Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Kılıçdaroğlu’nun “kaçış planı” açıklamaları ve merak edilenler – Siz sordunuz, biz cevapladık

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu dün (24 Mayıs) partisinin grup toplantısında yaptığı açıklamada, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yurtdışına para aktardığını ve kaçış planının yürürlükte olduğunu iddia etti. Kılıçdaroğlu, “Paravan bir vakıf kuruyorlar, başına ABD vatandaşını koyuyorlar. Erdoğan çık söyle bu paraları kim gönderiyor? Amerika’dan paraları kim alıyor?” dedi.

Kılıçdaroğlu’nun “paralel vakıflar” aracılığıyla yurt dışına para transfer edildiğini açıklaması siyasette yeni bir tartışma başlattı. AKP kanadı Kılıçdaroğlu’nu iftira atmakla suçlarken, Recep Tayyip Erdoğan’ın avukatları da yasal işlem başlatacaklarını duyurdu.

Ruşen Çakır, Hıdır Göktaş ve Berk Esen, Gökçe Çiçek Kösedağı‘nın moderatörlüğünde Kılıçdaroğlu’nun gündemi değiştiren iddiasıyla ilgili olarak Medyascope izleyicilerinin sorularını yanıtladı.

Yayına hazırlayan: Zübeyde Beyaz

Gökçe Çiçek Kösedağı: Merhaba, Medyascope ekranlarına hoş geldiniz. Dün akşam Cumhuriyet Halk Partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ailesinin Türkiye’den kaçmak için hazırlık yaptığını iddia etti, akşam saat 10’da bir açıklama yaptı sosyal medya hesabından. Türkiye’de faaliyet yürüten TÜRGEV ve Ensar vakıfları aracılığıyla Amerika Birleşik Devletleri’ne para aktarıldığını, orada kurula bir vakfa para aktarıldığını iddia etti. Ardından tabi iktidar sözcülerinden art arda açıklamalar geldi. İktidara yakın medya kanallarına çıktı, hepsi açıklamalar yaptı. Tabii iddia sahipleri de iddiayı üstlenmedi, reddettiler Adalet ve Kalkınma Partisi, TÜRGEV de, Ensar da iddiaların gerçek dışı olduğunu söylediler. Peki biz ne yapacağız bugün, merak edilen çok soru var biliyoruz herkesin aklında çeşitli sorular var konu ile ilgili çeşitli sorular var konu ile ilgili. Medyascope Yayın Yönetmeni Ruşen Çakır, Medyascope Ankara Temsilcisi Hıdır Göktaş ve Medyascope yorumcusu Berk Esen sorularınızı yanıtlayacak efendim. Merak ettiğiniz soruları sizler için cevaplıyoruz Medyascope ekranlarında bu canlı yayında lütfen siz de bizimle sorularınızı paylaşın, bu yayını beğenin, bu yayınları diğer izleyicilerimizle paylaşın, yorum yapın, beğenin ki daha çok kişiye ulaşsın, daha çok kişinin merakını giderebilelim efendim. hoş geldiniz tekrar.

Ruşen Çakır: Merhaba.

Gökçe Çiçek Kösedağı: Evet, Zoom ekranına da bir merhaba diyelim, Berk hoş geldin, Hıdır Abi merhaba. 

Hıdır Göktaş: Merhaba.

Gökçe Çiçek Kösedağı:: İzleyicilerimizin sorularına geçeceğiz, yavaş yavaş geliyor sorular, arkadaşlarım da iletiyorlar bana soruları ama ben kendi sorularımla birer birer başlamak istiyorum üç konuğuma da. Ruşen abi seninle başlamak isterim. Aslında ne oldu da bu iddialar ortaya çıktı, Kılıçdaroğlu ne yapmak istiyor, kimi hedefliyor ve iktidarın art arda yapığı iktidar sözcülerinden gelen art arta açıklamalar sence Kılıçdaroğlu’nun bu hamlesinin hedefe ulaştığın açıklıyor mu?

Ruşen Çakır: açıkçası grup toplantısında çok daha geniş şeyler söyledi akşamki yayında, yani sosyal medyadaki videoda daha az şey vardı. Ama elinde bir takım belgeleri gösterdi, bir takım şeyleri biliyor ama söylemiyor olduğunu söyledi mesela aile fertleri falan dedi. Etkili oldu, çok riskli bir hamleydi, elinde patlayabilirdi yani bir bomba olarak düşünürsek ama ilk tepkilere baktığımız zaman büyük ölçüde hedefine ulaşmış hatta anladığım kadarıyla tahmininden daha fazla da bir hedefe ulaşmış gibi. Çünkü peş peşe daha video yayınlanır yayınlanmaz, iktidara yakın medyada çok önde gelen isimler, yani bir Fahrettin Altun, Numan Kurtulmuş, Ömer Çelik gibi isimler cevap yetiştirmeye çalıştılar. Yaptıkları genellik şu oldu, evet böyle bir vakıf var, böyle şeyler var ama bunlar tamamen öğrencilerin eğitimi için yapılıyor, Kılıçdaroğlu bunu çarpıtıyor vesaire. Yani ikili bir şeyde, bir vakıf faaliyetine aktarılan paralar bir yanda, bir yanda da kaçış planı. Diyorlar ki ilk kısmı doğru ikincisi yalan. Bugün mesela Meclis Başkanı Mustafa Şentop oturdu sosyal medyadan Cumhurbaşkanı’na sahip çıktı. Normalde tamam deriz ama mesela Süleyman soylu kalktı çok sert bir şey yaptı, o da Kılıçdaroğlu’nu yalancı diye damgalayan bir şey yaptı. Şimdi bunlar ilk bakışta ne gibi gözüküyor, a işte cevap veriyorlar şu yapıyorlar bu yapıyorlar. Ama aslında çok basit bir halkla ilişkiler perspektifinden bakılacak olursa normal şartlarda Kılıçdaroğlu’nun dar bir yere hitap etmesi beklenen Kılıçdaroğlu’nun tezlerini doğrudan olmasa bile dolaylı olarak tüm Türkiye’ye yaydılar. Yalancı diyor. Şimdi yalancı dediği zaman zaten Kılıçdaroğlu’nu sevmeyen güvenmeyen insanlar için sorun değil ama İçişleri Bakanı yalancı dedi zaman birisi aa! Ne demiş ki deyip merak edebiliyor. Ve şu çok önemli bence daha önce değişik vesilelerle yapılan Kılıçdaroğlu’nun çıkışlarını vesaire genellikle iktidar kendinden çok emin bir şekilde önemsemedi, diyelim ki aradan beş gün geçtikten sonra grup toplantısında Erdoğan onunla dalga geçti vesaire. Burada hızlı bir şekilde devreye girdiler. Bunun bir benzerini yakın zamanda SADAT baskınında gördük. Orada da hem SADATçılar hem Erdoğan hızlı bir şekilde yalanlama, yani o değil böyle. Yani burada şeyi net bir şekilde görüyoruz, inisiyatifi Kılıçdaroğlu alıyor, orada belli ki çok can alıcı bir yerden yakalıyor ve rahatsız ediyor. Yani Kılıçdaroğlu’nun ne söylediği kadar belki ondan daha fazla olarak karşı tarafın nasıl tepki verdiği önemli. O kadar canları yanmış bir şekilde refleksler gösteriyorlar ki hakikaten böyle bir şey var. Bir diğer husus da hedefler meselesi, burada çok ince bir olay yaptı bence Kılıçdaroğlu, daha önce biliyorsun herkes, izleyiciler de biliyor bürokratlara seslendi, şerefli bürokratlara. Dedi ki bu oyuna alet olmayın biliyoruz ki siz devletinizi seviyorsunuz, milleti seviyorsunuz, bize belge verin şey yapın. Şimdi ama Sarı bürokratlar dediği, kirlenmiş dediği bürokratlara seslendi, onlara dedi ki tamam siz burada işbirliği yapıyorsunuz bile bile ama bizm elimzde listeler var, burada birkaç yüz kişi var bunlar kaçacak, onların arasında siz yoksunuz. onlar gidecek biz sizinle hesaplaşacağız. vakit erkenken dönün dedi. Bu gerçekten çok…

Gökçe Çiçek Kösedağı: İzleyicimiz de demiş ki, Ruşen Bey’e sorun diyor; bürokratlara yapılan bu çağrı AKP milletvekillerine ve teşkilatlarına da yapılabilmeli mi, yapılmalı mı?

Ruşen Çakır: Bence bir an gelecek ve yapacak. Bu gidişle onu yapacak. Çünkü kademe kademe gidiyor. Önce şerefli bürokratlar, şimdi kirlenmiş bürokratlar, yarın öbür gün başka isimler ve burada şey de önemli başka muhalif aktörler de benzer çağrıları, mesela Ali Babacan veya Ahmet Davutoğlu’nun çıkıp bir iddia ortaya atıp ama aynı zamanda AKP’de zamanında birlikte çalıştıkları arkadaşlarına bir çağrı yapmaları halinde işin rengi değişecek. Son bir nokta da şu aslında çok soru var, ama şöyle bir yaklaşım var biliyorsun, iktidar seçimi yaptırır mı, Erdoğan kazanamayacağı seçime girer mi? Girse bile, kaybetse bile iktidarı devreder mi? Bu muhalefette çok yaygın bir şey. Ve insanlar buradan hareketler aslında kötümser bir tavır takınıyorlar, İstanbul seçimlerinde de böyle oldu ama yanıldılar ama hala bu geçerli. Şimdi Kılıçdaroğlu ne yaptı, bence çok en kritik hususlardan birisi bu, dedi ki ne bırakmaması kardeşim dedi kaçacaklar dedi, iddia çok büyük. Bir tarafta insanlar ya seçimi kaybederse bırakır mı acaba falan derken o diyor ki planını bile yaptı diyor, gidecek. Hatta herkesi götürmeyecek gerisinde suç ortaklarını bırakacak diyor, aynen böyle söylüyor ve bu moral olarak. 

Gökçe Çiçek Kösedağı: Bir de siz Katar falan diyorsunuz, Amerika Birleşik Devletleri’ni seçiyor, yeni bir Pennsylvania diyor.

Ruşen Çakır: Evet bir ara mesela Malezya deniyordu, bilmem ne deniyordu şimdi ABD deniyor evet.

Gökçe Çiçek Kösedağı: Peki, o zaman buradan Berke Esen’e döneyim. Berk benim hazırladığım soru ile bir izleyicimiz de bağlantılı bir soru sormuş aslında. Sen son yayınında demiştin ki milletin Sesi mitingi için, aslında bu miting biraz Kılıçdaroğlu’nun adaylığını güçlendirmek amacıyla istediği çok açık aday olmak istediği çok açık ve miting de biraz enerjiyi Kılıçdaroğlu’nu ön plana çıkarmak, adaylık iddiasını güçlendirmek için yapılıyor demiştin, bu hamle yine Kılıçdaroğlu’nu yine başkanlık ısrarını, başkanlık hamlesini güçlendirmek için yapılan bir şey mi, siyaseten nasıl değerlendiriyorsun tabi bir de? Bu açıklamaları Emin Caşkan izleyicimiz de benzer bir soru sormuş bu yüzden sorayım; Kılıçdaroğlu’nun bu çıkışları kamuoyu yoklamalarında Kılıçdaroğlu’nun yerini değiştirir mi, değiştirmeye yeter mi demiş. Sanki kamuoyunun o son araştırmalarında da aslında bir türlü o istediği ivmeyi yakalayamadığını da belirtiliyorsun Kılıçdaroğlu’nun. Sözü sana bırakıyorum. 

