Sinan Ateş cinayetinin düşündürdükleri: Ülkücü ülkücünün kurdudur

Eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş, 30 Aralık’ta Ankara’da uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti. Geniş katılımlı bir cenaze töreniyle defnedilen Ateş’in öldürülmesinin yankıları sürüyor. Gözaltı sayısının beşe yükseldiği bildiriliyor ancak olayın azmettiricilerinin ortaya çıkıp çıkmayacağı belirsiz. Milliyetçi Hareket Partisi’nin ve Ülkü Ocakları’nın sessizliği, tartışmaya yol açıyor. Bu suikastın siyasi sonuçları olacak.

Ruşen Çakır yorumladı: Sinan Ateş cinayetinin düşündürdükleri.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir 

Merhaba, iyi günler, iyi haftalar ve tabiî ki iyi yıllar. 2023 çok önemli bir yıl; Cumhuriyet’in 100. yılı ve çok önemli bir seçime tanık olacağız. Aynı anda hem cumhurbaşkanlığı hem milletvekili seçimleri yapılacak, târihi belli değil. Ve Türkiye’nin gündeminde, 30 Aralık’ta Ankara’da gündüz gözüyle herkesin gözü önünde işlenen bir cinâyet var. Bu cinâyette Doç. Sinan Ateş öldürüldü. Sinan Ateş, Ülkü Ocakları’nın eski başkanıydı. Daha doğrusu Ülkü Ocakları’nın Eğitim ve Kültür Vakfı’nın eski başkanıydı. 2020’de görevi sona ermişti. İstifâ edip ayrılmıştı. 2019-2020 arasında görev yapmış, çekirdekten ülkücü, daha ortaokul yıllarında Bursa’da Ülkü Ocakları’na giren ve adım adım yükselen, doktoralı birisi. Öldürüldü ve olay hâlâ aydınlanabilmiş değil. Gözaltına alınanlar var. Soruşturma sürüyor. Fakat soruşturmanın ne kadar derinleşeceği konusunda çok ciddî şüpheler var. 

Bu arada memleketi Bursa’da çok büyük bir cenâze yapıldı kendisi için. Ulu Câmi’de kaldırıldı. Gerçekten çok geniş bir katılım olmuş ve burada ilginç olan, MHP’nin ve Ülkü Ocakları’nın cenâzede ve cenâze sürecinde sessiz kalmaları. Normal şartlarda bir Ülkü Ocakları başkanının öldürülmesine ilk andan îtibâren MHP’nin, Ülkü Ocakları’nın bir şekilde tepki vermesi bekleniyordu. Çok ciddî bir tepkisizlik var, sessizlik var. Yarın grup toplantısında, eğer yaparsa, Devlet Bahçeli bu konuya değinecek mi bunu da herkes merak ediyor. Ama bu yayından önce yaptığım temaslarda, ülkücü hareketten konuştuğum birtakım kişilerden öğrendiğim: Bursa’da cenâzeye katılanlar arasında ve ülke çapında ülkücü hareketin kıta sahanlığı içerisinde olan eski, yeni ülkücülerin arasında en çok konuşulan konu –tabiî ki tek konuşulan konu bu: cinâyet–, en çok konuşulan da partinin ve ocakların bu konudaki sessizliği. Buna bağlı olarak değişik spekülasyonlar yapılıyor. 

Tabiî bu spekülasyonları bizim dillendirmemiz çok doğru olmaz. Soruşturma nereye kadar gidecek ona bakacağız. Ama konuştuğum kişiler, soruşturmanın belli bir yerde tıkanma ihtimâlinin çok yüksek olduğunu, tetikçilerin suçlanıp, belki yargılanıp mahkûm edileceklerini; ama azmettiricilerin bulunup bulunmayacağının belli olmadığını, ortaya çıkarılıp çıkarılmayacağının belli olmadığını söylüyorlar. Ama şunu özellikle vurguluyorlar ki, bugün olmasa bile ileride muhakkak bu olay aydınlanacaktır. Çünkü kullanıldığı düşünülen kişiler, gözaltına alınan ve aranan kişilere baktığımız zaman, bunlar daha önce değişik suçlara karışmış, genellikle göz yumulmuş kişiler. Meselâ şu anda motosikleti kullandığı iddia edilen kişinin bir cinâyetten arandığı söyleniyor. Ama çok da fazla aranmıyormuş belli ki. Bu kişilerin uyuşturucu kullandığı yolunda da iddialar var. Doğru olabilir, bu profillere uyuyor. Doğru olabilir ya da suçu hafifletmek için söyledikleri bir şey olabilir. Bir diğer husus da çok ilginç: İfâdelerde ilk çıkan, aslında öldürme değil yaralayıp gözdağı vermek kastıyla bu saldırıyı yaptıklarını; ama bir şekilde Sinan Ateş’in hayâtını kaybettiğini söylemişler Emniyet ifâdesinde. Bu da aynı şekilde olaydaki sorumluluklarını azaltmaya yönelik olabilir. Fakat sonuçta bakıyoruz ki bu olayda, Ülkü Ocakları’nın eski başkanının, Ülkü Ocakları ya da ülkücü düşüncenin geleneksel hasımları tarafından öldürülmediği anlaşılıyor. 

