Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığıyla ilgili sıkça sorulan 11 soru

* Kemal Kılıçdaroğlu aday olmak istiyor mu?

*Bu uğurda neler yapıyor?

*Maltepe mitingi adaylık ilanı mıydı?

*Maltepe mitinginin artıları ve eksileri neler?

*Alevi olması Kılıçdaroğlu’nun adaylığını etkiler mi?

*Gençler Kılıçdaroğlu’na oy verir mi?

*Kılıçdaroğlu son ana kadar adaylık için ısrarcı olur mu?

*Kılıçdaroğlu aday olmazsa aday olarak kimi ister?

*Kılıçdaroğlu, aday olmazsa ne yapar?

*Kılıçdaroğlu aday olursa seçilir mi?

*Kılıçdaroğlu seçilirse ne olur?

*Seçilmezse ne olur?

Ruşen Çakır, CHP’nin 21 Mayıs’taki Maltepe mitinginin ardından Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığı ihtimalini tüm yönleriyle değerlendirdi.

Spotify’dan dinleyebilirsiniz:

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler, iyi haftalar. Uzun zamandan beri televizyona çıkmıyordum. Bizimkini televizyon saymıyoruz tabii ki. Bu sabah Ayşenur Arslan’ın Halk TV’deki “Medya Mahallesi”ne çıktım. Yıllar önce yine bir kere daha çıkmıştım Ayşenur Abla’nın programına. Ayşenur Abla, benim gazetecilik hayâtımdaki ilk şefimdir. 1985 yılından beri tanışırız — Nokta dergisinden beri. Halk TV’ye daha önceki çıkışıda, Sırrı Süreyya Önder cezâevindeydi. Ben kendisini ziyâret edemiyordum. Halk TV izlediğini biliyordum. Ona selâm vermek için Ayşenur Abla’dan ricâ etmiştim ve kendimi çıkartmıştım. Şimdi de Gezi Dâvâsı’ndaki yeni tutuklamalar üzerine, onlara selâm yollamak için — başta yakın dostum Hakan Altınay olmak üzere; Çiğdem’e, Tayfun’a, Can’a, Neşe Hanım’a, hepsine selâm yollamak için çıktım. Ama tabii beni iki saate yakın konuşturdu ve en çok da, dönüp dolaşıp Kılıçdaroğlu meselesini konuştuk. Çünkü Türkiye’nin gündeminde Kılıçdaroğlu ve adaylığı var. Daha önce de buna benzer yayınlar yaptım; ama bu yayını özel olarak bu konuda yapmak istiyorum. Başlığını aslında “Şu kadar soruda… — 7 soruda, 9 soruda…” şeklinde verecektim — ki ben severim öyle sorulu başlıkları. “Kılıçdaroğlu hakkında en çok sorulan sorular, en sık sorulan sorular” diye vermeyi düşündüm. Ama şöyle ilginç bir şey oldu: İlk notlarımı aldım, 7 soruydu; ama bu arada tanıtım yapmak gerekiyordu. Sonra arkadaşlarla da konuşup soruları 11’e kadar çıkarttık. Dolayısıyla, en sık sorulan 11 soru, diye başlayalım. Ama belki yayın sırasında yeni sorular da eklenir. 

Bu soruların bâzılarının cevâbını bilmiyorum. Aynı şekilde yayında da söyleyeceğim. Çok dile getirilen, merak edilen bâzı hususlar var. Bu konuda biliyor gibi yapanlar var; ama biliyor gibi yapanların da büyük bir kısmının çok fazla şey bildiğini sanmıyorum açıkçası.

Başlayalım:

İlk soru tabii ki: Kemal Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı adayı olmak istiyor mu? 