Berk Esen: Kemal Kılıçdaroğlu aslında bu açıklamasıyla birkaç hedefe aynı anda götürdüğünü düşünüyorum. Aslında CHP Genel Başkanı bir süredir sosyal medya üzerinden bu tarz yaptığı kısa yayınlarla özellikle muhalif kamuoyunda büyük ses getiriyor. Yani dün akşam yayınlanan videosu da gerçekten gündemi değiştirdi. Dolayısıyla ben sadece bu tarz açıklamaları Kılıçdaroğlu’nun adaylık isteğine bağlamıyorum, evet, o da bence düşünmemiz gereken bir neden ama aynı zamanda gündemi değiştiriyor iktidarı pozisyona sokuyor ve sürekli reaksiyon almaya yönlendiriyor. Yani gerçekten biraz önce Ruşen Abi bahsetti bu iddialar muhalif basında geniş şekilde yer buldu bir taraftan ama öte yandan iktidar yanlısı kanallar açıklamanın kendisinden bahsetmeden hükümet temsilcilerinin arka arkaya Kılıçdaroğlu’nun bu yayına yönelik tekzip mesajlarını da paylaştılar ve bir yandan iktidar medyasının üzerinden iktidar tabanı da bir şekilde tam vakıf olmadığı bu iddiaları duymuş oldu. Bu en azından bir kaç gün belki daha uzun bir süre iktidar medyasının ve iktidar çevrelerinin de kendi içinde tartışmaya zorluyor. Bence bu da önemli brşi sebep. Tabi bir de burada aslında otoriter rejim altında sosyal medyada bari muhalif aktörün bu Ana muhalefet partisinin genel başkanı bu durumda ama tabi başka örnekleri de var, bir muhalif aktörün nasıl öne çıkabileceğini, gündemi nasıl değiştirebileceğini de görüyoruz. Ben bugün sabah baktığımda daha yirmi dört saat geçmemiş bu video altı milyonun üstünde görüntülenmiş ki izleyenlerin sayısı çok daha fazladır. Biz burada aslında Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kurduğu otoriter rejim altında iktidarın bilgi tekelinin çünkü medyayı büyük oranda kontrol ediyorlar bilgi tekelinin kırıldığını görüyoruz ve bunun üstünden Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir taraftan iktidar seçmenlerine seslenmeye çalışıyor, bunda her zaman başarılı olamıyor çünkü iktidar kendi seçmenini izole edebiliyor ama muhalif seçmenlere de hitap ediyor, bürokrasiye de hitap ediyor, dolayısıyla aynı anda ben birkaç hedef güttüğünü düşünüyorum. Ama öte yandan ben geçen Pazar günkü miting hakkında da benzer bir yorum yapmıştım ayni bu videonun da biraz kaçırılmış bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Çünkü Sayın Kılıçdaroğlu’nun dile getirdiği iddialar aslında iki buçuk sene önce TELE1’in Amerika Birleşik Devletleri Muhabiri Yılmaz Polat tarafından gündeme getirilmişti. Yani iktidar yanlısı bu vakıfların Amerika’da kurdukları bu paravan vakfa milyonlarca dolar aktardığını biz aslında iki buçuk senedir bir şekilde biliyorduk. Tabii bunun belgelendirilmesi de önemli ama sayın Kılıçdaroğlu’nun belirttiği tarz bir kaçış planı ve onun anatomisi bence dünkü açıklamada ortaya çıkmadı ve milyarlara bakıyorum mesela 1 milyar Türk Lirası’ndan bahsediliyor. Erdoğan’ın takip ettiği yanlış iktisat politikaları nedeniyle TL o kadar değer kaybetti ki yüz ya da iki yüz AKP’li böyle kaçmaya çalışsa bu çerez parası bile olmaz. Dolayısıyla kaçış planı evet bir anda gündemi değiştirdi ve herkesi ekran başına topladı ama aslında bence Sayın Kılıçdaroğlu başka bir yerden vurmalıydı Tayyip Erdoğan kendi seçmenlerine yastık altı dövizlerini bile bozdurma çağırış yaparken Merkez Bankası’nın rezervleri boşaltılırken niye bu iktidar, iktidar yanlısı vakıflar milyonlarca dolar parayı ülke dışına çıkarıyorlar. Ve neden bu kurumlara aktarıyorlar, neden bu kurumlar bunu burs olarak dağıtmıyor gibi çok daha somut bence bazı eleştirilerle gelebilirdi. Ama öte yandan biraz önce Ruşen abi bundan bahsetti biraz iktidar çevrelerinde ciddi bir rahatsızlık yarattığı da görülüyor. Yani bu belli ki Kılıçdaroğlu aslında biraz iktidarın dengesini bu çıkışıyla biraz bozmuş oldu. Ben bunun iki nedenden kaynaklandığını düşünüyorum ve belki de Kılıçdaroğlu’nun asıl amacının da o olabilir. Bunlardan ilki aslında otoriter bir rejim altında hele Türkiye gibi siyasi kurumların çok zayıfladığı bütün iktidarın aslında Recep Tayyip Erdoğan’ın karizması ve popülerliği üstüne dayandığı bir ülkede liderin ve liderin çevresinin kaçmayı planladığını söylemek adeta uçakta bomba var demek gibi bir etki yaratıyor. O bağırtı gerçek olmasa bile öyle bir durumun gerçekleşme ihtimalinin var olması rejimi destekleyenler açısından korkunç bir senaryoyu ortaya çıkarıyor. Ve ben biraz iktidar elitlerinin buna tepki verdiğini düşünüyorum ve tabi oradaki Pennsylvania bağlantısı çok önemli. Yani aslında orada AKP elitlerinin aynı Gülenciler gibi bir yaşam alanı kurmaya çalıştığını söylemek ve oo taktiklerle iş yaptığını söylemek de Gülencileri bu kadar nefret objesi haline getirdikten sonra da iktidara karşı kullanılabilecek bence önemli bir söylemdi. Ben burada Kılıçdaroğlu’nun popülerliğini ve seçilebilme imkanını artıracağını düşünmüyorum çünkü ne yazık ki şu ana kadar yaptığı açıklamalarda yani aslında bir seçilme stratejisi olarak bir muhalefet partisi genel başkanının yapması gereken bir büyük ifşa yapıp ondan sonra onun boşluklarını doldurmak. Mütemadiyen o ifşayı tartışmaya çalışmak. Mesela128 milyar Dolar nerede kapmayası biraz böyle bir şeydi. Bir tane basit bir cümle onu bütün muhalefet partileri bir noktadan sonra benimsedi ve biz aylarca onu sorduk. Halbuki Kemal Bey kendisini biraz öne çıkarmaya çalıştığı için bir ifşa yapıp ondan sonra haftalarca onun içini doldurmak yerine iki hafta içinde beş ifşa yapıyor. Ve aslında kendi gündemini kendisi değişiyor. Mesela mitingin gündemini kendi videosu ile değiştirdi. Birkaç gün sonra belki bir çıkış daha yapacak. Bunu ben biraz işte Kemal Bey’in kendini tek başına öne çıkarmak istemesinden, anketlerde özelikle diğer aday adaylarına karşı yükselmeye çalışmasından ya da çalışmak istemesinden kaynaklandığını düşünüyorum. O açıdan bence başarılı olmayacaktır ama diğer söylediğim nedenlerden dolayı bence başarılı bir çıkış oldu.

Gökçe Çiçek Kösedağı: Peki buradan Ankara Temsilcimiz Hıdır Göktaş’a dönelim. Şimdi bir izleyicimiz benim sorumun neredeyse aynısını soruyor Hıdır Göktaş, diyor ki, bu açıklama buz dağının görünen kısmı mı aslında, arkası gelir mi bu açıklamaların diyor, ne bekliyorsunuz diyor?

Hıdır Göktaş: Şimdi, Sayın Kılıçdaroğlu’nun beş dakikalık videosu ve ardından CHP Amerikan Temsilciliğinden gelen belgelerin basına ulaşması çok kısa zaman aldı hatta daha öncesinde bu bilgiler bir şekilde dağıtılmaya başlanmış bile. Ama gördüğümüz kadarıyla gerçekten bunlar henüz ilk etap, buz dağının görünen kısmı, asıl büyük dalga, dipten gelen dalga, Ilya Ehrenburg’un romanının ismi ile alıntı yaparak söylersek, dipten gelen dalgadan birçok belgenin bilginin ortalığa saçılacağını söyleyebiliriz. Kılıçdaroğlu bu belgeleri niye gösterdi de söylemedi, onu tabi bir kendilerinin yürüttüğü siyasetin, politikanın bir aracı olarak düşünebiliriz. Öyle kendileri açısından uygun görmüşlerdir. Bu rakamların bilgilerin ve belgelerin medyaya bir şekilde servis edilip oradan oradan telaffuz edilmesi onların işine çok daha gelmiş olabilir. Burada da hem görünen kısmı hem geçmişte kalan kısımlar da vardı r bu arada. Geçmişte yine kamuoyuna açıklama, kamuoyunun bildiği bilgiler tekrar güncellenecek ve bu olaylarla bağlantılandırılacak. Böylece bizim gördüğümüz tablo daha da netleşecek. Bunlardan bir tanesi işte bu Başkent Gaz, Torunlar inşaatın yaptığı bir bağış vardı Kızılay’a, o mesela çok önemli. 29 Aralık 2017’de bu bağışı yapıyor, imza Mehmet Torun, Yönetim Kurulu Başkanı işte o sekiz milyon dolarlık bir bağıştı bu. Bunun yetmiş bin dolarlık kısmı Kızılay tarafından kullanılsın diyor, Kızılay’a yapılan bir bağış bu. Kalan yedi milyon dokuz yüz yirmi beş bin dolar ise Ensar vakfı arasında yapılacak bir protokolle Ensar Vakfı kullansın diyor. Ensar Vakfı niye kullanacak bunu, orada da diyor ki yurt inşaatı süresine ilişkin olarak kullanacak. Ama bir şey daha söylüyor orada Kızılay sanıyorum kendini korumak için bunu Torunlar İnşaat’a yazdırmış, yurt inşaatı sürecine ilişkin olarak derneğinizin hukuki, mali ve idari hiçbir sorumluluğunun olmayacağını kabul ve taahhüt ederim. Sonuçta Torunlar İnşaat bu bağışı yaparken bir taraftan da siz bu aktarımı yapacaksınız ama burada herhangi bir sorumluluğunuz yok diyerek Kızılay’ı da bir şekilde korumaya alıyor veya Kızılay yöneticileri böyle bir talepte bulunarak kendilerini dolaylı olarak belki ileride ortaya çıkabilecek hukuki süreçte kendilerini korumaya çalışıyorlar. Bu 2017’de yapılan bir bağış. Ve yedi milyon dokuz yüz yirmi beş bin dolar bir şekilde rakamlara da baktığımızda, dün açıklanan rakamlara baktığımızda o tarihlerde Amerika’ya gönderilen paralarla örtüşüyor. Yani Ensar Vakfı’na yapılan bu Torunlar İnşaat’tan yapılan bağış şu anda Manhattan’dan gitmiş olan, sözü edilen yurt olarak inşa edilen binanın inşaatında kullanılan rakamın önemli bir kısmı. Burada da yine muhtemelen bir çok bu Kılıçdaroğlu’nun beşli çete diye telaffuz ettiği şirketler var. Onların da muhtemelen değişik şekillerde yine bu tür bağışlarla bir para transferi yaptıkları ortada. Biraz önce belki sözünü ettiğimiz rakam işte Türk Lirası, 1 milyar Türk lirası işte döviz karşısında çekirdek bile olmaz, onların geçinmesi açısından bir pek anlam ifade etmiyor dedi, doğrudur. Ancak burada yapılan belki başka bir şey vardır, bundan emin değiliz ama bir değerlendirme olarak söylemek de yarar var sanıyorum. Geçtiğimiz günler de biz de haberini yaptık, işte Türk vatandaşlığının Türkiye iki yüz eli bin dolarlık ev alandan, dört yüz bin dolarlık ev alanda Türk vatandaşlığı verilecek diye Resmi Gazete ’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzası ile yayınlandı. Bir çok devletin bu vatandaşlığı bu tür işte ev alma, yatırım yapma, orada şirket kurma aracılığıyla vatandaşlık eriyor ülkesinde, muhtemeldir ki Kılıçdaroğlu’nun da sözünü ettiği cümleden ben bunu çıkartıyorum, orada kurulan şirketlerin yönetiminde yer almak, orada şirket kurarak kendisini şirketin sahibi göstermek ve bunun aracılığıyla orada oturum almak, sürekli oturum almak, vatandaşlık almak gibi bir takım işlevler için bu yurda gelen para ve onun yan şirketleri kullanıyor olabilir. Kılıçdaroğlu’nun işte kaçacaklar, kaçma hazırlıkları dediği de budur. Cebinde Amerikan pasaportu, Amerikan vatandaşlığı varsa uçağa binip her zaman için daha kolay olacaktır. Belki de bunu ima etmiş ya da işaret etmiş olabilir. Buna da dikkat çekmekte fayda var. Dediğim gibi hem geçmişte daha önce bizim tek başına gördüğümüz ve anlamlandıramadığımız belgeler bu süreçte birleşecek hem de sanıyorum bunun ardından önümüzdeki süreçte de farklı belgeler karşımıza çıkacak. Burada tabii önümüzdeki süreç epey olacak, konuşacağımız şeyler var ama tabi bu vakıflar Türkiye’de kurulurken ne zaman kuruldu, işte AKP’nin iktidarında ne tür anlamlar üstlendiler. Bu Ensar Vakfı mesela çok önemli bir vakıf, AKP’nin iktidara gelmesi açısından da Ruşen benden çok daha iyi bilir. Bugün bir Ensara’a bakalım dedim, 9 Ekim 1979’da Resmi Gazete’de Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün ilanı ile kurulan bir vakıf. 38 kurucusu var bu vakfın. Vakfın gayesi gerek vakıf üyeleri arasında sosyal..

Gökçe Çiçek Kösedağı: Hıdır Göktaş biraz toparlamanı rica edeceğim. Çok soru var.

Hıdır Göktaş: Tabii. Ve gerekse Türkiye’nin ilmi, içtimaı ve iktisadı kalkınmasına katkıda bulunmak diyor. Üç yüz yetmiş bin lira, 79’da bir sermaye ile kurulmuş. 38 kişinin arasında Mehmet Albayrak, Kadir Topbaş gibi isimler var. Bu vakıf o günden bugüne çok büyük işlevler üstlenmiş, öyle görünüyor. AKP’yi iktidara taşıyan bir yapının çekirdek unsurları oralarda oluşmuş. Muhtemelen önümüzdeki süreçte de bu vakıf eğer Kılıçdaroğlu’nun tabiri ile söyleyecek olursak önümüzdeki süreçte önemli bir rol ve işlev üstlenecek gibi görünüyor. Türkiye’den Amerika’ya bir akım söz konusu olursa seçimlerden sonra.

Gökçe Çiçek Kösedağı: Şimdi izleyicilerimiz sormuşlar, nereden sorularımızı sorabiliriz diye, Youtube canlı sohbet kısmından efendim bize yazabilirsiniz. Arkadaşlarım Gamze Elvan ve Kaya Heyse, rejiden arkadaşlarım da bana sorularınızı iletiyorlar efendim. Canlı sohbet chat kısmından bize sorularınızı iletebilirsiniz. İlk turu biraz uzun tuttuk, konuklarımdan da rica ediyorum böyle biraz kısa kısa gidelim, hap hap gidelim çok soru var. Mümkün olduğunca hepsini sormaya çalışacağım. Ve bir de klavye sesleri yayına geliyor demiş bir izleyicimiz uyarmış. Böyle mecburen yazmak zorunda olduğumuz durumlar olabiliyor efendim kusurumuza bakmayın, birazcık bizi idare edin diyelim. Ve bir soru sana Ruşen Çakır, Pınar Ekitir diyor ki açacaklar ve buna benzer söylemler AKP’li seçmeni konsolide eder mi yoksa çözülmeyi hızlandırır mı? Kaçacaklar gibi ifadeleri kullanmak doğru mu diyor?

Ruşen Çakır: şimdi bu konsolidasyon lafı biraz bizim Kemallerin yayınlarda dalga geçiyoruz artık, izleyicimize değil tabii ki bu çok konuşulan bir şey. Onu yaparsak konsolide olur, bunu yaparsak şu olur. Bence konsolide filan etmez çünkü burada çok farklı bir şey var. İnsanlar özelikle muhalefet içerisindeki insanlar Erdoğan’ı yenilmez, iktidarı bırakmaz görüyor. Ve Kılıçdaroğlu da Erdoğan’ın aslında sanıldığı kadar güçlü olmadığını gösteriyor. Bu olayda da onu gösterirdi. Erdoğan’a oy vermekle tereddüt eden eski seçmen hala tam kopmuyorsa Erdoğan’ın hala en güçlü kişi olduğunu düşündüğü için kopmuyor. Onun mesela ekonomik nedenlerle bırakmak istiyor çünkü ülke yoksullaşıyor ve kendileri de yoksullaşıyor ama ondan daha güçlü bir isim göremiyor, alternatif göremiyor. Burada Kılıçdaroğlu’nu alternatif görmeyebilir ama Kılıçdaroğlu’nun bu tür saldırıları karşısında Erdoğan’ın bir anlamda alarm durumuna geçmesi insanların ona atfettiği gücün aslında pek de olmadığını göstermesine bağlı. Dolayısıyla iyi çalışılmış, iyi hazırlanmış, güçlü iddialarla doğrudan Erdoğan’ı hedef alan iddialarla bence başarılı olur. Şöyle bir şey var tabi ki, rakam az bilmem ne insanlar yolsuzluk umursamıyor vesaire. İşte orada şey devreye giriyor, kaçma meselesi. Çok riskli bir mesele ama burada söylediği çok daha vakıfın faaliyetleri ile bir şey değil aslında Kılıçdaroğlu. Bir tarafta vakfı söylüyor ona kimse itiraz edemiyor işte bu vakıf üzerinden vakıf üzerinden kaçma organize ediyorlar diyor bu başlı başına bir güçsüzlük gösterisi. Yani insanlar, şey diyen tabi ki var işte Mustafa Şentop da demiş, Sayın Cumhurbaşkanı kaçacak en son kişidir, olabilir ama bir çok insanın da burada kafası karışıyor olsa gerek. Mesela Erdoğan hemen çıkmadı, yakında herhalde ilk fırsatta bir yerde, en kötü ihtimalle Cuma namazı çıkışında bunu yapacak, Kılıçdaroğlu’nu Bay Kemal diye şey yapacak. Ama bu arada şu aşamada Kılıçdaroğlu Erdoğan’ın aslında güçlü değil zayıf olduğunu söyledi. Ve o zayıflık vurgusu kendi tabanında da bence çözülme lafı abartılı olabilir ama soru işaretlerini çoğaltır.

