Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Gomaşinen (84): Kitaplarım

Ruşen Çakır, Gomaşinen’in 84. bölümünde kitaplarını anlattı.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. “Gomaşinen”in 84. bölümünde kitaplarımı anlatmak istiyorum. Şu âna kadar yaptığım “Gomaşinen”lerde bâzı kitaplarımdan bahsettim. Âyet ve Slogan’dan, Derin Hizbullah’tan bahsettim. Metis Yayınları’nda Siyahbeyaz dizisi editörlüğü üzerine zâten başlı başına bir “Gomaşinen” yapmıştım. Orada da bahsetmiştim. Ama şimdi toplu olarak, sayısından tam da emin değilim –16 galiba– kitaptan bahsedeceğim. Şöyle söyleyeyim: Son dönemde Medyascope ile berâber, aslında Medyascope’unn öncesinde Periscope, ondan sonra Medyascope ve YouTube yayınlarıyla berâber, bâzı kişiler bana youtuber filan gibi lâflar söylüyorlar. Bu beni açıkçası rahatsız ediyor. Ben çok eski tip bir gazeteciyim ve şimdi mecbûren böyle bir mecrâda bir şeyler yapmaya, var kalmaya çalışıyoruz. Benim gazetecilik hayâtımda kitaplarım çok önemli bir yer tutardı ve bir süredir maalesef kitap yazamıyorum. Yazmıyorum; ama yazamıyorum da. Çok yoğun olduğum için yazamıyorum. Ama bir taraftan da açıkçası ne yazacağımı, nasıl yazacağımı da bilmiyorum. Bir hevesim de eskisi kadar var mı, emin değilim ya da gençlik dönemimde daha çok yazabildiğim şeylerdi. Şimdi yazsam, aslında çok daha farklı yazarım belki. Fakat bir türlü olmuyor. Bir yanıyla özlüyorum; bir yanıyla korkuyorum. Öyle diyeyim. 

İlk kitabım 1990’da çıktı: Âyet ve Slogan ve o kitabı hâlâ aşabilmiş değilim. Onun yarattığı etki, satışı vs.. 1990 Kasım’ında çıktı. Ben 28 yaşında genç bir gazeteciydim ve gazeteciliğe başlayalı 5 yıl olmuştu. Onun öyküsünü uzun uzun anlatacak değilim; ama meslek hayâtımda yaptığım en başarılı iş herhalde odur. Bir daha onu aşabildim mi, açıkçası çok emin değilim. Daha sonra o kitap, kitap yazmanın verdiği o tatmin –ki kitap yazana kadar çok kitap okumuş birisiyim– şu anda biraz azaldı. Ama o târihlerde özellikle… Ta ortaokuldayken başladık. Sol harekete girdiğimizde, cezaevinde… Bir buçuk yıl cezaevinde kaldım. Galiba yüzlerce kitap okudum. Bunların büyük bir kısmı da edebiyattı. Bütün dünya edebiyat klasiklerini vs. cezaevinde tamamladığımı düşünüyorum. Eksikleri de çıktıktan sonra tamamladım.

1990’daki kitabın ardından, Metis Yayınları’nda, karı koca olan Semih ve Müge, onlarla çok iyi bir uyum yakalamıştık ve ben orada Siyahbeyaz kitaplarının editörlüğüne başladım. Serbest çalışıyordum ve Hıdır Göktaş’la birlikte iki kitap yaptık peş peşe. 1991’de erken seçim karârı alınmıştı. Hıdır Ankara’daydı. Nokta’da berâber çalışmıştık. Ben İstanbul’daydım ve röportaj kitabı yapmaya karar verdik. Türkiye’de yeni yeni başlıyordu o tür şeyler. Önce, Vatan Millet Pragmatizm – Türk Sağında İdeoloji ve Politika diye bir kitap yaptık. Hıdır Ankara’da, ben İstanbul’da röportajlar yaptık; Türk sağının birtakım önde gelen isimleriyle. Bunların içerisinde Hıdır’ın yaptığı Süleyman Demirel röportajı da vardır ve hâlâ başlığı aklımdadır: “Artık demokrasiler tezsizdir. Tezi kalmamıştır.” demişti. Ben İstanbul’da daha çok Türk sağının birtakım önde gelen aydınlarıyla röportaj yapmıştım. Ankara’da Hıdır daha çok politikacılarla yapmıştı. Ardından bu sefer sosyal demokratları; CHP, o zaman 1991 seçimlerine etkili bir şekilde giren SHP vardı. Resmî Tarih Sivil Arayış – Sosyal Demokratlarda İdeoloji ve Politika diye bir kitap yaptık, yine Hıdır’la. Peş peşe çıktı bunlar. 10’un üstünde kişiyle yapılmış röportajlar. Üç aşağı beş yukarı herkese benzer sorular sormuştuk. Ama yazılı değil yüz yüze yapılmış, teybe kaydedilmiş röportajlardı.

