Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Milliyetçi muhalif gençler: “Öfkeli Genç Türkler” kim ve ne istiyorlar?

Sosyal medyada gittikçe kendini daha çok görünür hale getiren milliyetçi muhalif gençler, kendilerini “Öfkeli Genç Türkler” olarak adlandırıyor. AKP ve MHP iktidarının karşısında duran ama milliyetçi ve Türkçü değerlere sahip çoğu 20’li yaşlarında olan gençler, kendi geleceklerini çaldığını düşündükleri AKP iktidarına öfkelerinin yanında sığınmacılara yönelik tartışmalarla da daha çok görünür oldular. Medyascope’tan Mehmet Yaşar Altundağ, yedi Öfkeli Genç Türk mensubu ile röportaj yaparak kim oldukları, ne istedikleri, Suriyeli ve Afgan sığınmacılar konusunda ne düşündükleri, Kürt siyasetine ve HDP’ye yönelik bakışları üzerine konuştu.

Özellikle son dönemdeki Suriyeli ve Afgan sığınmacılar üzerinden Twitter’da dönen tartışmaların ardından sosyal medyada ve gençler arasında gittikçe kendini daha çok gösteren ve yükselen yeni bir sosyolojik kimlik dikkat çekiyor: Öfkeli Genç Türkler. Aslında hiçbir resmi siyasi örgütlenmeye dayanmayan bu siyasi ve sosyolojik kimlik; sosyal medyada gittikçe daha çok görünür hale geliyor, birçok genç tarafından “Evet ben de Öfkeli, Genç ve Türk’üm” denilerek sahipleniliyor, kendini bu kimlikle özdeşleştiren gençler seslerini daha çok duyuruyor.

Öfkeli Genç Türkler, grubun adındaki her bir sıfatı sonuna kadar yansıtıyor. Çünkü kendilerine Öfkeli Genç Türk diyenler veya bu gruba yakın hissedenler ağırlıklı olarak 20’li yaşlarındalar, onun dışında hiçbir iktidar görmedikleri 19 yıllık AKP iktidarına oldukça öfkeliler ve Türk kimliklerini sonuna kadar sahipleniyor.

Öfkeli Genç Türkler, muhalif milliyetçi gençler ve AKP iktidarına karşılar. AKP-MHP iktidarına yönelik öfkeleri ülkeyi sadece ekonomi, adalet, çevre ve demokrasi gibi konularda dibe çekmesinin ötesinde millet, devlet, bayrak gibi milliyetçilikle özdeşleşen değerleri siyasi bir rant malzemesi haline getirip bu kavramların altını boşalttıkları iddiasından da geliyor. Dolayısıyla bu iktidara destek olan MHP’ye de oldukça öfkeliler ve MHP’yle aralarında ciddi bir mesafe koyuyorlar. Hatta 20 yaşında olan Boğaziçi Üniversitesi Edebiyat Bölümü öğrencisi Mustafa Eren şöyle diyor: “Sizce ülkeye Afganlar’ın rahatça girmesine izin veren AKP-MHP koalisyonu milliyetçi ve sağ bir iktidar olarak değerlendirebilir mi?”

Öfkeli Genç Türkler’in büyük bir çoğunluğunun ailesi muhafazakar ve kendi yetiştirilme şekilleri de muhafazakar bir noktadan geliyor. Fakat birçoğu ailelerinin ve yetiştirilme şekillerinin aksine gittikçe sekülerleşen bir yaşam tarzına sahipler. Bunun arkasında hem üniversite eğitimine olan erişimleri hem de AKP’nin gittikçe tonu artan dindarlaşma politikalarının ters tepmesinin yattığını söylüyorlar. Bir yandan dindar yaşam tarzları zayıflıyor ve seküler yaşam tarzını gittikçe daha çok sahipleniyorlar bir yandan da Türklük ve milliyetçi değerlere daha çok sahip çıkıyorlar.

Öfkeli Genç Türkler’in, öfkelerinin ve hayal kırıklıklarının tek kaynağı 20 yıllık AKP iktidarının neredeyse her alanda bir bir başarısızlık yarattığını düşünmeleri değil. Ayrıca Türklük kimliğinin de bir nevi saldırı altında olduğunu, milliyetçiliğin ve Türklük değerlerinin AKP iktidarı döneminde zarar gördüğünü düşünüyorlar. Balyoz ve Ergenekon operasyonlarıyla başlayan ve daha sonrasında Kürt açılımı süreciyle devam eden, en sonda da Suriyeli ve Afgan sığınmacıların ülkeye göçüyle beraber Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli olan değerlerin zarar gördüğünü ve bu yüzden milliyetçiliğe sahip çıkılması gerektiğini düşünüyorlar.

