Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Transatlantik: ABD’den Türkiye’ye yaptırım uyarısı, Ukrayna savaşının altıncı ayı, ABD’de ara seçimler öncesi Cumhuriyetçiler

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırıları altıncı ayını geride bıraktı. Altıncı ayın sonunda sahada ve diplomaside son durum ne?

Türkiye, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından başta Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Batılı ülkeler tarafından Moskova’ya uygulanan yaptırımlara katılmadı. ABD Hazine Bakan Yardımcısı Wally Adeyemo’nun Türk şirketlerine Batı yaptırımlarına maruz kalan Rus iş insanları ve şirketler ile iş yapmamaları konusunda uyarıda bulunmak için bir mektup gönderdiği ortaya çıktı. Bu mektup ne anlama geliyor?

ABD’de kasım ayında yapılacak ara seçimler öncesi partilerde son durum ne? Başkan Biden’a duyulan güven azalıyor mu? Cumhuriyetçi Parti ne durumda?

Ruşen Çakır, Gönül Tol ve Ömer Taşpınar, Transatlantik’te yorumladı.

Yayına hazırlayan: Zübeyde Beyaz

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. “Transatlantik” ile karşınızdayız. Washington’da Gönül Tol var. Ömer Taşpınar da 10-15 dakika sonra bağlanacak — bir işi var, biter bitmez bağlanacak. Savaşı konuşacağız, savaşın Türkiye’ye etkilerini konuşacağız; ama önce Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılacak olan ara seçimlere bir değinelim. Gönül, merhaba bu arada. Cumhuriyetçi Parti’de Trump ağırlığı her geçen gün artıyor diye hep söylüyordunuz. Anladığım kadarıyla, adayların kim olacağının belirleneceği önseçimlerde de bu bayağı ortaya çıkıyor sanki. Biraz anlatsana, gerçekten Cumhuriyetçi Parti’nin o “establishment”ı ya da Türkçe deyişle “müesses nizâmı”nı bayağı çatlattı Trump — veyahut bayağı kırdı anlaşılan.

Gönül Tol: Evet Ruşen. Aslında böyle kilit isimler vardı Cumhuriyetçi Parti içerisinde. Onlar ne tarafta saf tutacaklarının, yani Trump’ın yanında mı karşısında mı saf tutacaklarının karârını vermek için önseçimleri bekliyorlardı; çünkü emin olmak istiyorlardı. Yani taban Trump’ın yanında mı, yoksa bütün o Kongre baskınından sonra… şimdi de FBI’ın yürüttüğü soruşma vs… Bir sürü yasal meseleyle başı dertte Trump’ın; yani taban Trump’tan kendini ayrıştıracak mı ve parti kendisini Trump’tan uzaklaştıracak mı diye bekliyorlardı. Şimdi önseçim sonuçlarını almaya başladık ve bence şunu söylemek mümkün: Kongre’de ara seçimler biliyorsun kasım ayında yapılacak; seçimlerden sonra Kongre’ye gidecek Cumhuriyetçiler’in büyük çoğunluğu Trump’a yakın isimler olacak. Bu da hep söylediğimiz şeyin aslında doğru olduğunu gösteriyor. 

Ruşen Çakır: Sözünü keseceğim. Tamamlayıcı bir soru sormak istiyorum: Trump yanlılarının önseçimde seçilecek olması, onların ara seçimlerde seçilme ihtimâlini arttırır mı sence? Yani Trump’ın ülke çapında da genel popülaritesi güçlü mü? Yoksa Trump yanlılarının ara seçim için seçiliyor olması, Cumhuriyetçi Parti’nin kazanma şansını azaltır mı?