Bu sorunun cevâbı çok basit: Evet, kesinlikle evet. Hattâ ilk düşündüğünden bugüne, isteğinin daha da arttığını söyleyebilirim. Neden böyle bir şey istiyor? Bir anlamda siyâsette jübilesini yapmak istiyor ve eğer Erdoğan’ın 20 yıllık iktidârından sonra, halk tarafından seçilmiş bir cumhurbaşkanı olabilirse, bu herhalde Kemal Kılıçdaroğlu’nun en çok istediği, düşündüğü, arzuladığı şeylerden birisidir diyelim ve devam edelim.

İkinci soru: Bu uğurda, bu konuda ne yapıyor?

Çok şey yapıyor: Özellikle son dönemde tek başına yaptığı, çoğunlukla evden yaptığı videolar ya da birtakım kurumların önüne gitmesi ve tabii bunlara en son SADAT’ın önüne gitmesi de eklendi. Daha çok resmî kurumlara gidiyordu. Buralardaki bu baskınlar, bir de sesinin tonunu iyice yükseltmesi, bir kavgadan bahsetmesi, “Gelen gelir, engel olmayın” demesi, özellikle meydan okuması — iktidâra ve iktidârın işbirlikçilerine meydan okuması. Bütün bunlar tabii ki onun cumhurbaşkanlığı adaylığına giden yolda izlediği bir strateji. Herhalde şöyle bir hesap yaptı: İlk başta kamuoyu yoklamalarında Erdoğan karşısında belli bir oy aldığı gözüküyordu. Ülkede ekonomik kriz derinleşiyor ve daha da derinleşeceği kesin. Kılıçdaroğlu da bu yeni stratejiyle berâber kendi kişisel oyunun daha da artacağını ve Erdoğan’ın oyunun daha da azalacağını hesapladı. Bunlarda beklentisi ne derece karşılandı çok emin değilim. Ama önümüzde hâlâ bir miktar süre var. “Ne yapıyor?” sorusunun içerisinde bir alt soru diyelim —  buçuk soru: Maltepe mitingi Kılıçdaroğlu’nun adaylık ilânı mıydı? Bu çok soruldu. Bence doğrudan değildi. Ama bu mitingin hitap ettiği üç kesim olduğu kanısındayım. Birincisi, tabii ki kendi tabanı — kendi tabanını güçlü tutmak, diri tutmak. İkincisi, iktidâr — iktidâra meydan okumak. Üçüncüsü, bu ay sonunda yeniden toplanacak olan Altılı Masa’ya bir güç gösterisiydi. Çünkü biliyoruz ki aday o masada saptanacak ve Kılıçdaroğlu o masada adaylığını kabul ettirmek için herhalde bu mitingi de kullanacaktır. Şöyle bir akıl yürütelim: CHP’nin tek başına topladığı bu coşkulu kalabalık, ittifakla berâber aynı meydanda herhalde bayağı bir artar, birkaç katına çıkar ve kendisinin adaylığında bu mitingi de herhalde kullanacaktır. Ama bu mitingden hareketle, “Artık adaylığı resmen ilân edilmiş oldu” demenin abartılı olacağı kanısındayım. 

