Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

CHP Maltepe mitingi: Kaftancıoğlu, Erdoğan’dan rövanşı açık ara aldı

Ruşen Çakır, CHP’nin Maltepe’de düzenlediği mitingi değerlendirdi.

Yayına hazırlayan: Sara Elif Su Balıkçı

Merhaba, iyi günler, iyi pazarlar. Dün, İstanbul’da Maltepe’de Cumhuriyet Halk Partisi’nin “Milletin Sesi” mitingi vardı. Ben de oradaydım, baştan sona izledim ve onunla ilgili birtakım gözlemlerimi anlatmak istiyorum. Özellikle başlığa seçtiğim konuyu çok önemsiyorum. Başlığa seçtiğim konu ne? Canan Kaftancıoğlu, olayın Canan Kaftancıoğlu açısı; ama genellikle miting birçok kişi açısından Kemal Kılıçdaroğlu üzerinden ve onun, muhâlefetin ortak cumhurbaşkanı adayı olma ısrârı üzerinden değerlendirildi, yorumlandı ve eleştirildi. Onun ne kadar önemli bir konu olduğunun farkındayım ve ona da değineceğim; ama öncelikle, burada haksızlık etmemek gerekiyor. Bu miting, öncelikle Canan Kaftancıoğlu üzerinden incelenmesi gereken bir miting. 

Zîra Erdoğan’ın sağladığı siyâsî zeminle diyelim, aslında doğrudan yargıya müdahalesiyle, Türkiye’de yargının bağımsız olduğunu söylemek kesinlikle mümkün değil. Canan Kaftancıoğlu hakkında eski sosyal medya paylaşımları üzerinden verilmiş olan cezâların bir kısmını Yargıtay birdenbire onayıverdi ve Canan Kaftancıoğlu’na tam olarak neyi kapsadığı belli olmayan bir siyâsî yasak da getirildi. Bunun öncelikle, Erdoğan’ın yaşadığı en büyük siyâsî yenilgi, 25 yıl sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni (İBB) kaybetmenin intikamı olduğunu özellikle vurguladık, vurgulamaya da devam edeceğiz. Bunun bir tür rövanşını almak için, siyâseten yenemediği kişiyi, kendisine bağlı yargı eliyle cezâlandırma girişimi.

Bir diğer husus da tabii ki, önümüzdeki seçimde yapılacak olan –esas olarak cumhurbaşkanlığı ya da başkanlık, ama aynı zamanda milletvekilliği– seçimlerinde de kendisi için çok ciddî bir rahatsızlık yaratan bir kişiyi, bir siyâsetçiyi devredışı bırakmak istiyordu ve bundan dolayı bu yargının hızlı ve adâletsiz bir şekilde bu karârı vermesine zemin hazırladı. Ne olduğunu biliyoruz: Daha sonra Cumhuriyet Halk Partisi, Kemal Kılıçdaroğlu’nun çağırısıyla İstanbul’daki il binâsında toplandı, milletvekilleri geldi, yöneticiler geldi, Canan Kaftancıoğlu’na sâhip çıkıldı ve hızlı bir şekilde, yine Bursa’da yapılması düşünülen miting İstanbul’a alındı. Bu mitingin İstanbul’a alınmasının nedeni de Canan Kaftancıoğlu’na yapılana cevap olmasıydı.

