Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Erdoğan’ın Sedat Peker suskunluğu

Her ne kadar bugünkü grup toplantısında “FETÖ’den PKK’ya şimdi de organize suç örgütlerine kadar yeminli millet düşmanlarının malzemelerini Meclis kürsüsüne taşımakta ısrar edenleri gördükçe ülkemiz adına üzülüyoruz” demiş olsa da Cumhurbaşkanı Erdoğan Sedat Peker’i doğrudan muhatap almamayı sürdürüyor. Bu onun gücünü mü gösteriyor, güçsüzlüğünü mü?

Yayına hazırlayan: Gökalp Badak

Merhaba, iyi günler. Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün partisinin grup toplantısında Türkiye’nin gündeminin en önemli maddesi olan Sedat Peker’in açıklamaları konusuna kısaca değindi. Ama yine Sedat Peker’in adını vermedi ve yine burada Sedat Peker’in yaptıklarından ziyade muhalefeti suçlamaya çalıştı. Şöyle dedi mesela: “FETÖ’den PKK’ya, şimdi de organize suç örgütlerine kadar yeminli millet düşmanlarının malzemelerini Meclis kürsüsüne taşımakta ısrar edenleri gördükçe ülkemiz adına üzülüyoruz.” Burada kastettiği CHP, İYİ Parti ve HDP. “Her meseleyi tartışırız, ama bunu suç örgütü mensupları üzerinden yapmayız.” Burada tabii ki Sedat Peker’i ve onun iddialarını kastediyor, fakat adını anmıyor. Tabii ki burada yeminli millet düşmanları lâfı herhalde Sedat Peker’i özel olarak rahatsız etmiştir; çünkü o böyle şeylere çok meraklı, şu âna kadar gördüğümüz kadarıyla. Yine de çok da onu doğrudan karşısına alan bir tavır içerisinde olmadığını görüyoruz. Daha önce yine grup toplantısında, Süleyman Soylu’ya sahip çıkmıştı Erdoğan ve Binali Yıldırım’la oğluna sahip çıkmıştı. Ama yine orada da Sedat Peker’in adını anmamıştı; fakat tavrını, Peker tarafından suçlanan kendi çevresindekilerden yana koymuştu. Bugünkü toplantıda söylediklerine de bakıldığı zaman, bence Erdoğan hâlâ büyük ölçüde bir suskunluk içerisinde. Normal şartlarda bu tür konularda, doğrudan kendisine yönelik tehditlerde Erdoğan’ın doğrudan muhatap aldığını sıklıkla gördük — gerek içeriden gerek dışarıdan gelen saldırılarda ya da meydan okuyuşlarda. Burada yapmıyor. Tabii ki bu, Sedat Peker’in yaptıklarından memnun olduğu anlamına gelmiyor. Zaten sessizliğinin, suskunluğunun esas nedeni de Sedat Peker’in peş peşe gelen bu açıklamaları ve yarın yine bir tane daha olacak, Pazar günü muhtemelen bir tane daha. Hepsine ayrı ayrı teaser de veriyor. Pazar günü Demirören’di, yarın daha böyle 80 sonları 90 başları olacak. 

Ve tabii bir de Erdoğan’la helâlleşme videosu var. Onu 14 Haziran sonrasına bıraktı, Erdoğan-Biden görüşmesi sonrasına. Bütün bunlara baktığımız zaman, Sedat Peker’in videolarında dile getirdiklerinin Erdoğan’ı çok ciddi bir şekilde rahatsız ettiğini anlamak mümkün. Zaten iyi durumda olmayan Erdoğan iktidarını daha da kötü sallıyor Sedat Peker’in bu söyledikleri. Sonuç almıyor, tamam, yargı kolları sıvamıyor; ama Sedat Peker’in iddialarını soruşturmanın ötesinde, bu iddiaları bir şekilde dile getirenler ya da iddialar üzerinden yorum yapanlarla uğraşıyorlar — en son bizim yaptığımız yayında söylediklerinden dolayı Türkiye İşçi Partisi İstanbul Milletvekili Ahmet Şık’a yönelik başlatılan iki ayrı re’sen soruşturma örneğinde olduğu gibi. Yani buradan kısa vâdede bir sonuç çıkacakmış gibi gözükmüyor. 