Üçüncü soru: Kılıçdaroğlu’nun artıları/eksileri meselesi

Tabii ki ittifak partilerinin en büyüğü olması, ana muhâlefet partisi olması. İttifâkta yer alan partiler içerisinde en çok oy alan parti olması. Bu bir müddet daha böyle süreceğe benziyor; ama daha sonra, seçim sonrası dönemde AKP’nin bu önümüzdeki seçimde alacağı oya göre, seçimi Erdoğan’ın kaybetmesi hâlinde, İYİ Parti pekâlâ AKP’den de kopuşlarla birinci parti olabilir. Ama şu hâliyle muhâlefetin en güçlü partisi CHP — bir kere bu var. İkincisi, bu birbirinden farklı muhâlefet partilerini bir araya getirebilme konusunda çok ciddî adımlar attı. Onları bir araya getirmek ve bir arada tutmak konusunda çok gayret sarf ediyor ve bu başlı başına bir artı. Aynı zamanda CHP’nin geçmişiyle yüzleşiyor. Genel olarak bir helâlleşme perspektifiyle, CHP’den uzak duran, CHP’den hoşlanmayan kesimlerin oylarını almasa bile en azından, “Neden olmasın?” dedirtebilir ya da şöyle söyleyelim: İttifakla girilen bir seçimde ittifakın adayı olması durumunda, normal olarak kendisine ve CHP’ye antipatik bakması beklenen kesimlerin, yanında yer alan İYİ Parti, DEVA, Gelecek, Saadet gibi partilere bakıp kendisine oy vermesini sağlayabilir. Nitekim kendini muhâlefette görüp Kılıçdaroğlu’nu çok da fazla istemeyen kesimlerin bile Kılıçdaroğlu’na çok fazla lâf edemediğini görüyoruz. Genelde şöyle cümleler kuruluyor: “İyi birisi, iyi bir politikacı, güvenilir bir politikacı, ama…” İşte burada, “ama”ların en fazla dikkat çekeni: Seçilme ihtimâli. Seçilir mi seçilmez mi belli değil; ama kamuoyu yoklamalarında, muhâlefetin diğer potansiyel adaylarının Kılıçdaroğlu’ndan daha yüksek oy aldığı gözüküyor. Mansur Yavaş, Ekrem İmamoğlu ve hattâ Meral Akşener, Kılıçdaroğlu’ndan daha fazla oy alıyor gözüküyor. Dolayısıyla bu seçimlerde işi sağlama almak isteyen kişilerin, Kılıçdaroğlu’nun adaylığına, “İyi olabilir, fakat riskli” dediklerini görüyoruz. “En azından bu seçimde aday olmasın. Daha garanti olan birisi olsun” deniyor. Tabii bu arada seçim güvenliği endîşeleri var. Seçime hîle karıştırılma ihtimâli var ve dolayısıyla farkın da açık olmasını istiyor muhâlefette bâzı kişiler. Kılıçdaroğlu, bâzı kamuoyu araştırmalarında görüldüğü gibi, “Erdoğan’ı geçse bile, çok açık bir farkla geçmiyor gözüküyor” deniliyor. Bundan dolayı onun adaylığına îtirazlar var. Tabii bu arada diğer adaylarla kıyaslandığı zaman, bâzı kesimlerden, CHP’li olmayan ama ittifâkın adayına oy vermesi beklenen, özellikle HDP seçmeni açısından Kılıçdaroğlu’nun daha câzip olduğu da muhakkak. Onu da bir not etmek lâzım. Şu hâliyle bakıldığında, Kılıçdaroğlu’nun artılarını öne çıkaranlarla eksilerini öne çıkaranlar arasında bayağı ciddî bir kavga var — yani bir mücâdele var. Muhâlefetin içerisinde Kılıçdaroğlu için “olsun” ya da “kesin olmasın” diyen kişiler arasında çok sert de geçen –yer yer tabii tartışma anlamında– hususlar var. Bu arada iktidar da şöyle bir hava yaratıyor: Kılıçdaroğlu olsun. Bu da zâten Kılıçdaroğlu istemeyenlerin çok kullandığı bir argüman. “Erdoğan en çok Kılıçdaroğlu’nu ister” söylemi çok baskın. 

Dördüncü soru: Alevî olması.

Bu, Ahmet Şık’la yaptığımız yayından. Ahmet istemeden pandoranın kutusunu bir açtı. Herkesin kafasında olan bir soruyu çok net bir şekilde ortaya koydu ve çok haksız bir şekilde saldırılara uğradı bâzı kesimler tarafından. Ben bir gün sonra yaptığım yayında, Ahmet’e katılmadığımı söyledim ve bugün Ayşenur Arslan’da da onu söyledim. Böyle bir realite olabilir. Türkiye’de böyle bir paradigma var. Ama paradigmalar değişmek içindir. Siyâset de bunun için var. Alevî olmasını iktidârın kullanacağı kesin –Erdoğan başta olmak üzere–, ellerinden geleni yapacakları kesin. Ancak berâber hareket ettiği diğer partiler bu konuda Kılıçdaroğlu’na yönelik saldırıları tam tersine onun lehine çevirebilirler. Bu zor bir şey; ama imkânsız bir şey değil. Dolayısıyla Alevî olması dezavantaj gibi görülebilir; ama tam tersine pekâlâ avantaj da olabilir. 