Gökçe Çiçek Kösedağı: Berk’e döneyim hemen. Serkar Aydıncı sormuş, Kılıçdaroğlu’nun bürokratlara yönelik bu tarz hamlelerinin toplum nezdinde bir etki hedeflediğini düşünüyor musunuz? Bu hamlelerle toplum nezdinde bir etki hedefliyor mu demek istiyor zannediyorum. Sizce diyor peki toplumda etkisi oluyor mu diye sormuş. Bir soru ile birleştirilebilir belki, bu açıklamalarla aslında güç kaybeden iktidarı, Ekin Kalender sormuş, sarsıyor Kılıçdaroğlu, kavga etme, belge açıklama, bürokratları hedeflemesi, iktidarı, güç kaybeden iktidarı bence sarsıyor ancak topluma seslenirken neden Erdoğan üzerinden konuşuyor diye sormuş, bunun bir sakıncası var mı diye soralım, iki soruyu birleştirip Berk kısaca lütfen. 

Berk Esen: Ben Sayın Kılıçdaroğlu’nun bürokrasiye doğrudan bu şekil hitap etmesini biraz riskli bir strateji olduğunu düşünüyorum. Şu an çünkü CHP Genel Merkezi’nde bürokrasi kökenli, emekli bürokrat bir çok siyasetçi var. Ve tabi bu siyasetçilerin bürokrasi algısı biraz 1990’lar hani bilemediniz 2000’ler başında kalmış durumda. Ama yirmi senelik AKP iktidarı sonrasında hele de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın neredeyse ipleri tamamen kontrol ettiği hadi biraz da Devlet Bahçeli ile ortaklığa girdiği şu son altı yedi senelik periyotta bürokrasi hallaç pamuğu gibi atıldı. Dolayısıyla şu an hala bürokrasinin hele de orta ve üst seviyelerinde yer alan bir isim yolsuzluklardan çok yolsuzluklara yönelik çok büyük hassasiyet duyduğunu, bu rejimden tiksindiğini, ilk fırsatta bu rejimi terk edeceğini ben düşünmüyorum. Tabi bürokratlarda rasyonel olan insanlar gidişatın çok kötü olduğunu görüyorlar. Kendilerine de bir çıkış noktası arıyorlar, gerçekten de CHP’ye gelen bilgi ve belge akışı biraz bununla alakalı ama bürokrasinin gerçekten bu rejimi terk etmesi için bu rejimin değişeceğine özellikle de seçim yoluyla değişeceğinin algısının güçlenmesi gerekiyor. Bu aynı zamanda muhalif seçmenler için de geçerli. Dolayısıyla sanırım Kemal Bey’in bu tarz çıkışları biraz buna yönelik. Ama o çıkışların biraz daha etkili olabileceğini muhalefetin seçim yoluyla kazanabileceğini hem bir arada yer alarak mesajını vermesi gerekiyor hem de popüler seçilebilir adayın öne çıkmaya artık yavaş yavaş başlaması gerekiyor. Dolayısıyla tek taraflı bu tarz saldırlar eğer seçilebilir popüler bir aday ortaya çıkmazsa bence o kadar başarılı olmaz. Hatta bilakis bir tehdit aracı yaratır ve otoriter rejimin tabanını konsolide etmezse bürokrasinin ordusunun, yargı sistemini konsolide edebilir. Dolayısıyla aynı anda o iki stratejinin beraber yürütülmesi gerekiyor. Mesela Kemal Bey’in paylaştığı bu belgeleri İYİ Parti de paylaşsaydı, altılı masanın diğer üyeleri de paylaşsaydı hatta AKP’den bir noktada kopmuş isimler kendi bildiklerini anlatmaya başlasalardı, doğrudan kendi arkadaşlarına, bürokratlara hatta siyasetçilere çok daha açık ve sistemli bir çıkış yapsalardı o zaman bunun çok daha etkisi olurdu diye düşünüyorum. 128n milyar dolar kampanyasını o nedenle ben tekrar örnek olarak vereyim. O kampanya CHP kampanyası değildi sadece, Kemal Bey’in…

Gökçe Çiçek Kösedağı: Ama sanki sadece böyle sen konuşurken soru işareti, yani burada aslında Kılıçdaroğlu diyor ki bu 300, 500 kişi arasında, Ruşen abi senin de ben sözümü bitirdikten sonra söyleyeceğin bir şeyler varsa dinlemek isterim bu konuyla ilgili, siz yoksunuz diyor. Yani argo tabirle aslında belki söylenecek olursa hani desteklediğiniz iktidar ve belki Cumhurbaşkanı Erdoğan sizi satıyor hani sokak diliyle söylüyorum, izleyicilerimizden özür dileyerek. Siz yoksunuz diyor, bu bir şey yaratmıyor mudur acaba?

Ruşen Çakır: Ben bir Berk’in demin söylediğinden aklıma bir şey geldi biraz şey olabilir ama çok önemli bir şeye dikkat çekti, şimdi altılı masada iki tane parti doğrudan AKP’den kopmuş iki parti var. Ve bu iki partinin liderleri ve yöneticileri, önemli sayıda yöneticisi AKP’nin değişik dönemlerinde çok üst düzeyde görevler almışlar ve şu ana kadar bu kişiler herhangi bir ifşada bulunmadılar. Yani şunu dediler, bizim zamanımızda iyiydi sonra kötüleşti. Ama geçen Ümit Özdağ’ın medyan okuması vardı hani Ahmet Davutoğlu’na diyor ya Haziran ile Kasım arasında ne oldu? Şimdi 2015 Haziran ve Kasım seçimleri arasında. Ahmet Davutoğlu o zaman Başbakandı. Ve ülke çok kaotik bir yere gitti ve AKP tek başına iktidarı tekrar kazandı. O konuda bir şey yok. Şimdi bir yandan Kılıçdaroğlu insanlara sesleniyor, diyor ki bürokratlara Berk’in söylediği o anlamda önemli orta düzeyde bürokrat vesaire bir cesaretle kalkıp ifşada bulunacak veya saf değiştirecek vesaire. Ama daha önce masada oturanların bir örnek teşkil etmesi lazım, bir ilki tane şey söylemesi lazım. Şimdi Davutoğlu’nun yaptığı kamu ihale yasasında vesaire şunu yaptım ama şu oldu. Geçen mesela şey söyledi Alevi Cem Evi’nin ziyaretinde işte seçim bildirgesinde koyduk benim önüme gelirse imzalamam dedi Erdoğan, şeyde Cem Evleri ile ilgili. Ama onu da Cem Evi’nin ziyaretinde bir şekilde söyledi. Ama kim bilir neler neler biliyorlar. Hele bir önce onlar başlasa Kılıçdaroğlu’nun bu çağrıları çok daha anlamlı olur. Hem onlar başlasa bile onların o tür bürokratlara erişimi daha kolay çünkü belli bir süre beraber çalıştıkları insanlar var. Yani onlar çağırsa, yani şimdi Kılıçdaroğlu’nun çağrısı önemsizleştirmek için söylemiyor ama doğrudan onlar hitap etse bürokratlara, o zaman bence çok daha etkili olur çünkü tanıdıkları, bildikleri inşalar bir çok olaya kendileri dahil olmasalar bile tanık oldular. Yani en azından bilgi sahibidir herhalde şu vakıfın öyküsünü Ahmet Davutoğlu ezbere biliyordur, yani bilmemesi mümkün mü? O topa girer mi emin değilim yani böyle bir çelişkili bir durum da var. Yani bu aslında Kılıçdaroğlu’nun yaptığının hem nemini artırıyor hem de zayıflatıyor. İnsanlar şey diyebilir yanında işte bu ay sonu yine Gelecek Partisi’nde toplanıyorlar değil mi?

Hıdır Göktaş: Pazar günü, bu Pazar günü.

Ruşen Çakır: Bu Pazar günü. İşte çıksın Davutoğlu vesaire falan bu konularda bir şeyler söylesin, yeni bir şeyler katsın. Oralardaki tutukluk Kılıçdaroğlu’nun bu çıkışını da bir ölçüde zayıflatıyor.

Gökçe Çiçek Kösedağı: Onur Sarıoğulları demiş ki belge sızdıran bürokratlara ne kadar güvenilir? Ben bu soruyu biraz desteklemek istiyorum, Hıdır Abi’ye sormak istiyorum bu soruyu. Belge sızdıran bürokratlara ne kadar güvenilir. Ankara, işte bürokrasi denince aklımıza hep Ankara gelir, yani bürokrasi siyaset ilişkisi nasıldır? bürokrasi bir yek pare bir klikten mi oluşur, bürokrasi içerisinde farklı siyasi partileri destekleyen gruplar olur mu? Tabi Adalet ve Kalkınma Partisi ile birlikte bir dönem gerçekten yekpare bir havası tek parça havası vardı ama siyasetle kurulan ilişkisi bürokrasisi nasıl olur, nasıl refleksler gösterir kriz anlarında. Niye biz böyle Kılıçdaroğlu bürokrasiye sesleniyor, bürokrasi ne için önemli çok kısa toparlarsan sevinirim.

Hıdır Göktaş: Onun için Erdoğan’ın iktidara geldiği dönemde bürokratlara ettiği laflara da bir vurgu yapmak gerekir. Sürekli bürokratları suçlar ve yapmak istediği işlerin önüne bürokratların engel çıkardığı söylerdi. Geçmiş dönemde devler kültürünün daha egemen olduğu bir dönemde, yapıda bürokratların ağırlığı, söz söyleme yetenekleri, becerileri, karşı koyma ihtimalleri bu düzenlemelerde yanlış, eksik noktaları söyleme olasılıkları daha yüksekti. Ancak şu süreçte bürokratların iktidara yönelik, Erdoğan’a yönelik yanlış, bunu yapmayalım, bu olmaz deme şansları lüksleri olmadığını düşünüyorum. Ancak yine de Türkiye nereden bakarsak bakalım bir yüz yıllık Cumhuriyet geleneğine sahip burada yine oturulmuş bir devlet kültürü, bürokrat kültürü var. Bu kültürün tamamen yok edildiği inancında değilim. Bürokratlardan eminim ki bilgi, belge geliyordur. Dedin ya gelen bilgilere güvenilebilir mi? Bürokrattan geldiği zaman güvenilmesi gerekir ama yine de onları Kemal Bey de yine Kemal Bey’e belge sağlayan birkaç milletvekili ile görüşmemizde belge açıklamakta biraz zaman alıyor çünkü onları biz tek tek titiz olarak inceliyoruz, irdeliyoruz, anlamlandırıyoruz ancak ondan sonra Genel Başkan’a veriyoruz ve o açıklıyor demişti. O nedenle bürokrasiden gelen bilgiye belgeye güvenmek gerekiyor ama yine de doğrulatmak gerekiyor, CHP de bunu yapıyor, emin olmadan..

Gökçe Çiçek Kösedağı: Peki belge sızdıran bürokrata güven olur mu diyor izleyicimiz Hıdır Göktaş ama bu senin tabi cevaplayabileceğini soru değil. Diyor ki peki belge sızdıran bürokrata güven olur mu?

Hıdır Göktaş: Güvenilir. Neden güvenilebilir? Devlet gidişatından mutlu olmayabilir. Bunların yolsuzluk olduğunu görüyorsa, bunun vatandaşın alın terini, vergisini çarçur edilmesi olduğunu görüyorsa ve bundan rahatsızsa, bunu dışarıya vermesi bence bürokratın etik görevi olmalıdır diye düşünüyorum.

Berk Esen: Çok kısa bir araya girebilir miyim?

Gökçe Çiçek Kösedağı: Tabi tabi Berk.

Berk Esen: Bürokrasi ile alakalı. Sadece iki cümle. Yani aslında bürokratların bu otoriter rejim altında çalışırken ne kadar büyük risk aldıklarını onların bilmemesi mümkün değil. Onların bürokratların, Kemal Bey’in bu tarz açıklamalarına ihtiyacı yok bunu görmek için. Yani tabii ki onlar da şunu düşünüyor,  tepe kadro, İsviçre bankalarında bir dolu paraları var, yurtdışında malları var. Yani Amerika’daki bu vakfa para aktarmasalar da zaten kaçış biletleri var. ama orta seviye bürokratların bu yok. Yani onu bence kendileri de biliyorlar. Burada bence rasyonel bir denge siyaseti güdüyorlar. Ayrılmayın maliyeti ile kalmanın riskini karşılaştırıyorlar ve şu an kalmanın riski daha az gözüküyor çünkü muhalefetin önümüzdeki seçimde şak diye iktidara geleceği ve gelirse de tavsiye edeceğine dair beklenti hala yüksek değil. Muhalefetin bunu biraz değiştirmeye başlaması gerekiyor. İşte o nedenle DEVA ve Gelecek partisinin bu tarz dengeli çıkışları, altılı masanın ifşaları beraber yapması, seçilebilir bir adayın bir adayın ön plana çıkması bu nedenle önemli. Onu yaptığınız zaman zaten bürokraside biz çözülmeyi göreceğiz. Şimdi insanlar şunu diyorlar ben niye ayrılayım aleni. Kimse ayrılmıyor o kabak benim başıma patlar. Zaten seçimler olduktan sonra belki reis yine kazanır. Kazanamazsa da ben bana gelene kadar kimler var deyip rahat bir şekilde bekliyor da olabilir. Kemal Bey’in bu tarz pazarlıkları kapalı kapılar ardında yapması gerekiyor. Bu tarz seçmene yönelik çıkış işte orada bence adaylık dinamiği devreye giriyor, öne çıkıyor. Bu görüşmeleri bürokrasi ile bu tarz insanlarda kapalı kapılar ardında da yapabilir.

