Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Erdoğan gemisinin müstakbel yolcuları

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, G20 Bali Zirvesi dönüşü gazetecilerin sorularını yanıtladı. Muhalefete eleştirilerini sürdüren Erdoğan, İYİ Parti’yi Altılı Masa’dan ayrılmaya çağırdı. Akşener ise Erdoğan’ın çağrısını sert bir dille reddetti.

Eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın, CHP’den istifa eden kızı Prof. Dr. Aslı Baykal ise sosyal medya hesabından “Türkiye siyasal haritası artık milli ve gayrimilli olarak ayrışıyor. Ben elbette milli saftayım. Önümüzdeki günlerde solcu, laik, Alevi ve Kürtler’in çoğunluğunun da milli saflarda olduğu ortaya çıkacaktır” diye yazdı. Bu açıklamalar da akıllara “Aslı Baykal, AKP’ye mi katılacak?” sorularını getirdi.

Erdoğan, iktidarını devam ettirmek için AKP’ye kimlerin katılmasını sağlayabilir? Erdoğan, İYİ Parti’yi gerçekten yanında görmek istiyor mu, kitlesi olan ve siyasette etkili partileri AKP’ye katabilir mi? Bireysel katılımlar AKP’yi iktidarda tutmaya yeter mi?

Ruşen Çakır yorumladı.

https://open.spotify.com/episode/05GVWiH9uhbBu3v1WnVw2w?si=3ACqZwlOSUawG66fY09wnQ

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler, iyi hafta sonları. Önce kişisel bir not düşeyim: Artık yayınlarda ceket kravatla karşınıza çıkıyorum; ama bugün çıkmadım. Hafta sonları eski hâlimi görmüş olursunuz. Böylece bir tartışmayı da burada noktalayayım. Neden böyle yaptığımı açıkçası bilmiyorum; ama hoşuma da gitti. Artık hafta içleri yaptığım yayınlarda ceket kravatlı olacağım, olmaya çalışacağım en azından. Beceremiyor olabilirim, ama en azından deniyorum. 

Evet, bugünün konusu: Erdoğan gemisi, geminin yeni yolcuları. Dikkat edin, “mürettebat” demiyorum; çünkü Erdoğan, geminin yönetimine çok fazla kişiyi bulaştırmak istemiyor. Ama geminin kalkabilmesi için, yola çıkabilmesi için, iktidarda kalabilmesi için yolculara ihtiyacı var. Yani geminin ilgi çektiği, içinin dolu olduğu gibi bir görüntüye ihtiyâcı var. Şu hâliyle bakıldığı zaman gemi su alıyor, belki de battı çoktan. Ama yoldaymış gibi bir görüntüyü Erdoğan hâlâ verebiliyor. En azından hâlâ iktidarda ve kendinden emin bir şekilde bir sonraki seçimi de alacağını düşünüyor. Fakat ciddî bir şekilde seçimi kaybetme telâşı var. Nitekim Meral Akşener, geçen Erdoğan’dan kendisine gelen yeni teklifi reddederken –İzmir’deydi biliyorsunuz–, İzmir’deki konuşmasına şöyle başlamıştı, aynen aktarıyorum: “Sayın Erdoğan anladığım kadarıyla seçime dâir derin bir endîşe içerisinde. Dolayısıyla da her sabah kalktığında bu endîşenin çözümü için adımlar atmaya kalkıştı”. Kendilerine yapılan dâveti buna bağlıyor — ki bence de doğru. Kimilerinin ileri sürdüğü gibi, “Erdoğan aslında İYİ Parti’yi istemiyor; ama Altılı Masa’yı karıştırmak ya da Altılı Masa’da zâten var olan sorunları derinleştirmek istiyor” şeklindeki analizler bana zorlama geliyor. Erdoğan hakîkaten İYİ Parti’nin yanında olmasını istiyor, Cumhur İttifâkı’nın içerisinde olmasını istiyor. Gelirken yanında ne kadarını getirebilir ne kadarını getiremez çok umûrunda değil. Şu hâliyle yanında istiyor. Aslında Erdoğan’ın, iktidarda kalma endîşesini giderebilmek için İYİ Parti’yi, dolayısıyla Akşener’i bir şekilde yanına çekebilmesi yeterli olabilir. En azından öyle bir düşünceye sâhip. Ama İYİ Parti bunu bir şekilde reddediyor, istemiyor, yanaşmıyor. Kaldı ki İYİ Parti yönetimi “evet” dese bile, Meral Akşener’in de söylediği gibi, bütün parti tabanının onunla berâber hareket edeceğini beklemek kesinlikle gerçekdışı olur. Şu hâliyle bakıldığı zaman, Meral Akşener: “Milletimizin geleceğinin hebâ edildiği bir kumar masasında hiç olmadık. Bundan sonra da olmayız” dedi ve reddetti. Yine de İYİ Parti’den birilerinin bu dâvete bireysel olarak uyabileceği kanısındayım. Neden olur? 1) Kendilerine İYİ Parti’de bir gelecek göremedikleri için olur; 2) İktidarda bir gelecek gördükleri için, yani Erdoğan’ın yeniden kazanma ihtimâlinin yüksek olduğunu düşünürlerse birileri İYİ Parti’den pekâlâ ayrılabilir. Bunu yaparken de çok klasik şekilde, işte, “yerli ve millî duruş” gibi lâfları edebilirler. Şimdi bu yayın boyunca buna sıklıkla referans vereceğim. 