Fakat burada çok ciddi bir şekilde ortalık zaten karışmışken, zaten iktidarın yaşadığı krizden dolayı ne yapacağını bilemeyen çok sayıda aktör, kişi ya da çevre iyice paniklemiş durumda — bunu anlamamak imkânsız. Burada bakıyoruz; Peker, doğrudan bakanları, doğrudan eski üst düzey yöneticileri, üst düzey bürokratları, Emniyet’ten, değişik bakanlıklardan üst düzey bürokratları, yüksek yargı mensuplarını, iş insanlarını, büyük holdingleri, medyayı, medya kuruluşlarını ve medya çalışanlarını, farklı farklı kişilerin hepsini karşısına alıyor ve hepsi hakkında ayrı ayrı iddialarla bize öyle bir Türkiye tablosu çiziyor ki, bu aslında Türkiye tablosu değil Türkiye’nin yönetim tablosu. Burada görüyoruz ki gayrımeşru ilişkiler, yasadışı ilişkiler iç içe geçmiş; kendi tâbirleriyle “üzerine çökülen” oteller, şirketler, marinalar var. Burada insanların nasıl yıldırıldığı, işin içerisine nasıl yargının sokulduğu var; ya da “FETÖ borsası” olayı gibi olaylarda yaşanan haraçlar ve birçok şey var. Hepsi bir arada var ve bu isimlerin belki de hepsi bir şekilde kendini iktidar üzerinden tanımlayan kişiler. Kazara iktidar dışında insanlar söz konusu olsaydı, herhalde onların işleri çok kolaylıkla görülürdü. Sedat Peker bu yaptığıyla, Türkiye’de zaten zorda olan iktidara çok ciddi bir çelmeyi de o takıyor. İddiasına göre kişisel nedenlerle yapıyor. İster kişisel nedenle ister başka nedenle, ne olursa olsun bunun çok ciddi bir şekilde zarar verdiği ortada. 

Peki Erdoğan böyle bir zarara karşı niye çok kısa, öz ve aslında doğrudan saldırılara muhatap olmayan cevaplarla yetiniyor? Yani şurada, muhalefetin Meclis kürsüsünde іddіa dile getirmesinden önce, o iddiaların kendileri var. Bu konuda istisnâî olarak Soylu’ya ve Binali Yıldırım’ın oğlu Erkam Yıldırım’a sahip çıkması –ki o sahip çıkmaların da çok böyle mutlak bir sahip çıkma olduğuna açıkçası emin değilim– dışında niye yüksek sesle tepki vermiyor? Şimdi bazılarına göre, Erdoğan aslında bu durumdan memnun diyenler var. Ben buna asla katılmıyorum. Böyle bir durumda, memnun olabileceği hiçbir şey yok. Yani şöyle akıl yürütenler var: Tasfiye etmek istediği birtakım insanları bu sayede tasfiye ediyor. Çok ihtimal vermiyorum. Erdoğan’ın artık böyle her şeyi, oyunu kontrol edebilen bir lider siyasetçi olabildiğini düşünmüyorum. Burada, güçlü bir Erdoğan’ın bu olayı da bir şekilde denetimine aldığı yolundaki önermeleri, tahlilleri çok inandırıcı bulmuyorum. Tam tersine, güçsüz olması nedeniyle burada büyük ölçüde ne yapacağını bilememe hâli var. Buraya nasıl müdâhil olacağını bilememe hâli var. 

