Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Sedat Peker’in “İktidar FETÖ ile gizlice görüşüyor” iddiası doğru olabilir mi?

Sedat Peker, Cevheri Güven adlı yurtdışında yaşayan Fethullahçı gazeteciye cevap verirken siyasi iktidarın yaklaşık iki aydır Fethullahçılarla gizli görüşmeler yaptığını ileri sürdü. Doğru olabilir mi?

Yayına hazırlayan: Sara Elif Su Balıkçı 

Merhaba, iyi günler. Gündemimizde Afganistan var; dünyanın gündeminde ve Türkiye’nin gündeminde Afganistan var ve biz de Medyascope’ta bu konuyu çok yakından takip ediyoruz. Ben de bu konuda çok yayın yaptım, daha da yapacağım; mesela bugün “Adını Koyalım”da, akşam, bu konuyu konuşuyor olacağız ve onun öncesinde de “Transatlantik”te tabii ki Afganistan konuşacağız, dün de yaptım, yarın da yapacağım; ama arada başka konuları da ihmal etmemek lâzım ve Sedat Peker’in dün Twitter’da yaptığı paylaşımlar var… Nedense daha öncekiler kadar ilgi çekmedi. Bunun birtakım nedenleri olsa gerek; birincisi, Cevheri Güven isimli, yurtdışında yaşayan bir gazeteci –Fethullahçı olduğunu biliyoruz–, onunla bir polemik olarak görülmüş olabilir. İlk başlarda öyle başlıyor, ama sonrasında işin rengi değişiyor; çünkü Sedat Peker artık video çekemedikten sonra, uzun uzun tweet’ler atmaya başladı biliyorsunuz, orada şunu söylüyor: “Devletle FETÖ” diyor, “İktidarla FETÖ gizli gizli görüşüyor, hadi bakalım bundan da bahset” diyor ve daha sonra Türkiye, Ukrayna, Romanya’da birtakım isimler, birtakım kimlik bilgileri, fotoğraflar, görsel malzemeyle yine birtakım ilginç iddialarda bulundu. Tabii buradan geriye ne kalıyor? Devlet Fethullahçılar’la, onun tâbiriyle “FETÖ’yle” görüşüyor, hatta “Son dönemde operasyonlar iyice azaldı ve iktidar sözcüleri FETÖ konusunda eskisi kadar aleyhte konuşmalar, sert çıkışlar yapmıyorlar; birtakım gizli görüşmeler var” diyor ve bir de isim veriyor: AK Parti’nin Ankara Milletvekili Mücahit Aslan. Mücahit Aslan, AKP’nin ilk ânından beri olan bir isim ve Erdoğan’a çok yakın bir isim; Erdoğan’ın danışmanıydı, bir süredir de milletvekili. O isim başlı başına dikkat çekici. 

Şimdi, bu iddialar doğru mudur? Fazla ilgi görmemesinin bir nedeni de herhalde bu olayın çok netâmeli olması; yani çok böyle, hani “dokunan yanar” bir olay olması. Herhalde bu nedenle birçok kişi bunun çok fazla üzerine gitmedi. Bir de tabii, olaya balıklama atlayanlar oldu: “Ben zaten demiştim, zaten bunlar yapılıyordu” vs. diyenler oldu. Açıkçası bu olayı gördükten sonra, “Doğru mudur yanlış mıdır?” konusunda benim –hani başlığa da bunu koydum ama– bir bilgim yok; yani kalkıp “zaten biliyordum” ya da “zaten olmuyor” diyebilecek bir hâlim yok; fakat bunun üzerinde çok ciddi bir şekilde kafa yorabiliriz, yormak da iyidir. 

Şöyle ki, geçenlerde izleyenler olmuştur; “PKK silah bırakırsa neler olur?” diye bir yayın yaptım. O yayının ardından bir izleyicim –ki kendisi belli aralıklarla bana e-posta üzerinden birtakım görüşlerini dile getirir ve çok faydalandığım birisi–, bana şöyle çok basit bir soru sordu: “Fethullahçılar’ın silah bırakması sizce nedir?” Yani, PKK’yla olan meselede, sorunda silah bırakma çok önemli bir eşik. O silah bırakıldıktan sonra birçok şey değişebilir, bu bir ön kabul ve bence doğru bir ön kabul. Bu soruya ben açıkçası cevap veremedim ve kendisine de şey dedim, “Valla bu çok zor bir soru, düşünmek lâzım.” O da sonrasında, “Eğer darbe öncesi olsaydı, Fethullahçılar’ın devlet içerisindeki örgütlenmesini lağvetmesi belki olabilirdi” dedi.  O da şüpheli, çünkü Fethullahçılar’ın devlet içi örgütlenmesinde çok bâriz, herkesin bildiği isimler vardı; ama çok sayıda da, özellikle orduda tamamen kendini gizlemiş insanların da olduğunu biliyoruz ve hâlâ, her ne kadar Sedat Peker azaldı dese de süren operasyonlarla, hâlâ birileri Fethullahçı oldukları iddiasıyla devletten, ordudan, emniyetten, başka birimlerden tasfiye ediliyor.

