Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

“Kemal Bey” Erdoğan’ı rahatsız etmeye devam ediyor

Ruşen Çakır, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlunun imam hatip ortaokulu öğrencisi Beray Naz Pusat’ı evinde ziyareti ve dün akşam Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın canlı yayında olduğu sırada yayınladığı video mesajla açıkladığı belgeler üzerinden iktidarı zorlayan hamlelerini değerlendirdi.

Yayına hazırlayan: Tuğbanur Toprak

Merhaba, iyi günler. Bugün ikinci kez karşınızdayım ve Kemal Kılıçdaroğlu’ndan bahsedeceğim. Bir önceki yayında Sezen Aksu meselesi, daha doğrusu Erdoğan’ın Sezen Aksu meselesinde attığı geri adımla ilgili yayında söyledim, Klıçdaroğlu’nun dün akşamki söylediklerinden hareketle bir şeyler söylemeyi düşünüyorum diye. Tereddütlüydüm, sonra sosyal medyada Kılıçdaroğlu’nun paylaştığı bir video gördüm. Görmüşsünüzdür belki, Saray İmam-Hatip Ortaokulu öğrencisi Beray Naz davet etmiş, o da eşiyle beraber evlerini ziyaret etmişler — tam bir halkla ilişkiler faaliyeti. Tabii Beray’ın imam-hatip ortaokulu öğrencisi olması ayrı bir husus. Özellikle Kılıçdaroğlu’nun muhâfazakâr kesime yönelik attığı adımların bir devamı gibi. Ne kadar muhâfazakâr bir aile olduğunu kestiremiyorum; ama en azından çocuklarının imam-hatipte okuduğunu özel olarak vurgulamış. Bu da Kılıçdaroğlu’nun o salı Meclis konuşmaları dışındaki yaptığı hareketlerin, özellikle sosyal medya üzerinden yaptığı çalışmaların etkili olmasına bir örnek. Bu video da herhalde bu yayına verdiğim, “ ‘Kemal Bey’ Erdoğan’ı rahatsız etmeye devam ediyor” başlığına çok uygun. Bu tür Kılıçdaroğlu paylaşımları Erdoğan’ı özel olarak rahatsız ediyordur diye düşünüyorum; çünkü burada halkın içinde bir Kemal Kılıçdaroğlu var, çat kapı giden bir Kemal Kılıçdaroğlu var. Ama en çok rahatsızlık veren husus tabii ki dün akşam yaptığıydı.

Dün akşam ne yaptı? Önce duyurdu, randevulaştı, “Saat 22.00’de, burada size bir açıklama yapacağım, bekliyorum” dedi. Tam Erdoğan’ın NTV’deki yayınının başlangıç saatine verdi randevuyu ve bir yolsuzluk iddiasını dile getirdi. Sonradan anlaşıldı ki, yüksek standartlı bir demiryolu hattının ihâlesiyle ilgili bir olay. Çok büyük rakamlar telaffuz etti –milyar liralar– ve Erdoğan’ın imzaladığı belgeyle nasıl ihâlenin tekrarlanıp, “Beşli Çete” diye tâbir ettikleri o gruptan birisine verildiğini anlattı. Şimdi açıkçası insanlar bunu beklemiyordu. Daha doğrusu, Kılıçdaroğlu’nun bu açıklama yapcğını bildirmesinin ardından, “Acaba ne olacak?” diye insanlar birbirine sorduğunda –hattâ sosyal medyada yapılan birtakım anketler de gördüm–, bir yolsuzluk iddiası açıklaması pek yoktu, daha çok Millet İttifakı’yla ilgili birtakım şeyler, kendisinin aday olup olmayacağı ya da Millet İttifakı’nın adayının kim olacağı gibi hususlar söylendi, beklendi. Kılıçdaroğlu’ndan en çok beklenenler zaten bunlar. Yani, muhalefetin bundan sonra ne yapacağı, nasıl yapacağı, kiminle yapacağı meselesi. Ama o, herkesi bir anlamda kontrpiyede bıraktı ve dosyalar, şimdi görüyorsunuz peş peşe birtakım belgeler gösteriyor ve diyor ki, bunları sonraya bırakalım, isterseniz okuyayım deyip sonunda bir belgeyi, o sözünü ettiğimiz demiryolu meselesini dile getirdi ve tabii ki orada Erdoğan’ın imzasını gösterdi. Erdoğan’ın imzasıyla olmuş bir olay diyerek doğrudan Erdoğan’ı sorumlu tuttu.