Daha önceki bir yayında söyledim: Burada yapılabilecek en etkili şey bunlara cevap vermek değil –çünkü tatminkâr cevaplar verilemiyor– Sedat Peker’in susmasını sağlamak. Yani bir operasyonla bir şekilde Sedat Peker’in etkisizleştirilmesi…, etkisizleştirmenin de değişik şekilleri var. O olamadığı müddetçe, bir anlamda, burada bir çaresizlik hâli var. Bir diğer husus da, Sedat Peker sürekli kendisinden “Tayyip Abi” diye bahsediyor, “Tayyip Abi” diyor ve tanışıklıklarının çok eskiye gittiğini söylüyor örtülü bir şekilde. Bir yerde, cezaevi ziyaretinden, yani Erdoğan cezaevindeyken onu ziyaret etmesinden de bahsetti diye hatırlıyorum. Bir de şunu söylüyor: “Bazı şeyler benimle mezara gidecek”. Yani “Tayyip Abi”den bahsettiği zaman söylediği böyle bir husus var. Şimdi bir meşhur fotoğraf var, biliyorsunuz, daha önce sırf bu fotoğraf üzerine bir yayın yapmıştım. Bu fotoğraf Haziran 2015’te Taha Ün’ün düğününde çekilmiş. Taha Ün’ün kim olduğunu uzun uzun anlatmaya gerek yok. Bir dönem Aktrollerin başı olan bir şahıs, ama şimdi ayrıldı. Bu düğünde kendisi Emine Erdoğan’ın özel kalem müdiresiyle evlenmişti. Eşiyle beraber Gelecek Partisi’ndeler, eşinin partide yöneticiliği var. Bildiğim kadarıyla kendisinin resmî bir yöneticiliği yok, ama parti içinde çalışıyor. Bu nikâhın şahitlerinden olan Bülent Yıldırım, İHA Vakfı’nın başkanı. Şu anda arkadan görüyorsunuz, sakallı olan kişi, onunla beraber Sedat Peker Erdoğan’la konuşuyorlar. Bu fotoğraf bayağı bir konuşulmuştu. Bu olay ne zaman yaşanıyor? Haziran 2015’te. Haziran 2015, 7 Haziran seçimlerinden sonraki hafta olan bir düğün denk gelmiş. Bu fotoğraf üzerine bir iki lâf edildikten sonra, Sedat Peker uzun bir yazı yazıp buna cevap vermişti ve kendisinin Erdoğan’la görüşüp fotoğraf vermesinin çok doğal olduğunu, zira 5-6 il gezisi yaptığını, burada parti liderleri gibi karşılandığını, ayrıca yazdığı yazıların milyonlarca kişi tarafından okunduğunu söyleyen bir açıklama yapmıştı. Yani diyor ki: “Ben illerde birçok partiden daha fazla ilgi gören birisiyim. Yazılarım birçok gazeteciden çok daha fazla okunuyor.” Yani: “Siyasetçileri ya da gazetecileri kabul eden Cumhurbaşkanı beni niye kabul etmesin?” şeklinde ilginç bir açıklama yapmıştı. Ve orada sonunda şöyle bir cümle etmişti — şimdi bu cümleyi tekrar hatırlamanın zamanıdır. Diyor ki: “Sayın Cumhurbaşkanı’nın insanların içinde beni kabul ederek elimi sıkıp sıcak bir şekilde birkaç kelime söylemesi tabii ki kendisi açısından bakıldığında birileri tarafından siyasî bir risk olarak görünebilir. Ancak benim fikrimi sorarsanız, Sayın Cumhurbaşkanımız şahsımla ilgili, bazı artniyetlilerin özellikle görmek istemediği, toplumdaki yerimi görmüştür. Bu fotoğraftaki an benim toplumdaki normalleşme konumum için önemli bir kırılma ânı idi. Ben bunun farkındayım. Bu sebeple de yaşadığım sürece Sayın Cumhurbaşkanımız’a karşı bu davranışından dolayı minnettar kalacağım.” 

Şimdi burada ne derece minnettar kalacak, ne derece Erdoğan’ı gözetecek? Bunları ayrı bir yere koyalım. Ama söylediği çok önemli bir husus var: “Toplumdaki normalleşme konumum için önemli bir kırılma ânıydı” diyor Sedat Peker. Bu olay 2015’teki bir olay; ama belli ki evveliyatı ve sonrası var. Yurtdışına çıkana kadarki süreç içerisinde Sedat Peker’in iyice öne çıktığını, 2015’te bu fotoğraf çekildikten sonra Kasım seçimine kadar ülkenin ne halde olduğunu da biliyoruz. Sonralarını da biliyoruz. Fethullahçılar’ın darbe girişiminden sonra yaşananları da biliyoruz ve bir anlamda bunlar, Sedat Peker’in altın çağıydı. “Gerektiğinde korku iklimi yaratmak için lâzımdı” diyor. Barış Akademisyenleri’ni alenen tehdit etti, başına bir şey gelmedi. Muhalefete yönelik çok sert çıkışları oldu, mitingler yaptı, açıklamalar yaptı ve şimdi bazılarını kendisi parça parça dile getiriyor. Gerek siyasî gerek iş ilişkilerinde aktif bir şekilde çok ciddi rol oynamış, racon kesmiş, olaylara müdâhil olmuş. Ve onun kendi tâbiriyle “normalleşmesi”, normalleşme konumunda Erdoğan’la verdiği bu fotoğraf bir sembol tabii; yani önü kapanmadı, tam tersine açıldı. Şimdi baktığımız zaman, “organize suç örgütleri”, “yeminli millet düşmanı” sözleriyle kastettiğinin Peker olduğu açık; ama biliyoruz ki o organize suç örgütü lideriyse, evvelden beri öyleydi. Son birkaç ayda ya da son bir buçuk yılda olmuş bir şey değil. Şu tarihteki görüşmede de Sedat Peker’in sicili ortadaydı. Mesela ne yazmış? Seçim öncesi ya da seçim sonrası bir yazısının başlığı, “Bu seçim Hilâl ile Haç’ın savaşıdır” başlıklı yazı yazmış ve tabii ki kimden yana tavır almış? AK Parti’den yana tavır almış. Bunun örneklerini çoğaltabiliriz. 

