Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Sedat Peker’in rehin aldığı Türkiye

Sedat Peker’in dün Birleşik Arap Emirlikleri yetkilileri tarafından saatlerce sorgulanması ve bu arada neler olduğu anlaşılana kadar akıbeti hakkında sayısız teori üretilmesi, yeraltı dünyasının bu ünlü isminin Türkiye’yi nasıl rehin almış olduğunu gösterdi.

Yayına hazırlayan: Kubilayhan Kavrazlı

İyi günler, iyi haftalar. Bugünün ve belki de bu haftanın en önemli konusu Türkiye için herhalde Amerikan Başkanı Joe Biden ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Brüksel’de yapacağı görüşme olacak. Buna Türkiye çok önem atfediyor, ama Amerika Birleşik Devletleri’nin bizimki kadar önem atfettiği biraz şüpheli. Fakat ben bu konuyu bugün “Transatlantik”e saklıyorum. “Transatlantik”te Ömer ve Gönül ile bir aksilik olmazsa, bu işin uzmanı olarak onlar anlatacaklar. Bir de yarın, dörtlü programımızda, yani Burak Bilgehan Özpek, Ayşe Çavdar ve Kemal Can ile bu konuyu ele almayı düşünüyoruz. Daha doğrusu sadece bu buluşmayı değil, bu buluşmadan hareketle Türkiye’nin Batı ile ilişkilerini ele almayı düşünüyoruz. Ben bugün yine Sedat Peker’den bahsetmek istiyorum. 

Biliyorum, “Başka konu mu yok?” diyen çok kişi var, bundan şikâyetçi olanlar var, Sedat Peker’e atfedilen önemden şikâyetçi olanlar var; ama bir de realite var — ki Türkiye’nin gündemini büyük ölçüde Sedat Peker belirliyor. Hatta hatırlanacaktır: Bugünkü görüşme, Sedat Peker’in yapmayı vaat ettiği dokuzuncu video üzerinden gündeme gelmişti. Ne demişti? “Tayyip Ağabey’in Sayın Biden ile görüşmesinden önce, o helâlleşmeyi yaparak ellerine koz vermek istemiyorum” gibi bir sebeple ertelemişti helâlleşmeyi. Dün de Sedat Peker ortadan kaybolunca, bir yağın komplo teorisi ve rivayet ortaya atıldı. Bunların büyük bir kısmı da bugün yapılacak olan Erdoğan-Biden görüşmesi ile ilişkilendirildi — bir şekilde konuyu takip edenler farkındadır. Dün, ben akşamüstü Galatasaraylılar Derneği’nde Galatasaray’ın dört başkan adayının katıldığı açık oturumu yönetiyordum. Üç saat sürdü. O arada bayağı bir olaylar gelişmiş. Örneğin sosyal medyada çok yoğun bir tartışma olmuş. Mesela: Clubhouse’da binlerce kişinin katıldığı, “Sedat Peker nerede?” gibi odalar açılmış ve Türkiye’nin hepsi değil tabii ki, ama önemli bir kısmının gündeminde Sedat Peker var. 

Hatırlayanlar olacaktır, ilk reality show’lar Türkiye’ye geldiğinde, “Biri Bizi Gözetliyor” diye bir programla başlamıştı. Bir eve kapanan kişilerin hareketlerini izlemiştik Türkiye olarak; Türkiye’nin büyük bir kısmı prime-time’da adım adım, nerede ne yapıyorlar diye izlemişti. O kişiler bir anlamda Türkiye’deki televizyon izleyicilerinin rehinesi olmuşlardı. Tabii onlar da memnundu, izleyenler de memnundu; ama sonra başka reality show’lar eklendi, zaman değişti, onun etkisi büyük ölçüde kalmadı. Hala BBG diye kısaltılan bu olay dünyanın değişik yerlerinde sürüyor, ama Türkiye’de bildiğim kadarıyla bir süredir yapılmıyor. Şimdi burada da sanki böyle bir hava var. Sedat Peker, Birleşik Arap Emirlikleri’nde otelde ya da evde; otelleri değiştiriyor ve biz de onu takip ediyoruz. O bize kendini sunuyor. Onun hayatını takip ediyoruz gibi bir algı var, ama olay tam tersi… Sedat Peker bize istediği kadarını gösteriyor kendisiyle ilgili. Hayatını çok fazla anlatmıyor; sadece nerede bulunduğunu söylüyor, ama bulunduğu yerin detaylarını vermiyor ve bizim üzerimizden, izleyiciler üzerinden –ki milyonlarca izleyicisi var–, izleyiciler üzerinden bir hesap görüyor. Aslında rehin olan biziz: Türkiye. 

