Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Meral Akşener neden Devlet Bahçeli’yi hedef almadı?

Anayasa değişikliği teklifi kapsamında AKP heyetinin HDP’yi ziyaret etmesi siyaset tartışmalarının gündeminde. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin ziyarete ilişkin “Doğru bir adımdır” açıklamasının ardından gözler İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’e çevrilmişti. Akşener görüşme üzerinden hem AKP’ye hem HDP’ye yüklenirken Bahçeli’ye yönelik hiçbir şey söylemedi.

Ruşen Çakır, Akşener’in neden Bahçeli’yi hedef almadığını yorumladı.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. Bugünkü yayında Meral Akşener’in grup konuşmasından hareketle bir şeyler söyleyeceğim. Bu benim bir tür alışkanlığım oldu, izleyenler bilir. Akşener’in grup konuşmalarını önemsiyorum. Akşener’i ve partisini çok önemsediğim için orada verdiği mesajların altının çizilmesi ve biraz da didik didik edilmesi gerektiği kanısındayım. Hattâ kelime de sayıyorum. Bu sefer saymadım. Daha önce “devlet” kelimesine nasıl yer verdiğini bir kere dile getirmiştim, ardından “demokrasi”ye. İki ayrı yayında, “Devlet Abla” ve “Demokrat Abla” yayınlarıyla dile getirmiştim. Birçok kişi, bugünkü grup toplantısının çok târihî bir toplantı ve konuşma olmasını bekledi; çünkü HDP üzerinden süren ilginç bir tartışma var. AKP yöneticilerinin ve Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın, HDP grup yöneticilerini yeni anayasa için ziyâretleri meselesi. Daha önce Türkiye’de biliyorsunuz CHP Milletvekili Gürsel Tekin’in, “HDP’li bakan olur. Neden olmasın?” sözleri üzerine çok büyük tartışmalar çıkmıştı, kıyâmetler kopmuştu. Özellikle muhâlefet içerisinde çok ciddî tartışmalar da yaşanmıştı. Orada CHP içerisindeki yetki ve sorumlulukları sınırlı bir milletvekilinin –tabiî adı bilinen birinin– söylediklerinden hareketle büyük kıyâmetler koparıldı. Bu sefer doğrudan Adalet Bakanı ve AKP grup başkanvekillerinin bizzat olduğu ve varsayımsal da değil, somut bir adım, bir ziyâret, tartışma, sohbet, birlikte çekilen fotoğraflar vs. üzerinden bir tartışma gidiyor. Dün îtibâriyle baktığımızda, Devlet Bahçeli’nin, burada Erdoğan olmasa da Bekir Bozdağ’a yönelik bir şeyler söylemesini ve bir anlamda Cumhur İttifâkı’nın içerisinde sorun çıkartmasını bekleyenler oldu. Ama Bahçeli gayet sâkin bir şekilde: “Bu son derece doğal bir şey. Önemli olan ne sonuç çıkacağıdır. Benim HDP ile ilgili görüşlerimi zâten biliyorsunuz” dedi ve Cumhur İttifâkı içerisinde bir sorun çıkarmadı. Kendisi olsaydı, yani anayasa değişikliğini isteyecek konumdaki parti grup sayısı, milletvekili sayısı îtibâriyle o konumda olsaydı MHP gider miydi? Çok sanmıyorum. Ama AKP’nin gitmesine de birilerinin beklediği gibi çok fazla ses çıkarmadı.

Şimdi Meral Akşener’in konuşması neden merakla beklendi? Çünkü MHP, Meral Akşener’in en azından milliyetçilikteki en önemli rakibi olarak, açık bir şekilde, “HDP ile görüşülür. Neden olmasın?” demiş bir parti. Akşener, İYİ Parti çıkıp, “İşte gördünüz. Bizden başka milliyetçi yok” diyecek diye bir beklenti oluştu, bakalım ne diyecek diye ya da şunu mu diyecek: “Siz görüşüyorsunuz. Biz de haydi haydi görüşürüz” mü diyecek?  Sonuçta yaptığı konuşmada aslında bunların hiçbirisi olmadı. İlginç bir şekilde, başlığa da çıkardığım şekilde, Bahçeli’den ve MHP’den hiç bahsetmedi. Bu arada önemli bir not düşeyim: Biz bugün “Adını Koyalım”ı normal şartlarda çeşitli nedenlerle yapmayacaktık. Burak Bilgehan Özpek de Almanya’da bir dizi toplantıya katılmak için gitti. Almanya’da çok zor durumda olduğunu, yayına katılmasının zor olduğunu söylemişti. Ama bugün Meral Akşener’in konuşmasının ardından bir grubumuz var, “Adını Koyalım grubu”, orada aramızda tartıştık. Bâri ben bir yayın yapayım diye bu fikri geliştirdim. Sonra baktık: “Ya, biz bunları konuşalım” dedik. Akşam 20.00’de canlı yayında, Kemal olamayacak, ama Edgar Şar’ın yönetiminde, Ayşe Çavdar, ben ve Burak Bilgehan Özpek bu konuları tekrar konuşacağız. Dolayısıyla ben bir anlamda kendimi tekrar etmiş olacağım; ama özellikle Burak Bilgehan Özpek ve Ayşe Çavdar’ın bu konudaki görüşlerini dinlemenizi öneririm. Çünkü bizim tartışmamız çok heyecanlı ve verimli geçmişti, hızlı da olsa.