Bu arada bir not düşeyim. Benim geçen yaptığım değerlendirmede, “İYİ Parti’den birileri dâvete icâbet edebilir” sözlerimi iktidar yanlısı medyanın kullandığını gördüm. Bayağı bir yaymaya çalıştıklarını gördüm. O da çok acayip bir durum. Bir taraftan “fondaş gazeteci” diye akılları sıra beni küçümseyip, bir taraftan da lâfımı yayıyorlar –ki lâfımı hangi bağlamda söylediğim çok umurlarında değil–; yani buna kadar düşmüş durumdalar. Bu da aslında iktidârın ne kadar zor durumda olduğunu gösteriyor.

Birtakım bireysel katılımlar olabilir –birazdan bunu açacağım–, ama bunların Erdoğan’ın yarasına merhem olacağını sanmıyorum. Çünkü o gemi batıyor. Ama Erdoğan’ın şu âna kadar en büyük başarısı, belli bir aşamadan sonra gemiden kaçışları durdurabilmiş gibi gözüküyor. Gelecek ve DEVA partileri ilk başta belli bir grup eski AKP’liyi içlerinde barındırdı. Kurucuları arasında, ilk örgütleyicileri arasında vardı. Zâten Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu başlı başına böyle. Fakat daha sonra çok büyük bir kopuş yaratamadılar. Oy oranlarının da çok çok yüksek olmadığı kamuoyu araştırmalarında ortaya çıkıyor. Ama bu partiler, Gelecek de DEVA da harıl harıl çalışıyor. Örneğin geçen hafta sonu Denizli’de DEVA mitingini izledim. Çok dinamikti ve sâdece AKP’den gelen değil, ilk kez siyâsete giren çok dinamik kadroları var. Ama bu gemiden insanların çıkmasını sağlayacak çok büyük adımlar atamıyorlar. Erdoğan bunu bir ölçüde başarabildi. Bunu başarabilmesinin en önemli nedeni, bence kendi başarısından çok, muhâlefetin başarısızlığı diyelim. Yani muhâlefet, kafası karışık, ayrılmayı düşünen AKP’lileri yanına çekebilecek hamleleri, adımları atamadı. Dolayısıyla Erdoğan, bir anlamda muhâlefete bu açıdan minnettar olmalı. 