Gökçe Çiçek Kösedağı: Ahmet Elden demiş ki bu açıklamaların devamı gelir mi? Yayının başında Hıdır Göktaş cevapladı efendim. Belki geriye sarıp izleme şansınız olur. 128n milyar dolarda olduğu gibi tekrar siyasi inisiyatifi ele alır mı? Siyasi inisiyatif meselesine de yer yer hem Berk hem Ruşen Çakır değindi efendim. Sorularınızı, bazı sorular tabi cevaplanmış olabiliyor, hepsini soramayabiliyoruz. Hemen birkaç soru seçelim şuradan. Muhalefet partilerinin adayın son ana kadar açıklanması politikasından geri dönem ihtimalleri nedir demiş ama aslında pek bu yayının konusu değil biraz konu ile ilgili soruları cevaplamaya çalışıyoruz efendim. Berk yine sana bir soru var, siyasetteki ve özellikle iktidardaki vasatlık kitleleri de siyasal geriliğe mahkum etmiyor mu? Bu belgeler normal bir ülkede ortalığı birbirine katardı demiş.

Berk Esen: tabi bu belgelere gelene kadar Türkiye’de ne boyutta yolsuzluklar ifşa edildi. Sadece 17-25 Aralık soruşturmalarından başlatacak olursak taa iktidarın tepesine kadar uzanan son derece sistematik bir yolsuzluk ağının. şebekesinin adeta bir mafyatik ilişki ağının ifşa edildiğini biz gördük sene 2013’rü.onun üzerinden dokuz sene geçti. Cumhurbaşkanı Erdoğan kaç defa seçim kazandı. Dolayısıyla bu olaya gelene kadar çok fazla olay var. Ben sadece şunu söyleyeyim vasatlığın ötesinde şöyle bir sıkıntı çekiyoruz, şimdi AKP iktidara gelene kadar da Türkiye’de yolsuzluk vardır ve yolsuzluk üstünden kurulmuş bir siyaset ağları vardı fakat AKP ve özellikle onun başındaki Cumhurbaşkanı Erdoğan öylesine partizan bir kaynak akışı tepede sağladı ki hem parti içinde bütün kontrolü eline aldı, hem de partisinin devlet mekanizmasını tamamen kontrol edecek şekilde kullandı ve kendisine yakın olan vakıflara, sivil toplum kuruluşlarına, üniversitelere, iş insanların sistematik olarak kaynak dağıtıyor. Bu yolsuzluğun çok ötesine geçen bir durum. Yolsuzluk eski Türkiye’nin sorunuydu. Şu an yolsuzluk olmayan kaynak akışı devlet içinde istisnadır. Yani basın ifşa edecekse onu ifşa etsin. Yani şu ihale başarılı bir şekilde yapıldı, şeffaf kurallara uyuldu denilsin onun haber değeri var, artık yolsuzluğun bir haber değeri yok Türkiye’de.

Gökçe Çiçek Kösedağı: Peki, şimdi Atalay Mete demiş ki hangi bürokrasi? Establishment mı yoksa derin devlet mi? Parti devletinin militan olmayan bürokratı olur mu demiş. Hıdır abi bu soru sana.

Hıdır Göktaş: Ben yine biraz önceki yanıta geleceğiz. Sonuçta bürokratlar eğer bir iktidar değişikliği kokusu alırlarsa onlar da kendilerini ona göre organize etmek, varlıklarını devam ettirmek isteyeceklerdir. Bu belge akışı, dışarıya belge verilmesinin temel nedenlerinden bir bu olabilir. Ama biraz önce Berk’in de dediği gibi sonuçta AKP hem de kendi çekirdek nüvesini hem daha sonra iktidarını oluştururken kullandığı bürokratik yapıyı ekonomik olarak da doyurdu. Onların da hem işte duyduğumuz, belgeleyemezsek bile ama her yerde artık konuşulan, dışarıya aktardıkları servet, yurtdışına aldıkları mal varlıkları artık herkes tarafından, her ortamda konuşulan şeyler. Sonuçta da bir bu bürokratlar da önümüzdeki süreçte kendilerini güvende görmediği anda eğer gidebileceğini varsayıyorsa  ona göre davranışı sergileyecektir. Ama gidemeyeceğini varsayıyorsa Sayın Kılıçdaroğlu’nun dünkü açıklamasında bu çok önemliydi gelin bize bilgileri verin indirimden yararlanırsınız diyor. Çok ilginç bir ifadeydi o. Bu tür kendini dışarıya atamayacağını gören, bir şekilde iktidarın nimetlerinden faydalanmış, birikim yapmış, mal varlığını genişletmiş bürokratların da çözülme ihtimali önümüzdeki süreçte olabilir. Tabi bu arada bir konuyu biz başlangıçta tartışırken şimdi Türkiye’nin bir yapısına aslında değinsek fena olmaz. Orada kurucuların arasında işte Ruşen söyledi ama Esra Albayrak, Ömer Faruk Albayrak işte Esra Albayrak Erdoğan’ın kızı, bunların olması bu arada işte hem biraz önce Ensar’ın yapısını da söyledim iktidarı oluşturan nüveler. Sonuçta AKP hem iktidarında hem kurduğu yan kuruluşlarında mutlaka aile dengesi, çok yakın kendisine bağlı çekirdek yapıyı oralarda koruyor. Onların hem yönetimde etkin olmasını istiyor hem o halkayı bir şekilde, fire vermeyecek bir şekilde korumaya çalışıyor. Hem biraz önce Ruşen de hatırlattı, bu yapının kuruluşunda yer alanlardan birisi Halil Mutlu. Halil Mutlu kim? Sağ olsun buradaki beş genç arkadaşımız buradaki sürekli bana isim, bilgi, belge tarıyor. Bu arada Halil Mutlu’ya da ilişkin bir takım bilgiler getirdiler. Türk Amerikan Ulusal Yönlendirme Komitesi’nin eş başkanı. İşte bu Filistin davasının satıldığı, gündem olduğunda, deklarasyon için özür dileyenlerden. Erdoğan’ın dayısının oğlu. İşte AKP’nin ABD temsilcisi kendisi, anlatabiliyor muyum. Dediğim gibi bu tür yapıları kurarken ailesel bağlara çok önem veriyorlar. Çözülmenin muhtemelen daha az olması açısından ama iş bürokrasiye doğru kaydığında burada çözülmelerin önümüzdeki süreçte ya da eldeki bilgi ve belgelerin muhalefet partilerine ya da kamuoyuna ya da basına bürokrasi tarafından gelmesinin daha da yaygın olacağını düşünüyorum. Bu tabi Ruşen de biraz önce vurguladı, Berk de yine aynı şekilde. Altılı masanın vereceği güven, iktidarı değiştirebileceğine ilişkin bir güçlü söylem ortaya koyması sanıyorum bürokrasi üzerinde de seçmen kitlesi üzerinde de bir değişim oluşturacaktır. Altılı masa bu konuda da yeni söylemler sanıyorum geliştirecektir bu Cumartesi, bu Pazar günkü toplantıda buna ilişkin bir işaret alabilir miyiz ona da bakarız yine.

Gökçe Çiçek Kösedağı: Ahmet Elden demiş ki Kılıçdaroğlu’nun açıklamaları sizce tam ayrıntılı mı? Şimdi açıklamadan sonra, Ruşen Çakır’a dönmek isterim, açıklamadan sonra para çok değil, isim vermedi işte yetersiz bulduk diyenler oldu, ne dersin?

Ruşen Çakır :Ever bazı şeyleri paylaşmıyoruz, özellikle birkaç yüz kişi dedi. Belli ki elinde bir isim listesi var çalışma ve oturma izni almak için dedi. Onları söylemiyor. Bir çok şeyi belgeleri şöyle bir gösterdi vesaire. Sanki devamı gelirse mahkemeye Erdoğan’ın avukatı mahkemeye vereceklerini söylemiş. Man Adası olayında olmuştu, elindeki belgeleri herhalde mahkemede gösterir. Ama sanki böyle, şimdi bu konuda daha önce haberler çıkmıştı, bu şeylerle ilgili, Turken Vakfı ile ilgili, yeni bir şey yok havası yaratmaya çalıştırlar. Hata öncesinde Kılıçdaroğlu grupta söyledikten sonra AKP yanlısı bazı isimler ya işte söyleyeceği Turken olayı daha önce de şurada şurada çıkmıştı falan diye bunları paylaştılar. O zaman bunlar çok fazla ilgili uyandırmamıştı, neden? çünkü AKP’nin zaten Ensar, Turken vesaire bunları zaten hep gündemde, değişik şekillerde Amerika vesaire insanların çok umurunda değildi. Ama burada Kılıçdaroğlu yanına kaçma planını ekledi, ondan ilginç oldu. Daha önce bildiğim bir şeye yeni bir şey ekledi. O konuda bunun bir kaçma planı olduğu konusunda herhangi bir belge falan söylemedi. Ama Pennsylvania yaratacaklar demesi, Muhammed Ali’nin çiftliğinin atın alınması, bina inşaatı falan hep bir şeyleri ima ediyor, karşısında birileri kalkıp onunla böyle bir hesaplaşmaya, mahkemede vesaire girerse onları, varsa elinde bir şey ki olsa gerek. Akıl yürütme ile söylenecek bir şey değil bu. Yani şimdi vakfa buradan para yolluyorsun, ne diyorlar biz bunu öğrencilere veriyoruz ama sen diyorsun ki bu vakfılar üzerinden oraya yerleşmeyi düşünüyor, bunun planını yapıyor diyorsun. Burada ek olarak bir takım şeylere ihtiyacı var. eğer bunları, bunu kanıtlayabilecek şeyleri yokken akıl yürütme ile yaptıysa kaybeder ama sanmıyorum. Öyle bir akıl yürütme ile yapıyor olsaydı onu çok kötü bir şekilde hızlı bir şekilde bertaraf edebilirlerdi. Şu haliyle söylediklerine bakarsanız yalancı, işte kaçacak en son kişi vesaire gibi çok sübjektif şeyler var. Yani çok ilginç, çok garip bir şey yaşıyoruz şu anda aslında yani ve burada şunu da söyleyeyim, biraz uzadı ama söz konusu olan kurumlar Hıdır demin örneğini verdi Ensar, Türgev, bunlar AKP iktidarının, daha doğrusu Erdoğan iktidarının toplumsal zeminini oluşturuyor. Erdoğan çünkü Fethullaçılarla yaşadığı o deneyimden sonra kimseye güvenmiyor. Cemaatleri kullanıyor vesaire ama onun yerine kendi cemaatini, kendi yurtlarını, kendi burslu öğrencilerini vesairesini aile fertleri ile, bir de bakıyoruz ki hepsinde doğrudan çocuğu, damadı vesairesi falan var. Güvenmeden kendi tırnak içinde cemaatini yaratmaya çalıştı. Ve buralara katıldı. Görüyoruz işte İstanbul, Ankara belediyeleri bu cemaatle, bu vakıflara devredilmiş, bedavaya peşkeş edilmiş yerlerini sürekli tahliye etmeye çalışıyorlar, acayip imkanlar sağlanmış. bunlar mesela yıllardır Türkiye’de varlık sürdüren diyelim ki Nakşibendi vesaire cemaatlerin ulaşamadığı imkanlara çok kısa bir süre içerisinde bunlar ulaştı. Yani bir üniversite öğrencisine burs vermek, on üniversite, yüz üniversite, bin; bunların hepsi çok ciddi varlık gerektiriyor. Cemaatler bunlarda devlet eliyle birazcık güçlenmeye çalışırken Erdoğan cemaatlere paralel kendi cemaatini oluşturdu. Onun için bunların doğrudan hedef alınması ve bunun üzerine bir de kaçma planı senaryosu iddiası çok can yakıcı oldu.

Hıdır Göktaş: Ruşen, bir şey özür dilerim araya gireyim de. Şimdi biraz önce sözünü ettim şimdi bizler de araştırmaya başlayacağız muhtemelen başka belgeler de bulacağız. Şimdi dediğim gibi beş genç arkadaşımız sabahtan beri sağ olsunlar değişik kaynaklardan veriler bulmaya çalışıyorlar. Bir başka belge, tam yüzde yüz doğrulatma olanağım yok ama New York City Department OP Finans, New York’un finans bölümü ya da vergi bölümün bir belgesi, hemen sağ üst köşede Turken Foundation yazıyor, Turken vakfı, burada binan adresi var ve binanın tahmini, bu emlak beyannamesi gibi, emlak vergisi belgesi bu; tahmini piyasa değeri binanın iki milyon üç yüz altmış dokuz bin dolar görünüyor. Burada emlak vergisi faturası üç aylık beyanname diyor, üç aylık vergisi elli bir bin dört yüz yirmi sekiz dolarlık bir vergi tahakkuk ettirmişler. Sanıyorum bu 2017’de yine aynı rakamlar olmuş, toplam yüz iki bin sekiz yüz elli yirmi dolarlık bir emlak vergisi olması gerekiyor, henüz ödenmemiş. Hatta 2016’da gelen bu vergi bildirimin hemen altında da ilginç bir not var, çevre koruma dairesi kayıtları su faturası ödemediğinizi gösteriyor diyor, binanın su faturası da ödenmemiş gibi. Önümüzdeki süreçte bu tür bilgiler, belgeler hem bizler değişik taramalardan ortaya çıkaracağız hem de yine sanıyorum ki bununla uğraşanlar CHP ya da diğer meslektaşlarımız da benzeri belgeleri bulup bulup ortaya çıkaracaklardır. Artık bir şekilde hani ne derler eskilerin deyimiyle, çorap söküğü gibi bunun ucu görünecek gibi görünüyor çorap tamamen sökülene kadar.

Gökçe Çiçek Kösedağı: Bir izleyicimiz demiş ki olası bir iktidar değişmesi durumunda hukuk süreç nasıl bir değişikliğe uğrar? Gücü eline alan muhalefet aynı şekilde, hali hazırda hukuku kullanarak mevcut iktidarı gözaltına alıp, yargılayabilir mi demiş. Bu arada bir hatırlatma yapayım izleyicilerimize, hem Ruşen Çakır’ın kanalından, hem Medyascope’tan canlı yayınlanıyor şu an efendim. Sorularınızı iki kanaldan da bekliyoruz efendim ve sorularınızı görüyoruz, teker teker sormaya çalışıyoruz. Bunu da belirtelim izleyeceklerimize. Tabii hepsini sormamız mümkün olmayabilir, kısıtlı bir yayın süresi, bunu da belirtmiş olayım. Evet Ruşen Çakır, Berk sen belki. İlk Berk’e söz vereyim, ne dersin bu konuda?