Şimdi, konuya gelecek olursak: Meral Akşener Devlet Bahçeli’yi hedef almadı. Yâni “O da çıktı … vs.” demedi. Konuşmasında baştan sona AKP’nin, Erdoğan’ın aslında tutarsızlık yapmadığını, Erdoğan’ın hep böyle olduğunu ve bunun gerçek yüzü olduğunu söylüyor ve diyor ki: Erdoğan’ın tek bir ideolojisi var, o da iktidarda kalmak. Dün Çözüm Süreci’yle kalabileceğini düşündü; bugün başka türlü kalacağını düşünüyor. Ama her an tekrar bir şeyler yapabilir diyor ve Erdoğan’ın esas muhâtabının Abdullah Öcalan olduğunu söylüyor; Abdullah Öcalan’la birlikte de siyâseti dizayn etmeye kalktığını söylüyor. Bunlar önemli tespitler. Hattâ Kandil’in, doğrudan örgütün de bir şekilde devreye girebildiğini söylüyor. Bunlar önemli ve burada daha çok Erdoğan’ın HDP ile kurduğu ilişkiden ziyâde, Erdoğan’ın Öcalan’la kurduğu ya da kurabileceği ilişkiyi daha çok gündeme alıyor. Şimdi notlarıma bakıyorum; diyor ki: “Sayın Erdoğan ile Apo’nun el ele verip dizayn ettiği bir çirkin pazarlık masası. Bugün bu yaşanıyor” diyor. Burada bir başka ilginç özellik, HDP’ye yönelik eleştirisinde daha çok şöyle cümleler var: “İşin ilginç tarafı, HDP vekilleri de genel başkanlarını tutukladığı, belediyelerine kayyum atadığı için sabah akşam eleştirdikleri AK Parti ile aynı masaya oturmaktan zerre utanmadılar” diye bir not düşmüş. Şimdi teker teker gidecek olursak, Bahçeli’yi hedef almaması –ki bu yayının başlığına da onu çıkarttım– en önemli nokta bence bu. Bahçeli’yi hedef almaması bir yanıyla şaşırtıcı; ama bakıldığı zaman aslında kendisi açısından isâbetli. Şunu yapabilirdi Meral Akşener — ki sosyal medyada İYİ Parti’yi desteklediğini varsaydığımız birtakım kişiler, Bahçeli’nin dünkü grup konuşmasından sonra bunu yaptılar, dediler ki: “İşte görüyorsunuz, Bahçeli’nin milliyetçiliği bu kadar. Kırmızı çizgisi vs. yok. Bir biz varız. Bir tek İYİ Parti var.” Hattâ benim dün Özer Sencar’dan hareketle yaptığım: “Bahçeli’den Akşener’e siyâset dersi” başlıklı yayını pek izlememişler diye tahmin ediyorum. Çok umurlarında değil zâten; ama başlıktan hareketle bana da aynı kişiler, benzer kişiler bayağı bir sataştılar. Bunun da farkındayım. Buradaki temel espri şöyle: Bir kırmızı çizgi var; bu kırmızı çizgi tabiî ki genel olarak Kürt meselesi; ama özel olarak HDP. Bugün yeni tür bir milliyetçilik var. Tabiî ki Türkiye’de Türk milliyetçiliği her zaman için bölücülük, PKK, terör vs. bunlara karşı mücâdeleyi öncelemiştir. Ama yeni tür milliyetçilikte ilginç bir şekilde PKK’dan ziyâde HDP hedefte. HDP’yi yok sayma, yasaklama, ortadan kaldırma, asla muhâtap almama gibi bir çizgi var ve bu kişilerin an îtibâriyle Devlet Bahçeli’den de hayal kırıklığına uğradıkları görülüyor ve tek sığınacak yer olarak belki de İYİ Parti kalıyor. Akşener bunu bir fırsat olarak görmedi. Tam tersine, MHP ile bir milliyetçilik yarışına girmedi ve sivil siyâsetin altını çizdi. Bunu özellikle vurgulamak lâzım. Buna bugünkü yayından önce yaptığımız tartışmalarda Burak Bilgehan Özpek özellikle dikkat çekti. Akşam herhalde bu konuda daha uzun konuşacaktır. 