Öfkeli Genç Türkler adına açılmış Twitter hesabı

Öfkeli Genç Türkler arasında Kürt sorununa ve HDP’ye yönelik homojen bir bakış yok. Kimileri Türk-Kürt meselesine daha ılımlı yaklaşırken kimileri de bu konuda daha sert fikirlere sahip. Türkiye’de bir Kürt sorunu olduğunu, bunun için adımlar atılmasını gerektiğini düşünenler olduğu gibi Kürt sorunu olmadığını düşünenler de var. Kürt sorununa yönelik bakış, HDP’ye yönelik bakışı ve HDP’nin Millet İttifakı’nda yeri konusundaki tartışmaları da şekillendiriyor. HDP’ye yönelik Öfkeli Genç Türkler arasında ortaklaşılan nokta HDP’nin PKK’yla arasındaki bağı tam olarak koparmadığı/koparamadığı düşüncesi.

Röportajlar nasıl yapıldı?

Medyascope’tan Mehmet Yaşar Altundağ, kendisini Öfkeli Genç Türk olarak nitelendiren ve yaşları 20-27 arasında olan yedi kişiyle Türkiye’de olup bitenlere ve siyasi fikirlerine dair konuştu. Röportajlar 6-10 Ağustos tarihlerinde röportaj vermeyi kabul edenlerin hangi şekilde daha rahat hissedeceğini belirtmesi üzerine mail, telefon veya yüz yüze formatlar halinde gerçekleştirildi. Görüşülenlerden altısı erkek ve biri kadındı. Röportaj verenlerden beşi kimliğini gizlemezken iki kişi isimlerinin paylaşılmamasını istedi.

Altundağ, bu süreçte 23’ü kadın olmak üzere 41 kişiye Twitter veya telefon üzerinden ulaşarak röportaj teklif etti. Röportaj teklif edilen 18 erkekten beşi röportaj vermek istemediğini belirtirken beş erkekse röportaj teklifine geri dönmedi. Röportaj teklif edilen  23 kadından 18’i cevap vermezken, dört kadınsa röportaj teklifine olumsuz cevap verdi. Bir kişiyse verdiği röportajı daha sonrasında geri çekti ve röportajının yayınlanmasını istemediğini belirtti.

Öfkeli Genç Türkler hesabından paylaşılmış manifesto

“Öfkeli Genç Türkler hareketini muhalif olabilirken milli değerleri koruyan bir tavır olarak görüyorum”

Bizzat kendisini Öfkeli Genç Türk olarak tanımlayanlara “Neyi işaret ediyor Öfkeli Genç Türk olmak” diye sorulunca yedi kişiden de neredeyse birbirine çok benzeyen, aynı sorunları ve duyguları işaret eden yanıtlar geliyor. Aslen Trabzonlu olan 23 yaşındaki Hacettepe Üniversitesi İngilizce İktisat Bölümü öğrencisi Yusuf Bıyık, şöyle açıklıyor kendisini: “Devlet kavramını kutsal görüyorum, bir yandan da hükümete öfke duyuyorum. Öfkeli Genç Türk hareketini muhalif olabilirken milli değerleri koruyan bir tavır olarak değerlendiriyorum.”

“Öfkeli Genç Türk demek, AKP tarafından gençliği çalınmış gençler demek”

23 yaşında ve Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğrencisi olan Mutlu’ya göreyse “Öfkeli Genç Türk demek, AKP tarafından gençliği çalınmış gençler demek. Bizler ekonomi politikalarından, sürekli fakirleşmekten rahatsızız. Ekonomik problemlerin tetiklediği mülteci ve göçmen politikalarından da rahatsızız.”

Ankara Üniversitesinde Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler okuyan 21 yaşındaki Mehmet’in (*) cevabı Mutlu’nunkine çok benziyor: “Bu ülkenin gençliğini çaldığı insanları temsil ediyor aslında. Bu gençlerin geleceğini ve gençliğini çaldığı için ülkeye yönetenlere ve ülkeye kızgın. Mülteci konusundaysa hemfikiriz, bu konuda milliyetçiyiz.”