Gönül Tol: Çok güzel soru Ruşen. Birkaç cevâbı var. Şimdi, bunun göstergesi olarak neye bakabiliriz? Bu önseçimde seçilen insanların kampanyalarına verilen desteğe… Ne kadar çok finansal destek veriliyorsa –yani o fund-raising denilen, adayların finansal destek topladığı kampanyalar var–, o kampanyalara destek ne kadar yüksekse, genellikle başarılı olup olamayacaklarına dâir önemli bir gösterge oluyor o. Şimdi bugüne kadar bu insanların bu fund-raising denilen aktivitelerde son derece başarılı olduğunu, ciddî bir finansal destek aldıklarını görüyoruz — bu bir. İkincisi, önseçimde Trump’ın desteklediği bu adayların ara seçimlerde gerçekten de Kongre’ye girip girmeyeceklerine de bağlı. Bu sorunun cevâbı birkaç faktörde yatıyor. Bunlardan bir tânesi, Demokrat Parti’nin tabanı ne kadar mobilize olacak ve Cumhuriyetçi taban ne kadar mobilize olacak? Yani sandığa gidecek mi bu insanlar? Şimdi bunun birincisine cevap: Sâhadan gelen haberlere göre, Demokrat Parti tabanının çok mobilize olduğu söyleniyor. Özellikle kürtaj meselesi yüzünden kadın adayların başarı ihtimâlinin yükseldiğinden bahsediliyor. Biliyorsun, Anayasa Mahkemesi’nin verdiği bir kürtaj kararı vardı ve bu Demokrat tabanı çok harekete geçirmişti. Bunun gerçekten partiyi mobilize ettiği ve bunun da ara seçimlerde partiye bir başarı olarak döneceğinden bahsediliyor. Bir de tabiî azalan enflasyon var. Bu da Demokrat Partililer’i mobilize etmiş durumda. Diğer tarafta Cumhuriyetçiler’i ne mobilize ediyor? İşte, meselâ bu en son FBI’ın Trump’ın Florida’daki evine yaptığı baskını kullanmaya çalışıyorlar. “2024’te Trump’ın önünü kesmek istiyorlar. Bunu siyasallaşmış yargıyı kullanarak yapmaya çalışıyor Demokratlar, biz de sandığa giderek tepkimizi dile getirmeliyiz” diyerek bu şekilde mobilize etmeye çalışıyorlar. Şimdi, bu stratejinin ne kadar başarılı olacağını şu anda bilmiyoruz. Şu anda bildiğimiz şey ne? Önseçimlerde Trump’ın desteklediği adayların çok ciddî yol katettiklerini. Meselâ iki tâne önseçim oldu: Florida eyâletinde ve New York eyâletinde. Bunların her ikisi de çok büyük eyâletler; yani seçimlerin kaderini değiştirme potansiyeli olan eyâletler. Şimdi, buradaki seçimlere baktığımızda, meselâ Florida’da Trump’ın desteklediği adayların kazandığını görüyoruz. Ve bunlar çoğu kez Trump’ın söylemini tekrarlıyorlar sâhada. İşte, FBI baskınını kullanıyorlar, sonra Kongre baskınını soruşturmak üzere Demokratlar’ın liderliğinde kurulan bir komite vardı Kongre’de, onu kullanıyorlar ve bu şekilde mobilize etmeye çalışıyorlar. Florida’da başka bir yöntem daha kullandı Cumhuriyetçiler… O da İngilizce redistricting denilen bir metod var. Bu redistricting denen metod, seçim bölgelerinin sınırlarının yeniden çizilmesi demek. Yani bu her on yılda bir oluyor. Her seçim bölgesinde yaşayan nüfusun diğer seçim bölgesindekine eşit olması için yapılan bir uygulama