Peki gemiye kimleri taşıyabilir? Öncelikle şunu söyleyeyim; Erdoğan kendi gemisini doldurmaktan önce, karşı tarafın bir gemi inşâ etmesinin önüne geçmeye çalışıyor. Daha yolun başında muhâlefetin o gemiyi yola çıkartmasına izin vermemeye çalışıyor. Onu bölmeye, parçalamaya çalışıyor. Şu âna kadar Altılı Masa’da yer alan partilerden bâzı kopuşlar oldu. Bunların doğrudan Erdoğan’ın ürettiği kopuşlar olduğunu kesinlikle söylemiyorum. Fakat bunların her biri Erdoğan’ın kesinlikle hoşuna gitti — bir Memleket Partisi, bir Zafer Partisi gibi. Yine de bu partilerin ayrılmış olmaları, yani Muharrem İnce’nin, Ümit Özdağ’ın ayrılıp kendi partilerini kurmuş olmaları Erdoğan’ın yaralarına tam anlamıyla merhem olabilmiş değil. Seçimlere kadar bu faaliyeti elinden gelen bütün imkânlarla sürdüreceğini düşünüyorum. Özellikle devlet imkânlarıyla bu parçalama faaliyetini, muhâlefeti bölme, birbirine düşürme konusunda, özellikle terör, Kürt meselesi gibi hassas meseleleri kaşıyarak buna çalışacağını bir kere bir yere koymak lâzım. İkinci olarak; diğer tarafın da gemisini inşâ etmesini engellemeye çalışmanın dışında, kendi gemisini tekrar yüzdürebilmesi ve yolcular bulabilmesi için ne yapacak? İlk akla gelen tabiî ki örgütsel katılım. İYİ Parti’ye böyle bir çağrı yaptı, yine ret cevâbı aldı. Başka örgütsel katılımlar olur mu? Tabiî şunu da kabul edelim: Türkiye’de çok siyâsî parti var ve bu siyâsî partilerin aslında birçoğu yok. Yani adları var, tabelaları var; onu da kaç yere açabildikleri şüpheli. Erdoğan çağrı yapsa, bu partilerin bir kısmı onun peşine gelebilir. Belki de gelmişlerdir, haberimiz bile yoktur. Onun için bunları saymamak lâzım. Belli bir anlamı olan partilerden katılım olur mu? Meselâ ilk akla gelen Yeniden Refah Partisi, Erdoğan’la bir ittifak ilişkisine girer mi? Bence bu önemli bir soru işâreti. Çünkü Yeniden Refah Partisi’nin belli bir karşılığı var. Fakat Erdoğan’la birlikte göründüğü ândan îtibâren şu ânda yakalamış olduğu damarı sürdürebileceğini sanmıyorum. Yine de bir ihtimal olarak Erdoğan’ın onu değerlendirdiğini düşünüyorum. Bir diğer ihtimal, daha önce yayında bahsettim; Güneydoğu’da örgütlü olan HÜDA PAR, yani Hizbullah’ın yasal devâmı. Onların bir şekilde, MHP’ye rağmen –ki MHP ile HÜDA PAR herhalde iki uçta yer alıyorlardır– bir şekilde Cumhur İttifâkı’yla işbirliği yapabileceği yolunda çok ciddî iddialar var.

Zafer Partisi’nin, Memleket Partisi’nin ya da Türkiye Değişim Partisi’nin böyle bir ilişkiye gireceğini sanmıyorum. Ama yine de cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalması durumunda, muhâlefetin adayının kim olacağına bağlı olarak bu partilerden herhangi birisi pekâlâ destek verebilir. Ama onun dışında, Cumhur İttifâkı’nın bir parçası olmak isteyeceklerini sanmıyorum. Adları artık bir anlam ifâde etmeyen; ama geçmişte karşılıkları olan birtakım partiler var. O partilerden belki Cumhur İttifâkı’na katılmak isteyen olabilir. Esas önemli olan, bireysel katılımlar. Şimdi ne gördük? Metin Feyzioğlu’nu gördük. Mehmet Ali Çelebi’yi gördük. Daha önce Savcı Sayan vardı. Değişik yerlerde, özellikle CHP’de ya da ulusalcı hareket içerisinde yer alıp şimdi AKP’ye, Erdoğan’a yanaşanlar var. Bunların önümüzdeki dönemde daha fazla gündemde olacağı kanısındayım. İlk işâreti Deniz Baykal’ın kızı Aslı Baykal verdi. Kendini “yerli ve millî” olarak tanımladı. Pekâlâ her an AKP grup toplantısında Erdoğan kendisine rozet takabilir. Hiç de şaşırtmayacaktır. Onun katılması durumunda CHP içerisinde Baykalcı olarak bilinen –meselâ Savcı Sayan da öyle birisiydi mâlûm– artık şu anda CHP’de hiçbir etkileri olmayan bâzı isimler de bir şekilde katılabilirler. Ama hiçbirisi Aslı Baykal kadar etkili olmayacaktır.