Yani Türkiye aslında bir BBG evi ve Sedat Peker şu anda Birleşik Arap Emirlikleri’nde, ama dün yaptığı açıklamada, attığı tweet’lerde söylediğine göre kendisine, “İsterseniz gidebilirsiniz” denmiş, bu opsiyonu da hatırlattı. Kendini rahat hissetmiyorsa, belki başka daha iyi bir yer bulursa gidebilir. Bunu şu anda çok kestiremiyoruz, ama Birleşik Arap Emirlikleri’nden bizi izliyor. O konuştukça Türkiye konuşuyor; o sustukça Türkiye susuyor. Bu da aslında hazin bir durum, daha önceki birçok yayında dile getirdiğim gibi hazin bir durum. Sedat Peker’in söyledikleri içinde tabii ki detaylarda yeni şeyler var, ama birçok konu, ilgililerinin en azından bildiği ve çok da fazla dillendirmediği konulardı. 

Sedat Peker’in yaptığı şu oldu: Birçok kişinin bildiği ama konuşmak istemediği konuları ortaya attı ve bunun üzerinden büyük bir hesaplaşma yürütmeye başladı ve şu âna kadarki hesaplaşmada kârlı çıkanın o olduğunu görüyoruz. Kârlı çıkıyor olması, sonuç aldığı anlamına gelmiyor; ama insanları tedirgin ediyor. Bir zamanlar kendisiyle yan yana durmuş, birlikte iş yapmış olduğu insanlar, “Sıra bir gün bize de gelir mi?” diye çok ciddi bir şekilde endişe ediyorlar. Burada dün yaşanan olay, kendisinin uzun bir süre sessiz kalması, sosyal medyada paylaşım yapmaması; zaten biliyoruz, güvenli bir ortam tespit edilemediği gerekçesiyle pazar sabahlarının rutin videosunu yapamayacağını söylemişti. Nitekim pazar günü, kendi ifadesine göre Birleşik Arap Emirlikleri yetkilileri tarafından götürülmüş tek başına. Saatlerce sohbet etmişler, kendisine bir misafir olduğunu söylemişler, hakkında bir sürü suikast ihbarı olduğunu söylemişler — ki bunları kendisi de bir süredir dile getiriyordu ve zaten birçok kişi de bunun olabileceğini tahmin ediyordu. 

Ne demişti? “Arnavut, Sırp, Rus grupları üzerime saldılar” demişti. Hatta dün şu anda gördüğünüz tweet’te de söylediği gibi, onun SAT timleri tarafından alındığı rivayeti vardı. SAT timleri nereden geliyor? Katar’daki üsten hareket ederek gelip aldıkları yolunda rivayetler de çıkmıştı; bunların doğru olmadığını söyledi.  Dünkü olay aslında Sedat Peker’in 2 Mayıs’tan beri yaşadığı ve bize yaşattığı süreçte yeni bir dönemi gösteriyor. Artık bulunduğu ülkenin yetkilileri olaya doğrudan müdâhil oldular. Yani neredeyse 40 gün, belki de daha fazla süre sonra, kendi topraklarında olan ve Türkiye’yi ciddi bir şekilde karıştıran, Türkiye’yi karıştırmanın ötesinde uluslararası bir ilgi de uyandıran, Batı’nın önde gelen gazetelerinde hakkında çok geniş haberler yazılan bir kişiyi sonunda çağırıp konuşuyorlar. Nihayet! Nihayet çağırıp konuşmaları, o tarihe kadar Sedat Peker’i takip etmedikleri, izlemedikleri anlamına gelmiyor; ama resmî bir şekilde çağırıp konuşmaları… 

