Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Türkiye’de Din veya İnanç Özgürlüğü İzleme Raporu 2022: “AİHM kararları acilen uygulanmalı”

Norveç-Helsinki Komitesi İnanç Özgürlüğü Girişimi’nin Türkiye’de 2019-2021 yılları arasında din veya inanç özgürlüğüne ilişkin yasal ve hukuki gelişmeleri uygulamalarla birlikte ele aldığı rapor “Temenniden Eyleme İlerleme Çağrısı” ismiyle yayımlandı. İnanç Özgürlüğü Girişimi’nin kurucularından Dr. Mine Yıldırım, raporu Medyascope’a anlattı.

Raporda zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersi, vicdani ret hakkı, gayrimüslim cemaatlerin hukuki statüsü ve cemevlerinin ibadethane sayılmaması konusu da dahil olmak üzere din ve inanç özgürlüğüne dair pek çok konu ele alınıyor. Kadınların ve LGBTİ+’ların din ve inanç özgürlüklerinin kullanmalarının önündeki engelleri de konu edinen rapor, Türkiye’yi uluslararası hukuk ve iç hukukta garanti altına alınan temel insan haklarını korumak üzere gerekli düzenlemeleri yapmaya çağırıyor.

İnanç Özgürlüğü Girişimi’nin Dr. Mine Yıldırım öncülüğünde hazırladığı rapor, din ve inanç özgürlüğünün kilit unsurları olarak yasal, yargısal ve idari düzenlemelere odaklanıyor, bu konudaki uygulamaları inceliyor ve gerekli düzenlemelere dair tavsiyelerde bulunuyor.

Gayrimüslim cemaatlerin yasal statüsü

Din veya inanç özgürlüğü alanında temel meselelerin çözülmediğine dikkat çekilen raporda gayrimüslim cemaat vakıfları yönetim kurulu seçimlerinin 2013 yılından beri engellendiğine dikkat çekiliyor. 

Araştırmanın bulgularına göre söz konusu vakıfların yönetim kurulu seçimlerine yönelik yasal çerçeve net olmadığı için bu engellemeler sonucunda vakıflara bağlı ibadethane, okul ve hastane gibi mülklerin idaresi zorlaşıyor. 

Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün (VGM) 2013 yılında cemaat vakıflarının yönetim kurulu seçimlerini düzenleyen yönetmeliği iptal etmesinin ardından yeni düzenleme getirilmemişti. 2019’da ise VGM ilgili yönetim kurullarının eksik üyelerini atama yoluyla belirleyeceğini açıklamıştı. Raporda bu kararın örgütlenme özgürlüğünü de engellediğine dikkat çekiliyor.

Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) Ermeni Patrikhanesi seçimlerine yönelik müdahalelerin kanunla öngörülmediği konusundaki kararına rağmen gerekli yapısal düzenlemeler yapılmış değil.

Rapor bunun dışında Sünni Müslüman, Alevi, Hristiyan ve Yahudi cemaatlerine ait mülk kayıplarına da ışık tutuyor.

1935 tarihli Vakıflar Kanunu Müslüman ve gayrimüslim vakıflarını vesayet altına aldı” sözleriyle başlayan “Mülkiyetin korunması” başlıklı bölümde VGM’ye tanınan aşırı yetkiler nedeniyle el konulan ve müsadere edilen vakıf mülklerine değiniliyor.

Rapordaki bulgulara göre 2007 yılı itibariyle el koyma işlemlerinden zarar görmüş 24 Rum Ortodoks cemaat vakfına ait 990 adet mülk var. Aynı sürede Yahudi cemaatinden 24 cemaat vakfı da aynı işlemle karşı karşıya kalmış. Bu konuda AYM’ye yapılan başvurularsa çoğunlukla sonuçsuz kalıyor.