Burada eğer ortada normalleşme varsa, diyelim ki eğer Sedat Peker bir canavarsa, kötü bir insansa ve Erdoğan bundan rahatsız ise, bunun bu noktaya gelmesinde AKP iktidarının, dolayısıyla Erdoğan’ın iktidarının payı çok. Müdahale edilmedi, önü kapanmadı, tam tersine önü açıldı. Şimdi burada hemen akla Fethullahçılık gelecektir. Ama burada olay daha farklı. Fethullahçılık, eninde sonunda baktığımızda Fethullah Gülen’in lideri olduğu, çok gizli kapaklı, devlet içerisinde gizlice örgütlenmiş ama sosyal yönü çok güçlü olan, eğitim faaliyetleri olan, medya faaliyetleri olan, binlerce belki de yüzbinlerce insanı seferber edebilen bir hareketti. Ve orada o hareketle kurulan ilişkiyle, Sedat Peker gibi yanında en fazla belli sayıda adamı olan birisini aynı kefeye koymak bence kesinlikle doğru değil. Pozitiflik veya negatiflik atfederek söylemiyorum, ayrı ayrı olaylar söz konusu. Sedat Peker gibi bir insanı meşrulaştırdığınız zaman, onun normalleşmesine zemin hazırladığınız zaman, önünü açtığınız zaman, daha sonra bu kişi sizi zor durumda bıraktığında –ki bırakıyor–, işte o zaman söyleyecek pek bir şeyiniz olamıyor. Burada kastım şu değil: Erdoğan bunu çok yaptı, Demirel’in deyişiyle “Dün dündür bugün bugündür” diyebilir. Bütün bu fotoğraflar çekilmemiş, önü AKP iktidarı döneminde açılmamış gibi. Veya açılmış da olabilir, “Yanılmışız” deyip de çıktığı çok olay oldu. Burada da onu yapabilirdi. Ama burada işin çok sert bir yanı var. Bu söylediklerinin cevabını vermekte zorlanıyor Erdoğan. Yani burada Sedat Peker’in dile getirdiği ve dile getirecekleri, mesela Demirörenler’in nasıl Hürriyet’e ve Doğan Grubu’na konduğu. Şimdi de OYAK’la ilişkisini anlatacakmış. Herhalde Demirören’in bazı gruplarının yakın zamanda OYAK’a satılmasını anlatacak. Bunların her biri devletin bir şekilde bilgisi dâhilinde olan şeyler. Yani burada devletten gizli, Emniyet’ten ve Yargı’dan gizli, istihbarat servislerinden gizli kapaklı yapılabilecek işler değil burada dile getirilenler. Mesela bir koca marinanın üzerine konulması, çökülmesi ya da Bodrum’daki bir otelin üzerine çökülmesi… Otelin ilk sahibinin kızı anlatıyor. Birileri tankla gelmiş otele diye bir iddia var. Acayip acayip iddialar. Buralarda bu iddialara, bu suçlamalara verilecek cevap yok. Şu denemiyor: “Yapıldı, edildi, bunlar devlet sırrıdır” da denemiyor. Böyle bir durum var. 