Bunun ardından yine aynı şekilde röportaj kitabı olarak, Sol Kemalizme Bakıyor diye Levent Cinemre’yle birlikte bir kitap yaptık. O kitap hâlâ insanların bahsettiği bir kitaptır. Baskısı yok bunların hiçbirisinin. Ama bunları benim http://rusencakir.com/ sitemde pdf olarak bedava indirebiliyor okuyucular. Levent’le yaptığımız bu kitapta da daha çok sosyalist soldan birtakım isimlerle ve birtakım sol akademisyenlerle, meselâ Taha Parla, Asaf Savaş Akat gibi isimlerle yaptığımız röportajlardır. Hâlâ büyük ölçüde anlamı olan röportajlardır; bâzı şeyler belki eskidi, bâzıları birilerini çok kızdırabilir; ama iyi bir iş çıkartmıştık Levent’le birlikte. 

Ondan sonra 1994’te Ne Şeriat Ne Demokrasi – Refah Partisi’ni Anlamak kitabı. Benim Âyet ve Slogan’dan sonra tek başıma yazdığım ikinci kitaptır. Yerel seçimler vardı, Refah Partisi gündemdeydi; ama Refah Partisi’nin o seçim zaferini pek kimse beklemiyordu. Bekleyen az sayıda kişilerden birisi bendim herhalde ve ben seçim öncesi bir dizi röportaj, araştırma vs. yaparak bu kitabı hazırladım. Öyle bir çalıştım ki her şey hazırdı, seçim sonuçlarını bekliyorduk. Seçim sonuçları belli olur olmaz onları da ekleyerek kitabı bastık. Yani 1994 Mart sonunda seçim yapıldı. Herhalde biz onu 1994 Nisan ya da en geç Mayıs ayına yetiştirdik. Ne Şeriat Ne Demokrasi – Refah Partisi’ni Anlamak — çok da güzel bir fotoğraf bulmuştuk. Kapağına onu koymuştuk. O kitap da bayağı bir etkili olmuştu. Hâlâ onu da benim web sayfamda insanlar bulabiliyorlar.

Ben kitaplarımın önemli bir kısmını başkalarıyla yaptım. Hıdır’la yaptım, Levent’le yaptım. Bir tâne Hatemi’nin İran’ı diye kitap var; Sami Oğuz’la yaptığımız. İran’la ilgili “Gomaşinen”de anlatmıştım: Sami, Anadolu Ajansı’nın Tahran muhâbiriydi. Ben oraya gittiğimde bana çok yardımcı olmuştu ve İran’ı çok çok iyi biliyordu. Onunla ortak bir kitap yaptık ve ilk defâ Metis dışında bir yayınevinden, İletişim’den –ki bir tür kardeş yayınevidir, Tanıl başta olmak üzere çok arkadaşımın olduğu bir yer– basmıştık. O târihte Muhammed Hatemi, Reformcu Hareket’in Cumhurbaşkanı ve İran’ı değiştirme iddiasındaydı. İşte biz bunu sorgulayan bir kitap yapmıştık. Ben İran’da yaptığım röportajları koydum oraya daha çok. Sami de İran devlet yapısını –ki çok karmaşıktır–, İran Devrimi’nin bir tür târihini anlatmıştı. Çok başarılı bir kitap olmuştu. Özellikle Sami’nin yazdığı bölümler…

