Ruşen Çakır izleyicilerle değerlendiriyor | Cumhurbaşkanlığı yarışında dört aday: Kim kazanır?

Türkiye 48 gün sonra seçimlere gidiyor. AKP Genel Başkanı ve mevcut Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Millet İttifakı’nın adayı, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun dışında, kanunen gerekli 100 bin imzaya ulaşan Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce ve ATA İttifakı’nı temsil eden Sinan Oğan da resmen cumhurbaşkanlığı seçiminde aday oldu.

Peki seçimi kim kazanabilir? Erdoğan ve Kılıçdaroğlu’na göre daha az şans tanınan İnce ve Oğan ne kadar oy alabilir, alacakları oylar seçimin sonucunu etkiler mi? Cumhurbaşkanlığı seçimi, ikinci tura kalır mı?

Ruşen Çakır, Medyascope izleyicileriyle birlikte yorumluyor.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. Yine sizlerin de katılımıyla bir yayın yapıyoruz ve tabiî ki cumhurbaşkanlığı seçimini konuşuyoruz. Dört kişinin adaylığı kesinleşti; tam resmî olarak değil ama iki kişi, yani Recep Tayyip Erdoğan ve Kemal Kılıçdaroğlu milletvekilleri tarafından aday gösterildi. Muharrem İnce ve Sinan Oğan da 100 bin imzâyı tamamladılar. Fatih Erbakan 100 bin imzâyı tamamlayacak mı diye düşünürken adaylıktan çekildiğini açıkladı. Diğer isimlerden Doğu Perinçek’in ise çok az bir süre kala 100 bin imzâyı yakalaması artık imkânsız bir halde. Zâten kendisi de ABD’nin bir sabotajına mâruz kaldığını söylemiş ve Cumhur İttifâkı’na katılmak istediklerini, Erdoğan’la görüştüğünü belirtmiş. Sonuçta dört isim cumhurbaşkanlığı için yarışacak. Böyle diyoruz, ama yine de birtakım soru işâretleri koymakta yarar var. Özellikle Muharrem İnce’nin adaylıktan çekilebileceği iddiaları var, çekilmesi temennîleri var. Bu noktada onun, CHP lideri ve Millet İttifâkı cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’yla yapması beklenen ama ne zaman olacağı belli olmayan o buluşmanın bunda belirleyici olacağı söyleniyor. Neyse; şu hâliyle sizlerin de katılımıyla bu yayında bu dört adayla yarışın nasıl sonlanabileceğini konuşacağız. Benim ve Medyascope’un YouTube sayfalarından, oradaki chat bölümlerinden sorularınızı, yorumlarınızı, eleştirilerinizi aktarabilirsiniz. Daha önce böyle çok yayın yaptık ve çok verimli oldu. Bu sefer de aynı şekilde verimli olacağı kanısındayım. Sorularınızı, yorumlarınızı, eleştirilerinizi dediğim gibi YouTube’dan bekliyorum. 

Baktığımız zaman, açıkçası Muharrem İnce’nin 100 bini çok daha rahat bulması bekleniyordu. Biraz gecikti, ama oldu. Sinan Oğan dün îtibâriyle 100 bini geçti. Bu ilginç bir olay oldu; çünkü ikisinin de Muharrem İnce’nin de Sinan Oğan’ın da, Sinan Oğan’a destek veren Ata İttifâkı’nın, özellikle Zafer Partisi’nin son dönemde isimleri çokça konuşuluyordu. Dolayısıyla bunların 100 bin imzâyı daha erken toplaması bekleniyordu — açıkçası ben de bekliyordum. Ama bu imzâlarda birazcık sorun yaşıyor olmaları bize şunu gösteriyor sanki: Protesto oyu gibi olan oyların bir angajman, bir bağlılık boyutu olmayabiliyor. Yani sandığa gittiğinde oyunu vereceği parti için kalkıp imzâ atmaktan ya da onun gösterdiği isim için imzâ atmaktan yüksünebiliyor insanlar — bunu gördük. 