Buna sorgu denir mi? Denebilir aslında. Belli ki bayağı uzun bir süre kendisini sorgulamışlar. Sohbet şeklinde de olabilir, ama sorgulamışlar. Olayın içine uluslararası boyutun ciddi bir şekilde girdiğini bize gösteriyor; çünkü Birleşik Arap Emirlikleri başlı başına ilginç bir ülke, Suudi Arabistan’ın bölgedeki ekürisi — öyle diyelim. Ama kimi durumda Suudi Arabistan’a Birleşik Arap Emirlikleri’nin yön verdiği söylenir. Batı ile ilişkileri çok yoğundur; özellikle Trump dönemindeki ilişkileri üzerine medyaya birtakım sızmalar olmuştu, Washington’daki temsilcisinin irtibatları hakkında. Birleşik Arap Emirlikleri’nin büyük bir ülke değil; küçük olmasına rağmen bölgede çok etkili, stratejik anlamda çok etkili olduğu söylenir ve Türkiye ile de arasının iyi olmadığını, Erdoğan yönetimiyle arasının iyi olmadığını da uzun bir süredir biliyoruz. Zaten Sedat Peker, Balkan ülkeleri ve Fas’tan sonra Birleşik Arap Emirlikleri’ne giderken herhalde bunu da gözetmiştir ve bilindiği kadarıyla da Birleşik Arap Emirlikleri ile Türkiye arasında suçluların iadesi anlaşması da yok. Şimdi Türkiye ve Erdoğan yönetimine çok sempatik bakmayan, hatta Erdoğan yönetimine yakın çevreler tarafından 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin bir şekilde arkasında olduğu iddia edilen bir ülkeden bahsediyoruz ve bu ülkenin çok ciddi bölgesel ve küresel stratejik ilişkileri var. Örneğin artık Birleşik Arap Emirlikleri’nde bir İsrail temsilciliği var, büyükelçiliği var; hatta İsrail Büyükelçisi de, Türkiye’den en son bir nevi sınırdışı edilerek gitmek zorunda bırakılan Ankara’daki İsrail Büyükelçisi Naeh gitti Birleşik Arap Emirlikleri’ne. Dolayısıyla Birleşik Arap Emirlikleri’nin bir şekilde olaya dâhil olması, Amerika Birleşik Devletleri, İsrail, Suudi Arabistan gibi güçlerin de bir şekilde bu olayı yakın takibe aldıklarını bize gösteriyor. 

Sedat Peker’e defalarca bu konuda dış güçlerle işbirliği yaptığı yolunda iktidar çevrelerinden suçlamalar yöneltildi ve kendisi de ısrarla bunları çok sert bir şekilde reddetti ve reddederken de söyledikleri çok mâkul argümanlardı. Ama bu son açık yapılan ve Sedat Peker tarafından da kabul edilen görüşmenin ardından olayın veçhesi bir şekilde mecburen değişecektir. Şimdi açıkçası bu görüşmenin ardından Sedat Peker’in ne yapacağı başlı başına bir ilginç bir husus olacak. Eskisi gibi kaldığı gibi devam edecek mi? Ki edeceğinin işaretlerini veriyor. Videolarını sürdürüp yeni yeni olaylar anlatacak mı? Ses tonunu yükseltecek mi, yoksa sesini daha mı kısık çıkartacak ya da daha mı güçlü çıkartacak? Ve tabii ki Erdoğan’a yönelik olarak söylediği helâlleşme videosuna sıra gelecek mi? Bütün bunlar çok ciddi bir şekilde önümüzdeki sorular. Bu soruları merak ediyoruz. Bu anlamıyla bakıldığı zaman hâlâ tabii ki Türkiye’de biz gazeteciler, kamuoyunun önemli bir kesimi, Sedat Peker’in atacağı adımları büyük bir merakla bekliyoruz. Bu ayıp bir şey değil. Bunun ayıp olabilmesi için Türkiye’de başka başka tartışmaların, yaşanan sahici gündemlerin ve bu gündeme göre alınan pozisyonların ve bir siyasî mücadelenin olması gerekir. 

Yani şöyle bir olay olmuyor: Türkiye bir şeye çok yoğunlaşmışken, bir şeyi çok dolu yaşıyorken, Sedat Peker oradan bir şey söylüyor ve biz buradan kaçmak için oraya gidiyor değiliz. Ve şöyle bir talihsizliğimiz de var: Tabii ki Türkiye’de yaşanmayan hareketliliği Sedat Peker’in yaşatmasını bekliyoruz, bunu umuyoruz. Böyle hazin bir durumla karşı karşıyayız. Burada sonuçta sorumlu olan, Sedat Peker’in videolarını izleyip onun sosyal medya paylaşımlarını büyük bir açlıkla tüketen insanlar değil; Türkiye’de kamuoyunu bir anlamda Sedat Peker’e rehin bırakanlarda; sorumluluk onlarda, sorumluluk siyaset sınıfının her birinde — örneğin iktidarda. Şimdi, Sedat Peker’in yönelttiği suçlamaların hemen hemen hepsi doğrudan iktidarı ilgilendiriyor, iktidarı hedef alıyor — bakanları, eski başbakanları, milletvekillerini, iktidarla beraber ve iktidarın sâyesinde iyice palazlanan bazı iş çevrelerini, bazı karanlık isimleri vs.. Ve bütün bunlara yönelik olarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan başlayarak iktidarın hiçbir aktörü bu konuyu kapatamıyor, bu konuyu geçersiz kılamıyor; Sedat Peker’in dayattığı gündemi iptal edemiyor. Diğer yandan muhalefet… 

