Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

AK Troller AK Parti’ye karşı

Gazeteci İbrahim Haskoloğlu’nun tutuklanmasının ardından, daha önce TBMM Başkanı Mustafa Şentop ile yaptığı söyleşi ve o söyleşiye ilişkin sosyal medyada paylaşılan fotoğraf trol tartışmalarına neden oldu.

Kendisini hedef alan Cumhur Frankfurt isimli Twitter kullanıcısına, “Trollerle muhatap olmadım, prensibimi bozuyorum, terbiyesizlik yapma” yanıtını veren Şentop, bugün (20 Nisan) yaptığı açıklamada, “Kimin, kimin sahibi olduğunu herkes biliyor, bu konuyu kapatmayacağım” dedi.

Ruşen Çakır, Mustafa Şentop’un yaşadığı polemiğin ardından başlayan AK Parti’deki troller tartışmasını yorumladı. Cumhur Frankfurt adlı trole Twitter’dan cevap veren Mustafa Şentop’un “parti içi operasyon” ifadesine vurgu yapan Ruşen Çakır, daha önce eski Başbakan Ahmet Davutoğlu ve eski Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün de benzer operasyonlarla görevlerinden ayrıldığını hatırlattı.

Şentop’un bugün TBMM’de gazetecilere yaptığı açıklamaların AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik “uyarı” niteliğinde olduğunu belirten Ruşen Çakır, seçimlere 13 ay kaldığını hatırlatarak Erdoğan’ın parti içinde farklı kesimleri temsil eden her isme ihtiyacı olduğunu söyledi.

Spotify’dan dinleyebilirsiniz:

Yayına hazırlayan: Betül Gökce

Merhaba, iyi günler. Meclis Başkanı Prof. Mustafa Şentop çok öfkeli. Kendisine yönelik bir trol saldırısına karşı bugün de gazetecilerin bununla ilgili sorularını yanıtladı. Ama bu trol, kendi partisiyle yakınlığı bilinen bir trol; yani aktrol — adı Cumhur Frankfurt. 

Olayı bir hatırlayalım: Öncesinde, Mustafa Şentop genç gazeteci arkadaşımız İbrahim Haskoloğlu’yla bir görüşme yapmış. Kendisini 5 Şubat’ta ziyâret etmiş. “Kendisine ziyâret için teşekkür ederim” diyor. Birlikte fotoğrafları var. Daha sonra, İbrahim Haskoloğlu dün tutuklandı biliyorsunuz. Tutuklanma gerekçesi de sosyal medyada yaptığı bir paylaşım. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MİT Başkanı Hakan Fidan’la ilgili hacker’ların yaptığını söylediği bir kimlik bilgileri paylaşımından dolayı ifâdesini aldılar ve tutukladılar. Neyse, bu çok alâkasız bir şey ve Türkiye’de artık alıştığımız, gazetecilere yönelik uygulamalardan, yaratılan mağduriyetlerden bir örnek. Genç meslektaşımızın bir an önce özgürlüğüne kavuşmasını temenni ediyorum, bunu da belirteyim. 

Şimdi, bu olayın üzerine, Cumhur Frankfurt adındaki trol, “Arkadaşa tütün ve temiz don lâzımmış” diyerek Mustafa Şentop’u etiketledi. Arkadaş dediği İbrahim Haskoloğlu cezâevinde. Bir Meclis başkanına birisinin böyle bir sosyal medya paylaşımı yaptığı bir ülkedeyiz. Tamam, eyvallah, yapıyorlar; ama Türkiye’de mesele, İbrahim Haskoloğlu yine sosyal medya paylaşımından dolayı hapse atıldı, tutuklandı. Bu kişi Meclis Başkanı’na bunu yapıyor ve hiçbir şey olmuyor. Tamam ifâde özgürlüğü vs. diyelim, ama değil; yani bu başka bir şey. Bunun hukukî olarak cezâsı nedir bilmiyorum; ama açıkçası çok büyük bir terbiyesizlik. 