bu. Bölge büyüdükçe, oradaki nüfus arttıkça böyle yeniden sınırlar çizilebiliyor. Buna redistricting deniyor. Bu yöntemle Cumhuriyetçiler bir sürü seçim bölgesini yeniden ve kendi lehlerine çizdiler. Bu yöntemi kullanarak da bu şekilde Kasım seçimlerinde sâdece Florida eyâletinden en az birkaç Cumhuriyetçi temsilcinin daha Kongre’ye gönderileceğini bekliyoruz. New York’ta benzer bir şey var. New York’ta da redistricting denen yöntemle oradaki Demokrat adayların kaybetmesi sağlandı meselâ önseçimlerde. Şimdi bunlar önemli göstergeler. Yani partinin sağa kaydığının göstergesi; fakat sonra başka bir şey var: Meselâ Liz Cheney. Liz Cheney, biliyorsun George W. Bush dönemindeki eski Amerikan Başkan Yardımcısı Dick Cheney’nin kızı ve Wyoming eyâletini temsil ediyordu Temsilciler Meclisi’nde. Ayrıca Liz Cheney şu anlamda da önemli: Cumhuriyetçi Parti içerisinde Trump’a karşı cephenin öncülüğünü yapan bir isim ve hattâ bu Kongre baskınını soruşturmak için kurulan komitenin başkan yardımcılığını yapıyordu. Bu nedenle de bazı parti organlarından, Cumhuriyetçi Parti organlarından çıkarılmıştı. Şimdi Liz Cheney önemli bir figür. Özellikle Cumhuriyetçi Parti içerisinde, “Biz ne tarafa gideceğiz? Trump’a mı yaklaşacağız, sağa mı kayacağız, yoksa daha ortada bir yerde, ılımlı bir parti mi olacağız?” tartışmalarının göbeğinde bir isimdi Liz Cheney. Ve kendisini de şuna adamıştı: “Trump bir daha Beyaz Saray’ın yakınına bile gelememeli. Ben bütün kariyerimi, enerjimi buna adıyorum” diyen bir isimdi. Dolayısıyla parti içerisindeki herkes Liz Cheney’e ne olacağını merak ediyordu. Çünkü önseçimlerde Liz Cheney’nin başına gelecek şey aslında onlara da bir yol haritası çizdirecekti. Şimdi Liz Cheney’e ne oldu? Kaybetti. Yani Wyoming’deki önseçimlerde Trump’ın desteklediği aday karşısında kaybetti. Bâzıları şunu söylüyor: “Kaybetmesinin asıl sebebi, aslında sâhaya önem vermemesi; yani sâhada çok çalışmadı seçimler için, bütün enerjisini bu 6 Ocak Komitesi’nin, Kongre baskınını soruşturan komitenin çalışmalarına harcadı, o yüzden kaybetti” diyenler de var. Başkanlığa aday olacağı söyleniyor 2024’te. Bilemiyoruz. Ama Liz Cheney’nin kaybetmesi Cumhuriyetçi Parti içinde gerçekten parti sağa kayıyor endîşesi yarattı. Şimdi buradan nereye gider? İşte burada bir sürü faktör var — saydığım faktörler. “Seçimlerde Cumhuriyetçiler Kongre’yi alır mı almaz mı?” sorusuna yanıt olarak. Demokratlar’ın da stratejisi önemli. Fakat şunu da biliyoruz: Kasım seçimlerinden sonra Kongre’ye giden Cumhuriyetçiler’in büyük bir çoğunluğu Trump’a yakın isimler olacak. Hattâ Trump’ın azledilmesini destekleyen zannediyorum yedi tâne senatör vardı, Cumhuriyetçi senatör, on tâne de Temsilciler Meclisi üyesi vardı. Bunların sâdece ikisi bu yıl yapılan önseçimlerde başarılı oldu. Bu da işte partinin sağa kaydığı yönündeki kaygıları artıran bir gelişme.