Yani nedir? Türkiye’de 12 Eylül’den bu yana bir Ülkü Ocakları Başkanı’nın öldürüldüğüne tanık olunmadı. Yaralananlar var. Daha önceki olaylarda, Ülkü Ocakları yöneticilerinin öldürülmelerindeki temel motif tabiî ki çatışma ortamıydı ve sol gruplar bunlardan suçlanıyordu ve bunların her biri, hayâtını kaybeden ülkücülerin her biri şehit mertebesinde kabul edilip MHP ve Ülkü Ocakları tarafından çok geniş katılımlı cenâzelerle kendilerine sâhip çıkılıyordu. Burada bir Ülkü Ocakları Başkanı, şu an başkan olmasa da çok yakın bir zamanda başkan olan biri öldürülüyor. Belli ki siyâsî bir cinayet. Ama olayın doğrudan siyâsî muhâtapları bu konuda kayıtsız kalıyorlar, sessiz kalıyorlar. Dolayısıyla onlara yönelik olarak çok ciddî bir sorgulama var. Öğrendiğim kadarıyla ülke çapında Ülkü Ocakları’ndan değilse de MHP’den bâzı kişiler bu nedenle kopmaya başlamışlar. Bu olayın aydınlanmaması, MHP ve AKP iktidârı tarafından, devlet tarafından tatminkâr açıklamalar yapılmaması durumunda bu olayın o harekete, bu partiye, ocakların kendisine; ama esas olarak MHP’ye bir faturasının çıkma ihtimâli çok yüksek. 

Şu hâliyle bakıldığında genellikle üstü örtülü birtakım mesajlar veriliyor, işâretler veriliyor ve ilginç bir olay var. Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş bir açıklama yaparak, katil şudur budur şeklindeki yorumların yanlış olduğunu, acılarının hâlâ sürdüğünü, eşinin şehit olduğunu; ama onun hâtırasına saygı göstermek isteyen herkesin olabildiğince sâkin hareket etmesi gerektiğini söyledi. Çok ilginç bir açıklama bu. Çok da fazla bu olayın kurcalanmasının istenmediğini anlıyoruz âilesi tarafından. Aslında bu anlaşılır bir şey. İki çocukla berâber eşini kaybetmiş bir kadın söz konusu ve çok büyük bir fatura, çok ciddî bir bilanço söz konusu. Çok genç yaşta, 1984 doğumlu, yani daha 40 yaşına varmadan bir cinâyet sonucu, siyâsî olduğu belli olan bir cinâyet sonucu hayâtını kaybeden birisi var. Araştırdım. Açık söyleyeyim, ülkücü hareketi tâkip etmeye çalışan bir gazeteciyim. Sinan Ateş’in adını pek duymadım. Yani en son, onun bir öncesindeki Olcay Kılavuz’u biliyorum ve tanıyorum da. Mersin’den milletvekili oldu. Daha sonraki ocak başkanlarının, Sinan Ateş ve şu anda da Ahmet Yiğit Yıldırım başkanlık yapıyor, daha kendi kabuklarında bu işi yaptıkları anlaşılıyor. 