Aslında riskli bir karardı bu; çünkü İstanbul gibi bir yerde, sizin bu kadar kısa bir zaman içerisinde bir miting örgütlemeniz gerekiyor ve bu miting, size yönelik saldırının şiddetini bertaraf edebilecek kadar etkili olması gerekiyor ve aslında çok az bir zaman bu. Bâzı insanlar, hayâtı artık büyük ölçüde sosyal medya, siyâset ve sosyal medya üzerinden gören insanlar, miting denen olayın Türkiye siyâsetinde ne kadar önemli olduğunu ve ne kadar zor bir şey olduğunu çok fazla bilmiyorlar benim anladığım kadarıyla ya da çok fazla önemsemiyorlar, daha teorik konuşuyorlar. Ben şahsen, gazetecilik hayâtımda çok miting izledim. Gazeteci olmadan önce de çok miting organizasyonuna, ya da organizasyonuna katılmadığım mitinge katıldım, buna kanlı 1 Mayıs 77 de dahildir. Daha ortaokul çağlarından îtibâren, miting denen olayın hiç de öyle küçümsenmeyecek bir olay olduğunu, zor bir olay olduğunu, değişik târihlerde gözlemledim ve gazeteci olarak da başta Millî Görüş hareketinin, yani Refah Partisi’nin, Fazilet Partisi’nin, Saadet’in, ama en çok da AKP’nin, Erdoğan liderliğindeki AKP’nin mitinglerini izledim; fakat HDP’nin de, CHP’nin de –özellikle Kılıçdaroğlu’nun– ve MHP’nin de çok mitingini izlemiş birisiyim. Bu, kaba tâbiriyle çocuk oyuncağı bir olay değil. 

Dolayısıyla Maltepe’deki miting bu anlamıyla kesinlikle başarılıydı. Yani, yüz binlerce kişi –kaç kişi olduğunu bilmiyorum, değişik rakamlar var; illâki İstanbul Valiliği, kendileri birtakım hesaplar yapıp bunu 30-40 bin, 50 bin diye açıklamaya çalışabilirler, ama bayağı bir kalabalığın olduğunu ve o kalabalığın başlı başına bir başarı olduğunu düşünüyorum. Burada bir organizasyon becerisi var. Tabii ki sadece İstanbul örgütü değil, partinin bütün imkânlarının buraya seferber edildiğini, özellikle İstanbul milletvekillerinin miting için çok ciddî bir çalışma yürüttüğünü, hepsini biliyoruz; fakat bunun koordinasyonu herhalde esas olarak İstanbul İl Başkanlığı’ndadır ve gerçekten az zamanda çok iş yapmışlar — onun bir kere hakkını vermek lâzım. Anladığım kadarıyla Erdoğan da bu durumdan işkillenip –aynı zamanda, yine dün, Gaziantep’te DEVA Partisi’nin mitingi de vardı– Adana’daki bir gençlik festivalini, bir gençlik olayını kendi mitingine dönüştürmeye çalıştı Erdoğan. En azından diğer mitinglerin medyada çok fazla yer bulmasını engellemek için.

Maltepe’de daha önce CHP organizasyonunda iki miting daha yapılmıştı. Birisi Adâlet Yürüyüşü’nün noktalandığı miting, birisi de Muharrem İnce’nin son, yanılmıyorsam, cumhurbaşkanlığı seçimindeki son mitingi. Ben ikisini de izlemedim, değişik nedenlerle. Galiba Adâlet Yürüyüşü’nde İstanbul’da değildim. Muharrem İnce’yi neden izlemediğim konusunu da çok açık söyleyeyim: Çoktan kaybettiği bir seçimdi benim gözümde, ama o mitinge katılanların mitingden “Kesinlikle kazanıyoruz” duygusuyla geldiklerini ve büyük bir hüsrana kapıldıklarını gördük. Dolayısıyla mitinglerin kalabalığı, oradaki insanların tepkileri, değerlendirmede tek başına yeterli değil, konjonktürel olarak bakmak gerekiyor. O iki konjonktür çok önemliydi. Birisi Adâlet Yürüyüşü — ki insanlar bir şey çıkmaz diye düşündüler, tam tersine çok şey çıktı ve dolayısıyla finali etkili oldu. Bir diğerinde de çok büyük bir umut, beklenti vardı ve insanlar –kendilerini bir şekilde kandırdılar demeyelim de– inandılar gerçekten, onun heyecânıyla katıldılar. 