Dolayısıyla, burada çok ciddi bir mesele var, o mesele de şu: Fethullahçılar ne yaparsa, tekrardan, bir şekilde, diyelim ki affedilirler? Böyle bir şeyin karşılığı yok. Tamamen kayıtsız şartsız bir bîat. Ama ne için? Şu anda Erdoğan’ın Fethullahçılar’a ihtiyacı var mı? Onlarla gizli görüşmeler yapmak için böyle bir ihtiyacı var mı, neden yapar? Şimdi, neden ihtiyaç olur? Çok ciddi bir saldırı altındadır bu kesimlerden ve bu saldırılar onu iyice bunaltmıştır ve bunlarla baş edemediği zaman oturup, “Ya işte, siz bu saldırıları kesin, şöyle şöyle anlaşalım” diye belki bir şey olabilir; ama bir süredir Fethullahçılar’ın Erdoğan’ı çok ciddi bir şekilde zorladığına tanık olmuyoruz, yani Erdoğan iktidarını; yani âcil bir tehdit gibi gözükmüyor. Yani şu anda Erdoğan’ın, “Şu Fethullahçıları bir şekilde sustursak, işte şey yapsak; nötralize etsek ya da etkilerini kırsak iyi olur” diyeceği bir durum yok. Ülke içinde zaten yok, hani ülke içerisinde çok ciddi bir Fethullahçı örgütlenmenin etkili bir şekilde, dengeleri değiştirebilecek bir şekilde varlığı söylenemez. Yurtdışındaki etkilerinin de belli ölçülerde azaldığını biliyoruz. 

Her ne kadar ABD’de Biden yönetimiyle beraber tekrar bir güç kazandıkları yolunda birtakım iddialar ve gözlemler olsa da, açıkçası şu anda Fethullahçılar’ın dış politikada, Batı nezdinde Erdoğan’ı çok da fazla sıkıştırdığını düşünmüyorum. Bu anlamda, ilkin, böyle bir ihtiyaç yok; ikinci olarak, Fethullahçılar’ın birtakım güçlerini kendine katmak isteyebilir; yani bir tür yeniden müttefik kılmak isteyebilir. Bunu ne için yapsın? Geçmişte, biliyoruz, ülkede ordunun başını çektiği devletin sahipleri, sahibi olma iddiasındaki kesimlerle mücadelesinde Fethullahçılar’la ittifak yaptı, yapmak zorunda hissetti kendini. Aslında, çok sevdiği bir yapı değildi; ama bir yerden sonra kendisine yönelik tehditlere karşı Fethullahçılar’la ittifakı benimsedi ve bu ittifak sonuç da verdi; Ergenekon, Balyoz, casusluk vs. soruşturmalarıyla Fethullahçılar’ın yargıdaki, emniyetteki, yurtdışındaki ve medyadaki güçlerinin de desteğiyle gerçekten bu ittifaktan Erdoğan büyük ölçüde kazançlı çıktı. Birçok şeyi saf dışı etti, kendisine yönelik tehditleri savuşturdu. Ama sonra ne oldu? Fethullahçılar’la birlikte tasfiye ettiklerinden bazılarını daha sonra Fethullahçılar’a karşı mücadelede yanına çekti, böyle de garip bir olay oldu. 

Şu aşamada, Erdoğan’ın Fethullahçılar’ın bir desteğine, içeride ve dışarıda bir desteğine âcil olarak ihtiyacı olduğu kanısında değilim. Yapamadığı neyi yapmasını sağlayabilir Fethullahçılar? Ben böyle bir şey açıkçası görmüyorum. Varsa bile, Fethullahçılar’ın getirisi, onları tekrar kazanmanın götürecekleriyle kıyaslanamaz. Şöyle ki, bunca zaman siz her şeyi “FETÖ, FETÖ, FETÖ” diye anlatıyorsunuz, sonra birden bütün bunların üzerini çizip, üzerini örtüp, bir şey olmamış gibi onlarla tekrar birtakım ittifaklar içerisine giriyorsunuz. Bunun çok ciddi bir faturası olacaktır. Değecek bir olay olduğunu sanmıyorum; ama şu olabilir: Fethullahçılığı iyice parçalamak için, Fethullah Gülen’in gücünü azaltmak için, küresel çapta örgütlenmiş olan bu örgütün etkisini kırmak için o hareketi bölmeye yönelik birtakım faaliyetler içerisinde olabilir. Bu, o zaman başka bir kapsama giriyor ve büyük ölçüde de bu tür işleri dünyanın her yerinde de istihbarat servisleri vs. yapar. Yani, bu anlamda, pekâlâ Türkiye’de iktidarın görevlendirdiği bazı kişiler Fethullahçılığın içerisindeki birtakım yumuşak karınları, zayıf halkaları bulup onları oradan kopartmak için çalışıyor olabilirler; ama bu bambaşka bir şey ve burada da açıkçası, Mücahit Aslan ismi, böyle bir olaya da hiçbir şekilde uymuyor. Bir pazarlık söz konusu olsa, onun Erdoğan’a çok yakın bir isim olduğunu biliyoruz, pazarlık söz konusu olsa belki olabilir, ama ona da ihtimal vermiyorum. 