Halbuki önceki dönemlerdeki ocak başkanlarının her biri bir şekilde siyâseten de dikkat çeken isimlerdi. Meselâ bir Atila Kaya’yı biliyoruz, Azmi Karamahmutoğlu’nu biliyoruz ve başkalarını da biliyoruz. Bunlara baktığımız zaman, siyâsî yönleri de çok öne çıkan kişilerdi. Zâten bâzıları daha sonra milletvekili de oldu: Atila Kaya gibi, Olcak Kılavuz gibi. Ama Sinan Ateş çok öne çıkan biri değildi; yani ülkücü câmia tarafından bilinse de genel kamuoyu tarafından pek bilinen bir kişi değildi. Bunun en önemli nedeni Ülkü Ocakları’nın, daha doğrusu o vakfın siyâseten MHP tarafından dar bir alana hapsedilmesi. Çünkü Ülkü Ocakları’nın siyâsete çok dâhil olması MHP’yi kimi zamanlarda zor durumda bıraktı ve bu nedenle Devlet Bahçeli Ülkü Ocakları’nı genellikle çok fazla siyâsî işlere karışmayan, gerektiğinde MHP’nin yardımına koşan, seçim kampanyalarında vs. bir kurum olarak, MHP’ye kadro yetiştiren bir kurum olarak düşündü ve olabildiğince siyâsete doğrudan, aktif şekilde bulaşmamalarına özen gösterdi. Ama bir yanıyla çok dinamik bir teşkilât. Ülke çapında, üniversitelerde, liselerde örgütlü olan, yüzlerce, binlerce kişiyi taşıyan; ama siyâseten kendisi dar bir alana sıkıştırılan bir teşkilâtta birtakım sorunlar, iç çatışmalar, iç kapışmalar olduğunu hep duyuyorduk. Zâten Sinan Ateş saldırısını da bir şekilde, vaktizamânında Mersin’de yaşanmış olan ve bir kişinin hayâtını kaybettiği bir olayla ilişkilendirenler de var. Sonuçta bu olay ülkücülerin kendi içlerine döndükleri bir olay oldu. Yani birilerini suçladıkları bir şey olsaydı, eğer ülkücü hareket dışından bir şekilde şu ya da bu nedenle, ama muhtemelen siyâsî bir nedenle işlenmiş bir cinâyet söz konusu olsaydı, ilk andan îtibâren hareketin kendisi bu olayı çok ciddî bir şekilde gündeme taşır ve buradan hareketle çok ciddî bir hareketlilik yaratırdı. Bu olmayınca, tabiî ki gözler içeriye çevriliyor. Aslında ülkücü hareketin içerisinde –yayının başlığına koyduğum gibi– ülkücü ülkücünün kurdudur; hep tartışmalar olagelmiştir, kopmalar olagelmiştir ve bunlarla dönem dönem yeni partiler ortaya çıktı. 

Alparslan Türkeş’in ölümünün ardından yapılan MHP kongresinin karakolluk olduğunu biliyoruz; kendi içlerinde birbirlerine girdiler. Değişik yerlerde ocak ya da parti yönetimiyle ilgili listelerin çok riskli olması durumunda birtakım olayların yaşandığını da biliyoruz. Çok ciddî kopuşlar olduğunu da biliyoruz. Meselâ Büyük Birlik Partisi, Muhsin Yazıcıoğlu — ki Muhsin Yazıcıoğlu Ülkü Ocakları Başkanlığı’nın 12 yıl öncesi efsânevî isimlerinden biriydi ve onun Büyük Birlik Partisi’ni kurmasıyla berâber çok sayıda eski Ülkü Ocakları yöneticisi de kendisiyle berâber hareket etmiştir. Ama ilginç bir olay da var, bu hareketi izleyenler bilir; değişik dönemlerde farklı tavır alanların sonra tekrar saf değiştirdiğini de gördük. Örneğin Muhsin Yazıcıoğlu’yla birlikte zamânında çok ciddî bir şekilde kopan ve MHP’yi eleştiren, hattâ Türkeş yönetimini, daha sonra da Devlet Bahçeli yönetimini eleştiren bâzı isimlerin daha sonra tekrar MHP’ye girdiğini de gördük. Böyle ilginç pozisyon almalar, pozisyon değiştirmeler olduğunu da biliyoruz. Yakın bir zamâna kadar bunlar sürdü. İYİ Parti’nin ortaya çıkmasıyla zâten çok büyük, Büyük Birlik Partisi’nden sembolik olarak büyük, Büyük Birlik Partisi’ndeki kopuş kadar önemli olmasa da örgütsel olarak çok büyük bir kopuş yaşandı. Büyük Birlik Partisi’nin kopuşunun sembolik önemi, Türkeş’in sağlığında olmasıydı. 