Bu seferki olayda, aslında bu çok fazla yoktu. Kaftancıoğlu olayına cevap verme tabii ki önemli; ama meselâ CHP’nin birlikte hareket ettiği diğer partilerin katılması söz konusu olmadı. Hattâ çok iyi biliyorum, ilk başta miting ilân edildikten sonra hemen tepkiler, “Diğer partiler, Akşener de gelecek mi? Gelsin. Diğer liderler ne yapacak?” vs. “Altılı masa” diye konuşuldu. Böyle bir heyecan yaratıldı; ama bu heyecâna karşı, başta CHP olmak üzere hiçbir muhâlefet partisi aynı heyecanla cevap vermedi ve olay sâdece bir CHP organizasyonu olarak kaldı. Zâten aynı tarihte DEVA’nın da bir mitingi olması işleri daha da kolaylaştırdı. 

Dolayısıyla bu miting, her ne kadar altında “milletin sesi”, yani Millet İttifakı’na gönderme olsa da, muhâlefet ittifakının ortak mitingi değildi. CHP’nin belki de bu süreçte kendi inisiyatifinde yapacağı son ciddî siyâsî meydan okuma olarak görmek lâzım bunu. Bu anlamda, hatâsıyla sevâbıyla, her şeyiyle CHP’ye yazan bir olay oldu — bunu özellikle vurgulamak lâzım. Tabii ki burada esas muhâtap iktidar, iktidar ortakları. Onlara büyük bir meydan okuyuş var; ama aynı zamanda –ayın 29’unda olması lâzım, yani haftaya bugün– yeniden toplanacak olan Altılı Masa’ya da bir mesaj var.

İşte oraya şimdi gelebiliriz, Kılıçdaroğlu meselesine; ama tekrar söylüyorum: Bu olay, Erdoğan’ın yargı üzerinden susturmaya çalıştığı Canan Kaftancıoğlu’nun ona verdiği çok sert ve etkili bir cevap. Hep şunu söylüyoruz: “İktidar siyâsetin alanını daraltmak istiyor, bu konuda Yargı’yı kullanıyor, Emniyet’i kullanıyor. Muhâlefetin yapması gereken, bu alanı açmaya çalışmak” diye. İşte mitingi bu anlamda, o yargı eliyle yapılmaya çalışılan, siyâsetin elini daraltma çabasına rağmen siyâsî alanın genişletilmesi olarak görmek lâzım. Bu konunun özellikle altını çizmek istiyorum. Bunu denediler: Riskliydi bence; yaptılar ve büyük ölçüde de başardılar. Mitingde Canan Kaftancıoğlu’nun konuşması olmadı. Hepsi gibi o da podyuma çıktı, ama konuşmadı. Kılıçdaroğlu dışında halktan, değişik kesimlerden, emekçi kesimlerden insanların konuşmaları oldu. Onun dışında sadece Kılıçdaroğlu konuştu. Zâten resimdeki sadece Kılıçdaroğlu’ydu — miting alanındaki o büyük resim. Dolayısıyla bu, Kaftancıoğlu’nun organize ettiği bir Kılıçdaroğlu mitingi oldu ve bu anlamda da tabii ki Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığı meselesi konuşuldu, konuşuluyor, konuşulacak.

