Bilim insanlarının öncülüğünde kurulan Colossal isimli şirket, binlerce yıl önce soyları tükenen tüylü mamutları Sibirya’da hayata döndürmeyi planlıyor. Şirket, tüylü mamutları Asya fillerininin DNA’larını kullanarak genetik olarak diriltmeyi amaçlıyor. Bazı bilim insanları ise araştırmaya şüpheyle yaklaşıyor.

Bilim insanları ve girişimcilerden oluşan bir ekip pazartesi günü (13 Eylül), binlerce yıl önce nesli tükenen tüylü mamutları genetik olarak yeniden diriltmek için yeni bir şirket kurduklarını duyurdu. Colossal adlı şirket, tüylü mamutları binlerce yıl sonra yeniden Sibirya tundrasına yerleştirmeyi amaçlıyor.
Sekiz yıldır Harvard Tıp Fakültesi’nde tüylü mamutların genetik olarak yeniden canlandırılması üzerine çalışan biyolog George Church şirketin kurulmasına yönelik, “Bu bizim için önemli bir kilometre taşı” dedi ve ekledi: “Dünyadaki çok büyük bir fark yaratacak.“
“Fil DNA’sına tüylü mamutlara özgü genler eklenecek”
Dr. Church’ün laboratuvarında araştırmalar yürüten Eriona Hysolli, şirketin fil DNA’sını düzenleme çabalarını denetliyor. Hysolli ayrıca fil DNA’sına yoğun saç ve yağ üretilmesini sağlayan mamutlara özgü genler ekleyecek. Araştırmacılar, birkaç yıl içinde tüylü mamut benzeri fillerin embriyolarını üretmeyi hedefliyor. Şirketin uzun vadedeki amacı tüm tüylü mamut popülasyonunu yeniden canlandırmak.
“Genetik yapısı hakkında çok az şey bildiğimiz bir canlıyı hayata döndürmek etik mi?”
Bazı bilim insanları, Colossal’ın imza atmayı planladığı başarıya şüpheyle bakıyorlar. Örneğin, Colossal mamut benzeri filler üretmeyi başarsa bile şirket ciddi etik sorularla karşı karşıya kalacak: Genetik yapısı ve biyolojisi hakkında çok az şey bildiğimiz bir hayvanı canlandırmak insancıl mı? Tundraların ekosistemlerini değiştirebilecek potansiyele sahip olup olmadıklarına kim karar verecek?
“Filler ve mamutlar ortak bir ataya sahip olduğu için projenin başarılı olacağına inanılıyor”
Colossal’ın ardındaki fikir, ilk olarak 2013 yılında Dr. Church’ün National Geographic Society’de yaptığı bir konuşmada kamuoyuyla paylaşılmıştı. O zaman araştırmacılar, fosillerden elde edilen DNA parçaları aracılığıyla soyu tükenmiş türlerin genomlarını yeniden yapılandırmayı öğreniyorlardı.
DNA okuma ve düzenleme yöntemlerini icat etmesiyle tanınan Dr. Church, var olan akraba bir türün genlerini yeniden yazarak soyu tükenmiş bir türü canlandırıp canlandıramayacağını merak ediyordu. Asya filleri ve mamutlar yaklaşık altı milyon yıl önce yaşamış ortak bir ataya sahip. Bu bilgiden yola çıkan Dr. Church, bir filin genomunu mamut gibi görünecek bir canlı üretmek için değiştirmenin mümkün olabileceğini düşündü.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
“Mamutların dönüşü Sibirya’daki çevre sorunları ortadan kaldırabilir”
Bilimsel bir merakının ötesinde Church, tüylü mamutların yeniden doğuşunun çevre için iyi olabileceğini savunuyor. Bugün, hayvanların bir zamanlar otladığı Sibirya ve Kuzey Amerika Tundrası hızla ısınıyor ve bölgedeki karbondioksit salımı günden güne artıyor. Dr. Church’e göre mamutların dönüşü bu sorun için potansiyel bir çözüm.