Burada Erdoğan’ı özellikle ne rahatsız ediyor? Kılıçdaroğlu’nun tüm Türkiye’ye önceden duyurup, onun hakkında bir yolsuzluk iddiası ya da suiistimali –artık ne derseniz– iddiası dile getirmesi mi? Çok emin değilim. 17/25 Aralık’ı yaşamış bir Erdoğan için bu tür tekil olayların çok da fazla önemli olduğu kanısında değilim açıkçası. Tabii ki rahatsız oluyordur, ama olayın bu boyutundan ziyade, Kılıçdaroğlu’nun bu belgelerin bürokrasinin içerisindeki bazı vatansever bürokratlardan geldiğini söylemesinin Erdoğan’ı özellikle rahatsız ediyor olması lâzım. Bunu da biliyoruz, Kılıçdaroğlu daha önce bürokratlara çağrı yaptı. Belli bir tarih verdi, “Şu tarihten itibaren bu suçlara ortak olmayın, yoksa siz de sorumlusu olursunuz” dedi ve kendi tâbiriyle “vatansever bürokratlar”ın Saray’dan yani Erdoğan’dan gelecek talîmatlara direnmelerini, bu konuda ellerinden geleni yapmalarını istedi, böyle bir çağrı yaptı. Bazılarına naif gelmiş olabilir; ama bence bu, Kılıçdaroğlu’nun son dönemde yaptığı en önemli çıkışlardan birisiydi. Bundan rahatsız olanlar oldu, hatta muhalefetin içerisinden de rahatsız olanlar oldu. Bunların bir tür rövanşizm, tehdit gibi algılanacağını söyleyenler oldu — o ayrı bir tartışma. Fakat bence bu çok ciddi bir meydan okuyuştu, Erdoğan’a meydan okuyuştu. Erdoğan tek adam yönetimini kurmuş, her şeyi kontrol etme iddiasında, her şey onun imzasına bağlı, en ufak bir atama dahi ve Erdoğan’ın bürokratlardan bazılarının ona rağmen bir şeyler yapması çağrısı. Şimdi, dün evinden yaptığı yayının anlamı bu. Diyor ki: “Ben bu çağrıyı yapmıştım ve bu çağrı karşılık buluyor ve işte görüyorsunuz, elimde belgeler var, daha neler var, başkaları da gelecek” diyor ve o kişilere selam söylüyor, belgelere vuruyor ve tebrik ediyor bu kişileri ve Erdoğan’a meydan okuyor. Hatta dedi ki: “NTV yayınındaki cesur gazeteciler bunu sorsunlar”. Tabii ki böyle bir şey mümkün değil. Bunu yaptı.