Ruşen Çakır: Ömer, hoşgeldin bu arada. Şimdi diğer bölüme geçelim, çok fazla zamanımız yok. Senin de yok diye biliyorum Ömer. Savaşın altıncı ayındayız. Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin altıncı ayındayız. “Transatlantik”te başından îtibâren çok konuştuk; hattâ başlamadan da konuşmuştuk. Sanki Rus ordusu için işler iyi gitmiyor gibi oldu, sonra toparlamış gibi oldu. Şimdi en son gördüm, Savunma Bakanı bilinçli bir şekilde “Rölantiye aldık” diye bir cümle kurmuş savaşla ilgili. Ne diyorsun Ömer? Şu anda baktığımızda, Rusya-Ukrayna meselesi sanki kilitlenmiş gibi mi duruyor? Bitecek gibi de gözükmüyor anlaşılan.

Ömer Taşpınar: Evet, bitecek gibi gözükmüyor. Bir kilitlenme var. Yani sâhada iki tarafın da birbirine tam olarak üstün gelememesi gibi bir durum var. Bu arada kış dönemi gelmeden de aslında bir an evvel bu savaşın bitmesini istiyor Ukrayna yönetimi, özellikle Zelenski. Zira kış dönemi gelince Rusya’nın eli bir bakıma enerji meselesi nedeniyle güçlenecek. Çünkü Avrupa’nın Rus doğalgazına olan bağımlılığı devam ediyor. Rus petrolünden kurtulmak için Rus petrolüne karşı bir yaptırımlar paketi geliyor yeni yılla berâber. Fakat doğalgaz meselesinde istediği yerde Avrupa. Dolayısıyla kışla beraber Rusya’nın manevra alanı da artacak gibi — en azından ekonomik açıdan. Savaş uzadıkça, Rusya’ya karşı oluşmuş olan Batı cephesinde de kopmalar olmasından korkuyor bu ekonomik nedenlerle. Bu arada Amerika, petrol fiyatlarının düşüyor olmasından memnun; fakat buna rağmen Rusya’nın hem doğalgazdan hem petrolden çok yüksek derecede kâr ettiğinin de farkında. Rusya’dan petrol alımına karşı bir nevi bir kartel oluşturmaya çalışıyor. En azından Batılı ülkeleri, G7 ülkelerini arkasına alarak Rus petrolüne belirli bir fiyat belirlemek istiyor. Yani dünya fiyatının altında bir fiyat belirlemek istiyor. Bu açıdan da Amerikan Hazinesi’nin devam ettirdiği bir kampanya var. Japonya’yı arkasına almış durumda; fakat Hindistan, Çin gibi ülkeler Rusya’dan yüksek oranda petrol almaya ve doğalgaz almaya devam ediyorlar. İşin ekonomik boyutu karışık. Sâhadaki boyutta ise, Ukrayna’nın daha saldırganlaşabildiğini görüyoruz. Kırım’da belirli saldırılarda bulundu. Yani Kırım’ın Ruslar tarafından 2014’ten beri ilhak edildiğini biliyoruz. Fakat savaşı bir bakıma Rusya’ya taşımak, Kırım’a taşımak istiyor; geçtiğimiz günlerde Aleksandr Dugin’in kızının bir suikast nedeniyle hayatını kaybetmesiyle ilgili de bir spekülasyon var, bunu Ukrayna gizli istihbârâtının yaptığı yönünde. Ukrayna bunu kabul etmiyor; fakat eğer Ukrayna savaşı Rus topraklarına taşırsa, tabiî buradaki tehlike, olayın daha da ciddî bir şekilde Rusya tarafından tırmandırılabileceği. Yani hep nükleer konuşuluyor. Artık nükleer konu, nükleer savaşa tırmanmadan çok, bu Zaporijya nükleer santralinin âkıbeti konuşuluyor. Birleşmiş Milletler’de de bu çok ciddî bir mesele. Çernobil’den daha büyük bir santral ve şu anda Ruslar’ın elinde. Fakat herhangi bir saldırıya uğradığında, burada bir nükleer kazâ olması mümkün. Bu da şu anda dünya gündeminde.

Ruşen Çakır: Gönül, sen ne demek istersin? Altı aya baktığımızda, hakîkaten bir tıkanma hâli yaşanıyor; ama Rusya çok da şikâyetçi değil; iddialarından vazgeçecekmiş gibi de gözükmüyor.