Bugün tundra bitki örtüsüne yosunlar hakim. Ancak tüylü mamutların soyu tükenmeden önce bölge daha çok otlaklardan oluşuyordu. Bazı araştırmacılara göre tüylü mamutlar bu ekosistemin mühendisleriydi. Mamutlar yosunları parçalıyor, ağaçları deviriyor ve dışkılarıyla otlaklara gübre sağlayarak bitki örtüsünün korunmasını sağlıyordu. Çalışma, mamutların dönmesinin tundra ikliminde yaşanan yosun sorununu çözeceğini öngörüyor.
Dr. Hysolli ve meslektaşları, fosillerden toplanan tüylü mamutların genomlarını analiz ederek, hayvanlar ve filler arasındaki en önemli farklılıkların bir listesini çıkardı. Deneylerde, saç, yağ ve yüksek kubbeli kafatası gibi mamutları fillerden ayıran 60 gen tespit edildi.
“Bilim insanları, genetik olarak mamutu andıran fil embriyosu üretmeye çalışacak”
Bilim insanları, genomu bir mamutu andıracak şekilde değiştirilmiş bir fil embriyosu yapmaya çalışacak. Bunu yapmak için bilim insanlarının fil yumurtasından DNA çıkartmaları ve onu mamut DNA’sına benzeyecek şekilde değiştirmeleri gerekecek.
Dr. Church ilk başta üretilen embriyoları dişi fillerin rahmine yerleştirmeyi düşündü ancak bu fikir daha sonra aklına yatmadı. Çünkü fillerin tüplerinde döllenmeyi gerçekleştirebilse bile bir mamut sürüsü oluşturmak için çok fazla sayıda dişi file ihtiyacı olacaktı.
Dr. Church bunun yerine, kök hücrelerden üretilen ve rahim dokusunu andıran yapay bir mamut rahim geliştirmeye karar verdi. Yapay rahim üretme fikri ilk kez Dr. Church’ün aklına gelmemişti. Örneğin daha önce Philadelphia Çocuk Hastanesi’ndeki araştırmacılar, kuzu fetüsünü dört hafta boyunca hayatta tutabilmek için rahime benzer bir yapı geliştirmişti. Ancak Colossal’ın yürüttüğü araştırmadaki fark, mamut fetüsünün yaklaşık iki yıl boyunca rahimde beklemesi ve ağırlığının 90 kilograma kadar varabilmesi.
“Mamutların çevreye olan potansiyel faydaları ve çekebilecekleri acılar bir teraziye konmalı”
Londra Ekonomi Okulu’nda felsefe çalışan Heather Bushman’a göre tüylü mamutlar hayata döndürülmeden önce bir kar zarar tablosu çizmek gerekiyor. Bushman’a göre mamutların tundraya sağlayacakları faydanın yaşayabilecekleri olası acılara karşı tartılması gerekiyor. Diğer bir deyişle, tüylü mamutlar geri geldiklerinde yaşayabilecekleri sıkıntılar, tundraya sağlayacakları faydaya ağır basabilir. Bushman’a göre bu tarz etik sorular da çalışmanın bir parçası haline gelmeli.
Öte yandan Colossal’ın yatırımcılarının soruları ise daha farklı: “Mamutlar üzerinden nasıl para kazanabiliriz?” Şirketin ortaklarından Ben Lamm, bu araştırmayla birlikte Colossal’ın genetik mühendisliği ve üreme teknolojisi konularında fark yaratacağını öngörüyor.
“Araştırmanın nesli tükenmekte olan türlere de yardımcı olacağını umuyorum”
Santa Kruz Kaliforniya Üniversitesi’nde paleogenetik üzerine çalışan Beth Shapiro şirketin beklentilerine şüpheyle yaklaşıyor. “Mamut projesinin henüz çok uzun yolu olduğunu hissediyorum” diyen Dr. Shapiro, bu araştırmayla nesli tükenmekte olan türlere de yardımcı olabilecek bilimsel ilerlemeler kaydedileceğini umuyor.
Derleyen: Ayşen Yaman
Kaynak: The New York Times