Ardından aynı târihte, 2000’de çıkıyor Hatemi kitabı, 2000’de ben İslâmcı kadınlar üzerine, Direniş ve İtaat – İki İktidar Arasında İslâmcı Kadın diye yine kendi başıma bir kitap yazdım. Benim en çok sevdiğim kitaplardan birisidir. Çok fazla ilgi gördüğünü söyleyemem; ama çok sayıda kadınla röportaj da yapmıştım — Türkiye’de o târihteki başörtüsü direnişi, mücâdelesi ve yasağıyla ilgili. Ama bunun ötesinde başlıkta da söylediğim gibi, “iki iktidar arasında”… Bir, o anda hâkim olan Türkiye’deki İslâmcılık karşıtı iktidar; bir diğeri de İslâmî hareket içerisindeki erkek egemen iktidar. Bunlar arasındaki İslâmcı kadını anlatmıştım. Çok sevdiğim bir kitaptır. Belli bir ilgi gördü; ama hak ettiği ilgiyi çok gördüğünü düşünmüyorum. 

Ardından 2001’de Derin Hizbullah – İslâmcı Şiddetin Geleceği kitabı çıktı. Burada da Hizbullah’ı anlattım; ama çok zorlandık. Çünkü Hizbullah’ın yazılı hiçbir metni yoktu. Çok emek verdim. Çok uğraştım ve kitap çıktıktan belli bir süre sonra, Hizbullah kendini artık legal alana taşımaya başladı. Ben Hizbullah yöneticileriyle röportaj yaptım vs.. Daha sonraki bölümlerde ve daha sonraki baskılarda genişlettik ve onları da ekledik. Ama ilkinde, Hizbullah’ın birinci elden kendi söyledikleri yoktu. Genellikle Hizbullah’ın izini sürmek vardı ve bir de benim Hizbullah îtirafçısı birisiyle yaptığım, çok geniş kapsamlı bir söyleşi vardı. Ama sonraki baskılarda bunu geliştirdik. 

Yine 2001’de, yine gazeteci bir arkadaşım olan Fehmi Çalmuk’la –Fehmi Çalmuk, İslâmî hareket içerisinden bir gazetecidir– onunla yaptığımız Recep Tayyip Erdoğan – Bir Dönüşüm Öyküsü kitabı var. Hâlâ bu kitap kullanılır. İnsanlar kullanırlar, alıntı yaparlar. Buradan hareketle arada sırada Fehmi’ye ve daha çok bana çatanlar, çakanlar olur. Çok iyi bir kitaptı bu da. Fehmi, çocukluğundan îtibâren Erdoğan’ın hayâtını anekdotlarla derlemişti. İlk bölümü o anlatıyordu. Kitabın ilk bölümü oydu. İkinci bölümde ben analitik bir bölümü kaleme aldım. Kitap bence hâlâ çok değerli bir kitap. 2001, yani o zamândan bu zamâna Tayyip Erdoğan zâten ülkeyi yönetiyor. 

Ardından yaptığım iki kitap… Bunlar Vatan gazetesinde yaptığım yazı dizileri — ki ikisi de bayağı bir ilgi görmüştü. Özellikle Nereye Gitti Bu Ülkücüler dizisi — bunu bir “Gomaşinen”de anlattım. 2003’te o çıktı. Türkiye’nin Kürt Sorunu kitabını da yine Vatan gazetesine çok geniş bir yazı dizisi olarak yaptım. Onu da 2004’te kitaplaştırdım. Bunlar gazete çalışmasından türemiş kitaplar. Ama zâten o dizileri yaparken bunları kitap yapmayı düşünüyordum. Diziyi de ona göre kotarıyordum kafamda. Ama günlerce sürdü. Özellikle Nereye Gitti Bu Ülkücüler dizisi. Ülkücü hareketin çok sayıda kadrosuyla –Devlet Bahçeli hâriç, o kabul etmemişti– ve de Türkiye ve yurtdışından çok sayıda, e-posta yoluyla diziye katılan ülkücüler vardı kitapta. Türkiye’nin Kürt Sorunu o kadar ilgi görmedi; ama onda da bölgede çok sayıda kişiyle yaptığım röportajlar vardır. 