“Ülkemize yönelen göçleri açık bir güvenlik tehdidi olarak görmekteyiz”

Öfkeli Genç Türk kimliğinin AKP iktidarına olan öfkeyi işaret etmesinin yanında Öfkeli Genç Türkler’i bir araya getiren diğer bir ortak noktaysa Afgan ve Suriyeli sığınmacılar konusundaki ortak politika önerileri ve düşünceleri.. 24 yaşındaki Medipol Üniversitesi mezunu Şevval Erdel şöyle diyor: “Öfkeli Genç Türkler olarak, öncelikle yaşadığımız toprakların örtülü ve açık olarak istila edilmesine karşıyız. Ülkemize yönelen göçleri açık bir güvenlik tehdidi olarak görmekteyiz. Bu göçü, ‘stratejik göç mühendisliği’ olarak tanımlamaktayız.” Ve devamında ekliyor:

“Bunun yanı sıra 20 yıldır AKP’nin bütün hamleleriyle cumhuriyetin kuruluş esasları ve Atatürk’ün manevi mirasıyla hesaplaşmasına, kamu ihaleleri ile zengin edilen iktidar yandaşı sermaye sınıfına, yargı bağımsızlığına vurulan darbeye, kamuda torpille işe alımlara, TSK’nın ideolojik saikler ile yeniden dizaynına, yap-işlet-devret modeli ile geçilmeyen köprü ve otoyolların garanti ücretine, kamuda bina ve makam araçları israfına, TRT’nin iktidar propagandası yaparak siyasallaşmasına, Türk milli kimliğine karşı çıkan küreselleşmeci anlayışa ve özellikle sığınmacı güzellemesi yapan sözde bağımsız özde foncu medya organlarına karşı bir duruş sergileyen gençleriz. Bu karşıtlığımızı, gerek sosyal çevremizde gerek sosyal platformlar üzerinden gerekse temaslarda bulunduğumuz kişi ve kitlelere duyurmaya çalışmaktayız. İşte ben ve benim gibi düşünen birçok genç bu sorunlardan yakınmaktadır.”  

“Dine dayalı bir yaşantı yaşamak istemiyoruz. LGBTİ+’dan tutun birçok olaya kadar bunları bir sorun olarak görmüyoruz”

Röportaj verenlerin birçoğu muhafazakar bir aileden gelmesine ve dini değerlerle yetişmesine rağmen seküler bir yaşama sahip olduğunu söylüyor. Mehmet, kendi durumunu şöyle ifade ediyor: “Bizler muhafazakar ailelerin seküler çocuklarıyız. Dine dayalı bir yaşantı yaşamak istemiyoruz. LGBTİ+’dan tutun birçok olaya kadar bunları bir sorun olarak görmüyoruz.” Mustafa’nın tecrübeleri de benzer: “Ailem mukaddesatçı bir ailedir. Bir kız kardeşim var ve dini değerlerine bağlıdır. Ben de küçük yaşlardan itibaren dini değerler ve terbiyelerle büyüdüm. Ama benim dini inançlarım zamanla zayıfladı. Çok uzun bir dönem bunları benimsedim ama bunlardan kopuşum zor oldu. Zor olsa da mantığıma uymadığı için bu kopuşu gerçekleştirdim”.

“Peki ben muhafazakar mıyım?” diye kendi kendine sorduğu soruyu şöyle yanıtlıyor Mustafa: “Eğer muhafazakarlık Atatürk ve Cumhuriyet değerlerini korumaksa, evet muhafazakarım. Atatürk ve Cumhuriyet değerlerinin muhafaza edilmesi gerektiğini düşünüyorum.”

Yusuf’a göreyse gençlerin muhafazakar ve dindar yaşam tarzından uzaklaşmasında hükümetin payı büyük. “Müslüman olmak hükümetin tekelinde olmak gibi oldu. Bu insanların ailesi muhafazakar ama kendi ailelerine rağmen seküler bir yaşama doğru kayıyor. Seküler doğulmuyor ama zamanla sekülerleşiyor. Modern toplumun getirdiklerine gayet açık. Bir yandan da Türkçülüğe de doğru da bir geçiş oluyor.”

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu örnek veren Yusuf onun dini yaşamını ve siyasi kariyerini ayırmasını takdir ettiğini söylüyor: “İmamoğlu mesela türbeyi ziyaret eder, Yasin okur. Ama bunlar kendi özel yaşamında olur. Ben de bunları yaparım ama bunu siyasi bir amaç kullanılmasına karşıyım.”