O da zâten, “Cumhur Frankfurt, terbiyesizlik yapma” demiş. Doğru demiş, kesinlikle doğru demiş. Ardından, “Bugüne kadar trollerle muhâtap olmadım, ilk defâ bozuyorum prensibimi. Ama sûret-i haktan görünüp iç operasyon çekenlere gereken cevâbı vermek îcap ediyor bâzen” demiş. İşte en önemli yer burası. Sûreti-i haktan görünmek nedir? Aynı şekilde, aynı yolun yolcusuymuş gibi gözüküyor; ama “iç operasyon çekiyor”. İç operasyon, parti içi operasyon. Bu da çok açık; dış bir saldırı söz konusu değil. 

Parti içerisinden birilerinin, partili görünen birilerinin, AK Partili gözüken birilerinin yaptığı bir iş. Şu anda AKP deyince aklımıza ne geliyor? Tabii ki öncelikle Erdoğan geliyor; sonra Hulusi Akar, Süleyman Soylu vs. ve tabii ki bir yerde Meclis Başkanı geliyor. Protokol açısından da bakıldığında, her ne kadar Meclis’in artık eskisi kadar işlevi olmasa da, Meclis Başkanı çok önemli bir yerde. Ve kim olduğunu bilmediğimiz, çok da fazla umursamadığımız bir trol bu kişiye fütursuzca saygısızlık yapıyor. 

Bakın, şöyle bir şeyi var profilinde: “Ne yoldan, ne farzdan sünnetten düştük, ocağın gediğidir yerimiz bizim” diye yazıyor. 319 bin takipçisi var Twitter’da bu genç trolün. Fotoğrafları falan da var. Belli ki o fotoğraf kendisinin. Ama her ne kadar dinî referanslar kullansa da, bunun bir İslâmî hareketten geldiğini zannetmiyorum. Gelse bile, şu anda vardığı yer bambaşka bir yer — onu da vurgulamak lâzım. 

Diğer paylaşımlarına baktığımız zaman, tabii ki öncelikle her vesîleyle Cumhurbaşkanı Erdoğan güzellemeleri, terörle mücâdele, muhâlefetle mücâdele; Akşener’e, Kılıçdaroğlu’na saldırılar. Şimdi, bunları anlıyoruz; Aktrol Akşener’e saldırır, Kılıçdaroğlu’na saldırır, HDP’ye saldırır. Peki Meclis Başkanı’na niye saldırıyor? İşte burada işler değişiyor. 

Bu aslında ilk örnek değil. Bunun en çarpıcı örneği Ahmet Davutoğlu’na yapılandı. Ahmet Davutoğlu’na bir operasyon çekildi: Pelikan Operasyonu. Ve başbakanlığı da, parti başkanlığını da kaybetti. Bayağı bir süre sonra partiden de ayrıldı, kendi partisini kurdu; ama o tek örnek değildi. Bir diğer örnek, yakın bir örnek: Abdülhamit Gül. İstifâ etti, “görevden affını istedi”; ama biliyoruz ki o da bir yere sürüklendi ve o yere sürüklenmesinde o aktrollerin bir kısmının birinci derecede rolü vardı. 

Zâten bugün ne oldu? Mustafa Şentop bugün Meclis’te bir faaliyet sırasında gazetecilerin sorularını cevapladı. Böyledir gazetecilikte; gündemde olduğu zaman bir denk getirilir — o da danışmanları aracılığıyla haber yollar, “Sorularını sorsunlar” diye. 

Mustafa Şentop bugün gazetecilerin sorularını cevapladı ve orada da aynı şekilde devam etti. Bakalım ne demiş? Ama şunu özellikle vurgulayayım, yanında baş ombudsman vardı: Şeref Malkoç. Şeref Malkoç’un bir özelliği de eskiden beri Millî Görüş hareketinden bir isim olması — aynı zamanda Abdülhamit Gül’ün kayınpederi. Yani kızı, yeni görevini kaybeden –ya da “istifâ eden” deniyor, ama aslında istemeye istemeye gitti anladığım kadarıyla– Abdülhamit Gül’ün kayınpederi ve Mustafa Şentop’un yanında Şeref Malkoç’un bulunması hiç şaşırtıcı değil. 