Burada Devlet Bahçeli yönetiminden çok büyük bir kopuş yaşandı. Genel başkan adaylarının hepsi; Koray Aydın, Ümit Özdağ, Meral Akşener ayrıldılar ve yanlarında da ülkücü hareketin öne çıkmış çok sayıda ismini berâberlerinde götürdüler. Şimdi ülkücü harekette yaşanan bu olay, bu arayışları, bu sorgulamaları, kopuşları, içe yönelik tartışmaları, belki de iktidar savaşlarını ve doğrudan çatışmaları körüklemeye aday bir olay olarak karşımıza çıkarıyor. Şu âna kadar MHP’nin sessiz kalmış olması, Ülkü Ocakları Genel Merkezi’nin sessiz kalmış olmaları bu tartışmaları daha da kızıştırıyor. Tekrar söylüyorum, yarın muhtemelen Devlet Bahçeli grup konuşmasında bir şekilde herhalde değinecek. En azından bâzı kişiler tarafından gözlerin kendilerine çevrilmesinden duyduğu rahatsızlığı herhalde dile getirecektir diye düşünüyorum. Ülkü Ocakları da Devlet Bahçeli’den gelecek olan açıklamalara paralel birtakım açıklamalar yapacaklardır herhalde. MHP’nin önde gelen isimleri, milletvekilleri de aynı şekilde Bahçeli’ye bakarak birtakım pozisyonlar alacaktır. 

Ama bu olayın önümüzdeki dönemde MHP’yi ve hattâ AKP’yi çok ciddî bir şekilde rahatsız edeceğini kesinlikle söyleyebiliriz. Zâten çok ilginç bir olay oldu. Cinâyetin ardından muhâlefet partilerinin hemen hemen hepsi –yani CHP dâhil, DEVA Partisi, İYİ Parti, hattâ cenazeye de katıldı İYİ Parti yöneticileri– birçok partiden, birçok muhâlif kişiden olaya karşı çok açık pozisyon almalar oldu. Meselâ Zafer Partisi, Ümit Özdağ da bunu yaptı. Onların bu olaya karşı duruşlarını, tavırlarını, sergilediklerini gördük. Ahmet Davutoğlu’nun da açıklamasını biliyorum. Neredeyse tüm muhâlefet partileri, Saadet Partisi de aynı şekilde. HDP’den görmedim. Varsa da gözümden kaçmıştır. Onun dışındaki partilerin hemen hemen hepsinin burada cinâyeti açık bir şekilde kınadıklarını, olayın ortaya çıkarılmasını istediklerini gördük. Muhtemelen eğer Türkiye’de iktidar değişirse ve bu iktidar döneminde olay aydınlanmazsa, muhtemel bir iktidar değişikliğinin ana gündem maddelerinden birisi de bu cinâyet olacak. Şu hâliyle 30 Aralık’ta işlenen bu cinâyet hâlâ konuşuluyor, daha da konuşulacağa benziyor ve bu açıdan bakıldığı zaman, 2023’e damga vuran, vuracak olan ilk olaylardan birisi olarak kendini gösteriyor. Çok açık şekilde bir siyâsî cinâyet var. Siyâsî cinâyet hakkında öne sürülen gerekçelerin hepsi yetersiz. Soruşturmanın nereye kadar gideceği konusu belirsiz. Ama saptanan birtakım isimler var, tetikçiler var. Azmettirenlere gelinmiş değil. Ama tetikçiler, olaya karışan isimler, gözaltına alınanlar, arananlar, isimler var. Bunların adlî sicilleri ortaya dökülüyor ve büyük bir bekleyiş var. Anladığım kadarıyla Ülkü Ocakları kökenli birçok kişi güçleri yettiğince; ama çok da fazla kendilerini hedef göstermeden bu olayın aydınlanması için çaba içerisine girecekler. Şu hâliyle bakıldığı zaman, bu iktidar döneminde bu olayın tüm yönleriyle aydınlatılması beklentisinin çok gerçekçi olduğunu düşünmüyorum. Umarım yanılıyorumdur. Ama bu olayın siyâsî iktidâra –özellikle MHP başta olmak üzere– daha şimdiden çok ciddî zarar vermeye başladığını ve bu belirsizlikler, sessizlikler sürerse bu zarârın daha da artacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.