“Üniversite okurken de Koç’ta, Boğaziçi’nde veya İstanbul Üniversitesi’nde ‘Türksün bundan utan, Türksün bundan özür dile’ diye bir ortamın varlığını hissediyordum”

27 yaşındaki Koç Üniversitesi Tarih Bölümü mezunu ve bir dönem de Ankara Üniversitesi Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi Çağdaş Türkçe Bölümü yüksek lisans öğrencisi olan Denizcan Dede’yse diğerlerinden farklı olarak ailesinin solcu olmasına rağmen kendisinin milliyetçi değerleri zamanla benimsediğini söylüyor. Milliyetçi ve Türkçü değerlere yakınlaştıran ilk olay olayı şöyle anlatıyor. “Özellikle Kürt açılım sürecinde bir anti-milliyetçilik havası hakimdi. 12-13 yaşlarındayken Mersin’deki bir Nevruz kutlamasındaki bir Türk bayrağının yakılması beni çok etkilemişti. Koç Üniversitesi’nde de okurken fark ettiğim bir şey vardı. Koç’ta, Boğaziçi’nde veya İstanbul Üniversitesi’nde ‘Türksün bundan utan, Türksün bundan özür dile’ diye bir ortamın varlığını hissediyordum”.

Türk kimliğinin tehlikede olduğunu düşünen Öfkeli Genç Türkler, kendi Türklük kimliklerinin ve genel olarak Türkiye’deki Türklük ve milliyetçi değerlerine saldıran üç tane önemli siyasi ve sosyal dönüşüme işaret ediyor. Bunların en barizi ve günceli özellikle son yıllarda daha çok tartışılmaya başlanan sığınmacı meselesi olsa da Ergenekon davaları ve Kürt açılımının, onlar üzerinde milliyetçi ve Türkçü değerlerini koruma reflekslerini doğuran ilk olaylar olduğunu söylüyorlar.

Hacettepe Üniversitesi’ne ilk başladığında Ülkücü teşkilatına girdiğini söyleyen Yusuf, açılım sürecinde görmezden gelinen olaylara o dönem tepki verdiklerini söylüyor. Fakat AKP-MHP yakınlaşmasıyla beraber bu teşkilatlar da zamanla işlevsizleşmiş: “Hacettepe’de öncelikle Ülkücü teşkilatta başladım ben. Ülkücü teşkilatında alkol içeninden de Anadolu’nun muhafazakar ailelerinden de gelen çocuklar vardı. Bu insanlar aslında çözüm sürecinde göz yumulan şeylere karşı çıkıyordu, MHP’nin iktidara yakınlaşmasıyla beraber birçok insan dışarı itildi. Bu toplulukların hepsi şu an işlevini yitirdi, pasifler.”

“Öz yurdunda garipsin, öz yurdunda parya hissediyorsun”

Denizcan, bu gençlerin özellikle sahipsiz hissettiğini vurguluyor. “Asıl tepki hükümete. Akit, Yeni Şafak vs. ne olduğu belli ama liberal medya, liberal camia ve özellikle Amerikancı diyebileceğimiz kitlelere ve fon alan medyaya da bir tepki var. Kendini liberal sol olarak konumlandıran medyaya da büyük bir öfke var. Biz medyada kendimizi temsiliyetsiz hissediyoruz, hatta kendimi şöyle ifade edebilirim: ‘Öz yurdunda garipsin öz yurdunda parya hissediyorsun’”

Öfkeli Genç Türkler imzalı 17 Ağustos’ta İstanbul’un çeşitli yerlerine asılan “Hudur namustur” pankartı

“AKP iktidarı bu ülkenin başına gelmiş en büyük belalardandır bana göre”

Öfkeli Genç Türkler’in iktidara olan muhalif tutumu sadece gençliklerinin çalındığı hissiyatından gelmiyor. AKP iktidarını ülkedeki demokratik değerlerin erozyona uğramasından kadın haklarındaki gerilemeye, ekonomik krizlerden dış politikadaki başarısızlıklara kadar birçok konuda ve alanda baş sorumlu olarak görüyorlar ve AKP’nin gün geçtikçe Türkiye’ye her alanda zarar vermeye devam ettiğini belirtiyorlar.

21 yaşındaki üniversite öğrencisi Ebrar’a (*) göre AKP bu ülkenin en büyük sorunlarından biri. “AKP iktidarı bu ülkenin başına gelmiş en büyük belalardandır bana göre. Yağma, sömürü, talan düzeninin baş aktörlerinden. Son beş yılda iktidarın İslam temelli politikalarından dolayı halkın ekonomik refahı olabildiğince zayıflamış, gelir eşitsizliği ve işsizlik tarihinin en yüksek seviyelerine gelmiştir. Liyakate önem vermeyen iktidar ülkenin varlıklarını eritmiştir. Hatalı Suriye politikaları yüzünden Türk halkı bunca sıkıntının üstüne mülteci bakmakla yükümlü olmuştur.”