Gönül Tol: Evet, aslında hâlâ sâhadaki askerî üstünlük Rusya’da. Fakat Ukrayna da diğer taraftan bu Batı’dan aldığı silâhları çok daha etkin kullanmaya çalıştı. Ömer bu Kırım Yarımadası’na yöneltilen, Ukrayna tarafından gerçekleştirilen saldırılardan bahsetti. Meselâ hafta sonu Kırım valisi bir açıklama yaptı: Rusya’nın bu Karadeniz filosunun komuta merkezine bir drone saldırısı düzenlendiğini söyledi. Şimdi Ukrayna’nın güneyinde de Rus güçlerine karşı Ukrayna’nın saldırılarının arttığını görüyoruz. Tabiî bu belki orada kaybedilen toprakları Ruslar’dan geri almak üzere yapılan saldırılar. O kadar büyük ve etkin saldırılar değil belki. Yani daha çok böyle Kiev’i korudukları gibi. Yani Rusya’nın lojistik ağına saldırılar yapılıyor. Bu tür saldırılar… Fakat yine de etkili oluyor bu saldırılar. Meselâ Rusya’nın Ukrayna’nın doğusundaki yani Donbas bölgesindeki askerî harekâtında bir yavaşlama kaydedildiğini söylüyor Pentagon yetkilileri. Çünkü güneydeki savaşa Donbas bölgesinden asker aktarıyor. Bu nedenle doğudaki operasyonun yavaşladığı söyleniyor. Şimdi bunlar önemli gelişmeler. Fakat bir taraftan da, askerî olarak her iki taraf da çok büyük kayıp verdi; hem Rus tarafı hem Ukrayna tarafı. Fakat Ukrayna’nın şöyle bir avantajı var: Batı’dan aldığı düzenli bir destek var. Oysa Rusya, savaştaki kayıplarını bu paralı askerlerle vs. telâfî etmeye çalışıyor. Diğer taraftan, eskiyen tankları, ekipmanları var. Bunları kendi kaynaklarıyla yenilemek zorunda. Bu resme bakıp, artık özellikle Batı’da şunu söyleyenler var: “Rusya sâhada askerî üstünlüğü kaybetti; bu nedenle de biz artık savaşın sonuna doğru geliyoruz” diyenler var. Fakat bence bunu söylemek için çok erken. Evet, yani Batı’da Ukrayna’ya destek konusunda her şeyden önce kamuoyu desteği çok yüksek. Hem Avrupa’da hem Amerika’da Zelenski neredeyse bir millî kahraman olarak görülüyor bu iki yerde de, hem Avrupa ülkelerinde hem Amerika’da. Biden yönetimi de Ukrayna’ya askerî desteği devam ettirme konusunda son derece kararlı. Hattâ geçen hafta yeni bir paket geçirildi, askerî paket: 800 milyon dolarlık. Ve bununla birlikte, Biden yönetime geldiğinden bu yana Ukrayna’ya verilen askerî desteğin 10 milyar doları geçtiği söyleniyor. Şimdi bu çok ciddî bir askerî destek. Ama tabiî bilinmezler söz konusu. Yani ne olacağını bilmiyoruz. Bu devam edecek mi? Bu destek sürerse eğer, bence gerçekten Ukrayna için savaşın dinamiklerini değiştirecek bir güç elde etmesi anlamına gelecek. Fakat bu desteğin sürüp sürmeyeceğini bilmiyoruz. Her şeyden evvel Amerika’da Kasım’da yapılacak bir ara seçim var. Orada eğer Cumhuriyetçiler beklenildiği gibi Kongre’deki çoğunluğu ele geçirirlerse, Ukrayna’ya bu denli askerî yardım gönderme konusunda Demokratlar kadar gönüllü olmayabilirler. Bir de tabiî bir diğer bilinmeyen de Avrupa. Ömer kısaca bahsetti. Şimdi Avrupa Rusya’ya enerji bağımlılığını azaltma konusunda beklenenden çok daha iyi bir performans gösteriyor. Meselâ sıvılaştırılmış enerji alımını artırdı vs.. Çeşitli mekanizmalar hayâta geçirildi Avrupa açısından. Ama eğer kış çok sert geçerse, bu tabiî Avrupa’nın enerji problemini büyütecek bir resim ortaya çıkaracak. Ve enerji fiyatlarındaki artış vs.’yi düşündüğümüzde de, şu anda Ukrayna ve Zelenski’ye çok yüksek olan kamuoyu desteği azalır mı? Azalabilir. Bu tür bilinmezler var. O nedenle de şu anda, evet, biraz hareketlenme var Ukrayna lehine sâhada; fakat bu ne kadar devam ettirilebilir? Amerika ve Avrupa’daki gelişmelere bağlı olacak bu bence.