Burada iktidâra verilen mesajın ötesinde, bunun Altılı Masa’ya bir mesaj olduğunu söyledim. Aynı zamanda bu miting, Kılıçdaroğlu’na Altılı Masa’da kendi adaylığında ısrar etmeye elverişli bir zemin sundu, gücünü gösterdi. Aslında o da riskli bir şey yapmıştı: Bu miting çok sönük geçse, çok az bir katılımı olsaydı, bunu unutturmaya çalışacaklardı ve ay sonunda masaya oturulduğunda, bu mitingin başarısızlığıyla, Kılıçdaroğlu’nun başta kendi adaylığında ısrar olmak üzere diğer konulardaki gücü bayağı bir aşınmış olacaktı. Şu hâliyle gücü artmış durumda. Tabii ki tek başına bu miting yetmez, ama bunun Millet İttifakı’nın geleceğinde ve Türkiye’nin geleceğinde değilse de CHP’nin içinde, CHP’nin bundan sonraki yol haritasında bir dönüm noktası olduğu kanısındayım. Peki buradan Kılıçdaroğlu’nun adaylığı çıkar mı? Çok ciddî bir şekilde ikiye ayrılmış durumda insanlar. Bir, “Kılıçdaroğlu olur tabii, neden olmasın? Kazanma ihtimâli de az deniyor, ama hiç de öyle değil” diyenler var, bir de Kılıçdaroğlu’nun iyi bir aday olup olmadığını hiçbir şekilde gündeme getirmeyip, sâdece olayı rasyonalite üzerinden, “Kazanamaz” iddiasıyla temellendirmeye çalışanlar var. İki ayrı ekip var; ekip hâlinde hareket etmiyorlar tabii, ama iki ayrı eğilim var, bunların tartışması var ve bunun içerisine, tabii ki Kılıçdaroğlu’nun CHP lideri olması, Kılıçdaroğlu’nun Alevî olması vs., bütün bunların hepsi, özellikle olmasın diyenler tarafından çok fazla gündeme getiriliyor. Bu olaya da öyle baktıklarını düşünüyorum ve meselâ Kılıçdaroğlu’nun konuşmasının çok da etkili olmadığını söyleyenler oldu, gördüm. Hiç katılmıyorum. 

Konuşma metnini tekrar okudum. Miting sırasında izlerken, insan bütün kelimeleri seçemiyor tabii; ama konuşma metnini baştan sona tekrar okudum ve bence Kılıçdaroğlu’nun son dönemde yaptığı konuşmaların çok ötesinde bir konuşma. Bir kere o söylediği “kavga” meselesini çok ciddî bir şekilde vurgulamış; çok sert çıkışlar var, birilerine çok sert meydan okumuş, birilerini de çok ciddî bir şekilde sâhiplenme var. Bu sâhiplenme noktasında, Gezi mağdurlarının âilelerini, hayâtını kaybeden gençlerin âilelerini ve Gezi Dâvâsı’ndan dolayı tutuklananların âilelerini sahneye çıkartmak ve daha sonra da en sonda kapanışta tekrar çıkartmanın özellikle altını çizmek lâzım. Bence çok isâbetli ve CHP’nin durduğu yeri göstermesi anlamında da önemli bir şeydi. Konuşmanın kendisi bir bütün olarak bence etkili bir konuşmaydı; ama bence, mitinglerde konuşmalar bir yerden sonra çok da fazla önemli olmuyor. Konuşmalar genellikle mitinge gelmeyip, evde televizyondan seyredenler için çok daha anlamlı. Halbuki mitingde esas yaşadığınız atmosferdir önemli olan.

İzlediğim birçok mitingde, değişik liderlerin değişik seçimlerde, referandumlarda vs. izlediğim mitinglerde genellikle şöyle ölçülerim vardır benim: İnsanlar ne zaman terk etmeye başlıyor? Bu çok ciddî bir göstergedir. Gördüğüm kadarıyla, Kılıçdaroğlu mitinginin sonuna kadar kaldı büyük bir çoğunluk. Zaten tek konuşmacı Kılıçdaroğlu’ydu, Kılıçdaroğlu’nun konuşması sonuna kadar dinlendi, en sonunda da birlikte çiçek atıp, hep birlikte söyledikleri bir türküyle bitti, olay hep birlikte izlendi. Bunun başlı başına bir, nasıl söyleyeyim bağlılık gösterdiğini düşünüyorum. Bağlılık neye? Kılıçdaroğlu’na olduğunu sanmıyorum, ama siyâsî bir olaya, siyâsî bir hedefe bağlılık olduğunu vurgulamak lâzım. İlk bakışta, miting alanında orta yaş ve üstü daha fazla gibi görünüyor; ama çok ciddî sayıda CHP Gençlik Kolları elbiseleri giyinmiş olan gençler görevli olarak vardı, çok sayıda vardı. Açıkçası beni şaşırttı — öyle söyleyeyim. CHP bayağı bir –tüm Türkiye’de böyle yapıyor mu bilmiyorum ama– İstanbul’da bayağı bir örgütleniyor ve gençleri de belli ölçülerde yanına katabiliyor. En son bir kamuoyu araştırmasında, ilk kez oy kullanacak gençler içerisinde CHP’nin açık ara önde olduğunu gördük. Ben hâlâ tam olarak buna iknâ olmuş değilim açıkçası, bir muhâlefet şerhi koyuyorum; ama dün gördüğüm kadarıyla CHP, gençleri de olan bir parti.