Şimdi buradaki meydan okuyuş özellikle ilginç bir husus. Erdoğan’a diyor ki: “Ne kadar istersen iste, devleti tam anlamıyla kontrol edemezsin. Ne kadar insanları ayıklasan da, ne kadar her yere kendi güvendiğin isimleri atasan da, KHK’larla vs’lerle insanları tasfiye etsen de, hâlâ birileri sana direnir ve senin emirlerine boyun eğmez ya da boyun eğer gibi gözükür fakat yarınlara hazırlık yapar”. Kılıçdaroğlu’nun zaten bu yaptığı, yarına yönelik bir şey. Yani o belgeyi gösterdiği zaman herhangi bir savcının ya da herhangi bir bürokratın bu konuda bir soruşturma açmasını tabii ki beklemiyor; ama şunu söylüyor: “Yarın biz geldiğimizde bunların hepsine bakacağız ve yarın biz geldiğimizde devletin içerisinden insanlar –kendi tâbiriyle “vatansever insanlar”– da bize yardımcı olacak” diyor. Bu, geleceğe yönelik bir şey. Ama bugüne yönelik meydan okuyuş da, Erdoğan’a, “Senin çalıştırdığın insanları, kontrol ettiğini düşündüğün insanları tam olarak kontrol edemiyorsun ve bunlar seni terk ediyor, terk etmeye devam edecek” d,yor. Bu şüphe bence Erdoğan’ı en çok rahatsız eden husus. Erdoğan’ın gücünü sorguluyor, gücünü küçümsüyor. “Ne kadar uğraşırsan uğraş, birileri sana rağmen bir şeyler yapacak” diyor. Doğru mu söylüyor? Bence doğru söylüyor. Şundan doğru söylüyor: Zaten her ne kadar denetlemek isteseler de, siyaseten iktidarla aynı dalga boyunda olmayan bürokratlar muhakkak vardır; ama daha önemlisi, iktidarla beraber gelmiş olanlar da dahil, iktidarı belli dönemlerde desteklemiş olanlar da olabilir, bunların içerisinde çok büyük bir çözülme bekliyorum açıkçası. Çünkü iktidar çözülüyor, bu iktidarın geleceği yok. Bu iktidarla işbirliği içerisinde, “sadakat bağı içerisinde olmak” diyelim, geleceğe yönelik çok akıllıca bir yatırım değil. Dolayısıyla olayın bir başka boyutu da gemiyi terk etmek. Kılıçdaroğlu bu yaptığıyla, daha önceki çıkışı ve bu çıkışıyla, onlara bir fırsat sunuyor, gemiyi terk etme fırsatı ve hatta onlara bir sıfat –çok olumlu bir sıfat–, vatanseverlik atfediyor. Yani bunu bir çıkar nedeniyle, kendi geleceklerini garanti altına almak için yapıyorlarmış gibi değil de, gerçekten bu ülkeyi sevdikleri için, bu ülkenin vatanseverleri oldukları için yaptıklarını kabul ediyor. Böyle midir, değil midir? Bu ayrı bir tartışma konusu. Tabii ki böyle çok insan vardır; ama şunu da unutmamak lâzım: Ana muhalefet liderinin bu hamlesi esas olarak artık bu geminin yürümediğini, yüzmediğini gören, hisseden, bilen, bir de devletin içerisinde oldukları için birçok şeye sıradan vatandaştan daha fazla hâkim olduğunu varsayabiliriz, hele özellikle kritik yerlerde görev yapanların, artık bu iktidarın daha fazla süremeyeceğini görenlerin bir gelecek yatırımları, bir saf değiştirme yatırımı olarak görmek lâzım. Burada Kılıçdaroğlu’nun bu yaptığı, bir anlamda kaleyi içten fethetmek gibi bir şey. Başarılı olur mu? Bence olabilir. Burada önemli olan, Erdoğan’ın buna vereceği cevaptır. Yani burada cevaptan kastım, Kılıçdaroğlu’nun iddiasına cevap vermekten ziyade, Kılıçdaroğlu’nun o duruşuna cevap vermek. Daha önce biliyorsunuz bürokratlara yönelik çağrısını kriminalize etmeye çalıştı, bunu bir tür bölücülük vs. olarak tanımladı. Ama çok etkili olduğunu sanmıyorum.

Şimdi büyük bir ihtimalle bu olaydan sonra, bu açıklamadan sonra herhalde birilerine yönelik, “Bu belgeleri kimler sızdırıyor?” — ki Kılıçdaroğlu’nun bu söylediği olay, çok da bilinmeyen bir olay değil, ama belli ki çağrının ardından doğrudan bu olayla ilgili, başkaları da olabilir, kendilerine içeriden birinci elden birtakım belgeler yollanıyor anlaşılan. Bilinen olayları tekrarlıyor da olabilir, bilinmeyen olayları söylüyor da olabilir. Olayın ne olduğunun belli bir yerden sonra çok da fazla önemi yok. Burada dediğim gibi, tabii ki rakamlar önemli, tabii ki iddianın detayları önemli, o ayrı bir şey. Ama buradaki mesele şu: Devletin içerisindeki birileri rahatsız oluyor ve ana muhalefet liderine belge veriyor ve ana muhalefet lideri onu önceden duyurarak, randevu vererek, kamuoyuna açıklıyor. İşte bu, Erdoğan’ın iktidarına, o her şeyi denetlediğini söylediği, her şeyi kontrol altında tutmak isteyen ve bunun için Türkiye’deki rejimi çok ciddi bir şekilde değiştiren Erdoğan’a yönelik çok ciddi bir meydan okuyuş ve bu meydan okuyuşu Kılıçdaroğlu sürdürebilirse, Erdoğan’ın hata yapma ihtimalini daha da artıracaktır — ki son dönemde Erdoğan, çok ciddi bir şekilde, çok kritik konularda, çok ciddi hatalar yapıyor. Bunların kimisini muhalefetin hiç dahli olmadan yapıyor; ama muhalefet bir şekilde müdahil olduğu zaman, onu hata yapmaya daha fazla zorluyor. İşte dün Kılıçdaroğlu’nun bu çıkışı Erdoğan’ı yeni hatalara sevk eden bir çıkış oldu. Bakalım Erdoğan buna karşı nasıl bir pozisyon alacak, buna nasıl cevap verecek? “Bay Kemal” demenin ötesinde –ki bunları hep söylüyor zaten– ne söyleyebileceğini açıkçası merak ediyorum. Kılıçdaroğlu’nun bu kendine güvenli hâlinin özellikle Erdoğan’ı fazlasıyla rahatsız ettiğini, bu rahatsızlıktan Devlet Bahçeli’nin de fazlasıyla nasibini almış olduğunu görüyoruz. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.