Ruşen Çakır: Son olarak ABD’den Türkiye’ye gelen uyarıyı biraz konuşalım. Önce bir haber çıktı bir haber ajansından. Amerikan Hazine Bakanlığı mı hangisi? Şimdi… 

Gönül Tol: Evet.

Ruşen Çakır: Türkiye’yi uyardı. Rusya’ya ambargoyla ilgili… Onlarla iş yapmaması konusunda. Daha sonra, tam “Acaba doğru mu?” derken, TÜSİAD, şirketlere doğrudan böyle bir uyarının geldiğini doğruladı. Biz aslında bunu daha önceki yayınlarda birçok kez konuşmuştuk. Ömer, ciddî bir olay mı söz konusu? Yoksa ne olur ne olmaz diye ön alma mı söz konusu? Yani bir şey oluyor da onun uyarısı mı, yoksa bir şey olabilir deyip önden davranma mı söz konusu? Ne diyorsun?

Ömer Taşpınar: Bence çok ciddî bir olay. Zâten şu anda Rusya-Türkiye ekonomik ilişkilerinde bir derinleşme, iyileşme var. Yani Türkiye’nin Rusya’ya olan ihrâcâtı artmış durumda. Türk bankalarının Rus bankalarıyla olan ilişkilerinde ciddî bir değişiklik yok. Dolayısıyla o aşamada da hem ikili anlaşmalar var, hem de Putin’le Erdoğan en son görüşmelerinde ekonomik işbirliğini artıracaklarını söylediler. Bu bir bakıma, Amerika’nın liderliğini aldığı Batı cephesindeki yaptırımlara Türkiye’nin uymayacağının açık açık bir göstergesi oldu. Dolayısıyla Amerikan Hazine Bakanlığı’nın hem Türkiye hükûmetine hem de TÜSİAD’a yazdığı mektup, ciddîye alınması gereken bir mektup. Zîra Türk kamu bankaları eğer Rusya’yla ilişkilerine, , yani yaptırımlar altına alınmış Rus şirketleri ve Rus bankalarıyla ilişkilerine devam ederlerse, Amerika’yla olan ilişkilerinde, Amerikan doları kullanımında bile sorun yaşayabilirler. Yani bu potansiyel olarak ciddîye alınması gereken bir şey. Buna “ikinci derecedeki yaptırımlar” deniyor. Yani eğer Amerika’nın yaptırımlar altına aldığı bir ülkeyle iş yapıyorsanız –bu İran da olabilir, Türkiye’nin İran’la ilişkileri nedeniyle bayağı zorlandığını Halkbank’tan biliyoruz meselâ–, buna benzer dâvâlar açılabilir zaman içinde. Türkiye bu yaptırımlara uymayan tek ülke değil. Buna Hindistan da uymuyor. Batı açısından baktığımızda Batı’nın bütün Birleşmiş Milletleri arkasına alma gibi bir sorunu var. Ve Türkiye de şöyle bir söylem kullanıyor: “Biz yaptırımlara karşı değiliz; ama Birleşmiş Milletler yaptırımları olmalı. Birleşmiş Milletler yaptırımları olmadıkça, Amerika’nın önderliğinde alınmış bu tür yaptırımların uluslararası meşrûiyeti sorgulanabilir” diyor. Tamam, uluslararası meşrûiyeti sorgulanabilir; ama Amerika o zaman, “Benim şirketlerimle iş yapmayın” diyerek ikinci derecede yaptırım getirebilir. Yani Türkiye’nin hem Rusya’yla her şeyi normal devam ettirmesi hem de Amerika’yla her şeyi normal devam ettirmesi zorlaşabilir. Burada tabiî Türkiye’nin bir seçim yapması gerekecek ve Türkiye bu seçimi yaparken de “Nereyle daha fazla ekonomik ilişkim var?” diye soracak. Türkiye’nin Rusya’yla olan ilişkileri –başta enerji olmak üzere– çok daha derin, ama aynı zamanda finans, müteahhitlik işleri ve tarım konuları var — ki bunların önemli bir kısmı zaten yaptırımlar altında değil. Meselâ tarım yaptırımlar altında değil; ama finans, oligarkların paralarını Türkiye’ye getirmeleri, bâzı bankaların, bâzı Rus şirketlerinin yaptırımlar altında olması ve tabiî ki S-400’ler gibi konulardaki pozisyonu, yani askerî konulardaki pozisyonu mercek altında. Bir de şunu ekleyerek bitirelim: Türkiye F-16’ları bekliyorsa eğer, F-16’ları alma konusunda hâlâ bir ümidi varsa, bütün bunlar, yani Türkiye’nin bunlara riayet etmiyor olması F-16’ları da berâberinde tehlikeye atacak gelişmeler.