Şunu da özellikle vurgulamak lâzım: Sedat Peker’in bu konuda en son yaptığı paylaşımlar, gerçekten o koyduğu fotoğraflar, pasaportlar, kimlik bilgileri vs. Mücahit Aslan ismi gerçekten düşündürücü. Burada, belli ki Türkiye içerisindeki bazı kesimlerden, şahıslardan ya da odaklardan destek alıyor ya da bu bilgiler ona bir şekilde, birileri tarafından, hangi amaçla olduğunu bilmiyorum ama şöyle özetleyebiliriz: Türkiye’deki çok ciddi iktidar savaşları var ve bu iktidar savaşları içerisinde herkes bir şekilde birilerini etkisizleştirmeye, tasfiye etmeye çalışıyor. İktidarın içerisindeki iktidar savaşlarını kastediyorum ve bu anlamda Sedat Peker, milyonlarca takipçisi olan birisi ve etkisi çok güçlü; yani şunu söyleyeyim: Bugün Türkiye’deki havuz medyasının hepsini toplayın, bilmem kaçla çarpın, Sedat Peker’in bir videosu kadar etki yaratmıyorlar. Hatta, videolar çok etkiliydi, şimdiki sosyal medya paylaşımları kadar da etki yaratmıyorlar. Diyelim ki aynı anda bütün iktidar yanlısı kanallar sizi canlı versin, burada elde edeceğiniz sonuç Sedat Peker’in atacağı iki tweet kadar olmayacaktır. Bunu özellikle vurgulamak lâzım. 

Dolayısıyla bugün, birilerine karşı mücadele yürütmek isteyen insanlar için en cazip kanallardan birisi Sedat Peker. Tek başına, kendisi kişisel intikam davasını güttüğünü söylüyor –ki şahsen buna inanıyorum–, ama kendi kişisel intikam davasının peşinde olması, birilerinden gelecek katkılara, şunlara bunlara kapalı olduğu anlamına gelmiyor. Çünkü bu kadar bilginin tek bir kişi tarafından, hele uzun bir süredir yurtdışında yaşayan birisi tarafından devşirilmesi, derlenmesi çok kolay değil. Sonuçta burada şöyle bir husus benim özellikle dikkatimi çekiyor: Önümüzdeki dönemde iktidar savaşları bağlamında FETÖ denen olgu –ki ben Fethullahçılık demeyi tercih ediyorum, ama herkes, Sedat Peker dahil olmak üzere, genellikle FETÖ diye olayı kısaca özetliyorlar– bu husus, önümüzdeki dönemde tarafların birbirlerine karşı kullanacağı bir silah olacak ve herkes birbirini, belki de “Kripto Fethullahçılık”, “Kripto FETÖ’cü” olmakla suçlayacaklar ve açıkçası insanların geçmişlerine bakıldığı zaman, bugün iktidarın değişik yerlerinde yer alan kişilerin –siyasetçi olabilir, bürokrat olabilir, şu olabilir bu olabilir; gazeteci, köşe yazarı vs. – bunların hemen hemen hepsinin sicilinde, geçmişinde muhakkak bir, Fethullah’a şiir yazmışlık, Fethullah’a övgüler düzmüşlük ya da Pennsylvania’da yanında fotoğraf çektirmişlik var. 