Cemevlerinin ibadethane sayılmaması

Alevilerin cemevlerine ibadethane statüsü verilmesine yönelik talebinin hala karşılanmadığına dikkat çeken raporda, Yehova Şahitlerinin ibadethanelerine de resmi statü verilmemesinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına aykırı olduğu vurgulanıyor.

AİHM, “ibadet yeri statüsü tanınmaması kararının başvurucuların din özgürlüğünü doğrudan etkilediğine ve bu kararların meşru amaçla orantılı veya demokratik bir toplumda gerekli olarak değerlendirilemeyeceğine” hükmetmişti. Bunun dışında cemevlerinin elektrik faturalarının devlet tarafından karşılanmayışına itirazları kabul eden birçok yerel mahkeme kararı da var.

Rapor, bu kararların yine de emsal karar kabul edilmeyişinin cemevlerinin hukuki yolları kendi başına ilerletmesime sebep olduğunu da belirtiyor.

Kadınların din ve inanç özgürlüğüne erişimi mercek altında

Raporda, kadınların din veya inanç özgürlüğüne erişimi konusu için de bir başlık ayrılmış.

Kadınlar, din veya inanç özgürlüğü de dahil olmak üzere, insan haklarını kullanırken özgür iradeleri önünde büyük engellerle karşılaşıyor” tespiti raporda yer alıyor.

Bu engeller arasında gayrimüslim kadınların veya din değiştiren kadınların kamusal alanda gizliliğe mecbur kalması, dinlerin yorumlanışının özellikle Sünni Müslüman cemaatlerde erkeklerin tekelinde olması, kadınların toplumun seküler ve dindar kesimleri arasında sıkışıp “çifte hayat” sürmeye mecbur bırakılması var.

Raporun bulgularına göre başörtülü kadınlar hem kendilerini “iktidardaki partisinin temsilcisi olarak gören” kesim tarafından hem de özellikle başörtüsünü çıkarma durumlarında aileleri ve mensubu oldukları dinin cemaatleri tarafından sert tepki görüyor.

Dini kurumlarda kadın temsili konusuna da değinen raporda kadınların bu konuda da eşitsizlikle karşı karşı olduğunun altı çiziliyor. Diyanet İşleri Başkanı, Başkan Yardımcıları, Din İşleri Kurulu üyeleri, kuruldaki uzmanlar ve sekreterlerin cinsiyet dağılımı incelendiğinde eşitsizlik ortaya çıkıyor.

Aynı durum diğer din veyan inanç kurumlarının yönetim kurullarında da geçerli.

Zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersi

Eğitim sistemindeki din ve inanç özgürlüğü ihlalleri hakkındaki incelemelerde 4. sınıftan 12. sınıfa kadar tüm öğrencilere zorunlu olarak verilen “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” dersinin mevcut haliyle AİHM kararlarına aykırı olduğu vurgulanıyor. Rapor, AİHM’nin konuya ilişkin 2007 ve 2014 tarihli kararlarını hatırlatarak “Türkiye’nin, ebeveynlerin çocuklarını kendi dini veya felsefi görüşlerine göre yetiştirme hakkını ihlal ettiği”ne dikkat çekiyor

Alevilerin Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinde temsil edilmediğinin de vurgulandığı raporda Milli Eğitim Bakanlığı’nın Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitaplarında Alevi semahının bir ibadet olarak sunulmadığı, cemevlerinin bir ibadethane olarak belirtilmediği ve Sünni Müslüman doktrininin kitapların çoğuna hâkim olduğu kaydediliyor.

Bunun dışında müfredatta ve kitaplarda hala “dinimiz”, “peygamberimiz” ve “kutsal kitabımız Kur’an” gibi ifadelerin kullanıldığına dikkat çekiliyor ve gayrimüslimlerin bu dersten muaf sayılması sürecindeki ciddi eksiklikler sıralanıyor.