Muhalefet de bir yandan Sedat Peker’le kendini özdeşleştirmek istemiyor; diğer yandan onun söylediklerine kayıtsız kalamıyor ve tabii en önemlisi: Bütün bunların dışında, gerekirse Sedat Peker’in dile getirdiği birtakım iddialardan da yararlanarak Türkiye’nin önüne sahici bir siyasî gündem sunamıyor. Böyle garip bir âna denk geldi Sedat Peker’in bu çıkışları. Yani iktidarı ve muhalefeti ile çok ciddi sorunlar yaşayan bir ülkede; çok vahim sorunlar yaşayan bir ülkede; iktidarın da muhalefetin de belli ölçülerde hareket edemediği, gündemi belirleyemediği, toplumun beklentilerini tam olarak karşılayamadığı bir yerde, Sedat Peker ilginç bir şekilde bazılarına göre bir tür beklenen kişi, bir tür kurtarıcı gibi göründü. Halbuki kendisi de söylüyor. Kendisinin kurtarıcı olmak gibi bir iddiası yok; o kendi derdine düşmüş birisi; fakat bir yığın dertten mustarip olan Türkiye toplumu, yeraltı dünyasının kendi derdi peşine düşmüş bir isminin ortaya attıkları ile, dertlerini en azından bir ölçüde çözebileceği zannına kapılıyor. Ama dün yaşadık: Sedat Peker ortadan kaybolduğu anda, insanlar kendi başlarına kalakalıyorlar ve şöyle bir durum oluyor açık söylemek gerekirse — herkes için değil tabii: “Şimdi biz ne yapacağız? Ne konuşacağız?” Dün Türkiye’de önemli bir kesim birkaç saat böyle bir durumla karşı karşıya kaldı. Tabii bu olayın bir başka boyutu da, tekrar BBG’ye, “Biri Bizi Gözetliyor”a gelecek olursak, olayın popüler kültürle, yeni medyayla çok ciddi bağlantısı da var. Artık herkes geleneksel medyayı bir kenara bıraktı, yeni medya üzerinden hayatı takip etmeye çalışıyor ve Sedat Peker, anladığım kadarıyla oğullarının da katkısıyla yeni medyayı bayağı iyi kullanıyor. Birçok siyasetçiden kat kat iyi kullandığına eminim. Herhalde sizler de buna katılacaksınızdır. Tansiyonu yükseltip alçaltması, yaptığı tweet zincirleri vs., kullandığı üslûpla kendine bir hayran kitlesi, ya da hayranı olmasalar bile kendini izlemek zorunda hisseden bir kalabalık oluşturmuş durumda. 

Bu ne kadar böyle sürecek? Burada esas olarak karar verecek kişi tabii ki Sedat Peker. Ama aynı zamanda Sedat Peker’e cevap veremeyen, vermekte zorlanan, fakat bir yandan da onun konuşmasının bir yerde bitmesini arzu eden çevreler onu bir şekilde etkisiz hale getirebilirler. Dün iddia edildiği gibi SAT komandoları alıp onu Türkiye’ye getirir mesela. Bir bu boyutu var. Ama bir de dün yaşananlardan sonra olayın çok ciddi bir uluslararası boyutu da var artık. Ve bir yerden sonra Sedat Peker, Türkiye’yi rehin aldı ama şu anda Birleşik Arap Emirlikleri’nde kalıyor olması nedeniyle ve kalmayı sürdürecekse ya da başka bir ülkeye gidecekse gideceği ülkelerin ya da şu anda var olduğu ülkenin ve o ülkenin ilişkide olduğu ülkelerin, güçlerin belli ölçüde icâzetine tâbi olmak zorunda. Artık olay Türkiye’nin kendi arasında çözebileceği bir olay olmaktan çıkmış durumda. Belki baştan beri böyleydi, ama şimdi iyice netleşiyor. Bundan sonra bakalım Sedat Peker yeni bir video yapacak mı? Yapacağını söylüyor. Ben de yapacağı kanısındayım, ama bundan sonraki sürecin yepyeni bir süreç olma ihtimali de var ve bu anlamda bakıldığında bugünkü Erdoğan-Biden görüşmesinin de Sedat Peker’in bundan sonra yapacakları üzerinde belli bir etkisi olacağını kabul etmek lâzım. Tekrar saat 17.00’de “Transatlantik”te Erdoğan-Biden görüşmesi ağırlıklı ve biraz da İsrail’den bahsedeceğimiz bir yayında karşınızda olacağız. Yarın da dört kişi olarak; artık programınızın adını da koymuş olarak karşınızda olacağız. Yarın akşam saat 20.00’de olması lâzım. 20.00’de yine Türkiye’nin Batı ile ilişkilerini konuşuyor olacağız. Bitirirken tekrar özgür ve bağımsız medyaya sahip çıkmanızı bir kere daha rica ediyorum. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.