Aslında bu suskunluk, bir şey bilmenin değil bir şey bilmemenin; cevabı çok olmanın değil, cevabı saklamanın değil cevapsız olmanın verdiği bir suskunluk. Dolayısıyla, Sedat Peker’in maksadı bu mudur çok emin değilim. Kimilerine göre gerçekten doğrudan esas hedefi Erdoğan — bu olabilir. Erdoğan yönetimini devirmek istiyor olabilir. Ya da Erdoğan’ın yönetiminin sonlanmasına katkıda bulunmak istiyor olabilir. Şu ya da bu nedenle, onu bilemiyorum. Ama burada doğrudan en çok zarar görenin, tek tek bütün bu bireyler ama esas olarak Erdoğan olduğu kanısındayım. Şöyle bir akıl yürütmeyi çok gerçekçi bulmuyorum: “Bunlar zarar görsün, ayıklansın ve Erdoğan buradan daha güçlü çıksın”. Böyle bir şey artık bu saatten sonra çok mümkün değil. Onu değişik yayınlarda dile getirdim. Erdoğan’ın artık bitmekte olan bu filmi yeniden başa sarmasının imkânı yok. Sedat Peker’in bu çıkışlarında da ona bir fırsat, onun yenilgisini ertelemesi için ya da yenilgiyi tekrardan toparlanmaya çevirmesi için bir fırsat olma ihtimalini hiçbir şekilde görmüyorum. Tam tersine, artık kaçınılmaz olduğu ortaya çıkan yenilgisini çabuklaştıran ve daha şiddetlendiren bir meydan okuyuş olarak görüyorum. Her ne kadar “Abi, abi” dese de Sedat Peker’in buradaki doğrudan esas hedefi aslında Erdoğan. Kendisi istemese de, maksadı bu olmasa da –ki onun tartışmalı olduğunu bir kenara koyarak söylüyorum–, şu hâliyle bakıldığı zaman, Mehmet Ağar, Süleyman Soylu, bugün komik bir videoyla kendini aklamaya çalışan Hadi Özışık falan gibi insanların değil –tabii ki en çok onların her biri ayrı ayrı zarar görüyor–, ama bütün bu zararların toplamının çarpımı ile Erdoğan iktidarı çok ciddi bir şekilde zarar görüyor ve Erdoğan’ın bugün şikâyet ettiği, muhalefetin bunları Meclis kürsüsüne taşıyor olması falan, şu hâliyle baktığımız zaman muhalefet milyonlarca izlenen o videolarda yaratılan etkiyi olduğu gibi kamuoyuna yansıtmayı beceremiyor, hatta becermek de istemiyorlar, elleri çok ürkek. 17/25 Aralık’ta özellikle Kılıçdaroğlu’nun Fethullahçılar tarafından servis edilen o kayıtları çok fütursuzca kullanmasının yarattığı ters tepkiden dolayı çıkarttıkları böyle bir ders var anladığım kadarıyla.

Normalde Erdoğan’ın şikâyet edeceği kadar kullandıkları bir şey de yok. Mesela tek tek olayları, iddiaları dile getirmiyorlar. Genel olarak yaratılan havadan bahsediyorlar. O hâliyle bile Erdoğan’ı rahatsız ediyor. Bir de bunun tam takipçisi olsalar, herhalde olay çok daha büyürdü. Sonuç itibariyle Erdoğan suskun, cevap veremiyor. Vermiyor değil, bence cevap veremiyor Sedat Peker’e. Bir de şunu biliyoruz: Sedat Peker’e cevap vermeye kalkanlar genellikle sorulara cevap vermedikleri gibi yeni soruları beraberinde getiriyorlar. Bu anlamıyla bakıldığı zaman da Erdoğan’ın Sedat Peker’i doğrudan muhatap almamasını, “Bir devlet adamı böyle yapmaz, böyle bir çete reisini muhatap almaz” perspektifinin ötesinde okumak gerektiği kanısındayım. 

Bu akşam saat 20.00’de Can Kozanoğlu ile “Sedat Peker videolarının gösterdikleri ve gizledikleri” diye bir yayınımız olacak. Can bu konularda, tarih boyunca Türkiye’de yeraltı dünyası üzerine de çok çalışması olan, çok ince düşünceleri olan sosyoloji eğitimli bir gazetecidir. Çok keyifli bir yayın olacağını düşünüyorum. Can her zaman iyidir. Umarım ben onu yeterince konuşturabilirim diye bir ümidim var. Bakalım, o yayına hepinizi ayrıca beklerim. Güzel bir yayın olacağını şimdiden düşünüyorum ve açık söyleyeyim ben de heyecanlıyım ve Can’ı stüdyoya getirmek kolay olmuyor. Ama işte böyle olaylar olunca kendisini kandırma imkânımız olabiliyor. Evet, tekrar bir vurgu da bağımsız ve özgür medyaya yapalım. Bunu ısrarla vurgulayalım. Bağımsız ve özgür medyaya ve tabii ki bu bağlamda Medyascope’a da lütfen sahip çıkın. Evet, söyleyeceklerim bu kadar iyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.