Beşinci soru: Kimlerden oy alır?

Tabii ki kendi tabanından. Demin de söylediğim gibi, HDP seçmeninin en azından ikinci turda oyunu alabilir. Muhâfazakâr seçmenden, özellikle son dönemde yaptığı birtakım açılımlarla, helâlleşmeler nedeniyle, çok gönüllü olmasa bile, kerhen de oylar alabilir. Bâzıları gönüllü olarak da verebilir. Aslında önü çok kapalı gözükmüyor. Tabii burada önemli diğer bir soru var. Önümüzdeki seçimin en hayâtî sorularından birisi bu: ‘‘Gençler oy verir mi?’’ Bu noktada rivâyet muhtelif. Kılıçdaroğlu’nun yaşı nedeniyle gençlere ulaşamayacağı yolunda bir önyargı var. O da bu önyargıyla mücâdele etmek için bayağı bir çabalıyor. Gençlere yönelik özel olarak videolar yapıyor, toplantılar yapıyor. Ama burada Kılıçdaroğlu’ndan ziyâde, CHP’nin gençler üzerinde câzibesinin olup olmadığına bakmak lâzım. Bâzı son kamuoyu araştırmalarında CHP’nin bu konuda beklenenden, tahmin edilenden daha ileri olduğu yolunda birtakım bulgular var — tartışılabilir bulgular. Ama özellikle İstanbul’da, İstanbul örgütünün ilk kez oy kullanacak gençlere yönelik çok ciddî çalışmalar yürüttüğünü ve bundan çok heyecanlandıklarını duyuyorum. Bunu da hesâba katmak gerekir. 

Altıncı soru: Kemal Kılıçdaroğlu son âna kadar adaylığında ısrarcı olur mu? 

Çok kritik bir soru. Kişisel olarak tahminin şu ki, eğer Kılıçdaroğlu seçim öncesinde adayın belirleneceği aşamada, kamuoyu yoklamaları diğer potansiyel adayların kendisinden açık ara önde olduğunu görürse, riske atıp kendisinde ısrar edeceğini sanmıyorum. Ama bu cevâbını tam olarak bildiğim bir soru değil. Bu çok ilginç ve aslında önemli bir olay. Diyelim ki Altılı Masa’nın son toplantısında –galiba Saadet Partisi düzenleyecek ve yanılmıyorsam Haziran ya da Temmuz’da olacak– “Artık adayı da saptama zamânı geldi” diyecekler. O zaman herhalde bakacaklardır, ayrı ayrı ya da birlikte birtakım araştırmalar yapıyorlardır. İşi sağlama almak isteyeceklerdir. Çünkü dönüşü olmayan bir yola girilecek. Israrcı olacağını sanmıyorum. 

Yedinci bir soru geliyor: Kılıçdaroğlu, kendisi olmazsa kimi ister?

Açıkçası, cevâbını bildiğim bir soru değil; ama şöyle bir akıl yürütebilirim. Kamuoyu yoklamalarında net bir şekilde birinci gözüken adayı herhâlde ister ve gerekçesi de o olur. Der ki: “Araştırdık, soruşturduk. Seçmenin büyük bir çoğunluğu –diyelim ki– Mansur Yavaş’ı, ya da –diyelim ki– Ekrem İmamoğlu’nu istiyor. Ben de o arkadaşımızın adaylığımı destekliyorum” diyecektir. Ama şu hâliyle tercih ettiği, kendisi olmazsa tercih ettiği bir aday var mı? Açıkçası bilmiyorum. Böyle bir soruyla da muhâtap olmak istemeyecektir. 