Şimdi sizlerden gelen yorumlara bakalım: 

Tuncay Yılmaz demiş ki: “Muharrem İnce+Sinan Oğan maksimum %1” demiş. Tuncay Bey, bunu neye istinâden söylüyorsunuz bilmiyorum, ama böyle bir şey olmaz. Eğer Muharrem İnce ve Sinan Oğan’ın ikisi de 14 Mayıs’ta aday olarak seçime katılırlarsa, bunun epey üzerinde oy almalarını beklemek daha gerçekçi olur. Tabiî bunu bir temennî olarak dile getirmiş olabilirsiniz, ama objektif olarak bakıldığı zaman, Muharrem İnce’nin tek başına belli bir oyunun olduğu ortada. Özellikle son kamuoyu yoklamalarında bu konu gündeme geldi. Baktığımız zaman, cumhurbaşkanlığı seçiminde alacağı oyla milletvekili seçimlerinde alması beklenen oy arasında neredeyse yarı yarıya bir fark var. Ama cumhurbaşkanlığı seçiminde, özellikle Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’nun Millet İttifâkı tarafından aday gösterilmemesine tepki oylarının adresinin de Muharrem İnce olabileceği söyleniyor.  

Kent Kenter: “Muharrem İnce’nin durumu trend TikTok videoları gibi: Etkisi giderek azalacak”. Bunu düşünenler var; özellikle CHP’liler böyle düşünüyor. Nitekim Zafer Partisi de böyle oldu. Bir zamanlardaki etkisiyle şimdi gelinen nokta arasında, Zafer Partisi aleyhine bir durum var. Muharrem İnce için de pekâlâ böyle olabilir, ama tersi de olabilir. Sonuçta Muharrem İnce’nin cumhurbaşkanlığı seçimine girecek olması, seçimin ilk turda bitmesini bayağı zorlaştıracak — onu görmek lâzım. İkinci tura kalması durumunda, yani Erdoğan ile Kılıçdaroğlu arasında ikinci turun yapılması durumunda, Muharrem İnce’ye oy vermiş olanların ne yapacağı önemli olacak. Tabiî Muharrem İnce kendisinin ikinci tura kalacağını söylüyor; ama şu hâliyle bakıldığı zaman, o kadar oy alma imkânı gözükmüyor. 

“Erbakan’ın ittifâka dönmesine tabanı nasıl bakar?” Erbakan’ın tabanından kızanlar olabilir. Ama şunu unutmamak lâzım: Özellikle kadın meselesindeki tutumunun, kadın hakları düşmanı pozisyonunun –ki HÜDA PAR’da da aynı şekilde bu pozisyon var– özellikle AKP’ye ve hattâ MHP’ye oy veren, vermeyi düşünen kadınlarda bir tedirginlik yaratma ihtimâlini hesaba katmak lâzım. Ama Erbakan’ın Cumhur İttifâkı’na katılıp Erdoğan lehine adaylıktan çekilmesinin, Erdoğan’a zâten gelmesi beklenen oyların geleceğini gösterir. Az sayıda bir fire vereceğini tahmin ediyorum cumhurbaşkanlığı seçiminde. Şu da olabilir: Sandığa gitmeyebilirler. Rahatsız olanlar karşı tarafa oy vermek yerine sandığa gitmemeyi tercih edebilirler. 

Orhan Nohutçu: “MHP’nin %7’leri koruması ilginç gelmiyor mu size?” Şu hâliyle bugünkü yayında cumhurbaşkanlığı seçimini konuşuyoruz. Milletvekili seçimlerini daha sonra konuşuruz; ama şu hâliyle bakıldığı zaman hep %7 etrafında rakamlar söyleniyor. Ben bugün îtibâriyle MHP’nin alabileceği en yüksek oy olduğunu düşünüyorum bunun; çünkü MHP son dönemde hiçbir şey söylemiyor, söyleyemiyor. Bir de Sinan Ateş olayı var; onu da unutmamak lâzım. Onun MHP aleyhine bir etkisi olmasını bekliyorum açıkçası. 