Berk Esen: tabii eğer muhalefet önümüzdeki seçimleri kazanıp iktidara gelirse önünde yapması gereken çok uzun bir liste olacak. Büyük ihtimalle iktidarının en başında bu yolsuzluk soruşturmalarını başlatacaktır ama yargılama sürecinin ne şekilde işleyeceğini şimdiden kestirmek çok zor çünkü orada bir kez yani birkaç bilinmeyen bence faktör var. Bunlardan bir tanesi yeni gelecek olan iktidar artık iyice ağırlaşan ekonomik krizle hızlı bir şekilde mücadele edebilecek mi ve onun üstünden popülaritesini ya da seçmen desteğini artırabilecek mi? Onu yapmaya başladığı oranda bence şimdinin iktidarı o zamanın muhalefetini biraz daha köşeye sıkıştırabilir. İkinci bence bilinmeyen nokta altılı masanın işte uzun süre iktidar içinde yer alan bazı üyelerinin kurduğu iki siyasi partinin bu konudaki pozisyonu ne olacak. Şimdi bazen DEVA ve Gelecek partilerinin sözcülerini dinliyorum. Geçen gün, hatta dün akşam, Selim Temurci’nun bir açıklaması vardı, işte bu 15 Temmuz sonrasında dağıtılan silahlara dayalı. Biz her şeyi biliyoruz zamanı gelince açıklayacağız dedi. Şimdi açıklayacak mı açıklamayacak mı? Niye şimdi açıklamıyor? Ya da mesela hesap sorma vakti ne zamandan başlatılacak? Herkesin kendi kafasında farklı bir parkur var. AKP’den ayrılan siyasetçiler açısından AKP’den ne zaman ayrıldılarsa takvimi biraz o zaman başlatıyorlar. Dolayısıyla o da bence kendi içerisinde biraz soru işaretleri yaratacak. Ama muhalefetin içinde özellikle CHP ve İYİ Parti tabanı bu konuda baskı yapacağı için ben hukuk sistemi biraz daha demokratik hale geldikten sonra bu uygulamaların başlayabileceğini düşünüyorum ama tabi bu da ayrı bilinmeyen bir nokta. Yargı nasıl temizlenecek, ne kadar hızlı bir şekilde temizlenecek? Bunu da bilmiyoruz. Tabi son olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın benzer görebileceğimiz işte sağ, popülist, otoriter, seçmenleri kutuplaştıran, o kutuplaştırma siyaseti üstünden kendi tabanını kendisine bağımlı hale getiren liderler, hemen aklıma Netanyahu geliyor, Donald Trump geliyor; tabii farklı sistemlere sahip ülkeler bunlar ama iki lider de çok ağır yargılama tehditti ile karşı karşıyaydı. Hatta iktidardayken yargılanmaya başlamıştı, ikisi de iktidarlarını kaybetti ama halen tam anlamıyla yargılanmış, hapse atılmış değil. Ben en tepe elitin yargılanmasının daha zor olacağını düşünüyorum. Bence kapalı kapılar ardında biraz muhalefetin onu söylemesi gerekiyor. Erdoğan yine kendini kurtarır ama olan Erdoğan’a destek veren ama Erdoğan kadar popülaritesi olamayan ara kadrolara kalır. Yani dolayısıyla o yargılama kendi içinde tabi ki muhalefetin bu konuda dikkatli bir çizgi takip etmesi gerekiyor. Kesinlikle yargılayacak, kesinlikle hesap sormak gerekiyor ama önce seçim kazanmak ve seçim kazandıktan sonra da şu  anki iktidar partisinin seçmen popülaritesini azaltacak şekilde hamle yapmak gerekiyor. Yani bu böyle devri sabık tartışması üstünden yürürse ters de tepebilir. Bunun biraz dikkatli yürütülmesi gereken bir süreç olduğunu düşünüyorum. 

Hıdır Göktaş: Ben de Berk’e katkı açısından bir şeyler söylemek isterim. Çünkü bu soruyu biz de siyasi partilerin genel başkan yardımcıları, yöneticileri ile yaptığımız görüşmelerde soruyoruz. Hani iktidara geldiğinizde bu yolsuzlukların, usulsüzlüklerin yargılanması konusunu ne yapakacasınız? Siyasi olarak ne yapacaksınız diye. Onlar da şunu söylüyorlar, eğer AKP’nin yaptığı gibi bir siyasi yargı imajı yaratırsak bu süreci kilitleyen bir şey olur. Evet Bakan düzeyindeki kişilerin de yargılanması bir usule bağlı onlar için meclis soruşturması gerekli. O kişiler için meclis soruşturması açıp  Yüce Divan’ın yoluna gidebilecek süreç başlatılabilir. Ama onun dışındaki diğer yargılamak için çünkü milletvekili seçilemediği anda dokunulmazlık kalkıyor, ondan sonra herhangi bir savcı iddiada bulunup, yargılamayı başlatabiliyor. Biz burada hukukun, hukukun normlarının kendi yargı süreci içinde işlemesini sağlayacağız, bunları siyasileştirmeyeceğiz. o zaman AKP’den farkımız kalmaz diyerek önemli bir vurgu yapıyorlar. Sanıyorum bu seçimden sonra yapılacak bir takvim hazırlıyorlar, yol haritası diyorlar buna. Babacan da Gaziantep’te söyledi, biz bu yol haritasını netleştirip, imzalayıp, kamuoyuna açıklamalıyız diye o yol haritasına da anladığımız kadarıyla bu hukuki sürece ilişkin unsurlar yer alacaktır. Siyasileştirmeden hukuk hakim savcı süreciyle işin götürülmesi gerektiğini onlar da söylüyor ve savunuyor. 

Gökçe Çiçek Kösedağı: Muhalefette bir kesim insan da çok ciddi bir şekilde Erdoğan ve çevresi ya da bu tip tırnak içinde rant ağına, rant ilişkilerine, suç ilişkilerine bulaşmış isimlerin yargılanmasını istiyor ki Ekrem İmamoğlu’nun yanında Nagehan Alçı’nın olmasına itirazların temel sebeplerinden biri de buydu. İşte biz de bekliyoruz ki bu insanların siyasi kariyeri bitsin.

Ruşen Çakır: Şimdi bu rövanşizm. Rövanşizm tartışması çok hassas bir şey. Bu güne kadar konuşuldu ama bundan sonra da daha da konuşulacağa benziyor. Hani endişe kavaramı da var. Şimdi orada bazı şeyleri ayırmak, birazcık da öncelikleri saklamak lazım. Birilerinden rövanş almadan önce Türkiye’nin halletmesi gereken birilerine borç ödemesi gerekiyor. Mesela KHK , işlerini kaybedenler, özgürlüklerini kaybedenler. Yani bunun öncelikle Türkiye’nin bu mağduriyetlerle, yani yeni iktidar değişirse öncelikle birinden rövanş almadan önce birilerin gönlünü kazanmak, onları tekrar yaşadıkları mağduriyetin karşılığını onlara verebilmek gibi bir önceliği var. Yani insanların gözünü intikam bürümüş olabilir. O da tabii ki olur ama onların da bir takım derecelerinin  olması lazım mesela yurtdışına kaçırılan paralar varsa bunları bulup geri getirmek çok öncelikli bir şey olur. Ya da bu hani söz verilmiş yıllar boyunca ödenecek olan köprünün, şehir hastanesinin parası vesaire gibi hususlarda atılacak adımlar çok önemli. Alınmış olan ihalelerin gözden geçirilmesi vesaire. Sonra bürokraside hakkedilmemiş atamalar falan gibi hususların hepsini ayrı ayrı düşünmek gerekiyor ve bunun belli bir aşamasında tabii ki birilerinin yargılanması gerekecektir. Ama yargılanmayı yapmak için şu yargıyla kimi yargılıyorsunuz? Öncelikle yargının gerçekten bağımsız ve tarafsız olmasını sağlamak lazım. Çok zor sorular bunlar. Çok zor sorular ama Kılıçdaroğlu’nun bu çıkışlarında şunu görüyoruz, hesap sorma vurgusu var. Diyor ki ya şimdi vazgeçersiniz ya da çok kötü bedel ödersiniz diye o sarı dediği bürokratlara sesleniyor. Onlara böyle sesleniyorsa herhalde onlara bu talimatları verenlere çok daha ciddi bir şekilde seslenecektir. Ama bu konuda muhalefetin tüm ayaklarını tam bir görüş ve üslup birliğinde olduğunu söylemek mümkün değil. Ama önümüzdeki günlerde bu mesele çok ciddi bir şekilde bütün bu süreçte, özellikle seçim kampanyasında çok önemli, en kritik kampanyalardan birisi olacak.

Gökçe Çiçek Kösedağı: Bir izleyicimiz demiş ki bu program her gün oluyor mu? Efendim bugün özel bir gündem ile toplandık ama bizim cumartesi günleri “Bize Medyascop’u Sorun” isimli bir programımız var. Orada Gamze Elvan moderatörlüğünde yapıyoruz bu programı. Orada gündeme dair konuları o gündemi yorumlayabilecek Medyascope yorumcuları olabiliyor, bazen dışarıdan yorumcularla birlikte efendim değerlendiriyoruz sizden gelen soruları yine o yayında alıyoruz. Bazen gündeme dair oluyor bazen Medyascope’un işte yaptığı haberler ile ilgili merak ettiğiniz sorular varsa alıyoruz. Bize Medyascope’u Sorun’u takip edin Gamze Elvan moderatörlüğünde Cumartesi günleri sizlerle mutlaka orada da soracağınız merak ettiğiniz sorular cevaplanacaktır efendim. Peki. Adalete ve Kalkınma Partisi seçmeni Erdoğan’ın tasfiye ettiği Melih Gökçek’i dahi bağrına basarken doğrudan Erdoğan ve ailesine yönelik çıkışlar yapmak ne kadar mantıklı? Birkaç on bin bürokrat AKP’linin neden umurunda olsun demiş. Ozan bey sormuş. Berk sana yönelteyim bu soruyu.

Berk Esen: Yani tabii ben İstanbul’a taşınmadan önce Ankara’da yaşamıştım Bilkent Üniversitesi’nde çalışıyordum. Şunu çok rahatlıkla söyleyebilirim Ankaralıları bir araya getiren en önemli değerlerden biri Melih Gökçek’i sevmemek. Ve Melih Gökçek’in ne kadar kötü bir belediye başkanı  olduğu noktası. Şuana kadar tanıştığım farklı siyasi parti ve görüşlerden gelen Ankaralılar arsında Melih Gökçek’i bağra basma diye bir duygu yoğunluğu ile karşılaşmadım. Dolayasıyla bir önceki turda bunu söyleyecektim iyi odu bu soruda denk geldi. İktidar değişikliği sonrasında bence yapılacak yargılamalarda en popüler, en seçmenleri birleştirecek, en herkesin karşı çıkmayacağı yargılamalar ile başlanmalı. Ben listenin tepesini Melih Gökçek’i çok rahatlıkla koyabilirim. Şimdi işin tabii bu biraz latife kısmı ama Tayyip Erdoğan’a gelecek olursak yani ne yazık ki bu aslında sadece Türkiye’ye özgü değil. Bir önceki turda da benzer örneklerin başka ülkelerde gerçekleştiği söylemiştim. Ne yazık ki işte bu popülizm çağında iktidara seçim yoluyla gelen ama sonra giderek medyayı sivil toplumu üniversiteleri, bürokrasiyi domine edip kademe kademe  otoriter bir rejim inşa eden ülkelerde ya da rejimlerde siyasi lider tepedeki lider çok popüler olabiliyor medyayı da kontrol ettiği için onun popülerliğini ve kaynak dağıtımı da onun elinde olduğu için onun popülerliğini azaltmak kolay değil. Dolayısıyla ben de Tayyip Erdoğan ile doğrudan polemiğe girmek yerine mesela sayın Kılıçdaroğlu bunu 2010’ların başında ilk genel başkan seçildiği dönem çok yapıyordu ve hep kaybediyordu. Ne zamanki bu stratejiden başka bir stratejiye yöneldi o zaman muhalefet daha rahat kazanmaya başladı. Fakat şimdi ben bunu biraz daha Kemal beyin aday olmasına bağlıyorum tekrardan Erdoğan ile kişisel polemiklere girmeye başladı. Ben bunun tutabileceğini düşünmüyorum. Ben doğrudan yapılan yolsuzluk iddialarının da artık AKP-MHP tabanında bir çözülmeye yol açacağını düşünmüyorum çünkü bu taban zaten yolsuzluk yapıldığının farkında. O yolsuzluktan az da olsa nemalandığını düşündüğü için de aslında bu rejime destek veriyor. Dolayısıyla aslında muhalefetin yapması gereken var olan ekonomik kriz ile bu yolsuzlukların, ekonomik kriz ile yanlış yönetimin bağlantısını kurmak. Yani bakın bu vakıflara 1 milyar lira para aktarıyorlar bunun pek iktidar seçmeninde karşılığı yok. Ama onun yanına siz dövizlerinizi bozdururken siz bilmem ortalama şu kadar gelire sahipken işsizlik şu kadar artmışken işte kiralar bu seviyeye gelmişken büyük şehirlerde bunu yapıyorlar deyip kötü yönetim ile ekonomik krizini bir araya getirmeleri ve eşleştirmeleri gerekiyor. Ve aslında burada sorun Erdoğan’ı da aşan rejim sorunu ve çok daha farklı bir boyuta sahip. Dolayısıyla muhalefetin biraz daha buralara vurması ve alternatif artık geliştirmesi gerekiyor. Çünkü hemen şu suçlama gelecektir iktidar seçmenlerinde. E ne olmuş Tayyip Erdoğan oraya bir milyar lira yollamış sen gelsen sen de başak bir yere 1 milyar yollayacaksın. E tabii ki bu doğru bir iddia değil ama bunun üstünden inandırabilecekleri seçmenler hala var. Dolayısıyla iktidara muhalefet gelirse neyi farklı  yapacak özellikle bu ekonomik krizi nasıl sonlandıracak ona vurgu yapması gerekiyor. Ben muhalefetin o konuda biraz zayıf kaldığını düşünüyorum. Özellikle Kemal Bey mesela bu yaptığı kısa videolarda sürekli kendini öne çıkaran ve bu tarz ifşalara odaklanmak yerine kendi partisinin ve genel olarak muhalefetin bu sorunları nasıl çözeceğini üç dakikalık video ile anlatabilir. Hani muhtarların yanına bir kişiyi KPSS ile alacağız gibi uçuk öneriler değil de altılı masayı oluşturan çok iyi iktisatçıların ortaya koyduğu ekonomik krizden nasıl çıkarız sorunu ya da işte göçmen krizi ile nasıl mücadele ederiz sorunu ya da işte yargı reformunu nasıl yaparız gibi gibi biraz daha somut artık proje odaklı, proje derken yanlış anlaşılmasın büyük bir projeyi kastetmiyorum dönüşümü sağlayacak önerilere odaklansa bence daha başarı kazanır.