Ateist, deist ve agnostikler baskı altında

Raporda “Düşünce, vicdan ve din özgürlüğü” başlığı altında agnostik, deist ve ateistlerin yaşadığı sorunlara da yer veriliyor. Ateistlerin işten çıkarılma korkusuyla iş yerinde ateist kimliklerini gizlemek zorunda kaldıklarını saptayan raporda bir din veya inancın belirli bir yorumuna veya tamamına yönelik eleştirilerin sıklıkla Türk Ceza Kanunu’nun 216(3). maddesi kapsamında şikayet ve kovuşturmalara konu edilebildiği belirtiliyor.

Fakat rapora göre “halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılamayı” suç sayan bu madde azınlıklara yönelik aynı korumayı sağlamıyor.

Mine Yıldırım: “Adalet arayışları ivmesini hiç kaybetmedi”

İnanç Özgürlüğü Girişimi daha önce 2013, 2015 ve 2019 yıllarında da Din ve İnanç Özgürlüğü İzleme Raporu yayımlamıştı. Dr. Mine Yıldırım’ın kurucuları arasında olduğu girişim 2011 yılından beri faaliyet gösteriyor.

Mine Yıldırım din ve inanç özgürlüğü ile ilgili 2013’ten bu yana yaptıkları çalışmalardan yola çıkarak şunları anlattı:

Temel meselelerde çok büyük bir değişiklik yok ve bunların çözümü için de atılması gereken köklü adımlar atılmadı. Ama değişen ne var derseniz bazı sorunların görünürlüğü kesinlikle arttı. Din veya inanç topluluklarının, burada inanç topluluğu derken inanmayanları da kastediyoruz, adalet arayışı hiç ivmesini kaybetmeden sürüyor.”

Raporun, konuyu bütüncül insan hakları perspektifiyle ele aldığı için diğer raporlardan ayrıldığını söyleyen Yıldırım, kadınların din ve inanç özgürlüğüne ilişkin bölüme dair, “Örneğin ‘bir hakkın kullanılması kadınlar ve erkekler açısından ya da LGBTİ+’lar açısından nasıl bir fark yaratıyor?’ ya da ‘bu hakkın kullanılması için özel önlemler alınması gerekiyor mu?’ soruları çok sorulan sorular değildi. Biz buna bir giriş yaptık diyebiliriz” diyor ve ekliyor: 

“Mayıs sonunda bir din ve inanç özgürlüğü ve cinsiyet eşitliği konferansı düzenliyoruz. Bize gelen bildiriler arasında beden politikaları, LGBTİ+’ların din ve inançla ilişkisi hakkında bildiriler ve raporlar da var. Orada bu konuda daha geniş çalışma fırsatımız da olacak.”

Kanunlar ve uluslararası sözleşmeler uygulanmıyor

Raporun çeşitli bölümlerinde yetkililere din ve inanç özgürlüğünün önündeki engelleri kaldırmak için AİHM kararlarına uygun düzenlemeler yapmaları yönünde çağrıda bulunuluyor. Mine Yıldırım’a göre bu “en acil çözülmesi gereken konu”:

“AİHM kararları eğer uygulanırsa birçok temel sorun çözüme kavuşmuş olacak. İbadet yerlerinin statüsü, vicdani ret hakkı, Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi, zorunlu din dersi ve sadece belli Sünni Müslüman din hizmetlerinin kamusal din hizmeti olarak sunulmasının yarattığı eşitsizliklerin çözümünde dair AİHM kararları var. Dolayısıyla bunlar uygulandığı zaman birçok temel sorun çözülmüş olacak. Bunun altını çok ivedi bir mesele olarak çizmemiz gerekir.”

Yıldırım, gayrimüslim cemaat vakıfları seçimleri sorunun çözülmemesi için hiçbir sebep olmadığını söylüyor:

“Gayrimüslim azınlık cemaat vakıflarının 2013 yılından beri seçim yapamaması örgütlenme özgürlüğünün tamamen askıya alınması demek. En acil çözülmesi gereken ve çözülmemesi için hiçbiri sebep olmayan bir mesele bu.”

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.