Bakalım ne demiş? Diyor ki: “Bu konuyu kapatmayacağım. Burada, aynı siyâsî görüştenmiş gibi davranarak, bâzı yerlere cevap yetiştirerek kendilerine güç elde ettiğini düşünenler, daha sonra bunu şahsî çıkarları için kullanmaya yöneliyorlar. Kimsenin buna müsaade etmemesi lâzım”. Bunun öncesinde de söylediğini biliyoruz; “Uzun zamandır kayıtdışı siyâsetle mücâdele ediyoruz” diye söylemişti. Aslında bu açık bir biçimde… nasıl söyleyeyim? “Tamam, siz silâh çektiniz, ben de kendimi savunuyorum” açıklaması. 

Normal şartlarda şöyle oluyor: Troller birine saldırıyor, o saldırılan kişi sessiz kalıyor ve gözünü Erdoğan’a dikiyor. Nasıl Erdoğan’a dikiyor? Diyor ki: “Cumhurbaşkanı müdâhil olsun, benden yana tavır alsın ve o kişileri de tasfiye etsin, etkisizleştirsin”. Genelde öyle olmuyor. Onlar sessiz kalıyorlar, Cumhurbaşkanı da sessiz kalıyor ve sessiz kalan kişi kaybediyor. Görevini kaybediyor; pozisyonunu kaybediyor; gücünü, iktidârını kaybediyor ve yalnızlaşıyor.

Bu arada, o kişiye bu operasyonlar çekilirken, diğer operasyona muhâtap olabilecek kişiler de sessizliği tercih ediyorlar. O kişi sessiz kaldığı için diğerleri de sessizliği tercih ediyor ve orada, bildiğimiz o meşhur slogan devreye giriyor: “Susma, sustukça sıra sana gelecek”. Ve herkes sırasını savıyor ve iktidârını kaybediyor. Kim güç kazanıyor? İşte bu troller, Pelikan vs. denilen kişiler. 

Bunların AKP’ye ne zaman katıldığının, Refah Partisi’nden beri olup olmadıklarının hiçbir anlamı kalmadı. Zâten büyük bir kısmı yoktu; baktığımız zaman da, bunlara müsaade edecek kişiler değil. Örneğin ben Mustaf Şentop’u bildim bileli bu hareketin içerisindedir. Herhalde kendisine sataşan bu kişinin yaşı kadar ben onu bu hareketin içerisinde tanıyorum. 

Ama öyle bir an geliyor ki, meşrûiyetlerini nereden aldıkları belli olmayan birileri, ellerinde satırla, tavayla gelip… esas görevleri, biliyorsunuz muhâlefeti susturmak, “terörist” demek, “vatan hâini” demek vs.. Ama bu arada tabii daha fazla iktidar, daha fazla güç ve Şentop’un da söylediği gibi şahsî çıkarları için kullanmak hedefiyle içeriden önlerine çıkan engelleri de kolaylıkla tasfiye etmeye çalışıyorlar. 

Mustafa Şentop’un, Abdülhamit Gül’ün ve diğerlerinin üç aşağı beş yukarı benzer özellikleri var: Millî Görüş hareketi içerisinden gelmeleri, İslâmî bir birikimlerinin olması, İslâmî siyâset içerisinden gelip buralarda var olmaları. Ve de işin acayip tarafı şu: AKP’nin içerisindeki “son samuraylar” bunlar; yani bu hareketten, bu gelenekten gelen ve hâlâ etkili bir şekilde kalan ve birazcık da ayaklarını sağlam basmaya çalışan kişiler. Onların varlığını herhalde diğerleri bir tehdit olarak görüyorlar ve onları yok etmeye çalışıyorlar. Bu arada tabii onlarla aynı geçmişten gelip, bugün o geçmişi tamâmen bir kenara bırakıp, sâdece ve sâdece iktidarlarını, Erdoğan’ın kendilerine sunduğu o daracık alanı muhâfaza etmeye çalışan ve bu alanda gerektiğinde trollerle işbirliği yapan, en azından onların ayağına basmamaya çalışanlar var. Bir de onlara boyun eğmemek isteyenler var. İşte Mustafa Şentop bu konuda açık bir şekilde tavır alan belki de ilk isim — ânında tavır alan ilk isim. 