Sekizinci soru: Olmazsa ne yapar?

CHP’nin genel başkanı olarak seçime girer ve bir senaryoya göre seçilecek olan cumhurbaşkanı onun yerine aday olup –tabii ki Erdoğan’ı yendiğini varsayıyoruz– seçilecek cumhurbaşkanı, ittifâkın vaat ettiği gibi güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçerse –ki bunu dillendirenler var– o aşamada daha sembolik konumda olacak olan cumhurbaşkanlığına aday olabilir. Yani “Yepyeni Türkiye”nin, tekrar parlamenter sisteme dönmüş olan Türkiye’nin cumhurbaşkanlığı için aday olur ve Meclis’te yeterli oyu bugünün muhâlefeti sağlarsa, herhalde Kılıçdaroğlu’nu da cumhurbaşkanı olarak seçerler. Tabii bunların hepsi çok varsayımsal; ama çok soruluyor, ben de kişisel olarak böyle düşündüğümü söyleyeyim. “Eğer o aday olursa CHP’nin başına kim geçer?” gibi bir soru da var tabii. ;şte bu, çok kritik bir soru. Açıkçası bilmiyorum. Geçmek isteyen çok kişi olacaktır. Özellikle var olan genel başkan yardımcıları arasında; ama şu hâliyle bakıldığı zaman, Kılıçdaroğlu’nun CHP genel başkanlığını bırakması hâlinde, CHP genel başkanı olması en mantıklı isim –bu benim kişisel bir görüşüm– Canan Kaftancıoğlu olur. Ama onun önünde –özellikle parti içerisinde– çok ciddî engeller olacağını olacağını düşünmek için elimizde çok neden var. 

Dokuzuncu soru: Aday olursa seçilir mi? (Tekrar başa dönüyoruz)

Zâten en önemli soru bu. Şu hâliyle bakıldığı zaman, bâzı kamuoyu araştırmalarına göre ilk turda Erdoğan’ın gerisinde; ama ikinci turda Erdoğan’ın ilerisinde gözüküyor. Ama o zamâna kadar çok şey değişecek Türkiye’de. Erdoğan elinden geleni yapacak. Kendisi bir şey vaat etmese bile, muhâlefetin içerisinde çatlaklar yaratmak için, özellikle de Kılıçdaroğlu’nun aday olması durumunda onu iyice itibârsızlaştırmak için. Tabii bütün bu süreç içerisinde, Altılı Masa’nın Kılıçdaroğlu’nun adaylığını isteyip istemediği gibi bir yan soru daha var. Onunla ilgili açıkçası değişik rivâyetler var. Fakat şu hâliyle, orada eğer Kılıçdaroğlu çok net bir şekilde aday olmayı dayatırsa, ısrar ederse, büyük bir ihtimalle aday olur diye düşünüyorum. Îtiraz edenler olabilir; ama aday olur diye düşünüyorum. Eğer kendisi aday olamayacaksa da, onun önereceği ismin diğerleri tarafından da, oybirliğiyle olmasa bile oy çokluğuyla kabul edilme ihtimâli çok yüksek. Tabii burada kilit ismin Meral Akşener olacağını kabul etmek lâzım.

Onuncu soru: Seçilirse ne olur? Diyelim ki aday oldu ve seçildi. Ne olur? 