Birtakım Kürt siyâsetçilerden, yani HDP çizgisinde olmayan, ama ona da çok yabancı olmayan birilerini çekmek isteyecektir. Belki listelerde yer vermek şeklinde olabilir. Öyle birtakım katılımlara tanık olabiliriz. Bir ara bahsettiğim, İYİ Parti’den birilerinin aklını çelebilir. Hattâ CHP’den de birilerinin aklını çelebilir, yani Baykalcılar dışında birilerinin, her partiden. Şöyle bir husus var orada, öne çıkacak olan hususlar. Bir: Bulundukları yerlerde mutsuz olanlar, kendilerine bir gelecek göremeyenler. Diyelim ki CHP’li milletvekili önümüzdeki dönem aday olamayacağını, gösterilmeyeceğini düşüyor ve tekrar milletvekili olmak istiyor ya da birtakım rahatsızlıkları var parti içerisinde, bulunduğu yerde. Bir böyleleri var. İki: Demin de söylediğim gibi, muhâlefetin seçimi kazanmasının çok zor olduğuna kanaat getirenler ve iktidârın tekrar kazanabileceğine, yani iktidar gemisinin tekrar yola çıkacağına bir şekilde inananlar olabilir ve şu aşamada onlar, eğer diyelim ki Erdoğan’ın gemisine binerlerse iyi bir yer kapabileceklerini düşünebilirler. Temkinli konuşuyorum; ama siyâsette çok böyle insan var. Orayı bir fırsat olarak görebilirler.

Bir de şu ya da bu şekilde birtakım sorunları olanlar — adlî anlamda olabilir, ekonomik sorunları olabilir. Bunlar, iktidârın, bir daha kazanamasa bile giderayak, şu hâliyle 7 ay da olsa o 7 aylık süre içerisinde birtakım imkânlara kavuşmak ya da birtakım sorunlarını çözmek isteyenler olabilir — ki şunu akılda tutmak lâzım: Erdoğan’ın konuyla ilgili çalışanları herhalde çok büyük bir tarama yapıyorlardır. Kimler gelebilir gibi — hani kibarca söylersek. Aslında bu bir tür geri dönüşüm gibi bir husus. Yani var oldukları yerlerde artık fonksiyonları kalmamış, artık ıskartaya çıkarılacak olanlar, yani bir kenara atılacak olanların Erdoğan tarafından geri kazanılması. Tabiî bunlar niye geri kazanılıyor? Meselâ Mehmet Ali Çelebi girdi, Erdoğan’a ne getirdi? Pek bir şey getirmedi. Ama şunu gösterdi ki, Erdoğan kendisine en sert muhâlefet etmiş, kendisine bir yığın şey söyleyebilmiş birisini pekâlâ yanına çekebiliyor ya da Feyzioğlu örneğinde de gördük aynı şekilde. Bu Erdoğan’a bir güç veriyor. Gelenlerin Erdoğan’ın gücüne güç kattıkları yok aslında. Buna çok iyi dikkat etmek lâzım. Bunlara birtakım yerler, meselâ milletvekilliği verecek ya da Kuzey Kıbrıs’ta büyükelçilik verdi. Bu, Erdoğan için çok büyük görevler değil. Yani onları bir şekilde tahkim ediyor; ama sonuçta veremeyeceği şeyler değil. Fedâkârlık yapmıyor, kendi imkânlarıyla da bir şey vermiyor. Devlet imkânlarıyla veriyor. O kişilerden çok da fazla bir şey de almıyor. Fakat şunu bize gösteriyor ki o gemi gidiyor. “Bakın, siz gemiden insanların kaçmasını bekliyorsunuz” –hani batan gemiden ilk kaçanlar kimler olur biliyoruz– “tam tersine, kimse kaçmadığı gibi, bu gemiye binenler var” demeye çalışıyor, dedirtmeye çalışıyor. 