Dolayısıyla önümüzdeki dönemde bu çok ciddi bir şekilde kullanılacağa benziyor; fakat iktidarın, Sedat Peker’in iddia ettiği gibi –sonradan yaptığı açıklamayla, bunun bir buçuk iki yıldır olduğunu söyledi–, gizli görüşmelerin iktidar tarafından, doğrudan Erdoğan tarafından — iktidar deyince, Erdoğan’la başlıyor Erdoğan’la bitiyor. Bunun mantığını ben göremiyorum. Benim mantığını göremiyor olmam bunun kesinlikle imkânsız olduğu anlamına gelmiyor. Bu konuda, tekrar söylüyorum, herhangi bir bilgiye sahip değilim; fakat bu bana, çok açıkçası doğruymuş gibi gelmiyor, ama üzerinde çok konuşulacağı muhakkak ve bu durumdan da herhalde en çok Fethullah Gülen’in kendisi memnundur. Bu söylenenler yoksa bile –yani varsa deşifre edilmiş olur, bundan çok fazla zarar göreceğini sanmıyorum–, yoksa bile, Sedat Peker gibi, çok sayıda insanın dinlediği, baktığı, kulak kabarttığı ve genel olarak da itibar ettiği bir kişinin böyle bir şey söylemesi aslında Fethullah Gülen’e, Fethullahçılığa bir meşruiyet addediyor. Siz yapmasanız bile, diyorsunuz ki: “Devlet, iktidar o kadar savaşıyor, ama gizli gizli de görüşüyor; demek ki bu olay o kadar da söylendiği gibi olmayabilir” diyorsunuz. Bu, başta Fethullah Gülen olmak üzere Fethullahçılar’ın kesinlikle hoşuna gidecektir. 

Bir parantez de şuna açayım: Başta söyledim; bu, yurtdışındaki bir gazeteciye yönelik, onun yaptığı yorumlara biraz da kızarak, biraz değil, fazlasıyla kızarak yapılmış bir sosyal medya paylaşımıydı, Sedat Peker’in ilk başladığı andan itibaren bu konuda, ben dahil olmak üzere Türkiye’deki birçok gazeteci bunları yorumlamaya çalıştık, değerlendirmeye çalıştık ve belli bir ilgi de gördü, bir de yurtdışında Fethullahçılar bu konuyu çok ciddi bir şekilde ele aldılar, bunlardan birisi de Cevheri Güven. Yakın çevremden çok kişiyi biliyorum, hep böyle birbirleriyle onun videolarını falan paylaştılar, onun dışında başka isimler de var ve bana da genellikle sordular, ben de hep genellikle aynı şeyi söyledim; Fethullahçılar’ın –gazeteci ya da bilmem neci, hiç önemli değil–, söylediklerinin içerisinde doğrular mutlaka vardır; ama doğrunun yanında, çok sayıda da dezenformasyon, yönlendirme vs. vardır. Bir de şöyle bir anlam atfediliyor: “Bunlar ne kadar darbe yemiş olurlarsa olsunlar, hâlâ devletten birtakım bilgiler alıyorlar.” Çok emin değilim ve dolayısıyla burada söylenenler, bir de çok emin bir şekilde konuşuyorlar biliyorsunuz, herhalde doğrudur diye. 

Bu zokayı Fuat Avni döneminde de yutmuştu Türkiye’de kamuoyu. Bu sefer de büyük ölçüde bu oluyor. Ben, açıkçası, bunları çok fazla, böyle baştan sona seyrettiğim herhangi bir şeyleri olmadı, ama önüme düşen şeyler var. Şöyle bir ilkem var, bu tamamen herkesin kendi kararıdır, böyle bir ihtiyaç hissetmiyorum; gerçekten doğruyu anlatıyor olsalar bile, hani o çok büyük bir lâf var ya: “Kimin söylediğine değil, ne söylediğine bak” diye; Fethullahçılar söz konusu olduğu zaman, ben o ilkenin de çok doğru bir ilke olacağını sanmıyorum, çünkü Fethullahçılık baştan itibaren bir komplo üzerine, bir tezgâh üzerine kurulmuş bir yapı olduğu için, onların aktardığı doğruların bile Türkiye’nin, ya da dünyanın, insanlığın hayrına sonuçlar doğurabileceğini açıkçası sanmıyorum. Bu benim kişisel görüşüm, çok kişi başkasını düşünebilir; “Olsun, yine de ben bakarım” filan da diyebilir, onlara diyeceğim çok fazla bir şey yok. Yapmasalar bence daha doğru olur; ama yapabilirler. Ama burada onu görüyoruz ki, tam böyle şeylerin hemen üzerine çok ciddi bir şekilde atılıyorlar ve burada, tabii ki kamu yararından çok kendi yararlarını ve burada ortaya atılan sorunların nasıl kendi işlerine yarayacaklarını düşünerek hareket ediyorlar, sanki kendileri sütten çıkma ak kaşıkmış gibi davranıyorlar — bunu da bir dipnot olarak düşmek istiyorum. 

Evet, bugün saat 17.00’de “Transatlantik”te Afganistan konuşacağız Ömer Taşpınar ve Gönül Tol ile. Saat 20.00’de de Burak Bilgehan Özpek, Kemal Can ve Ayşe Çavdar’la “Taliban’dan bize ne diyebilir miyiz?” başlığı altında bir tartışma yapacağız. Bunları da şimdiden duyurmuş olayım. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.