“Türkiye bu iktidar ve ortaklarından kurtulmadıkça, Türkiye ‘AKP gibi siyaset’ yapma anlayışından kurtulmadıkça sadece her gün dünden daha skandal, daha kötü bir güne uyanacağız”

İktidarın kutuplaştırıcı dilini, ekonomi yönetimi konusundaki başarısızlığını, sığınmacı özelinde açık kapı politikasını sert bir dille eleştiren Şevval, AKP iktidarı olduğu sürece Türkiye’nin hep daha kötüye gittiğini söylüyor.

“Türkiye’nin sırtına büyük bir yük olan ‘sığınmacı krizini’ yaşatan AKP iktidarıdır. İnsanların açlıktan, parasızlıktan, fakirlikten, çaresizlikten intihar ettiği, kendisini yaktığı bu ekonomik krizin sebebi AKP iktidarı ve bileşenleridir. Benim kirli referandum dediğim 2017 referandumundan bu yana artan bir şekilde Türkiye’yi kutuplaştıran, milli birliğimize zarar veren AKP iktidarıdır. Otoriter bir sistem ile gençleri korkutmaya, sindirmeye konuşmaya korkar hale getirmeye çalışan AKP iktidarıdır. Bu sebeple benim düşüncem, Türkiye bu iktidar ve ortaklarından kurtulmadıkça, Türkiye ‘AKP gibi siyaset’ yapma anlayışından kurtulmadıkça sadece her gün dünden daha skandal, daha kötü bir güne uyanacağız.”

Türkiye’nin en büyük sorunu adaletsizlik. Genel bir adaletsizlik olduğunu düşünüyorum. İhalelerden tutun kadro alımlarına kadar her yerde bir adaletsizlik var”

İktidarın başarısız politikalarından öte Türkiye’nin en büyük problemi konusunda iki farklı cevap öne çıkıyor: Adaletsizlik ve sığınmacılar. Mehmet ve Yusuf’a göre Türkiye’nin en büyük problemi her kurumda ve her alanda adaletsizliğin hüküm sürüyor olması. Mehmet şöyle ifade ediyor kendini: “Hiçbir anlamda adalet yok. Ne insan hakları ne kadın hakları ne de hayvan hakları konusunda. Eda Nur (Kaplan) olayında olduğu gibi tecavüz olayı oluyor ve suçlu dışarı çıkıyor. İnsan öldürülenler dışarı çıkıyor ama Cumhurbaşkanı’na hakaret edince içeri atılıyorsun”. Yusuf da kadro alımlarından ihalelere genel bir adaletsizliğin, başta gelir adaletsizliğe olmak üzere birçok soruna yol açtığını belirtiyor.

“En önemli problem bence göçmenler”

Hukuki olarak resmiyette şartlı mülteci olarak geçen Suriyeliler ve son dönemlerde sınırdan geçen Afganlar, Öfkeli Genç Türkler’in ağırlıklı olarak Türkiye’de gördüğü en büyük sorun. Mutlu, Denizcan, Mehmet ve Ebrar, Türkiye’nin en büyük problemini sığınmacılar olarak gördüklerini söylüyor. Sığınmacıları Türkiye’nin en büyük sorunu olarak görmelerinin arkasında da Türkiye’de milyonlarca sığınmacının bulunması, toplumsal hayata entegre olamayacaklarına dair endişe, Türkiye’nin bu kadar sığınmacıya yeterli hizmeti götüremeyecek olması, var olan kaynakları da yabancılara harcamama talebi ve sığınmacıların toplumsal dokuyu bozacağı düşüncesi gibi noktalar var.

Mutlu “Uzun vadede ekonomideki sorunlar çözülebilir ama topluma entegre olamamış milyonlarca insanın varlığını en büyük tehlike olarak görüyorum” diyor. Ebrar da “Geçici koruma statüsü altında olan insanlar bence en büyük sorun” diyerek Türkiye’nin en önemli problemi olarak gördüğünü belirtiyor.

“Avrupa sosyal uyumları tehlike altına giriyor diye ülkelerine mülteci almıyorlar. Bizim sosyal uyumumuz daha mı az değerlidir?”

Röportaj veren yedi Öfkeli Genç Türk’ün de geçici koruma statüsü altında olan Suriyeliler ve Afgan göçmenler hakkında net bir duruşu var. “Biz ülkemizde sığınmacı istemiyoruz” diyorlar. Türkiye’nin milyonlarca göçmene ev sahipliği yapamayacağını, sınırların kapatılması gerektiğini ve var olan göçmenlerin gönderilmesi gerektiğini savunuyorlar.

