Hükümet ve muhalefet arasındaki “başörtüsü teklifi” tartışması devam ediyor. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun gündeme getirdiği başörtüsü serbestisine ilişkin yasa teklifi hakkında Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Sunacağımız teklif yeterli çoğunluk sağlanarak kabul edilirse Türkiye için önemli bir kazanım olacaktır. Aksi yönde bir durum ortaya çıkarsa yeni, sivil, özgürlükçü bir anayasa kavuşturma mücadelemizi seçimden sonra da sürdüreceğiz. Hadi, sıkıyorsa gel bu işi referanduma götürelim. Parlamentoda bu iş çözülmüyorsa kararı millet versin” demişti.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ise Erdoğan’ın bu sözlerine “Ne oldu, çakma Orban’lık mı yapacaksın Erdoğan? Burası Türkiye, Macaristan değil. Kanun teklifini destekle, ne referandumu… Kaçmazsan bu iş çözülür; erkekler kadınların giyim kuşamını konuşamaz hale gelir. Var mı sende o cesaret?” yanıtını vermişti.
Erdoğan, son kabine toplantısının ardından “Cumhur İttifakı partileri olarak kendi teklifimizi Meclis’e sunmayı planlıyoruz. Prensip olarak temel hak ve özgürlüklerle ilgili konuları halk oylamasına götürülmesini doğru bulmuyoruz” dedi.
Peki Erdoğan referandum konusunda neden geri adım attı?
Berrin Sönmez, Feminist Bakış’ta yorumladı:
“Referandum ihtimali buharlaştı ama yapısal şiddete karşı mücadelenin ve demokratikleşmenin önü açıldı mı?”
“Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ve cinsiyete dayalı şiddetin biçimleri ve tanımları gibi başörtüsü yasaklarını da içeren, yapısal şiddeti önlemek, ortadan kaldırmak, şiddetsiz bir toplum için elzem. Otoriterliğe son verip demokratik sistem inşa etmek eşit yurttaşlık ilkesini hayata geçirmeye bağlı. Bunun yolu da ülkemizde uygulanan yapısal şiddetin hedef aldığı kitleleri özgürleştirecek siyasi iradeden geçiyor. Referandumdan geri adım atılması LGBTİ+ hak gaspına anayasal meşruiyet kazandırma çabasını şimdilik durdurdu. Yapısal şiddete tümüyle son vermek için muhalefetin, seçim sonrasını işaret eden güçlü ve kararlı siyasi irade beyanında ortaklaşmasına hâlâ ihtiyaç var.”