Ruşen Çakır: Ne diyorsun Gönül? Ciddî dedi Ömer.

Gönül Tol: Kesinlikle Ruşen. Bunu daha önce söyledik zâten. Şimdi, bence şunu söylemek lâzım: Başından beri, yani savaş başladığından beri zâten Amerikan yönetimi endîşeliydi. Yani neredeyse ilk yaptırımlar uygulanmaya başladıktan sonra, ilk endîşe edilen şey, yani endîşeyle izleneceği söylenen ülke Türkiye’ydi. Neden? Çünkü Türkiye’nin Obama yönetimi altında İran’a karşı uygulanan yaptırım rejimini deldiğini biliyoruz ve Amerika’yı çok rahatsız etmişti bu. Neredeyse savaş başlar başlamaz ve yaptırım rejimi onaylanır onaylanmaz, Hazine Bakanlığı, “Bizim en çok endîşe duyduğumuz ülke Türkiye” demişti zâten. Ve bir süredir Biden yönetimi Türkiye’ye kapalı kapılar ardında baskıyı artırıyordu. Çünkü haklı yani… Yani her iki tarafın da kendince haklı olduğu yer var, onu belirtmek lâzım. Şimdi, Amerikan tarafından bakıldığında diyorlardı ki: “Yaptırım rejimi gayet güzel. Avrupa ülkelerinin de desteğini aldık, müttefiklerimizin desteğini aldık; fakat Türkiye NATO içerisinde yaptırım rejiminin bir parçası olmayan tek ülke, tek NATO ülkesi ve İran’la girdiği angajmanı burada tekrarlayabilir. Ve öyle olursa bu yaptırımların etkisinin kırılmasında çok kilit bir rol oynar, biz bundan çok endîşe ediyoruz” demişlerdi. Ve sonra, gerçekten de baktığımızda, savaş başladığından bu yana, Ömer’in söylediği gibi iki ülkenin enerji işbirliğinde, ticârî, finansal işbirliğinde çok ciddî, kaydadeğer bir artış oldu. Yani meselâ Temmuz ayında Türkiye’nin Rusya’ya ihrâcâtının geçen yıla oranla % 75 arttığı söyleniyor. 500 tâne yeni Rus şirketi kurulmuş Türkiye’de. Rus oligarklar, ki en sonuncusu bu Roman Abramoviç denilen oligark, yaptırım listesinde, Putin’e çok yakın bir isim. Onun işte süper yatları Marmaris’te demirliyor. Bütün bunlar endîşeyi çok artırıyordu. Enerji işbirliği de iki ülke arasında ciddî boyutlara ulaşmış durumda. Türkiye’nin hem doğalgaz alıyor olması, hem de petrol alımında ciddî bir artış olduğu söyleniyor. Şimdi bütün bunlar zâten Biden yönetimini çok endîşelendiriyordu. Bu yüzden böyle çok da kameralar önünde olmayan bir baskı durumu vardı zâten. Fakat şimdi bunun Wall Street Journal’a sızdırılmış olması –ki yani Biden yönetimi sızdırmış, belli–, bunun sızdırılmış