Ebrar, sığınmacıların demografik, ekonomik ve toplumsal sorunlara yol açtığını söylüyor ve Türkiye’de sığınmacılara yönelik biriken öfkeyi anladığını belirtiyor: “Türk halkının öfkesi sonuna kadar haklıdır. Sosyal düzenimiz, ekonomik yaşantımız alt üst oldu. Bununla birlikte insanımızda demografik endişeler baş gösterdi. Bu konuda da haksız değiller.”

Ebrar, Türkiye’nin halihazırda birçok problemini çözmekte zorlandığını işaret ediyor ve ekstra milyonlarca insana bakamayacağını söylüyor. “Kendi ülkesinde bile işsizliğin, ekonomik dengesizliğin çözümünü bulamayan biz neden milyonlarca insana bakmak zorundayız? Sadece biz mi yükümlüyüz bu kadar insana bakmakla? Avrupalılar sosyal uyumları tehlike altına giriyor diye ülkelerine mülteci almıyorlar. Bizim sosyal uyumumuz daha mı az değerli?

“Savaştan kaçan-kaçmayan farketmez, Suriyeliler dahil hepsi geri gönderilmeli”

Mustafa sığınmacı krizinin çözümü olarak sığınmacıların gönderilme seçeneğini savunduğunu söylüyor: “Savaştan kaçan-kaçmayan farketmez, Suriyeliler dahil hepsi geri gönderilmeli. Tabii ki bu insanlara ‘Hadi çıkın gidin’ demek mümkün olmayacak. Burada insanlık suçu işlemeden göndermekten bahsediyorum. En başta Türk toplumundan tecrit etmek istiyoruz, Burada sınırda tampon bölgeler oluşturulmalı ve kademeli olarak tampon bölgeler inşa edilmeli.”

Suriyeliler’in gönderilmesi konusunda Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’la anlaşılması gerektiğini söyleyen Mustafa, Esad’ın hataları olmasına rağmen bir devlet otoritesi olarak tanınması gerektiğini söylüyor: “Biz dünyanın ‘süpermen’i değiliz, adalet dağıtıcısı değiliz. Bu insanların orada katledilmeyeceği şeklinde göndermeli. Esad uzun süredir buna çağrı yapıyor, onların da işgücüne ihtiyacı var, yeniden bir Suriye inşası planlanıyor.”

“Ya sığınmacılar arasında kendi iradeleriyle geri dönmek istemeyen olursa?” sorusunaysa Mustafa’nın cevabı net: “Bu insanların iradesine bırakmıyoruz, tampon bölgeye gitmek zorunda olacaklar. Ben Danimarka’ya kaçak gittim ve beş yıl yaşadım. Daha sonra ülkeden gönderildiğimde ‘Ben burada beş yıl yaşadım, gönderemezsiniz’” diyemem onlara.

Denizcan, Suriyeliler konusunda çözüm odaklı düşündüğünü belirtiyor ve Suriyeliler’in de insanı koşullarda yaşamasını istediğini söylüyor. Bundan dolayı Türkiye’nin önünde iki çözüm gördüğünü söylüyor. Tıpkı Mustafa gibi o da tampon bölge fikrine sıcak baktığını açıklıyor: 

“Benim desteklediğim politikalardan biri tampon bölge. Türk olmak benim bir kimliğim ama insan olmak gibi bir kimliğim de var. Bu insanların en insani koşullarda yaşamanı isterim. Bu konuda iki çözüm olduğuna inanıyorum. İlk çözümde iş Avrupa Birliği ve ABD’de bitiyor. Türkiye’ye olanak sağlayacaklar ve tampon bölge kuralacak. Sığınmacılar bu tampon bölgelere gönderilecek.”

Denizcan’a göreyse çözümün bir diğer yolu küresel bir problem olan sığınmacı ve göçmen meselesinde uluslararası toplumun eşit ve adil sorumluluk almasından geçiyor.

“Kayıtlı-kayıtsız 5 milyonu aşan bir kitlesel göçün entegre edilebileceğini söylemek akıldan vareste olmaktır”

Şevval, Suriyeliler’in entegrasyon ihtimalinin olmadığını vurguluyor: “Kayıtlı-kayıtsız 5 milyonu aşan bir kitlesel göçün entegre edilebileceğini söylemek akıldan vareste olmaktır. Tarihte böylesi hiç başarılmamıştır.” Suriyeliler’in kendi dükkanlarını kurduklarını, yalnızca Suriyeliler’e iş yaptıklarını ve Türkçe bile öğrenmeyi reddettiklerini söyleyen Şevval, bu tavırlara sahip Suriyeliler’in entegre edilemeyeceğini söylüyor. Bunun ötesinde böyle bir talebin toplumdan da gelmediğini düşünüyor.: “Bunlara ek olarak, entegrasyon çift taraflı onay olmadan gerçekleştirilemez. Türk milleti entegrasyonu kabul etmiyor.”