Yücel Yüksel: “Muharrem İnce’nin çekilme olasılığı nedir?” Evet, altın soru bu. Böyle bir olasılık bence yüksek. Neye dayanarak söylüyorum? Açıkçası elimde bir kulis bilgisi, şununla görüştüm, bu böyle dedi gibi bilgiler yok, akıl yürütmeyle. Seçime girip seçimi ikinci tura bırakması ve o arada belli bir oy alması Muharrem İnce için bir yanıyla câzip olur. Ama ikinci turda seçimi Erdoğan kazanırsa, o zaman muhâlefetin bu kaybının birinci derecede sorumlusu Muharrem İnce tutulur. Normal şartlarda Muharrem İnce bu seçimde bir güç gösterisi yapacak, yapmayı düşünüyor ve şu hâliyle bakıldığı zaman yapacağa da benziyor. Ama deminki soruya verdiğim cevapta da olduğu gibi, zamanla bu tepki oyları daha bir merkeze doğru kayıp daha güçlü adaya yönelebilir. Bir diğer husus da Can Selçuki’nin geçen hafta başında yaptığımız yayında söylediği: İki büyük kampanyanın gölgesinde kalabilir Muharrem İnce. Dolayısıyla oyları belli ölçülerde bugünkü gibi olmayabilir. Burada Kılıçdaroğlu ile yapacağı görüşmenin nasıl geçeceği önemli. Bir pazarlık olacağı kesin. Bu pazarlığın nasıl olacağı, Kılıçdaroğlu’nun ne önereceği, Muharrem İnce’nin ne beklediği gibi sorular ortada duruyor. Kendisi pazarlık etmeyeceğine, pazarlığa kapalı olduğuna dâir bir şey söylemedi. Kılıçdaroğlu’yla görüşmeyi kabul edeceğini, onu dinleyeceğini söyledi. Ama onun her dediğini yapacak diye bir garanti tabiî yok. Bana göre adaylıktan çekilme ihtimâli daha yüksek.

İsmail Savur: “Bu saatten sonra Erdoğan’ın kazanması için tek bir ihtimal olsa diyelim, sizce o ihtimal nedir?” Bu konuda geçen Mehmet Ali Çalışkan ve Ulaş Tol’la yaptığımız yayında onların dikkat çektikleri nokta önemli. Diyelim ki cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kaldı. Onların bulgularında Erdoğan en çok %43 civârında, öyle gözüküyor. Yani ilk turda seçilme şansının hiç olmadığını söylüyorlar. Fakat seçim eğer ikinci tura kalır ve de Cumhur İttifâkı Meclis’te çoğunluk elde ederse –çünkü milletvekili seçimlerinde yine sistem değişti biliyorsunuz; kendilerine göre en hayırlı olduğunu düşündükleri sistemi dayattılar– ve eğer muhâlefet gerekli tedbirleri almazsa, bâzı yerlerde ortak liste çıkartma gibi adımlar atmazsa, Cumhur İttifâkı’nın Meclis çoğunluğunu elde etme ihtimâli olduğunu söylüyor araştırmacılar. O zaman ikinci tura gelindiğinde, kamuoyuna, “Bakın, Meclis çoğunluğu bizde. Cumhurbaşkanını karşı taraftan seçerseniz ülke istikrarsızlığa, kaosa düşer. Cumhurbaşkanını da bizden seçin” diyebilirler. Böyle bir ihtimâli bu soruya cevap olarak verelim. 

Mustafa Kamış: “Sinan Oğan’ın seçimlerin kilit adayı olacağını söyleyebilir miyiz? Çünkü muhâfazakâr kitleden oy alabilecek bir profili var gibi” demiş. Bence yok. Çok kilit olacağını düşünmüyorum. Ne kadar oy alır bilemiyorum; ama 100 bin imzâyı bulmakta zorlandığını düşünürsek ve onun adaylığının en taşıyıcı unsuru olan Zafer Partisi ve Ümit Özdağ’ın artık eskisi kadar popüler olmadığını düşünürsek, şu hâliyle çok belirleyici olma şansı gözükmüyor. Fakat şöyle bir ihtimal olabilir: Muharrem İnce’nin çekilmesi hâlinde Kılıçdaroğlu’na oy vermek istemeyen bâzı seçmenler için câzip olabilir. Fakat diyelim ki Muharrem İnce yok; Sinan Oğan ve Kılıçdaroğlu ile Erdoğan var, Sinan Oğan’ın alacağı oylar seçimleri ikinci tura bırakır mı? Eğer bırakırsa bu başlı başına onun için ve Zafer Partisi için zafer olur. Yani seçimi ilk turda bitirtmemek başarısı olur. Kişisel olarak onun olacağını pek düşünmüyorum. Ama tabiî ki belli olmaz. Özellikle demin söylediğim gibi İnce’nin çekilmesi hâlinde Kılıçdaroğlu’na oy vermeyi düşünmeyenlerin bâzılarının oyunu alabilir. 

