Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Alphan Telek yazdı: Neoliberalizme karşı CHP’nin yeni kamuculuğu ya da “devletin sol eli”

Uzun zamandır CHP’den beklenen ekonomi programı geçtiğimiz hafta nihayet açıklandı. Toplantıya davetli kişilerden biri olarak içerik ve toplantıyla ilgili gözlemlerimi geçen hafta kaleme almıştım. Bu yazıda ise hafta içerisinde CHP’nin ekonomi vizyonuyla ilgili yapılan “neoliberal” eleştirileri konusunu biraz tartışmak istiyorum. 

Öncelikle neoliberalizm nedir, ne değildir sorularını ele almak istiyorum.

Neoliberalizmle ilgili en büyük efsanelerden biri, bunun devlet müdahalesinden tamamıyla azade, kamu gücünü dışarıda bırakan bir fikir ve düzenleme olduğu yönündedir. Guy Standing, “The Corruption of Capitalism” isimli kitabında bunun neoliberalizmle ilgili yaratılmış büyük bir efsane – aynı anlamda bir yalan – olduğunu vurgular. 

Neoliberalizm her zaman devlet müdahalesine ihtiyaç duymuştur. David Harvey’nin “Neoliberalizmin Kısa Tarihi” adlı kitabında vurguladığı üzere neoliberalizm, daha önce piyasa konusu edilmemiş alanlara devlet aracılığıyla piyasaların götürülmesi ve kurulmasıdır. Bu yüzden yoğun bir kamu gücüne ihtiyaç duyar. Sözgelimi, 1979 yılında ücretsiz olan suyun yarım litresi bugün şişelenmiş ve hakları satılmış olarak yaklaşık 2 liradır. Bunla ilgili düzenlemeler ise 40 yılda hayata geçirilmiştir ve piyasa kurulmuştur.  

Kurucu düşünürler, neoliberalizmin egemen olabilmesi için bir tür diktatörlüğe ihtiyaç duyulduğunu açıkça belirtir. Bu diktatörlük kamu gücünün kendisidir. Düzenleme, regülasyon, yönetmelik, ilgili yasalar ve bunları koruyanlar olmadan piyasaların işlemesini sağlayamazsınız. O açıdan neoliberalizm her ne kadar özgür seçim ve özgür irade gibi kavramlara dayansa da devleti ve kamu gücünü hayatımızın merkezine en çok yerleştiren akımlardan biridir. 

Ancak tartışmanın esas ve hayati yönü şurada devreye giriyor. Neoliberalizm sadece devlet gücüyle piyasaların kurulmasını sağlayan bir yönetim mantığı değildir. Piyasaların ve işleyişin bir azınlığın lehine; emekçilerin, çalışanların, işsizlerin, diğer kesimlerin aleyhine düzenlenmesini ve kollanmasını sağlayan bir yönetim tarzıdır. Bu noktada ortaya tek bir soru çıkar: Piyasalar doğuştan kötücül müdür? Hayır, piyasalar doğuştan şeytani değildir. Onu kötücül kılan, onu düzenleyenlerin iradesi ve tavrındadır. Bu noktada en büyük piyasa düzenleyici ve yaratıcı olarak kamu gücü yani devlet önem kazanır. 

1980 sonrasında yer yer neoliberalizmin kurucu babalarının da öngördüğü gibi diktatörlüklerle kurulan ve uygulanan – Türkiye ve Şili iki önemli örnektir – bu yönetim modeli, devletin sağ elini güçlendirmek, devletin sol elini ise kesmek üzerine kuruluydu. Devletin sol elinden kastım cumhuriyetçi ve dayanışmacı değerler, kollektif hak mücadelesi, toplumcu kalkınma ve bunları savunan kurum ve kuruluşların lağvedilmesi, yok edilmesidir. Evet, neoliberalizm özünde devlete değil, devletin sol eline karşı çıkan bir fikirdir. Çünkü devletin sağ ve sol elleri arasında bir güç mücadelesi yaşanır. Bu güç mücadelesindeki denge, piyasaların nasıl düzenleneceğinin de işaretini verir. Ben esas noktanın burada olduğunu düşünüyorum ve bunu ayrıntılarıyla “Artık Hepimiz Prekaryayız” kitabımda dile getirmiştim. 

Bu açıdan bakacak olduğumuzda, CHP’nin ekonomi vizyonunun neoliberal etiketiyle anılmasına karşı çıkıyorum. Programın içindeki kamucu, sosyal adalet, sosyal refah ve yoksulluk karşıtı öneri ve prensiplerin varlığının devletin sol elini güçlendirmeye yönelik olduğunu düşünüyorum. Açıkçası kendi adıma, bugün yapabileceğimiz en önemli adımın da bu olduğunu düşünüyorum. Önce fırsatı yaratmak. Sonra o fırsat kapısından ister solcular geçer ister İslamcılar, ister milliyetçiler. Hangisi kendi üzerinde dayattığı cemaatçi anlayışı ve sınırı aşmışsa, hangisi hayatla ve toplumla samimi ve içten bir bağ kurmuşsa, hangisi dünyayı iyi okuyup onunla uyumlu hareket etmişse. 

Daha da önemlisi IMF, Dünya Bankası, BM gibi sayısız ulusüstü kuruluşun – ki belki de neoliberalizmi dünyada yasalaştıran ve yaygınlaştıran kurumlardır da – son beş yıldır eşitsizlik ve yoksulluk karşıtı bir pozisyona doğru hızla yol aldığını görüyoruz. Buna Davos toplantılarını da ekleyebiliriz. Bir çözüm aranıyor. Çözüm aranırken küresel pandemi şoku, eşitsizlikleri ve yoksulluğu – aynı anlama gelmek üzere güvencesizliği – kristalleştirdi. Aslında bu kuruluşların temsilcilerinin de yavaş yavaş devletin sol elinin güçlenmesi fikrine yanaştığını görebiliriz. 

Bunun bariz bir örneği var. Geçtiğimiz yıl İngiltere’nin Cornwall kasabasında G-7 ülkeleri bir zirve düzenledi. Bu zirvede liderlere uzmanlar tarafından hazırlanmış bir not sunuldu. Bu notta kamucu önlemlerin artırılması ile ilgili öneriler vardı. 1979 yılında toplanmış olsa liderlere dünyayı felakete sürüklediği söylenecek olan kamucu öneriler, bugün kurtarıcı olarak görülüyor. 

Demek istediğim CHP’nin sağlam bir kadro ile sunduğu vizyon aslında dünyadaki gidişatla da uyumlu ve ben bu gidişatın sosyal adalet yönünde olduğunu düşünüyorum. Kimse sanmasın ki yukarıda bahsi edilen kurum ve liderlerin tercihi sosyal adalet olduğu için bunlar geliyor. Hayır, dünyanın dört bir yanındaki güçsüz kesimler son on yıllarda öylesine direnç ve tepki gösterdi ki bu değişim ve dönüşüm zaruri bir politik seçenek olarak öne çıkıyor. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.