikte hareket edip kimi zaman birbirlerine ateş açan, birbirlerine saldıran adamlar… Sedat Peker olayıyla beraber gördük. Mesela Mehmet Ağar bir yanda, Süleyman Soylu bir yanda birlikte hareket eder gibi oldular; ama hareket ederken de, özellikle Süleyman Soylu, Mehmet Ağar’a yönelik çok ciddi suçlamalar yöneltti. 

Evet, şu anda iktidarın üzerinde bir 128 milyar dolar olayı var. O bir yerde duruyor. Hepimiz unutsak bile kendileri bize hatırlatıyorlar. Dün geceki TRT yayınında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı gibi hâlâ cevaplanmamış bir soru. “Bunu soramazsınız”dan” “Bunda ne var canım? Basit bir cevabı var”a kadar giden, “Yatırımlara gitti” denip nereye yatırıldığı bilinmeyen, kimi zaman “Salgınla mücadeleye ayrıldı” denen. Tabii bu 128 milyar doların dışında, mesela deprem vergilerinin nereye gittiği gibi bir soru da var; ama ortadaki olay bu. 128 milyar kadar net, somut ve çarpıcı bir rakam yok. Ama şimdi 128 milyar dolarımıza bir 10 bin dolarımız da eklendi. 

10 bin dolar sorusunun cevabı bir şekilde çıkacak ve o çıkan cevap iktidarın zaten var olan krizini daha da derinleştirip, iktidar içindeki ve çevresindeki iktidar savaşlarının boyutlarını gözler önüne serecek. Ve bu savaşların daha da kızışmasına çok ciddi bir şekilde neden olacak. Sonuç olarak bütün bunlar bize şunu gösteriyor: Burada, her geçen gün tükenen, cevap vermeye çalıştıkça zorlanan, soru soran, sonra sorduğu elinde kalan bir iktidar söz konusu. Bu iktidarın durumu hiç iç açıcı değil, ama sorun şurada: İktidarın durumunun iç acıcı olmaması sadece onların meselesi değil, tüm Türkiye’nin meselesi. Çünkü bütün bunlardan doğrudan doğruya Türkiye etkileniyor. Örneğin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dün gece söylediği gibi, “Merkez Bankası Başkanı’mı aradım ve ona ‘Fâizleri indir’ dedim” dediğinde, fâizler inmiyor ama dolar yükseliyor. Döviz kurları yükseliyor ve bu Türkiye’nin döviz temelli borçlanmasının, kur temelli borçlanmasının katlanmasına yol açıyor. Ve bu paraları da tabii biz, üzerinden geçmediğimiz köprülerin ya da gitmediğimiz hastanelerin vs. paraları olarak, yeni yeni artan lüks tüketim ya da yeni vergiler ya da doğalgaz fiyatları vs. olarak bizler, özellikle de bordrolu çalışanlar bunu finanse ediyor. Kötü yönetimin finansmanının, gereksiz ya da gerekli soruların cevaplarını almamasının bedeli sonuç olarak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının sırtına yükleniyor. Böyle bir garip kısır-döngü içerisindeyiz. 

Evet, saat 16.00’da Prof. Menderes Çınar’la “Erdoğan ve çevresi” diyerek iktidar etrafındaki savaşları, mücadeleleri ve burada MHP’nin, AKP’nin durumunu ele alacağız. Ve belki Erdoğan’ın dün gece kendini iyice gösteren performansı üzerine üçüncü bir yayın da yapabilirim. Ona hâlâ çok emin değilim. 

Kapatırken, tekrar bağımsız medyaya, özgür medyaya sahip çıkmanızı bir kere daha rica ediyorum. Şu günler, özellikle şu günler, Sedat Peker’in peş peşe yayınladığı videolarla beraber yaşananlar, tartışmalar, bunun önemini bir kere daha gösterdi. Burada bağımsız ve özgür medyanın ne kadar önemli olduğunu anlamak için, sabrınız yeterse, yettiyse dün geceki TRT yayınlarını izlemiş olmanız yeterliydi. Orada sorulanlar ve sorulamayanlar, asla sorulamayacağı belli olanlara baktığınız zaman, Türkiye’de bağımsız medyanın ne kadar elzem olduğunu görüyorsunuz diye düşünüyorum. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.