“Doğu Perinçek sizce niye 100 bin imzâyı toplayamadı? Yorumunuz nedir?” Kendisi, “ABD komplo yaptı” demişti. Nasıl yaptıysa, bilmiyorum. Niye imzâyı toplayamadı? Çünkü taraftarı yok, destekçisi yok. Çıkardıkları gürültüyle gerçek hayattaki karşılıkları aynı değil. Normal olan budur. Geçen sefer CHP omuz verdi de aday olabildi. Zâten imzâdan daha az oy almıştı biliyorsunuz. Bu sefer kimse destek vermeyince aday da olamadı. Kendi gücü bu kadar. O kadar harekete geçirdiler; bilmiyorum size geldi mi, ama benim cep telefonuma bir mesaj, bir de ayrıca Doğu Perinçek’in sesli mesajı geldi. Yani bir yazılı mesaj, bir de sesli mesajı geldi. Bana kadar geldiler, başkalarına da gitmişlerdir. Ama olmayınca olmuyor. 

Veysel Sönmez: “Adaylık başvurusu için bile 4 günde imza toplayabilen İnce’ye ve Oğan’a dâir neden bu kadar büyük bir kamuoyu endîşesi var sizce?” Demin söyledim: İmzâ toplamakta zorlanıyor olmaları –ama bir şekilde buldular– oy alamayacakları anlamına gelmez. Tabiî ki imzâ bir şeyin göstergesi. Şunu görüyoruz ki; gerek Muharrem İnce’nin gerek Sinan Oğan’ın öyle çok adanmış yüz binlerce taraftarı yok. Ama bu onların yüz binlerce oy almayacakları anlamına gelmez. Böyle ilginç bir durum var. Bu da onların, özellikle Muharrem İnce’nin söylediklerinden ve yaptıklarından ziyâde, diğerlerine karşı, iktidar ve muhâlefetin önde gelen isimlerine karşı duyulan tepkinin sonucu bir seçenek olduğunu bize gösteriyor. 

Ruken Kaya: “Kılıçdaroğlu %55-57 ile bu seçimi birinci turda alacak” demiş. Olabilir. Ama şu hâliyle bakıldığı zaman, Muharrem İnce’nin girdiği bir seçimde bu oranı tutturması gerçekçi bir şekilde bakıldığı zaman bana mümkün gelmiyor. 

Hüseyin Kaya: “İnce’nin muhâlif seçmenden gerekli oyu alacağını sanmıyorum. Ama AKP’nin küskün seçmenini sandığa götürebilir. Katılır mısınız?” Çok değil, çok katılmam. Esas olarak aldığı oylar hakkında yapılan araştırmalarda bulunan şu: İlk kez oy kullanacak seçmen, bunların mevcut partilere, iktidardaki ve muhâlefetteki mevcut iktidar odaklarına güvenmemeleri; ikincisi de muhâlefetin içerisinde Ekrem İmamoğlu ya da Mansur Yavaş gibi bir ismi görmek isteyen, Kılıçdaroğlu’nu görmek istemeyenler olduğu söyleniyor İnce’ye yönelenlerin. AKP’den oraya çok fazla bir kayma olduğu sonucuna varan görmedim ben. AKP’nin küskünlerinin bir kısmını alabilir. Ama küskünler Muharrem İnce’ye vermek yerine sanki sandığa gitmezler gibi geliyor bana.
Talat Kutval: “Sinan Oğan’ın adaylığının Cumhur İttifâkı’nın aleyhine olduğunu düşünüyorum. Siz ne düşünüyorsunuz?” Bir ölçüde doğru. MHP’li olup da Erdoğan’a eli gitmeyenlerin oy vereceği bir isim olabilir, bunu özellikle söylemek lâzım. Ama Erdoğan’a eli gitmeyen MHP’li seçmenin bir diğer seçeneği de sandığa gitmemek olurdu. Sinan Oğan’ı bir ülkücü olarak görüp ona oy verenler olabilir. Ama bunun seçimin kaderini etkileyecek şekilde yaygın olacağını açıkçası sanmıyorum. 