Bu arada tabii Kemal Kılıçdaroğlu yaşlı — bunu özellikle vurgulamak lâzım. Yaşlı olması nedeniyle kürsü performansı birtakım insanlara yetersiz gelebilir. Bu anlaşılabilir bir şey; ama bu konuda yapabileceği çok da fazla bir şey olduğunu sanmıyorum. Kılıçdaroğlu zâten –10 yıl önce mi ne?– CHP’nin başına geldiğinden beri, aslında hep aynı Kılıçdaroğlu. Yani, Kılıçdaroğlu’nun tarzında, üslûbunda, enerjisinde çok büyük bir değişiklik olduğu kanısında değilim. Daha doğrusu, son dönemde daha bir enerjik olduğunu bile söylemek mümkün; ama ilk başta, Baykal’ın yerine geldiği zaman, ona “Gandi” vs. gibi şeyler atfedildi. Şimdi onu –tabii ki arada yaşananlar, arada kaybettiği seçimler, hepsi var ama– şu hâliyle bence Kılıçdaroğlu sanki siyâsî hayâtının son döneminde olabildiği kadar güçlü bir profil çizmeye çalışıyor. 

Şu hâliyle, tartışmanın esas olarak Kılıçdaroğlu üzerinden döneceği muhakkak ve bu mitingin, Kılıçdaroğlu’nun adaylık iddiasını ve ısrarını güçlendireceği de bence muhakkak; ama özellikle şunu söylemek istiyorum: Tabii önümüzdeki seçim önemli, çok çok önemli; ama onun sonrası da var, onun sonrasının sonrası da var. Dolayısıyla daha genç aktörlere, meselâ bir Ekrem İmamoğlu’na, bir Canan Kaftancıoğlu’na daha fazla odaklanmamız gerektiğini özellikle vurgulamak istiyorum. Bir diğer husus da, son dönemde yaşananlardan bayağı olumsuz anlamda etkilenmiş olan Ekrem İmamoğlu’nun hiç de orada meydanı dolduran insanlarda rahatsızlık yaratmış olduğunu görmedim. Yani onu da özellikle vurgulamak lâzım. Bu, Doğu Karadeniz gezisinde yaşananlar ve sonrasında yaptıklarının doğru olduğu anlamına bence gelmez; ama o yaptığı hatâların da hızlı bir şekilde tabanında, CHP ve muhâlefetin tabanında Ekrem İmamoğlu’nun aleyhine çok ciddî sorunlar yaratmamış olduğu anlamına gelebilir herhalde. Benim mitingde gördüğüm kadarıyla bunu da söylemek mümkün.

Evet, toparlayacak olursak: Riskli bir işti; CHP için, Canan Kaftancıoğlu için, Kılıçdaroğlu için riskli bir işti. Bu riski aldılar ve bence ne bekliyorlarsa onu da en azından ilk aşamada elde ettiler. Siyâset zâten böyle bir şey: Risk almak, birtakım statükoları kabul etmemek, dayatmaları kabul etmemek, bunları aşmaya çalışmak ve bir şeyleri değiştirmeye çalışmak. Bu anlamıyla bakıldığı zaman Maltepe mitingi CHP’nin son dönemde yaptığı başarılı işlerden birisi olarak –en azından benim gözümde– kayıtlara geçti diye düşünüyorum. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.