Abdülhamit Gül de bir şeyler söyledi; ama çok dolaylı söyledi. Süleyman Soylu’yla atışması vs.. bunların hepsi dolaylıydı. Onu ancak kazıdığımız zaman, altından bir şey çıkıyordu. İlk defâ açık açık bir şey çıkıyor. Ve burada da karar mercii yine Cumhurbaşkanı Erdoğan olacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan ne yapacak? Mustafa Şentop’a doğrudan sâhip çıkıp bu kişilerin etkisizleşmesini sağlayacak birtakım mekanizmaları mı işletecek? Açıkçası çok emin değilim. 

Ama şunu da unutmamak lâzım — yayının başlığına dönecek olursak: “Aktroller AKP’ye karşı”. 14 ay içerisinde seçim olacak; belki 14 ay sonra, belki daha önce. 

Ve bu seçimde Erdoğan’ın her oya ihtiyâcı var. Her kadroya Erdoğan’ın ihtiyâcı var. Bugün meselâ, İYİ Parti’den ayrılmış olan bir milletvekilini partisine kattı ve bunu büyük bir başarı olarak lanse ettiler — Balıkesir Milletvekili İsmail Ok’u partisine kattı. Ama şu hâliyle, diyelim ki Mustafa Şentop gibi bir ismi ya da ona yakın duran birtakım milletvekillerini, il başkanlarını, parti meclisi üyelerini, MKYK üyelerini kaybetmek gibi bir riski Erdoğan niye alsın? 

Düne kadar Oğuzhan Asiltürk üzerinden Saadet Partisi’ni yanına çekmeye çalışıyordu Erdoğan. Kim gelirse gelsin, oy getirsin ve seçmen kitlesini genişletsin. Böyle bir derdi olan Erdoğan’ın, partisinde belli bir şeyi temsil eden az sayıdaki ve önemli konumdaki insanları birtakım trollerin kişisel hesapları için gözden çıkarması bana çok gerçekçi gelmiyor. Ama Mustafa Şentop’un bu çıkışı da Erdoğan’a yönelik bir uyarı gibi geliyor bana. Yani artık birilerinin canına tak etmiş durumda. Onu söylüyorlar. Bakalım ne olacak? 

Ama şunu da söylememe izin verin: Daha önceki yayınlarda da hatırlattım, bir zamanların en meşhur aktrolleri şu anda –meselâ bir tânesi Taha Ün– şu anda Gelecek Partisi’nde siyâset yapıyor ve o geçmişini unutturmaya çalışıyor. Ama trol olduğu zaman, aktrollerin başlarında yer aldığı zamanki tavırları da kolay kolay unutulacak gibi değil — şahsen ben asla unutmayacağım, çünkü bizzat bana yönelik de birtakım şeyler yapmıştı, ama başkalarına da yaptı. 

Bu kişiler bir güce dayanıyorlar; o güçle berâber gidiyorlar. O güç arkalarından çekildiği zaman, öyle, kendi başlarına kalıyorlar. Sonuçta, eninde sonunda iyi kötü siyâset yapan, seçim kazanmış ve siyâsetin önemli yerlerinde önemli görevler üstlenmiş kişilere karşı, adlarını bile bilmediğimiz, kimi zaman gerçek adlarını bilmediğimiz, kimi zaman sûretlerini bilmediğimiz birtakım insanlar, böyle çok kolay –çok kaba tâbirle olacak, ama gerçekten böyle oluyor– “kelle koparıyorlar”. Ve bu artık bir şımarıklık hâline gelmiş durumda. Bakalım Mustafa Şentop’un bu çıkışı bir etki yaratacak mı? Şu hâliyle baktığımız zaman, bu Cumhur Frankfurt ismi de bir acayip yani. Mustafa Şentop’la ilgili tweet’ini silmiş, ama silmesinin hiçbir anlamı yok, hepsi kayıtlara alınmış. Tweet silmekle falan olacak bir şey değil bu. Mustafa Şentop’un çıkışı, bu ve benzeri kişilerin devredışı bırakılması ve iktidar tarafından sâhiplenilmemesi mi? Bundan vaz mı geçecekler? Sanmıyorum; çünkü trollere çok ihtiyâcı var iktidârın. Baş edemiyorlar. Normal medyası yetişmiyor ve her türlü desteğe, bu tür sosyal medyada dezenformasyon yapacak, şunu bunu yapacak, insanları yıldıracak, gözlerini korkutacak kişilere çok ciddî bir şekilde ihtiyaçları var. Ne denir? Bakalım ne olacak? 

Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.