Daha sonra iki tâne –tam olarak buna kitap demek mümkün mü bilmiyorum– TESEV’de –artık eskisi kadar etkili değil, bir zamanlar çok etkiliydi ve TESEV’de ben de çalıştım– iki tâne rapor hazırladık ve bunlar kitaplaştı. Birisi, İmam Hatip Liseleri: Efsâneler ve Gerçekler diye, İrfan Bozan ve Balkan Talu ile birlikte hazırladık. 2004’te çıktı bu. Bir diğeri, Sivil, Şeffaf, Demokratik Bir Diyânet İşleri Başkanlığı Mümkün mü? Bunu da yine İrfan Bozan’la yaptık. 2005’te çıktı. Bu iki çalışmayı da çok geniş kapsamlı yaptık. Türkiye çapında yüz yüze görüşmeler yaptık. Mezunlar, âileler, yöneticiler, Diyânet İşleri Başkanlığı yöneticileri, câmi cemâatinden insanlar, farklı sivil toplum kuruluşu temsilcileri… İkisi de çok iyi çalışmalardı diyebilirim. Ama TESEV’in bir adı vardı o dönemde. Ondan dolayı bâzı kesimler, TESEV’de ne yapılırsa yapılsın îtibar etmiyorlardı. Ama biz burada alnımızın akıyla, TESEV’de bu iki çalışmayı yaptık. İmam-Hatip kitabı çıktığı sırada, ben Washington’da Vatan gazetesi adına çalışmaya başlamıştım. Hattâ ben oradayken yayımlandı. 

Daha sonra iki tâne, Şerif Mardin Hoca’nın “Mahalle Baskısı” üzerine, Şerif Hoca’yla yaptığım röportajların ve ardından yine Şerif Hoca’yla birlikte yaptığımız çok büyük bir yuvarlak masa toplantısı diyelim –İstanbul’da, Cemal Reşit Rey’de yapmıştık; başka katılımcılar da vardı– onların olduğu bir kitap çıktı. Bu kitaplar Doğan Yayınları’ndan çıktı. Bir diğeri de Mahalle Baskısı Var mı Yok mu? diye, yine İrfan Bozan’la yaptığımız kitaptır. Ama bunlar, benim bir Direniş ve İtaat, Derin Hizbullah kitaplarım gibi değil. Daha başka türlü diyelim; ama sonuçta kitap. 

En son yaptığım kitap yine bir arkadaşımla, Semih Sakallı ile birlikte, 100 Soruda Erdoğan – Gülen Savaşı. 2014’te çıktı bu kitap. Çok iyi bir kitaptır. Hâlâ var ve hâlâ bugün yaşananları anlamakta bir başlangıç olarak çok kapsamlı bir iş çıkarttık orada. Zâten ben Gülen-Erdoğan savaşını daha ilk andan îtibâren adını “savaş” olarak koyup, böyle ele alan çok sayıda yazı yazmıştım, röportaj yapmıştım vs.. Onların hepsinden yararlanarak bunları çıkarttık. Son kitabım bu. Ama esas daha sonra, 2014’te çıkan bu kitabın ardından Metis’te 2016 yılında benim için çok anlamlı olan bir kitap çıktı. O da yazdığım bâzı yazılarla yaptığım bâzı röportajların, özellikle Kandil röportajlarının Kürtçeye çevirisinden hareketle çıkan Kürtçe bir kitap. Yani benim seçme yazılarım diyelim. Kürt sorunu üzerine seçme yazılarım. Bir arkadaş çevirmişti. Gerçek adını kullanmadı, çünkü bir kamu kuruluşunda çalışıyordu o sırada. Onun çevirisiyle 2016’da Kürtçe de bir kitabım oldu. Onu da çok severim. Anlamıyorum; ama çok severim. 