Akşener şöyle şeyler söylüyor: “Bizim için siyâset ya sivil aktörlerle yapılır ya da yapılan şeyin ismi siyâset değildir. Bizim için demokrasi ya sivil aktörlerin kurallar çerçevesinde birbiriyle yarıştığı bir sistem hâlini alır ya da bugün olduğu gibi Sayın Erdoğan ile Apo’nun el ele verip dizayn ettiği bir çirkin pazarlık masasına döner.” Burada abartıyor muyum? Çok sanmıyorum; ama kimisi abartıyorsun diyebilir, zorlama bir yorum diyebilir. Ama burada Akşener’in Öcalan’la HDP’yi ayırmak istediğini görüyorum. Bunu açıkça söylemiyor tabiî; ama “sivil aktörler, sivil siyâset, sivil aktörlerle kurallar çerçevesinde siyâset” vurgusunu yapıp, ardından Erdoğan’ın Öcalan’la bir pazarlık masası dizayn etmesi hususu bence HDP’ye bir işâret. Ama bunu Akşener söylemiyor. Meselâ şunu söylemiyor, bir yandan diyor ki: “Genel başkanlarını tutukladığı, belediyelere kayyum atadığı için sabah akşam AKP’yi eleştiriyordu HDP’liler”. Tamam; ama meselâ Akşener’in, HDP’li genel başkanlarının tutuklanmasına, belediyelere kayyum atanmasına ne dediğini bilmiyoruz. Meselâ bunların yanlış olduğunu söylüyor mu? Söylemiyor. Doğru olduğunu da söylemiyor. Orada bir siyâsetsiz kalma durumu var; tavırsız değildir muhakkak, ama tavrını en azından şu aşamada belli etmeme gibi bir durum var. Sonuçta Meral Akşener’in bugünkü konuşmasının, birilerinin beklediği gibi, “Savulun! Kırmızı çizgiyi yalnızca biz savunuyoruz. Bu iş olmaz. HDP ile olmaz. HDP’ye selâm bile verilmez” gibi bir noktada olduğunu görmedik, bunu yapmadı. Ama diğerini de yapmadı. Tabiî ki bahsettiği sivil aktörlerin HDP olduğunu ya da Selahattin Demirtaş olduğunu söylemedi. Meselâ bir mıntıka temizliğinden bahsediyor. Erdoğan’ın, Öcalan için bir mıntıka temizliği yaptığını söylüyor. Şimdi onu bulmaya çalışayım. Bayağı uzun bir şey. Şöyle diyor: “Apo’nun emriyle mıntıka temizliği yapanlar…” Böyle bir şeyden bahsediyor. Bu mıntıka temizliğinden kastı ne olabilir? Herhalde meselâ Selahattin Demirtaş’ın ve diğer HDP yöneticilerinin, belli bir güçleri olan, toplumda karşılığı olan HDP’li belediye başkanlarının, milletvekillerinin vs. tutuklanmış olmasını kastediyor olabilir. Apo’nun emriyle mıntıka temizliği yapmak… “Temsile yetkili yegâne kişinin Abdullah Öcalan olduğunu söylüyorlar” diyor. Bunu kim söylüyor? İlginç bir şekilde Erdoğan söylüyor. Erdoğan ne demişti? “Edirne’nin hesâbını İmralı soracak” demişti ve İmralı’ya yani Öcalan’a, Edirne’den yani Demirtaş’tan hesap sorma konusunda bir meşrûiyet tanımıştı ve pozisyonu da açıktı. Yani “Böyle bir şey nasıl olur?” diye söylemedi bunu. Bunu bir beklentinin ifâdesi olarak söyledi. Bundan daha önceki yayınlarda da bahsettiğimiz gibi, bu beklentisi henüz gerçekleşmedi. Bundan sonra gerçekleşir mi? Açıkçası çok emin değilim.

Evet, söylenecek daha çok şey var. Ancak bugünkü konuşmasından hareketle –ki konuşmasının esasını, ana gövdesini Mustafa Kemal Atatürk oluşturuyordu; ona haksızlık etmeyelim: 10 Kasım vesîlesiyle Atatürk konusunda Akşener’in söyledikleri, onun Atatürkçü pozisyonunun güçlü bir şekilde tekrar altını çizmesiydi–,  bir diğer bölümünde ekonomi vardı. Ekonomi üzerine söyledikleri vardı. En sonunda bu HDP meselesi var ve de konuşmasını Metin Altıok’un şiiriyle bitirmiş olması, Sivas Katliamı’nda hayâtını kaybeden şâir Metin Altıok’la bitirmiş olmasını da özellikle takdir ettiğimi söylemek isterim. Evet, bugün saat 20.00’de bu konuyu, ben yine bir şeyleri tekrar ederim, beni atlarsınız; ama Ayşe ve Burak Bilgehan’ı ve de moderatörümüz Edgar’ı dinleyerek “Adını Koyalım”ı da dinleyebilirsiniz. Bir saat sonra da esas olarak Amerika’daki Cumhuriyetçiler’in bir hayal kırıklığı yaşadığı anlaşılan ara seçimleri ağırlıklı değerlendireceğimiz “Transatlantik” olacak. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.