Türkçü, milliyetçi ve muhalif gençler arasında Kürt siyasetine ve sorununa yönelik net bir görüş yok. Kürt sorununu kabul eden ve bu konuda politikalar geliştirilmesini savunanlar olduğunu gibi Kürt sorunu olduğunu düşünmeyenler de var. Öfkeli Genç Türkler arasında bu fikir ayrılığı, HDP’ye yönelik bakışı ve HDP’nin diğer muhalefet partileriyle ittifak yapıp yapmaması konusundaki tartışmaları da şekillendiriyor.

Hudut Namustur” afişlerinin toplatılmasının ardından CHP’de benzer afişler astı.

“HDP’nin siyasete dahil oldukça Kürt sorunun zamanla çözüleceğini düşünüyorum”

Mutlu, Güneydoğu ve Doğu Anadolu’nun ekonomik gelişmişliğini de hesaba katarak düşündüğümüzde Türkiye’de kesinlikle bir Kürt sorunu olduğunu düşünüyor. Fakat HDP’nin PKK’yla arasındaki bağı ve PKK’nın gücünü kırmada yetersiz kaldığını belirtiyor.

Muhalefetin, Cumhur İttifakı’nı yenmek için HDP’nin desteğine kesinlikle ihtiyacı olduğunu düşünüyor. Fakat, HDP’nin CHP ve İYİ Parti’ye açıktan destek vermesinin muhalefete oy kaybettireceğini düşündüğü için bunun açıktan bir şekilde yapılmaması gerektiğini savunuyor:

“Kürtler ittifakta açık şekilde yer almamalı. 2014/15’ten sonra muhafazakar tabanda Kürt düşmanlığı oluştuğunu düşünüyorum. HDP’nin desteğine duyulan ihtiyaç aşikar ama bu açıktan yapılmamalı”.

Fakat Mutlu, HDP’nin AKP-MHP iktidarın sonra oluşacak olası yeni bir iktidarın içine eklemlenmesine karşı da değil.

“Bu HDP’de hiç ittifakta yer almasın dememek ki zaten yeni bir sistem kurulacaksa bir Kürt partisiyle birlikte hareket etmek gerekiyor. Siyasi açıdan HDP’nin siyasete dahil oldukça Kürt sorunun zamanla çözüleceğini düşünüyorum. Çünkü HDP üzerindeki terör ilintilerini kırdıkça topluma ‘Bu insanlar da bizim vatandaşımız’ denmesi kolay olacak.”

“Bu insanlar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak aynı hak ve özgürlüklere sahiptirler. Kendi gelenek görenekleri var, dilleri var. 80’lerde değiliz, varlıkları reddedilemez”

Denizcan, kendi bilimsel çalışmaları için Kurmanci dilini öğrendiğini belirtiyor. Kürtler’in varlığını reddeden açıklamaların ve anlayışın gerçekçi olmadığını söylüyor. Kürtler’in de kendi kültürel ve sosyolojik gerçekliğinin olduğunu vurguluyor: “Bu insanlar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak aynı hak ve özgürlüklere sahiptirler. Kendi gelenek görenekleri var, dilleri var. 80’lerde değiliz, varlıkları reddedilemez. Fakat bu sorunun siyasi boyutunun çok çetrefilli olduğunu düşünüyorum, bu konunun zamana ihtiyacı var.”

“Mansur Yavaş’ın bu konudaki stratejisini beğeniyorum. Onlara dair olumsuz bir söylemde de bulunmadı, ama onlara dair bir çağrı yapmadı”

Yusuf bir Kürt sorunu olduğunu düşünmediğini söylüyor ve bir Kürt sorunu tanımlamasının ötesinde Türkiye’de bir Türk sorunu olduğunu düşünüyor. “Bu ülkede Kürt sorunu değil Türk sorunu olduğunu düşünüyorum. Kürtler’in ezildiğini fiiliyatta görmedim, kurallara uyanların Anadolu insanı olduğunu düşünüyorum. Bugün Hakkari’de yaşayan bir subayın yaşadığı sıkıntı daha fazla.”

Öte yandan Yusuf, HDP’nin muhalefet blokuyla beraber hareket edebileceğini düşünüyor. Fakat bu birlikteliğin HDP’nin daha geri planda kaldığı bir yöntemden yana olması gerektiğini savunuyor. “HDP, muhalefet ittifakında yer alabilir. HDP’ye bir bakanlık verilmesini istemem, bir gölge parti olması gerektiğini düşünüyorum. Mansur Yavaş’ın bu konudaki stratejisini beğeniyorum. Onlara dair olumsuz bir söylemde de bulunmadı, ama onlara dair bir çağrı yapmadı.”