olması, Türkiye’ye dâir bu endîşelerin çok ciddî bir boyuta ulaştığını gösteriyor ve bence bu da Soçi’deki Erdoğan-Putin görüşmesinin ardından oldu. Çünkü o görüşmede –hatırlayalım, konuşmuştuk– ikili ticârî ilişkilerin artırılacağını söylemişti Erdoğan. Hattâ Rus doğalgazının kısmî olarak ruble cinsinden ödeneceği söylenmişti ve bu Rus ödeme sistemine bâzı Türk bankalarının dâhil olacağını söylemişti — ki Visa Card, Master Card gibi yerler Ukrayna’nın işgalinin ardından Rusya’daki operasyonlarını durdurduklarını söylemişlerdi. Bu tabiî seyahat eden Ruslar için, meselâ Türkiye’ye gelen Ruslar için çok ciddî bir problem. Yani cash ödemeleri gerekiyor. Şimdi bunun için de zâten birkaç Türk bankası bu sistemi kabul ediyordu. Erdoğan Soçi’den sonra dedi ki: “Daha fazla Türk bankası bu konuda çalışıyor”. Bütün bunlar, bu Soçi görüşmesinden çıkanlar zâten Washington’da çok endîşe yaratmıştı ve tabiî bir de Akkuyu meselesi var. Yani Akkuyu’yla birlikte, Rusya’nın Türkiye’ye 5 milyar dolarlık bir kaynak aktardığı söyleniyor. Bütün bunlar bir araya gelince, bence Biden yönetimi en yüksek düzeyde Türkiye üzerinde bu baskıyı kurmak istiyor ve bunu da artık böyle kapalı kapılar ardından değil daha açıktan yapmak istiyor ve uyarıyor. Diyor ki, yani bu mektup hem Türkiye’deki TÜSİAD’a gönderilmiş, hem Amerikan Ticâret Odası’na gönderilmiş, diyor ki: “Yaptırım altındaki Rus şirketlerle, kurumlarla, şahıslarla iş yapan Türk firmaları da Amerikan yaptırımlarına mâruz kalabilir” diyor ve bunu çok ciddî düşünüyorlar bence — özellikle bankalar konusunda. Yani Türk bankaları, kamu bankaları çok ciddî mercek altında. Yine bu Akkuyu’nun altını çizmek lâzım. Yani ben çok önemsiyorum bu Akkuyu’da son zamanlarda olanları. Meselâ projenin finansmanını yapan iki Rus bankası var. Bunların ikisi de hem Amerika hem AB tarafından yaptırıma mâruz bırakılan bankalar ve bunlar Amerikan Hazine Bakanlığı’nın da incelemesi altında. Yani bütün bu süreç. O yüzden ben çok ciddîye alıyorum bu gönderilen mektubu ve bundan sonra atılacak olası adımları.

Ruşen Çakır: Bu hafta “Transatlantik”e geç başladık, hızlı bitirelim. Çok teşekkürler Ömer Taşpınar, Gönül Tol. İzleyicilerimize de teşekkürler. İyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.