Depremin ikinci gününe Hatay Samandağ’da başladık. Samandağ kaderine terk edilmiş, ıssız, enkazla dolu ve tenha bir şekilde karşıladı bizi. Bölgenin girişinde iki-üç yardım aracı gıda dağıtıyordu. Merkeze doğru ilerledikçe enkazları ve önünde bekleyen insanları gördük. Konuştuğumuz ilk kişi bize deprem anından beri yıkılmış evlerinin önünde ailesini beklediğini anlattı. Üç bina enkazı yan yana ve birbirine karışmış durumdaydı. Üç binanın da aile apartmanı olduğunu anlatan kadın, henüz profesyonel hiçbir ekibin yardıma gelmediğini, enkazdan dokuz akrabasının cansız bedeninin çıkarıldığını ve 10 kişiden haber beklediklerini anlattı.
Samandağ kaderine terk edilmiş gibi
Biraz ilerleyince başka bir enkazın önünde kurtarma çalışmalarına gelmiş bir yurttaşla enkazdan yakınlarının cenazesinin çıkarılmasını bekleyen bir kişinin konuştuklarına kulak misafiri olduk. Yardıma gelen kişi cenazeyi tek başına çıkarıp taşıyamayacağını, cenazenin sıkışmış durumda olduğunu anlattı. Yürüdüğümüz cadde adeta mezarlık gibiydi. Başka bir enkazın önünden çığlıklar yükseliyordu. Bir kadın, annesinin cansız bedenine ulaşmıştı.
Ögle saatlerinde enkaz önünde konuştuğumuz çoğu kişi bize, sabah saatlerine kadar enkazdan akrabalarının sesinin geldiğini, öğlene doğru ise seslerin kesildiğini çaresizlikle anlattı.
Sokaklarda yürürken pek çok yurttaş bizi durdurup “Gazeteci misiniz?” diye sordu. “Evet” dediğimizde Samandağ’daki durumu anlatıp seslerini duyurmaya çalıştılar. Bizi bu şekilde durdurup konuşan bir kişi, devletin ve basının Hatay’ı neden görmediğini, devletten yiyecek istemediklerini, aç kalmaya razı olduklarını, sadece enkaz altındaki yakınlarına ulaşmak istediklerini söyledi.
Gergin bekleyiş
Arama kurtarma çalışmaları için gönüllü olarak farklı şehirlerden gelen öğrencilerden biri, “Gazeteciyseniz daha açık konuşacağım” diyerek şunları anlattı: “Her videoda AFAD geldi, yardım geldi deniyor. Yalan. Biz sivil halk burada uğraşıyoruz. Beş cenaze çıkardık. Beş buçuk saattir uğraşıyoruz. Üç cenaze daha var, hâlâ ulaşamadık.”
Biraz daha ilerleyip ara sokaklara girince küçük bir Sahil Güvenlik ekibinin kurtarma çalışması yaptığını gördük. Çalıştıkları enkazdan ses gelmiyordu, sayısı belirsiz olan cenazelere ulaşmaya çalışıyorlardı.
Samandağı’nın merkezinden uzaklaştıkça bizleri daha çaresiz bir tablo karşıladı. Tamamen hemzemin olan enkazın önünde bir aile bekliyordu. Yıkılan apartman üç katlı bir aile apartmanıydı. Bizlere ilk sordukları şey “Buraya vinç getirebilir misiniz?” oldu.
Ailenin enkazdan çıkmayı başarabilen genç bir erkek üyesi, enkazdaki bir akrabasının dün gece soğuktan yaşamını yitirdiğini söyledi. Depremin olduğu andan beri çaresizce çabaladıklarını dile getiren genç “Nerede bu devlet?” diye sordu. Aynı enkazın önünde vefat eden nişanlısının cenazesini bekleyen genç kadın, deprem vergilerinin nerede olduğunu sorup nişanlısının enkaz altında annesiyle birbirlerine sarılarak vefat etmiş bedenlerinin çıkarılmasını beklediğini söyledi.
Akşama doğru Samandağ’ı arkamızda bırakıp dün bütün günü geçirdiğimiz Antakya’ya döndük. Antakya’da bazı belediyelerin, işçi sendikalarının ve siyasi partilerin çalışmaları devam ediyordu. Sıcak yemek ve gıda dağıtımı başlamış, belli bölgelere çadırlar kurulmuştu.
- Medyascope deprem bölgesinde | Dilek Şen Gaziantep’ten bildiriyor: Nurdağı’na Türkiye’nin dört bir yanından onlarca boş tabut getirildi
- Medyascope deprem bölgesinde | Ayşegül Karagöz ve Ali Macit Adıyaman’dan bildiriyor: Vatandaş ekmek ve su değil, kurtarma ekibi istiyor
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.