Gökçe Çiçek Kösedağı: Peki tekrar izleyicilerimize hatırlatalım, efendim sorularını bekliyoruz hem Ruşen Çakır’ın hem Medyascope’un Youtube kanalında yorum kısmına, sohbet kısmına yazabilirsiniz. Ve tabii üyelerimize Youtube’un katıl butonu ile bize destek veren üyelerimize çok teşekkür ediyoruz. Ve bize destek olmak için yine Youtube’un katıl butonu ve Patreon’u kullanabilirsiniz. Medyascope’un Youtube hesabını, Instagram hesabını, Twitter hesabını ve Facebook hesabını takip etmeyi unutmayın. Haberlerimiz sizlere an be an ulaştırabilelim efendim. Bizleri takip edin diyelim. Ve bir izleyici yorumu, Atalay Mete demiş ki resmi kurumlara, STK’lara atanan kişilere kurum valilik izni olmadan soruşturma yapılmaz o nedenle görevden affedilenler mutlaka bir yerlerde bir yerlere atanıyorlar. Çok zaman isteyecek bir süreç demiş. Bir destekçimiz yine Atalay Mete de destekçilerimizden demiş ki, Hakan bey, destekçimiz demiş ki bu belgelerin bürokratlardan sızdırılan bir belge olmaması gibi bir tespit ile bir gazeteci Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarının dayanıksız hatalı olduğunu ima ediyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ruşen Çakır: O gazeteci galiba 

Gökçe Çiçek Kösedağı: Nevşin hanım, Nevşin Mengü imiş. 

Ruşen Çakır: Dayanıksız olduğunu sanmıyorum yani bilmiyorum sonuçta ortadaki olayın kendisi  oradaki onu daha önce konuştuk kaçma planını bu vakıf üzerinden orada çalışma oturma izni almak birkaç yüz kişiye iddiasıyla söylüyor onun belgeleri şuana kadar elde yok bunun kaynağı böyle bir olayın kaynağının Türkiye’deki  bürokratlar olması zaten pek mümkün olmaz.

Gökçe Çiçek Kösedağı: Bu arada Amerika’dan sızdırılıyor olabilir mi diye soran bir izleyicimiz de var. Nerden sızdırıldığının bir önemi var mı?

Ruşen Çakır: Anladığımı kadarıyla Amerika’daki açık kaynaklardan orada çünkü daha önceki yayınlarda gördük bunların hepsini sonuçta Amerika Birleşik Devletleri’nde  şeffaf bir şekilde vakıfların şeyleri oralardan bulunmuş. Sonuçta zaten olayı inkar etmiyorlar. Olayın bu paralar vesaire doğrulanıyor ama bu kaçma planını inkar ediyorlar. Kritik olan o. Kaçma planı meselesinde Kılıçdaroğlu tüm kozlarını ortaya atmadı pek bir şey göstermedi o aşamaya henüz gelemedik o aşamaya geldiği zaman bunların dayanaksız vesaire olduğunu  konuşmak mümkün olur ama şu haliyle karşı taraf demin de söyledim karşı taraf çok güçlü bir şekilde ve küçümseyerek bunu reddetmediği için belli ki elinde koz varmış gibi görmek lazım. Yani bunu şöyle bir şey var. İktidara karşı muhalefet bir şey yapmadığı zaman yapmıyor oluyor yaptığı zaman da bu muydu oluyor. Yani böyle bir küçümseme hali var. Ben burada bu akıl yürütmelerin bu şeylerin mesela şimdi doğrudan konuyla alakalı değil ama Cumartesi günkü miting. Beraberdik orada mitingde bence çok başarılı beş gün içinde yapılmış çok başarılı bir miting. Ama herkes bir yerinden ya şu eksik bu bilmem yok şu yok bu yok. Tamam eyvallah yok ama sonuçta bir bütün olarak o miting kesin eminim Erdoğan’ı, Bahçeli’yi ve diğer iktidar yanlılarını çok rahatsız etti yani bir bütün olarak baktığımız zaman. Buradaki olayda da bir bütün olarak baktığımız zaman gerçekten canlarını acıttı yani böyle bir etkili bir şey yaptı inisiyatifi aldı cevap vermek zorunda hissediyorlar hızlı bir şekilde cevap vermek zorunda hissediyorlar yani yok saymıyorlar. O aradaki farkı çok iyi görmek lazım eğer gerçekten mesnetsiz vesaire mesela yazan var ya bu paparayla böyle muhalefet mi olur bu parayla mı kaçacak Erdoğan gibi şeyler söyleyen ki onu söyleyen bu parayla mı kaçacak diyen kişinin tercihinin Erdoğan olduğunu biliyorum zaten. Yani anlatabiliyor muyum şey gibi yapıyorlar ya işte Türkiye bu muhalefetle zaten hiç bir şey değişmez ama zaten muhalefetin zayıf  olmasını isteyen birtakım insanlar var. Küçümsemeye çalışıyorlar bir de yirmi yıllık süren Erdoğan iktidarı sonucunda ondan hiç haz etmemekle birlikte onun tarafından bir şekilde efsunlanmış insanlar var. Erdoğan’a hiç bunlar işlemez gibi bir düşünce var halbuki bu işledi. Şey de işledi SADAT olayı çok ciddi bir şekilde işledi. Dolayısıyla bu tür şeyleri herkesin elinde aynı materyal var. Yani ortadaki kaynaklar vesaire birileri nasıl böyle açık bir şekilde bu belgeler yetersiz zayıf diyebiliyor onu anlayabilmiş değilim zaten uzaktan gösterdi ne olduğunu görmedik ama şunu ölçebiliriz verilen tepkiden mesela bugün Kılıçdaroğlu Düzce’ye gitti değil mi?

Gökçe Çiçek Kösedağı: Evet Medyascope olarak biz de takip ettik 

Ruşen Çakır: Düzce’de birileri kalkıp burası Kandil değil, Düzce git buradan diye bağırmış bu bana neyi hatırlattı Ekrem İmamoğlu’nun seçim kampanyası sırasında Kapalı Çaşıda şurada burada insanlar boğazına yapıştılar. Şimdi Ekrem İmamoğlu iddiaya göre hiç kazanma şansı olmasaydı iktidar yanlısı esnaf niye ona öfkeyle gidecekti ya da Düzce’deki gördüm videosunu genç adam niye Kandil. Ne alakası var Kandil ile Kılıçdaroğlu’nun. Ama niye böyle yapıyor belli ki şey olmuş aynı senin söylediğin Akşener’in Rize’ye gitmesinde olduğu gibi. Bir şeyler değişiyor bu kişiler bir şeyleri değiştiriyor ve ona tepki veriyorlar yoksa ya Kılıçdaroğlu bir açıklama yaptı yine yüzüne gözüne bulaştırdı vesaire. O zaman bırakın zaten kendi kendini yok eder. Ama buna tepki gösterme ihtiyacı bize bunun bir yerini yakaladığını gösteriyor.

Hıdır Göktaş: Bir şey söyleyebilir miyim şimdi bu belgelerin kaynağı nedir konusunda. Şimdi Türgev ve Ensar Türkiye’deki bağlantıları bir açıklama yaptı görmüşsünüzdür. Anadolu Ajansı tam metin olarak verdi hem Manhattan’da  inşaatı bitmiş binan fotoğrafını koydu bu açıklamanın içine hem de muhtemelen yine Turken’den gelen bir binanın inşa sürecini anlatan bir buçuk dakikalık galiba bir de video var inşaat aşamalarını gösteren bir  video yayınladı. Açıklamada şunu söylüyor; Türken Vakfı Amerika’da işte resmen Amerikan yasalarına bağlı çalışan bir vakıf haline geldi diyor. Denetime açık şeffaf yapısı doğal bir sonucudur. Dileyen herkesin ulaşabileceği dokümanlar Amerika Adalet Bakanlığı sitesi ’ne yüklenmiştir diyor. Yani sonuçta bu bilinen belgelerin hepsi şuanda herkesin ulaşabileceği daha doğrusu dil bilen ya da bu Adalet Bakanlığı’nın sitesine girebilen herkesin bulabileceği bir açık kaynak var zaten Ruşen’in de söylediği gibi bu verileri yalanlamıyorlar zaten. Bunun kullanılmış biçimini ya da oradaki ithamı çok ağır buluyorlar. Burada da Kılıçdaroğlu’nun asıl hedefi işte Berk’in de dediği gibi oradaki rakamlar. Bir milyar değil, burada asıl burada vurgulamaya çalıştığı sayın Kılıçdaroğlu’nun, yaptıkları suçlar, işledikleri suçlar o kadar büyük ki kaçmak zorunda kalacaklar. Sanıyorum üzerinde durulması gereken Ruşen de ısrarla vurguladı biraz da o olacak. O olmalı diye düşünüyorum.

Gökçe Çiçek Kösedağı: Serkan Özdamar demiş ki Kılıçdaroğlu’nun bilip de söylemek istemediği şeyler olduğunu düşünüyor musunuz? Başka sonuçlar doğuracağını düşündüğü için bununla bağlantılı bir de bu birikmiş belgeler varsa hani belge yağıyor diyor ya bazı muhalefet siyasetçileri. Son ana bırakmak istenilen etkiyi yaratır mı diye sormuş bir izleyicimiz. Bir izleyicimiz de demiş ki Enes Utku Özdemir Muhalefetin şuan büyük sorunu bir anlatı oluşturamaması. Bilmiyorum bana katılır mısınız? Bu, ehil olmadıkları imajını doğuruyor bana kalırsa demiş. Şimdi asıl ilk iki soruyu Berk sana sormak isterim. Başka sonuçlar doğuracağı için Kılıçdaroğlu’nun bilip de açıklamadığı belgeler olabilir mi? Yani bu biraz aslında bilmiyorum evet olabilir olmaya bilir de de gibi bir soru galiba.

Berk Esen: Bilemiyorum Kemal Kılıçdaroğlu’nun elinde başka bilgiler var mı? Mutlak vardır sonuçta ana muhalefet genel başkanı, ciddi bir bilgi akışı olduğu söyleniyor. Ama sanırım burada ne tip belgeler açıklanmalı ve ne şekilde açıklanmalı sorularına odaklanmamız lazım. Mesela dünkü konuşmasında öyle bir belge elinde var mı ya da öyle bir belgeye ulaşabilir mi bilmiyorum ama mesela Erdoğan’ın yakınlarının Erdoğan’ın aile üyelerinin Amerika’da oturma izinleri aldığını söyleyebilseydi ve öyle bir belge paylaşabilseydi o zaman hikaye değişirdi. Ama hani ortada sadece para akışı var bu para miktarı fazladır azdır o vakıf şu nedenle kurulmuştur bu nedenle kurulmuştur bu artık tartışamaya giriyor böyle bir tartışmayı da muhalefetin kendi söylemini iktidar seçmenini ikna edecek şekilde baskın hale getirmesi çok zor. Nitekim mesela A Haber’i izledim Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıklamaları bittikten sonra. Bir tane hükümet yanlısı bir gazeteci şunu söyledi ve bence AKP seçmenini ikna etmiştir. Dedi ki Erdoğan niye Amerika’ya gitsin? Adam Amerika’ya posta koyuyor Amerika’nın düşmanı Amerika’ya kaçmaz. Bu tamamen yanlış bir iddia dedi.

Gökçe Çiçek Kösedağı: Ama Kılıçdaroğlu dedi ki orası hukuk devleti en güvenebileceği yer her şeye rağmen orası diyor mesela.

Berk Esen: Şimdi biz burada hala şu varsayımı yapıyoruz iki tarafın rasyonel veriler etrafında demokratik bir ülkede adil koşullarda tartıştığını düşünüyoruz. Şimdi bu iki iddia birbiriyle çakışmıyor. Ve bir noktadan sonra hani şu soruyu sorarsınız o bir videoyu dinleyen iktidar seçmeni çok ikna olmuş mudur bence pek ikna olmamıştır şu paylaşılan belgeler ışığında. Ama oturma iznini paylaşsaydı bence o zaman daha ikna edici olurdu. Dolayısıyla…

Gökçe Çiçek Kösedağı: Lütfen bitir Berk.

Berk Esen: Yani dolaysıyla burada yapılan yolsuzluk ifşalarının biraz daha ötesine geçip karşı tarafı ikna edecek bir söylemin benimsenmesi gerekiyor , karşı tarafı ikna edecek kadar güçlü belgelerin ortaya konması gerekiyor ve artık bürokrasiye çıkış yerine AKP seçmenlerine yönelik  konuşması gerekiyor.  Yani bu bürokrasiye sayın Kılıçdaroğlu’nun sürekli yaptığı çıkış insanlarda şu algıyı yaratıyor ve ben bunun yanlış bir algı olduğunu düşünüyorum.  Ortada bir devlet var hala otonom, bunların için hala çok dürüst insanlar var bir de Erdoğan var. Erdoğan kötü bu otonom güzel bürokrasiyi ikna edebilirsek iş değişecek. Hayır böyle bir bürokrasi pek kalmadı. Yani bu artık çok ciddi bir suç ortaklığı yani dolayısıyla AKP seçmenine doğrudan hitap edip ikna edecek yöntemler, söylemler ve isimlerin öne çıkması gerekiyor. Dolayısıyla bundan sonra ifşalar devam edecekse ona odaklanılması bence çok daha yerinde olur.

Gökçe Çiçek Kösedağı: Anlatı sorusuna da cevap vermiş oldu Berk. Enes Utku Özdemir’in sorusuna da. Evet Hıdır Göktaş.

Hıdır Göktaş: Berk çok haklı şimdi bu Türken’in kurucusu on bir kişi var.  İşte aralarında Esra Albayrak, Ömer Faruk Albayrak onların da olduğu. Şimdi bu 11 kişiden tamamının ya da bir kaçının işte green kart numarası, green kart belgesi vatandaşlık belgesi bilgisi ortaya koyduğu anda sanıyorum bu açıklamalar çok daha anlamlı ve güçlü olacaktır. Ellerinde var mı bunu önümüzdeki sürece mi saklıyorlar ya da bir taktik olarak işte reklam esprisi vardır ya önde reklamın pazılını verip asıl reklam dediğimiz bilgi belgeler arkasından mı gelecek siyasi taktik olarak mı böyle bir şey yaptılar onu henüz bilmiyoruz ama Berk’in dediği gibi bir green kart belgesi bir vatandaşlık belgesi herhangi biri olsa bile bu 11 yönetim kurulu üyesinin çok daha anlamlı ve güçlü bir siyasi atak olabilirdi bence.