Bu kadar kitaba ek olarak iki de çevirim var. Fransızcam var; ama aslında benim öyle muazzam bir Fransızcam yok. İlk yaptığım çeviri, Daniel Cohn-Bendit’dendir. Daniel Cohn-Bendit, 68 hareketinin önde gelen liderlerinden. Daha sonra Avrupa’da, Avrupa Parlamentosu’nda milletvekili, Yeşil hareketin içerisinden. Onun tam Türkçesi “Kapalıçarşı” olan bir kitabı vardı. Böyle çok kolay bir kitaptı, anılarını anlattığı. Ama Kapalıçarşı, Türkiye’de çok anlaşılmayacaktı. Kitabın en sonunda, kitabı bitirirken “Hepinizi öpüyorum” diye bitirmişti. Hani bu, benim, “Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler” gibi bir şey. Biz onu kitabın adı yaptık. Adımı yazmadım. Adımı yazmadım, çünkü o tarihte Türkiye hâlâ zordu. Ne olur ne olmaz diye bir müsteârla çıktı. Kemal Başar adıyla çıktı. Çok da satmadı; ama keyif aldım. Ama şunu söyleyeyim; editör arkadaşlar Metis’te bana bayağı bir küfretmiştir. Çünkü onlara çok iş düştü. Çünkü benim çeviri konusunda çok tecrübem yok. Ama en büyük çeviri, imzâmla 2000 yılında çıkan çeviri: Kızıl Ordu Fraksiyonu – Batı Avrupa’da Gerilla Mücâdelesi diye, RAF üzerine. İki Fransız’ın, Anne Steiner ile Loic Debray’ın yaptığı çok iyi bir çalışma vardı. Ben bunu okuduğumda çok etkilenmiştim. Sol hareketten gelen birisi olarak… Böyle örgüt sosyolojisi üzerine muazzam bir kitaptı. Bunu çevirdim, hattâ böyle bir deftere çeviriyordum, kareli deftere. O zamânlar bilgisayar vs. daha yeni yeni olan şeyler. Yıllar önce çevirmeye başlamıştım, yarım kalmıştı. Sonra tekrar başına oturdum. Yaptım; ama kötü bir çeviri oldu. Orada editör arkadaşlar bayağı bir uğraştılar. Çok uğraştılar Allah için. Çünkü yaptığım çeviriyi ben bile anlamıyordum. Ama sonuçta çok temiz bir iş çıktı. Hattâ geçen gün gazeteci bir arkadaş: “O kitap hâlâ var mı?” dedi. Bildiğim kadarıyla hâlâ Metis tarafından basılıyor. Çünkü belli bir çevrenin ilgiyle okuduğu bir kitap. 

Evet. İki çeviri, çok sayıda kitap. Bunlardan iki tânesi rapor şeklinde yapılmış; ama kitap. Bir tâne Kürtçeye çevrilmiş derleme kitap. Bütün bunlar benim şu âna kadarki gazetecilik hayâtımın dökümü. Herhalde şu “Gomaşinen”leri bir gün bitirirsem –ki yakında bitireceğim– “Gomaşinenler”i kitap yapıyorum. Onu söyleyeyim. Metis’le konuştuk. Onlar da bekliyorlar. Büyük bir kısmının deşifresi de yapıldı. Ama bunların üzerinden bir geçmem lâzım. Çünkü “Gomaşinen”lerin büyük bir kısmını küçük notlarla ve irticâlen yapıyorum. Hatâ yaptığım da oluyor. Onları düzeltmem gerekiyor. Herhalde çok geçmeden, “Gomaşinen”lere bir yerde noktayı koyup, onun kitabını Metis’ten çıkartacağım. Ondan sonra yeni kitap… Herkes bana der ki: “Âyet ve Slogan’ın yenisini yapsana”. Yapmayacağım. Çünkü yapacak fazla bir şey yok ya da yapacak birisi varsa, artık ben değilim. Ben nasıl gençken bunu yaptıysam, genç bâzı gazeteciler yapsınlar. İyi olur. Yaparlarsa iyi olur. Ben ne yazarım, bilmiyorum açıkçası. Ama her şeyi bırakıp, en çok sevdiğim polisiyelerden, bir polisiye yazmaya belki kalkarım. Ama şu anda ona vaktim yok. Şu anda ilk vereceğim vakit herhâlde “Gomaşinen”in kitap hâline getirilmesidir. Ondan sonra kendimi tam anlamıyla emekliye ayırırsam –ki inşallah yaparım– o zaman böyle daha eğlenceli birtakım şeylerle uğraşırım diyorum. 

Evet. Kitaplarımdan bahsettim. Ne zamandır yazmıyorum. Korkuyorum, üşeniyorum; ama özlüyorum. İnşallah en kısa zamanda “Gomaşinen”lerin kitap hâliyle de karşınıza çıkarım. Tabii bunu yapmam için “Gomaşinen”lere bir son vermem gerekiyor. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler…

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.