Çok şey değişir. Bir kere Türkiye’de bir Alevî cumhurbaşkanı olur. Bence çok iyi olur. Olabilse keşke, ama bütün bu saydıklarım içerisinde bunun o kadar kolay bir şey olmayacağı gözüküyor. Sağ partilerin desteğiyle –ne kadar solda görürsünüz bilmiyorum ama– CHP’den bir genel başkan onların desteğiyle cumhurbaşkanı seçilirse, bu da aynı zamanda alabildiğine kutuplaşmış Türkiye’de, kutuplaşmanın çözülmesine çok ciddî katkıları olur ve büyük bir ihtimalle de o vaat edilen hızlı ve güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş için her şey yapılır. Bu arada unutmamak lâzım: Kılıçdaroğlu’nun adaylığı hiçbir zaman tek başına adaylık olmayacak — yanında birileriyle, cumhurbaşkanı yardımcıları ve kabinesiyle birlikte çıkacaktır herhalde, eğer aday olursa. Ve bu kabinede de diğer ittifâk ortaklarının bir şekilde doğrudan kendileri, liderler ya da onların uygun gördüğü isimler olacaktır. Dolayısıyla Kılıçdaroğlu’nun seçilmesi durumunda –ki diğer adaylar için de herhâlde aynı şekilde geçerli olacak– o başkanlık yetkilerini başkalarıyla kolektif bir akılla kullanması gibi bir zorunluluk ortaya çıkacak. Kılıçdaroğlu’nun buna çok fazla îtiraz etmeyeceğini düşünebiliriz ve ilk aşamada da, eğer güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçilirse, muhtemelen yine seçilirse Kılıçdaroğlu, daha sembolik bir cumhurbaşkanı olarak devam etmeyi herhalde kabul edecektir. 

En son soru: Seçilemezse ne olur?

İşte o zaman… İşte bu sorunun üzerine söylenebilecek çok şey var; ama herhalde birçok kişi için kâbus olur — tabii öncelikle kendisi için, ama Türkiye için de… Dolayısıyla, zâten bu 11. soru nedeniyle bütün bu tartışmalar yapılıyor. O ihtimal nedeniyle birçok kişi, “‘Kılıçdaroğlu olmasın” diyor. Çok ilginç bir süreç yaşıyoruz. 

Son bir soru: 12. Soru — bunu saymayalım; ama “Sen ne düşüyorsun?” diye soranlar oluyor. Ben bir şey düşünmüyorum. Yani benim bu konudaki tercihim vs. bunun çok fazla önemi yok. Önemli olan, biz gazeteciler bütün seçenekleri olabildiğince serinkanlı bir şekilde, bütün yönleriyle, olabildiğince objektif bir şekilde aktarmakla yükümlüyüz. Kendilerini şu ya da bu adaya angaje edenler var. Öyle görünenler var. Dışarıdan bakıldığında bana, her yaptığım yayından sonra kimi zaman “Mansur Yavaşçı”; kimi zaman “İmamoğlucu”; kimi zaman “Kılıçdaroğlucu”, hattâ yer yer “Akşenerci” diyenler var. Bunun karârını biz gazeteciler vermiyoruz; bunun karârını seçmen veriyor, partililer veriyor ve de parti liderleri veriyor. Önemli olan parti liderlerinin bu adayın kim olacağı sürecine olabildiğince partilileri de tabanı da katmaları –zor tabii–, şeffaf bir süreçle bunu yapabilmeleri. Adayın kim olacağını bilmek, dayatmak vs. biz gazetecilerin haddi değil. Bâzı yorumlarımda haddimi aşar gibi olmuşsam da şimdiden özellikle izleyicilerden ve tabii ki adı geçen kişilerden özür dilerim. Bu bizim işimiz değil; bizim işimiz kimin ne tür artıları var, ne tür eksileri var, bu konuda görüşlerimizi söylemek. Yoksa herhangi bir adayın yanında ya da karşısında olmak gibi bir durumumuz yok. Ben de Ahmet Şık gibi gazeteciliği geride bırakıp siyâsetçi olsaydım, “Şuna kesin oy veririm, buna kesin oy vermem” gibi cümleler kurabilirdim. Ama benim böyle bir lüksüm yok. Bunun böyle olması aslında bizim bir anlamda da avantajımız. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.