Veysel Sönmez, HÜDA PAR ve Yeniden Refah’ın katılımı hakkında şunu demiş: “Oy getirecek kitlelerden ziyâde, sandık başında çalışabilecek kadroların Erdoğan’ın adaylığına katkı sağlama motivasyonu. Ne dersiniz?” Evet, özellikle HÜDA PAR’ın Güneydoğu’da böyle bir etkisi olacaktır. Güneydoğu’da AKP kadrolarında çok büyük bir gevşeme, hantallık ve burukluk var. Dolayısıyla HÜDA PAR kadroları bu seçimde kendi adlarıyla da girmeyecekler; hem AKP listelerinden girecekler hem de Erdoğan’a destek verecekler. Orada AKP’ye bir aşı yapabilir. Ama şunu da unutmamak lâzım; bölgede HÜDA PAR’ın tabanından çok daha geniş bir kitle, Hizbullah geçmişi nedeniyle bu kesime öfkeli. Bütün bölge halkının belli bir bölümünün Hizbullah’a tepkisini de AKP üstlenmiş olacak. Çok riskli bir hamle yapıyorlar. Ama Veysel Bey’in söylediği doğru. Özellikle HÜDA PAR’ı, kısmen de Yeniden Refah’ı işin içerisine dâhil ederek, sandık başlarında ve kampanyada aktif bir şekilde kullanma ihtimâli var. 

“Bekir Ağırdır, ‘Seçim ikinci tura kalırsa Erdoğan’ın kazanma olasılığı yüksek’ dedi. Muharrem İnce’nin durumuyla bakılınca bizi yine bir hüsran mı bekliyor?” Siz belli ki Kılıçdaroğlu’nun kazanmasını bekliyorsunuz. Erdoğan’ın kazanması tabiî ki hüsran olacaktır sizin gibi düşünen, muhâlefette kendini konumlandıran insanlar için. Burada tabiî kilit ismin Muharrem İnce olduğu anlaşılıyor. Muharrem İnce’nin 5 yıl önceki seçim kampanyasını Erdoğan karşıtlığı üzerinden yapıp bâriz bir şekilde başarısız olduğu ortada. Bu sefer kampanyasını daha çok muhâlefet eleştirisi üzerine kurguluyor. Onun yaşayacağı başarısızlık aynı zamânda tüm muhâlefetin başarısızlığı olabilir. Ve hep birlikte tüm muhâlefetin kaybetmesi olabilir. Yani şöyle bir düşünce Muharrem İnce’de belki vardır: “Kılıçdaroğlu kaybeder ve ben muhâlefetin yeni lideri olurum”. Ama Kemal Kılıçdaroğlu’nun kaybetmesi durumunda bunun sorumlularından birisi ve belki de birincisi olarak kendisinin gösterileceğini de hesâba katması gerekir diye düşünüyorum. 

Hamza Anlayış: “Anketler son düzlüğe girerken ne kadar gerçeği yansıtır? Seçimde son düzlüğe girdiğimizde kazanacak adaya oy akışı olmayacak mı? Sayın İnce için %3-4 bandını geçmeyeceğini düşünüyorum.” Olabilir; ama %3-4 alması hâlinde de seçimin ikinci tura kalma ihtimâli hayli yüksek, bunu unutmayın. Kazanacak olan adayın %50+1 oy alabilmesi gerekiyor. Muharrem İnce’nin %3 ya da 4 alması durumunda Kılıçdaroğlu’nun %50’yi geçme ihtimâlinin de azaldığını hes %50+1 oy alabilmesi gerekiyor ba katmak lâzım. 

Doğancan Özsel: “Kılıçdaroğlu, adaylıktan çekilmesi karşılığında Muharrem İnce’ye ne teklif edebilir?” Şu âna kadar söylenenler var. Meselâ Meral Akşener, “Millet İttifâkı’nın bir parçası olabilir” dedi. Onun yardımcısı Koray Aydın, “Cumhurbaşkanı yardımcısı olabilir” dedi. Birtakım bakanlıklar telaffuz ediliyor. Hattâ Muharrem İnce, “Bize Millî Eğitim Bakanlığı vereceklermiş. Ben de medyadan duyuyorum. Kimseyle böyle bir şey konuşmadım” dedi. Bakanlıklar olabilir, belli bir sayıda milletvekilliği olabilir, cumhurbaşkanlığı yardımcılığı da olabilir. Bunların hepsi açık, çünkü şu hâliyle bakıldığı zaman, Millet İttifâkı’nın altı partisinin de bakanlıklar alacağı, belli miktarda milletvekillikleri alacağı ortada. Muharrem İnce’nin böyle seçimin kaderini belirleme noktasına geldikten sonra, az bir şeyle yetineceğini açıkçası düşünmüyorum. 

