Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Müge İplikçi ile Sabun Köpüğü (82): “Saç” | Mahsa Amini ve tüm İranlı kadınlara

Halasının uzun saçları bembeyazmış. Karışıkmış da bazen. Yaşamı gibi. Salih o sıralarda 7, bilemedin 8 yaşındaymış. Civa gibi bir çocukluk yaşarken, her nasıl olduysa olmuş Sultan Hala’nın 30’unda beyazlamış yer yer karışık pamuk saçlarına, eline verdikleri fırça ile uzun ve ferah bir yaşam çizmeye başlamış. Uzun, ferah ve mutlu bir yaşam. Halasının kanepenin arkasına attığı beyaz saçlarını, onun koyu kızıl renkli fırçasıyla ağır ağır tararken, zaman elinden fırça gibi kaysa da, yeniden başladığı ormanları, o ormanlardaki kızıl ağaçları ve o ağaçların şarabi ekim yapraklarını, güneyin hafif ve zamansız bir rüzgarının dalgalandırdığı ağaçları ve yaprakları olarak düşünür, o mevsimin hiç bitmemesini dilermiş. O tararmış, halası ninni, uyurmuş. Pastırma yazının güneşi odadan çekilene kadar kanepenin ardındaki çocuk, beyaz saçları, pamuk tarlasına çevirdiğinde, halasının kim bilir hangi düşün eşliğinde ona usul usul seslendiğini duyarmış: “Salih’im yeğenim ellerin dert görmesin”. Sonra uyuyan güzel uyanır, kanepenin ardından usulca ona bakar, yeni taranmış dalgaları bir sağa bir sola sallar, üzerindeki son fırça darbeleri iyice aralara yerleşsin diye kısa tereddütlerle beklermiş. Yapılacak çok iş, memnun edilmesi gereken hırçın, işsiz ve kıskanç bir koca, mutfakta bekleyen bulaşıklar, asık suratlı bir kayınvalide, felçli bir kayınpeder, meraklı komşular, ödenecek taksitler, varmış da varmış.

Çocukluğun kuytusunda, kanepenin arkasına saklanmış kimdi, o mu hala mıydı; saçları yaşından önce beyazlamış o kadın, mutlu muydu mutsuz muydu sorusuna, dünyadaki onun gibi, bütün sobelenmiş kadınlar gibi az çekmemişti, dert her kadında var, cevabı aynı yeğen için çok ama çok sonra gelen bir helalleşme olmuş. Çünkü araya, büyümek denilen o şehir ötesi serüven girmiş ve beyaz saçlı halanın canlı masalı, epey sonraki zamanların cansız kenar süsü olarak, sonraki sayfalara ertelenmiş. Öyle ki yeğen, bir fırça darbesiyle, kadınların yüzüne sunduğu sihri, esasen halasından kaptığı bir esin değil, tesadüfen etrafını sarmalayan bir fön diye düşünür dururmuş. Şehirler ötesi böyle bir şeymiş, üstelik geride kalan memleket de hayli sisliymiş. Anlatması ve hatırlaması uzun süren dermansız bir yolculukmuş bazen; bazen de yorgunluktan baygın düşülen işlerin işlemesiz düşlerinden biriymiş sadece. Hatları kaba, dedik ya, bir o kadar da sisli. Kaba sis sarmayagörsün dünyayıymış çoğu zaman, büyümek, yeğen için; bu yüzden atlamış halayı, bu yüzden hızlıca geçenin adı olmuş büyümek, bilerek değil bilmeyerek, farkında bile olmaksızın. Öyle geçip gitmiş yıllar. Hala da peşi sıra. Saçları toprak halaya karışmış gitmiş. Helvası dalgalanmış mutfağındaki tencerelerinin birinde. Topak topak olmuş helvası, fazla su yiyince, kimse açamamış helvayı yapıştığı şekerden. Salih ise gelememiş kendi şehrine. Kaba bir gözlükle bakmayı öğrenmiş bir haldeymiş sanki. Sislerin içerisinde kalmış gibi.

Sonra bir gün…Salih Kuaför, önüne oturmuş beyaz saçlı bir kadının saçlarını tararken, içinden geçen o mevsimin aslında halasının mevsimi olduğunu keşfettiğindeyse müşterisiyle birlikte aynaya bakıp, “Kadının en güzel aksesuarı saçıdır, öyle değil mi Sultan Hanım?” demekten kendini alamamış. Müşterisi, olup biteni anlar gibi Sultan da kim dememiş. Hatta Salih anlatmadan, buna benzer bir hikayenin kendi başından da geçtiğini, zamanında babaannesinin “saç aşağı kız yukarı” diyerek saçlarını nasıl ördüğünü hatırlayıvermiş. Saçlarının hemencecik uzamasını yıllarca buna bağladığını mırıldanırken Salih’in gözlerindeki ışıltıda dalgalanan ağaçları görüvermiş.

İşin aslı, dünyadaki uzun saçların Rapunzel’inkinden çok farklı hikayeleri olduğu gerçeğiymiş. O saçlarda zemin katta oturup yukarıya çekilmeyi bekleyen tembel sevgililer, ahlak ve ahmak polisleri yokmuş. O saçlarda özgürlük, ben buradayım; unutulmayacağım, Sultan’ım, Mahsa Amini’yim, esasım, ormandayım, ağacım, güneş dallarımda n’aber? “Daha daha n’aber” varmış…

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.