Gökçe Çiçek Kösedağı: Sibel Keskin yeni üyemiz olmuş efendim teşekkür ederiz. Aramıza hoş geldiniz diyelim. Tarkan Merit demiş ki bir Medyascope tv yayınını altı yüz kişi izliyor ve tartışabiliyorsa Kılıçdaroğlu başarılı olmuştur diyebiliriz demiş. Evet Ruşen Çakır Youtube kanalında dokuz yüz kırk kişi izliyor efendim şu dakikalarda. Çok teşekkür ediyoruz efendim. Yine Medyacope’a destek olmak için Youtube’un katıl butonunu ve Patreon’u kullanabilirsiniz. Bize destek olabilirisiniz efendim. Şuana kadarki destekçilerimize de çok teşekkür ediyoruz . Peki. Bu rasyonel olarak seçmenin davranış gösterdiği, özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi Seçmeni için. Sen bu konuyu yanlış hatırlamıyorsam referandum sürecinde hep özel yayınlarında ele alırdın. AKP seçmeni öyle işte tırnak içinde bir makarnaya ya da işte A Haber izleyip mi karar veriyor?

Ruşen Çakır: Onu geçen Ayşenur Arslan’a konuk olduğumda Ayşenur abla da bana asla oy vermeyecek, Erdoğan’dan asla vazgeçmeyecek seçmen diye bir şey söyledi. Ben de onların sayısı sıfır dedim. Yani siyaset böyle bir şey değil. Her neyse, herkes vazgeçebilir. En olmadık insan vazgeçebilir. Burada bağı nerden kurduğu önemli. Bence Erdoğan ilk başlardaki bağı çok yakından izlediğim için biliyorum Refah Partisi’nden itibaren. İnsanlara doğrudan değiyordu, dokunuyordu. Ama ne zamandır Erdoğan artık kendini insanlardan büyük ölçüde izole etti. Şimdi insanlarla en güçlü bağı Erdoğan’ın ona atfedilen güç ve o insanlara sunabildiği imkanlar. Eğer eski gibi imkan sunamayacaksa hatta imkan sunmamanın dışında elindeki imkanları kaybetmelerine yoksunlaşmalarına yol açacaksa insanlar tereddüt eder. Ama diğer bir hususta güç meselesi. Şimdi güçlü Erdoğan imajının algısının yıkıldığı andan itibaren kayıp başlar. Bir diğer husus da eminim bu konuda Berk’in de söyleyeceği olabilir. Şu ana kadar muhalefet genellikle şunu yaptı bu ben başlı başına bununla ilgili bir yayın da yapacağım. Erdoğan gidiyor diyorlar. Erdoğan bir yere gitmiyor. Erdoğan’ı kendi haline bıraktığın zaman asla iktidarını bırakmaz. Yani şöyle bir mantık var. Erdoğan gidiyor, peki ne oluyor biz geliyoruz. Niye Erdoğan niye gitsin. Halbuki muhalefetin Erdoğan’ı götürmesi lazım yani Erdoğan’ı o koltuktan iktidardan etmesi lazım. Yani hala özneyi Erdoğan olarak okuyorlar. Erdoğan gidiyor. Fiil var. Gitmek fiili halbuki özne kendilerinin olması lazım. Demeleri lazım ki biz Erdoğan’ın iktidarını elinden alıyoruz diyebilmeleri lazım. İşte Kılıçdaroğlu’nun bu tür hamleleri arada Meral Akşener’in de yaptığı bazı hamleler gündemi belirledikleri hamlelerde o zaman diyorsunuz ki a bak muhalefet geliyor. Özne muhalefet oluyor. Öznenin kim olduğu ile alakalı bir sorun. Dolayısıyla seçmen rasyonel olarak baktığında sen seçmene muhalefet olarak hala özne olarak Erdoğan’ı gösteriyorsan o yine Erdoğan’a odaklanıyor. Halbuki kendini göstermen lazım, kendini güçlü göstermen ve Erdoğan’ın da gücünü kaybettiğini göstermen ve bunu da kanıtlayabilmen lazım. Meydan okuman lazım. Bunu yaptığı ölçüde başarılı olur ve o seçmen de rasyonel bir noktaya bakıp der ki ya tamam ben onca sene Erdoğan’a oy verdim vesaire vesaire ama artık olmuyor ve zaten görüyoruz ki şu şu kişiler geliyorlar. Onlar hazır. Onlar iktidara hazır, alıyorlar. Yani öznenin değiştiğini seçmenin kabul etmesi lazım. Şu haliyle istisnai bu tür çıkışları saymazsak muhalefetin muhalefet yapma yönteminde özne hala Erdoğan. Halbuki şunu demeleri gerekiyor artık yok benim ya da biziz. Mesela Kılıçdaroğlu’nun videolarında hep ben diye konuşması bence bunun işareti. Bence, Berk ne diyorsun katılıyor musun bana şimdi şey gibi söylüyorum ama

Berk Esen: Katılıyorum Ruşen abi ama katkı olarak şöyle bir şey söyleyeyim hatta hoşunuza gidecektir futboldan bir örnek vereyim. Muhalefetin sürekli gündemi değiştiriyor olması biraz topu elinde tutabilme gücü ile ben eşleştirebiliyorum. Yani karşı tarafa oynama hakkı vermiyor. Bu tabii ki topun karşı tarafta olmasından daha iyi. Ama ben sayın Kılıçdaroğlu’nun bu tarz çıkışlarının topu elinde tutmakla birlikte golü atacak şekilde ceza sahasına girebildiğini daha düşünmüyorum. Vuruyor geri dönüyor tekrar top elinde tekrar vurmaya çalışıyor. Yani ortam iktidara asıl darbeyi vuracak o hamleleri daha tam yapamadı. Ama kesinlikle katılıyorum gündemi değiştirmesi, konuları belirlemesi, iktidarı savunma pozisyonunda tutması sürekli eleştirileri gündeme getirmesi çok iyi ama artık biraz daha bunun o nedenle Ruşen abinin söylediği o Erdoğan’ı artık değiştirebileceğinin ve gündemin Erdoğan değil muhalefetin kendisi olduğunu gösteren çıkışlar yapması gerekiyor. Onu yapmaya başladığı an yani mesela ben hep iktisat konusuna vurgu yapıyorum çünkü gerçekten bu iktidarı bitirecek olan şey ekonomik kriz olacak. Ama ekonomik kriz kendi başına iktidarı bitirmeyecek. Ekonomik kriz ağır ama bunun sebebi Erdoğan ve kötü politikaları ve muhalefet iktidara gelirse çok daha iyisini yapabilir mesajını verebilmek. Yani aynı anda bu üçünü yapabildiğiniz zaman bence başarılı olursunuz. Muhalefet eleştiriler konusunda iyi yani ekonominin çok kötü olduğunu çok ikna edici şekilde anlatıyor ama çarşı pazara çıkan seçmen de onu görüyor. Bunun biraz Erdoğan’dan ve politikaları ile alakalı olduğunu biraz söylemeye başladı. Orada ben anketlere bakıyorum ikna etme oranı biraz artıyor. Ama daha iyisini yapabileceği mesajını yeterince vermedi. O nedenle mesela ben, Medyascope’a da çıktı, Bilgin Yılmaz’ın çıkışlarını çok önemsiyorum. Kendine güvenir bir şekilde çıkıp konuşabilmesi, CHP’nin bazı sözcüleri bence daha öne çıkabilir. DEVA’nın, Gelecek’in. Yavaş yavaş artık ekonomik krizi muhalefet nasıl çözebilir, daha proaktif bir şekilde yani sadece iktidarı reaksiyon vermeye ve onun üstünden karşılıklı polemiğe sokmak yerine böyle bir sorun var ve onu şu şekilde aşacağız. Bakın iktidar hiçbir şey yapamıyor demesi gerekiyor. Ben küçük bir not olarak da şunu gündeme getireyim, yine bu adaylık, adayın belirlenmemesinden kaynaklana bir sorun olduğunu düşünüyorum. Özellikle Cumhuriyet Halk Partisi’nin şu an AKP’li seçmenlere ulaştığı bir alan var kontrol ettiği Büyükşehir Belediyeleri. Ve özellikle İstanbul’da ve Ankara’da gördüğüm kadarıyla, iki şehirde de yaşadığım için rahatlıkla söyleyebilirim buralarda Büyükşehir Belediyesinin hizmetleri gerçekten AKP seçmenlerine dokunuyor. Cumhuriyet Halk Partisi’nin artık muhalefet yaparken biraz bunları öne çıkarması gerekiyor. Yani bakın işte biz Türkiye’nin ulaşım politikasını çözeriz İstanbul’da şöyle metro yapıyoruz. Biz Türkiye’nin istinaf sorununu çözeriz bakın Ankara Belediyesi’ni şu kadar borç ile aldık şimdi şu kadar kara geçiyoruz.

Gökçe Çiçek Kösedağı: Akşener’in sözü aklıma geldi. Belediye başkanları Cumhurbaşkanlığı seçiminde işimize çok yarayacak demişti. Hizmetleriniz işimize çok yarayacak demişti.  O çağırışımı yaptı bana söyledikleriniz.

Berk Esen: İşte o hizmetleri öne çıkarması gerekiyor muhalefetin. Burada da muhalefetin açmazı tabii onlar öne çıkmaya başladıkça adaylık tartışmalarında da öne çıkacak sanırım burada bir sıkıntı var. Yani bence bunun bir çözümünün bulunması gerekiyor. Yani o soruyu herhâlde bugün tartışmayız ama kim aday olmalı, adaylık tartışması ne zaman biter konusuna herhalde girmeyiz bugün. Ama en azından şunun yapılması gerekiyor CHP içinde. Çok başarılı belediye başkanları var. Kapalı kapılar ardında herkesi ikna edecek bir çözümün bulunması onun üstünden belediyelerin geri planda kalmaması lazım. 

Gökçe Çiçek Kösedağı: Özne meselesine dair bir şey şöyleyeyim Kılıçdaroğlu hem milletin sesi mitinginde hem de dünkü videonun kapanışında bize katılın dedi. Yani katılın diyor artık. Hani bazı izleyicilerimiz de şey demişti ya bürokrasiye bu çağrıyı yapıyor am AKP seçmenine ya da işte AKP siyasetçilerine de yapması makul mu? Diye. Aslında belki tam bu çağrıyı büyütmekle birlikte biraz biraz yapmaya çalışıyor. Bir izleyicimiz, bir üye yorumumuz Yelda Hanım demiş ki özneye kendini koyan tek lider Kemal Kılıçdaroğlu şu anda. Masanın diğer beş ayağı açmış ağzını yukarı yavru kuş gibi bedava oy bekliyor asıl demiş. Bir diğer izleyicimiz de Derin Deniz Arı kendisi düzenli izleyicimiz Güne Bakış ’ta da hep kendisinin yorumlarını okuyorum efendim. Erdoğan çoktan kaybetti kazanan yok demiştiniz diyor. Sen böyle söylüyordun Ruşen abi.  Hala öyle mi ne düşünüyorsunuz?

Ruşen Çakır: İşte şimdi bunun yavaş yavaş çatırdadığını görüyoruz ama hala çok sorun var. Bu Pazar günü yapılacak olan Altılı Masa’da yine kuru kuru bir sayfalık açıklama çıkıp gecenin bir vakti gazetecilerin sorularını cevaplamadan herkes evlerine dağılırsa falan yine bir sonraki, değil mi Hıdır, bir sonraki ayı bekleyeceğiz. Yani o masa meselesi geçen yine Ayşenur ablayı ikna edemedim. O ne var ya işte normal diyor. Ya diyorum ki eskiden böyle bir şey olsa bütün kanallar orada sabahlardı televizyonlar sabaha kadar yayın yapardı. Altı parti bir araya gelmiş toplanıyor. Beş saat toplanıyor bir sayfalık bir açıklama var kimse açıklamayı hatırlamıyor. Mesela son açıklamada ne demişti? Hıdır hatırlıyor musun? Önemli bir şey var mıydı?

Hıdır Göktaş: Orada önemli olan şey cumhurbaşkanının şeyini özellikleri neler olmalıdır onu sıraladılar.

Ruşen Çakır: E ama yani onu zaten orada…

Hıdır Göktaş: …izliyorlar diye yorumladık biz o kadar. Ama şöyle diyebilirim aslında o sürece ilişkin Ruşen; sanıyorum altıyı tamamlayacaklar tur olarak. Şimdi dördüncüsü yapılıyor Haziran ve Temmuz’da bir daha yapılır muhtemelen bir Eylül’e kadar ara verilebilir erken seçim gibi bir şey olmazsa. Babacan’ın da tahmin ettiği gibi bir eğer Kasım’da erken seçim olmasa zaten herkes bir harekete girecek ama olmasa sanıyorum Eylül gibi bu sözünü ettiğimiz unsurların daha netleşmeye başladığını görebiliriz. O net takvim belli olmadan, işte altına imza atmadan o seçim sonrasında izlenecek sürecin net bir takvime bağlanmasına ilişkin bir protokol imzalanmadan bu işte onu atmadan hiç kimse sanıyorum kendini bağlayacak bir hareket içerisine, yaklaşım içerisine girmiyor. O biraz sıkıntı yaratıyor muhtemelen. 