“Sorunu ‘terör sorunu’ olarak tanımlamayı tercih ediyorum”

Şevval, Mehmet ve Ebrar’ın HDP ve Kürt sorununa yönelik yaklaşımlarıysa birbirine oldukça benziyor. Dördü de bir Kürt sorunu olduğunu düşünmediğini söylüyor ve HDP’nin terör örgütünün bir uzantısı olduğunu söyleyerek kategorik olarak muhalefet blokunun içersinde yer almaması gerektiğini savunuyor. Şevval, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’ndan yola çıkarak Türkiye’de yaşayan herkesin Türk olduğunu kabul ettiğini söylüyor ve dolayısıyla bu sorunu terör sorunu olarak adlandırmayı tercih ettiğini söylüyor. Ebrar da bir Kürt sorunu olduğunu düşünmediğini belirtiyor. HDP’nin muhalefet ittifakına şantaj yaparak zarar verdiğini söyleyen Ebrar, HDP’nin Türkiye’nin üniter yapısına aykırı hareket ettiğini ve Kürtler’in duygularını istismar ettiğini savunuyor.

“Bu ülkede spesifik bir Kürt sorunundan ziyade, bir ulus olma sorunu vardır. Türkiye Cumhuriyeti bir ulus devletidir ve buna yönelik hamleler yapmalıdır”

Mustafa, HDP’yi PKK sözcüsü olarak değerlendirdiğini söylüyor. İttifakta yer almasının ötesinde kapatılması gerektiğini savunuyor ve HDP’yi bir milli güvenlik meselesi olarak gördüğünü belirtiyor. Muhalefete yönelik de HDP konusunda eleştirilerde bulunuyor: “Ayrılıkçıların oyunu kovalarken milliyetçilerin oyunu kaybediyorlar.”

Kürt sorunu yerine Türkiye’nin imparatorluk bakiyesinden dolayı bir ulus olma problemi yaşadığını söyleyen Mustafa, Türklük kavramını bir etnisiteden ziyade bir üst kimlik olarak gördüğünü belirtiyor.

“Kürtler kendini Türk olarak görmek istemiyorsa ne olacak?” sorusuna yanıtıysa şöyle Mustafa’nın:

“Bunun için çabalamalıyız, eğitim bu yollardan biri olabilir. Bu düşüncenin aslında radikal bir görüş olarak benimsenmesi gerekiyor. Bu insan Türkiye’de yaşıyorsa ‘Ben Türk’üm’ düşüncesinin insanlara yerleşmesi gerektiğini düşünüyorum.”

Öfkeli Genç Türkler arasında kesinlikle bir Kürt sorunu olduğunu kabul eden, bunun için ekonomik ve kültürel adımlar atılmasını gerektiğini savunanlar olduğu gibi Kürt sorunu olduğunu düşünmeyenlerin de olması Öfkeli Genç Türkler’in Kürt siyasetine ve Kürt sorununa yönelik bir homojen fikir veya perspektife sahip olmadığını gösteriyor. Öte yandan Öfkeli Genç Türkler, HDP’nin PKK’yla arasına daha fazla mesafe koyması gerektiği konusundaysa hemfikir.

Umutluyum çünkü Türkiye’yi yöneteceği yeni insanların milliyetçiler olduğunu düşünüyorum, artık muhafazakarların değil milliyetçi demokratların yöneteceğini düşünüyorum

Öfkeli Genç Türkler, gelecek için öfke, umut ve umutsuzluk duygularını aynı anda yaşadıklarını belirtiyorlar. İktidarın politikalarından dolayı yoğun bir öfke duyduklarını söylerlerken iktidarın bıraktığı tahribatın etkisinin uzun yıllar geçmeyeceğini düşünüyorlar. Yusuf hissettiği duygu ve düşüncelerini aktarırken “Ben bir Türk genci olarak hak ve adaleti bulmak için Avrupa’ya gitmek istemiyorum. Ben kendi ülkemde, milli değerlerime sahip çıkarak yaşamak istiyorum” dedikten sonra ekliyor: “Umutluyum çünkü Türkiye’yi yöneteceği yeni insanların milliyetçiler olduğunu düşünüyorum. Artık muhafazakarların değil milliyetçi demokratların yöneteceğini düşünüyorum.”

*Röportajı verenin isteği üzerine röportaj verenin ismi saklı tutularak röportaj için ismi değiştirilmiştir.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.