Fakat şunu söyleyelim: Burada bütün bunların –tek tek birtakım küçük partiler, particikler, tek tek işte birtakım CHP’den, İYİ Parti’den ya da değişik, Kürt kimliğini öne çıkartan siyâsetçilerden ya da HÜDA PAR’dan vs. katılımlar–, bunların hepsinin tabiî ki Erdoğan’a büyük bir resim çizebilmek için bir hayrı olacak; ama hiçbirisinin yeteceği kanısında değilim. Burada yine dönüp dolaşıp Erdoğan’ın aklında, şu seçim sürecine kadarki aşamada, eğer seçimi bu hâliyle alamayacağı düşüncesine sâhipse –ki şu hâliyle alabileceğini sanmıyorum–, hedefinde hep İYİ Parti olacaktır. Meral Akşener’i bir şekilde kazanmak, yanında görmek isteyecektir. Bunu yapmak için neleri gözden çıkartır, ne tür vaatlerde bulunur, onu iknâ edebilmek için neler yapar bilemiyorum. Ama Meral Akşener net bir şekilde söyledi, daha önce de demişti: “Kafama silâh dayasalar olmaz” demişti. Hiçbir türlü olmayacağa benziyor. O zaman, belki daha büyük bir pazarlığı seçimden önce yapabilir. O pazarlık da aslında tabiî ki seçimi kazanmasının çok zor olduğunu, hattâ imkânsız olduğunu görmesi hâlinde yapılacak bir pazarlık olabilir. Ülkenin çok kötü bir durumda olduğu, meselâ seçime giderken olağanüstü bir halde olduğu bir manzara yaratılırsa eğer, orada kendisinin, devletin bekası için fedakârlık yaptığını söyleyerek muhâlefetin tamâmıyla ya da en azından İYİ Parti+CHP ile bir geçiş formülü üzerine belki düşünür.

Seçimden önce yapabileceği, yani bu gemiye yeni yolcu, yani geri dönüşümle kazanılmış yeni yolcular doldurarak gemiyi yürütebileceği kanısında değilim. Bu gemiye sağlam mürettebat alması durumunda belki olur. Bu noktada İYİ Parti ilk akla gelen. Ama onun olması da pek mümkün gözükmüyor. Dolayısıyla Erdoğan ya bu hâliyle gidecek ve gemiyi yüzdüremeyecek, sonrasına seçimden sonra bakacak ya da o bir ara yerel seçimlerin ardından dile getirdiği “Türkiye İttifâkı” önermesini seçime çok az bir süre kala söyleyerek muhâlefetle kendi geleceğini, yakın çevresinin geleceğini de garantiye alacak yeni bir formül üzerinde mutâbık kalmaya çalışacağı kanısındayım. Biraz karışık olduğunu biliyorum; ama Erdoğan seçimi kazanmak için her şeyi yapacak, kazanamayacağına kesin emin olursa ve bütün yolları tükettiğini düşünürse o zaman seçimden önce çok büyük tâvizler vermeye hazır bir Erdoğan’la karşı karşıya kalabiliriz. Aksi takdirde seçimi kaybettikten sonra artık bir pazarlık gücü olamayacağı için yenilgi sonrası birçok şeye katlanmak zorunda kalacak. Hâlâ Erdoğan’ın elinde birtakım imkânlar olduğunu, iktidarda olduğu müddetçe imkânlar olduğunu özellikle vurgulamak istiyorum ve tekrar özetliyorum: Bireysel katılımlarla, küçük partilerin katılımıyla yüzdürülebilecek bir gemi yok. Ya Meral Akşener’i, İYİ Parti’yi iknâ edecek –ki o da çok mümkün görünmüyor–, ya da muhâlefetin iki büyük partisiyle oturup bir büyük pazarlık yapmak zorunda kalabilir. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.