Ruşen Çakır: Biraz kibarlık yapıyorsun. Yani şimdi şöyle bir şey var bir tarafta şöyle bir anlatı var. Ülke batıyor, vesaire oluyor. Kaynakları kuruyor. Şu oluyor, bu oluyor. Erdoğan’ın hayatta kazanması mümkün değil diye bir anlatı var. Bir tarafta da yaprak kımıldamıyor. Yani geçen ben burada konuklar gelmişti onlar da öyle dedi. Ben dedim ki sabah kalktığınız zaman siz sokağa çıktığınız zaman Türkiyede çok şey değişiyor duygusu yaşıyor musunuz? Yaşamıyorsunuz. Herhalde değişecek diye yaşıyorsunuzdur en fazla. Ama bu tür önemli yirmi yıllık bir iktidardan Türkiye çıkıyor olduğunu söylüyorlar gümbür gümbür ama sosyal hayatta siyasi hayatta böyle bir şey yok. İşte Kılıçdaroğlu bir video yapıyor konuşuyoruz. CHP bir miting yapıyor konuşuyoruz.  Bir sonraki şeye kadar halbuki böyle bir ülkede insanların sürekli bir şeyleri konuşuyor sürekli bir şeyleri tartışıyor  sürekli muhalefet ki altı parti artı HDP sürekli iktidarı bir yerden sıkıştırıyor olması lazım. Öyle Kemal Kılıçdaroğlu’nun videoları da olmasa bir de grup toplantılarını saymasak yani öyle bir bizim normalde…

Gökçe Çiçek Kösedağı: Ama tabii bunun bir taktik olduğunu söyleyen siyasiler var

Ruşen Çakır: Bizim normalde gazeteciler olarak başımızı kaşıyacak halimiz olmaması lazım. Konuları haberlerin içinden seçim yapmak zorunda olmamız lazım. Yani bizim kapımızı siyasetçilerin özellikle muhalefet siyasetçilerinin, hatta iktidar yanlısı siyasetçilerin kapımızı aşındırması lazım. Öyle sanki normal bir ülkede işte son günlerin moda ülkesi İsveç ya da Finlandiya gibi ülkede normal bir süreç yaşıyormuşuz gibi bir şey halbuki acayip bir şeyler yaşanıyor ama bunu yaratacak olan bu Erdoğan kaybetti ama birilerinin kazanıyor olduğunu görmek lazım aksi takdirde nasıl olsa kaybediyor. Nasıl olsa kaybetmiyor. Böyle bir şey yok. 

Gökçe Çiçek Kösedağı: Bir izleyicimiz demiş ki Gökçe hanım Türkiye’nin en iyi sunucusu İvan İliç. Efendim çok teşekkür ediyorum işimi en iyi şekilde yapmaya çalışıyorum. Çok teşekkürler İvan bey. Şimdi ilginç bir soru var. Muhalefetteki sağcı aktörler doğrudan AKP bürokrasisi üzerine söz söylemiyorlar. AKP’li  bürokratları potansiyel kadroları olarak görüyor olabilirler mi?  Yani burada sağcı aktörler derken muhalefetteki işte DEVA Partisi , Gelecek Partisi, zaten Adalet ve Kalkınma Partisi’nden ayrılan iki önemli ismin kurduğu partiler bunlar. Bir diğeri Demokrat Parti, bir diğeri İYİ Parti şu süreçte merkez sağ iddiasını güçlendirmeye çalışan İYİ Parti var. Peki bu soruyu Berk’e sorayım. Ne dersin Berk? Böyle bir durum olabiliri mi? Şuan bürokrasideki Adalet ve Kalkınma Partisi kadroları diyelim kendilerinin doğal bürokrasideki isimleri olacağını düşünüyor mu Gelecek,  DEVA  ve İYİ Parti? İktidar değiştiğinde.

Berk Esen: İktidar değiştiğinde böyle bir durumla belli oranda karşılaşabiliriz ama  DEVA ve Gelecek Partisi’ne işte direkt AKP’den katılan kadrolar da var onlar da sonuçta kendilerine yer arayacaklar. Ben iki partinin de bu konuda sessiz kalmasını aslında iki farklı nedene bağlıyorum daha çok. Bunlardan bir tanesi iki parti de aslında AKP oyunu hedefliyor. Ve AKP oyları hani seçimlere kadar ne kadar yanına çekebilirse o kadar iyi diye bakıyor. Ama daha da önemlisi rejim değişikliği sonrası AKP’nin çil yavrusu gibi dağılacağını, tabanının çözüleceğini düşünüp o noktadan sonra AKP seçmenlerinin desteğini çok daha rahat yanına getirebileceğini düşünüyor. Onu da tabii AKP döneminde yapılmış yolsuzlukları,  hukuksuzlukları, pis işlere değinirlerse hem AKP’yi kötülemiş olacaklar hem seçmenleri töhmet altında bırakacaklar hem de onun üstünden desteği çekemeyeceklerini düşünüyorlar. Ama bence daha büyük bir sıkıntı ve gerçekten bu aşması zor bir konu bunu ben DEVA ve Gelecek’e eleştiri olarak söylemiyorum yanlış anlaşılmasın çünkü eleştiri olarak görülecek. Bu tarz otoriter rejimlerden bir noktada ayrılan siyasetçiler tabii biraz ikircikli bir durumda kalıyor. Yani çizgiyi nerede çekeceksiniz, eski döneme nasıl bakacaksınız, e eski dönem hakkında çok olumlu şeyler söylediklerinde muhalif seçmenden tepki alıyorlar, çok fazla eleştirmeye başlarlarsa tabii biri haklı olarak şey diyecek bu kadar olay olurken siz ne yapıyordunuz?  O nedenle şimdiki yöntemi belki kendi rasyonaliteleri açısından bir önemi var, şöyle görüyorlar; kötü işler oldu biz o nedenle ayrıldık ama kötü işlerin ne olduğunu bize sormayın rejim değiştiğinde biz size anlatacağız onu. Bizi önce iktidara getirin bakın bize güvenebilirsiniz biz ayrıldık iktidar partisinden iktidara gelirsek bunları değiştireceğiz. Şimdi bu da tabii çok tatmin edici olmuyor ama ben tabii şuna vakıf değilim. Bence DEVA ve Gelecek’in biraz buna odaklanması gerekiyor. Ulusal siyasete sürekli polemik yaratmak yerine yerel seviyede örgütlenmeye çalışmaları lazım.  Yani mesela benim şu konuda bir bilgim yok. DEVA partisi ya da Gelecek Partisi AKP kadrolarını ne kadar yanına alabildi. İlçe ve il yönetimlerinde ne kadar fire var? Atıyorum işte Gaziantep’te, Kahramanmaraş’ta , Sivas’ta , Erzurum’da ne kadarlık bir oy yavaş yavaş bu partilere akıyor? Yerelde bu partiler ne kadar güçlü? Bence bu partilerin gidişatını o belirleyecek. Seçimlere kadar bu partilerin çok büyük bir oy patlaması yapacağını düşünmüyorum. Dolayısıyla onları ayakta tutacak şekilde AKP’nin oy havuzu olarak gördüğü Anadolu kentlerinden ne kadar çekim yapabilecekler, seçmen çekimi. O nedenle mesela DEVA’nın Gaziantep mitingi önemliydi. Ben gitmedim ama basından takip etmeye çalıştım. Gaziantep’i seçmesi de önemliydi. Onların bakması gereken yer İstanbul Ankara değil, Gaziantep olmalı, Konya olmalı, Kayseri olmalı, Sivas olmalı umarım bu konuda adım atıyorlardır.

Hıdır Göktaş: Ya Gaziantep’i seçmeleri ilginçti. Birincisi orada AKP’den bir kayıp görüyorlar. Biraz konunun dışında ama bir cümle söyleyeyim. Hem CHP orada örgüt olarak kendini tam oturtamamış, il başkanları ayrılmış, yeni il yönetimi kurulamamış orada bir boşluk var. O boşluğu doldurup oradan kendini güçlendirmek istiyor ve o konuda ilginç bir tespit de vardı. Orada AKP’den gelenden çok daha önce hiçbir partiye gidip siyasi faaliyette bulunmamış insanlar var. Bu Türkiye genelinde de öyleymiş %72-78’i il ilçe yönetimlerinde yer alanlar daha önce hiçbir siyasi partide siyasi faaliyet yürütmemiş kişiler. Onun için biz yeni bir nüve getiriyoruz diyor DEVA partisi. O ilginçti bir gözlem olarak da ve yaptıkları mitingdeki kalabalık olarak da. Basit saptamayla katkıda bulunayım.

Gökçe Çiçek Kösedağı: Mehmet Yürüker demiş ki Ruşen Bey bu milletin değerlerini en iyi bilenlerden birisin ama görev icabı böyle konuşuyorsun. Milletin değerleri ile barışmayan hiçbir muhalefetin başarılı olması mümkün değildir demiş.

Ruşen Çakır: Şimdi olabildiğince kibar bir şekilde cevap vereceğim. Bu tipik sağcı bir şey. Millet diye bir şey var bunun değerleri var ve bu değerleri temsil eden birileri var. Onun karşısında da milletin değerleri ile barışmayanlar var. Böyle bir şey yok. Yani milletin değerleri işte ilk akla gelen din, millet, bayrak vesaire

Gökçe Çiçek Kösedağı: Bu arada Hıdır abi sordu sayar mısınız değerleri diye de  

Hıdır Göktaş: Yolsuzluk var mı mesela milli değerlerimiz içerisinde. Yani yolsuzluk yok olmaması lazım yani.

Gökçe Çiçek Kösedağı: Canlı sohbette de tartışma sürüyormuş bu izleyicimiz ile izleyicilerimiz arasında

Ruşen Çakır: Bunlar tipik sağcı şeyler. Böyle bir şey yok. Zaten bu tip tepkiler genellikle muhalefetin özellikle bu tür değerler vatan, millet, Sakarya  demeyen birilerinin toplum nezdinde ilgi görmeye başladığı zaman oluyor. Ben yıllar önce Hıdır ile 91 seçimi öncesi Türk sağı üzerine kitap yapmıştık. Kitabın başlığı neydi?  Vatan, Millet, Pragmatizm. Yani Allah’ına kadar, pardon bu lafı etmeyeyim fırça yedim bir kere. Sonuna kadar pragmatist olan sağcılar ondan sonra vatan millet vesaire bizim değerlerimiz siz bu değerlere uymuyorsunuz vesaire. Yok öyle bir şey. Sonuna kadar pragmatist. Mesela işine geldiği zaman İsrail karşıtı ondan sonra İsrail’le vesaire. İşte şimdi Sisi ile buluşulacak. Nerede milletin değeri? Rabia işareti nereye gitti? E ama ne yapalım. Ya da Kaşıkçı cinayeti. Hem orada kucaklaşıldı hem de adam buraya davet edildi. Sorduğun zaman da e işte ne yapalım Türkiye ekonomi vesaire realist olmak lazım. Aslında sağcılık böyle bir şey. Dolayısıyla değer üzerinden yürüyen bir hareket değil. Gerçekten tutarlı olan gerçekten toplumun çıkarlarını düşünen hareketlere bakmak lazım ve oralardan sorgulamak lazım. Dolaysıyla bu milletin değeri falan değil. Hadi diyelim ki CHP milletin değerleri ile barışmıyor yanında Temel Karamollaoğlu var, Ali Babacan var Ahmet Davutoğlu var, Gültekin Uysal var, Meral Akşener var. Hani o değerler neyse herhalde bunların her biri de onların ayrı ayrı şampiyonudur. Ama bu milletin değerleri meselesi Türkiye’de yıllardır söylenen solculara yönelik olarak söylenen Kemal Kılıçdaroğlu pek kullanmıyor sol lafını söylenen aslında söylendiği andan itibaren de boş olduğu ortaya çıkan bir şey yani. Dolayısıyla pekala gelir. Ecevit mesela o kadar hakkında zamanında laf edilmişti ben o günleri yaşadım biliyorum Türkiye’de birinci parti olabildi. İktidara gelebildi. Sonra kalamadı o ayrı bir husus ama sonuçta bunlar pekala olur. Değerler de değişir zaten. Her şey bir yana o değerlere ne derece sahip çıktıkları bir yana bir de gerçekler var olan gerçekler değişir, değiştirmek lazım. Statüko ile gitmez bu iş. Yani gerçekler sorun yaratıyorsa o gerçekler değiştirilir ama bunları değiştirmeyelim bunlar bizim değerlerimizdir falan böyle şeyler tam işte klasik muhafazakarlığın gerçek batılı anlamdaki hali değil mi yani onu muhafaza etmek aman oynamayalım, değiştirmeyelim halbuki solun en büyük iddiası değişim ve değişimi de toplum yararına yapmak. Neyse çok ağır felsefi konulara daldık. Bitirelim artık ya.

Hıdır Göktaş: Ruşen o dönemdeki kitapların başlığı, işte iki kitabın da işte Vatan Millet Pragmatizm sağ kesimin Türk sorunlarına nasıl baktığı, çözüm önerileri neydi vatan, millet pragmatizm hala o başlığını tüm güncelliği ile koruyor. Sosyal demokratlar için yaptığımız yine seçim öncesindekinin başlığı Resmi Tarih, Sivil Arayış’tı. O işte hala sorunlu. İki başlık da hala çok canlı. Onu da vurgulayayım ama bur arada bir tespit yapayım dünkü videodan muhtemelen siz benden gençsinizdir fark etmişsinizdir ben fark etmedim. Kılıçdaroğlu’nun masasında kitaplar belgeler falan vardı. Bizim genç arkadaşlar uyardılar beni o tam sarı bürokratlar derken masada sarı tespih duruyor dediler. Bir anlamı var mı diye hemen yazıp sordum hani sarı tespih ile sarı bürokrat arasında bir mesaj mı bir iletişim. Yok o an çekiyordu oraya koymuş olabilir dediler. Orada gazeteci refleksi ile hemen onu sorduk. Genç arkadaşlar uyardı sağ olsunlar ama bir anlamı yokmuş

Gökçe Çiçek Kösedağı:: Peki yavaş yavaş bitirelim mi?

Ruşen Çakır: Evet izleyicilerimiz bunu hep yapın diyenler var ama o kadar mecalimiz yetmez bir de her gün böyle konuşacak dolu dolu konu bulmak zor. Eğer her gün gündemi belirlesinler benim söylediğim gibi her gün konuşalım yani. İzleyicilerimizden ricamız Patreon’dan Youtube katıl butonundan bize destek olmaları gerçekten bağımsız olabilmemiz için, özgür olabilmemiz için izleyicilerimizin desteğine sonuna kadar ihtiyacımız var. Onu özellikle vurgulayalım.

Gökçe Çiçek Kösedağı: Ben de bir hatırlatma daha yapayım. Sıcak gündemlerde tabii ki böyle hafta içi karşınıza geleceğiz efendim ama hafta sonu da Gamze Elvan’ın moderatörlüğünde Bize Medyascope’u Sorun programı yapıyoruz. Yine gündeme dair yorumcularımız, arkadaşlarımız sorularınızı cevaplıyor. Cumartesi günleri bizde kalın bu tarz bir formatı izleme fırsatı bulabilirsiniz demiş olayım. Ve çok teşekkür ediyorum konuklarıma. Soru soran, yorum yapan tüm izleyicilerimize çok teşekkür ediyoruz. Ben de tekrar duyurayım. Youtube’un katıl butonunu kullanabilirsiniz, Patreon’u kullanabilirsiniz, sosyal medya hesaplarımızı takip edin. Instagram, Youtube, Facebook, Twitter hesaplarımızı takip etmeyi unutmayın. Bugün bu iki saat bize eşlik ettiğiniz için çok teşekkür ediyoruz. Hoşçakalın.  

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.