“Ahmet Davutoğlu’nun CHP’den milletvekili olacağı konuşuluyor. Doğru mu?” Değil. Cumhurbaşkanı yardımcısı olacağı açıklandı. Cumhurbaşkanı yardımcıları da milletvekili olmayacaklar. Ama Gelecek Partisi’nden birtakım insanlar CHP’den milletvekili adayı gösterilebilir, o ayrı. 

Yiğitcan Atay: “Muharrem İnce’nin Millet İttifâkı’ndan alacağı oylar ile Sinan Oğan’ın MHP’den alacağı oyları kıyaslarsak, seçim yine de ikinci tura kalabilir mi?” Bakın, burada kimin kimi geçeceğinden değil; %50+1 oydan bahsediyoruz. Diyelim ki Muharrem İnce %5 aldı, Sinan Oğan %2 aldı. Yani %7’si gidiyor. Geriye kalan %93’te birisinin %50+1 oy alması lâzım. Yani Kılıçdaroğlu’nun %50, Erdoğan’ın %43 alması lâzım ki Kılıçdaroğlu ilk turda seçilsin. Yani o ondan alıyor, bu bundan alıyor hesâbı değil bu; Erdoğan ve Kılıçdaroğlu dışındaki adayların alacağı toplam oy seçimin ikinci tura kalıp kalmayacağını belirleyecek. 

Kemal Uyanık: “En iyi döneminde %52 alabilen Erdoğan’a karşı, önceki seçimlerden hareketle Millet İttifâkı+HDP oylarını üst üste koyduğumuzda Kılıçdaroğlu ilk kez önce başlıyor diyebilir miyiz? Sonuç ne olur sizce?” Evet, bunu Can Selçuki de söyledi. Son 20 yılda ilk kez Erdoğan bir seçime önde girmiyor. Kılıçdaroğlu’nun önde girdiği ortada. Ama önde gidiyor olması, %50+1 oyu ilk ya da ikinci turda alacağının garantisi değil. Önde gidiyor; ama birçok faktör devreye girebilir. Bunlardan birisi de işte Muharrem İnce faktörü. 

Hüseyin Serkan Elönü: “Sizce Sinan Oğan MHP tabanının oyunu alabilir mi?” Demin bu soruya cevap verdim, tekrar söyleyeyim: Alır, ama çok belirleyici olmaz diye düşünüyorum. Daha çok zâten Zafer Partisi’ne yönelmiş olanların oylarını alır. 

Furkan Biçer: “Seçimi Cumhur İttifâkı kazanırsa en büyük kaybeden kim olur?” Kişisel olarak söyleyecek olursam, yani gazeteci analizi olarak hangileri, Muharrem İnce mi Kılıçdaroğlu mu? Hepsi birden olur. Muhâlefet olarak baktığımız zaman hepsi birden kaybeder. Buradan en az yarayı herhalde HDP alır; çünkü HDP bir şekilde hep ayakta kalmayı bilmiş bir hareket. Ama en büyük kaybeden herhalde Türkiye olur — onu da özellikle söylemek lâzım. Türkiye’nin daha fazla bu iktidârı taşıyabilme potansiyelinin kaldığı düşüncesinde değilim. 

İsmail Savur: “Sizce seçime ne kadar zaman kala anketlere anlam yüklemek doğru olur?” Vallahi bilmiyorum. Ya hep yüklersiniz, ya hiç yüklemezsiniz. Tabiî son zamanlarda daha netleşir birtakım şeyler; ama son günlerde manipülasyon ihtimâli de daha fazla artar. Onu özellikle akılda tutmak lâzım. 

Mesut Önem: “Milletvekili seçimlerinde çoğunluğu kim sağlar, yorumunuz nedir?” Bunu başka bir yayında yaparız dedim; ama şu hâliyle bakıldığı zaman sanki ortada gözüküyor. HDP’nin önümüzdeki dönemde Meclis çoğunluğunun belirlenmesinde yine kilit rol oynama ihtimâli var sanki. Yani Cumhur İttifâkı’yla Millet İttifâkı’nın alacakları milletvekilleri tek başına salt çoğunluğu yakalamaya yetmeyebilir. Dolayısıyla HDP belirleyici olabilir. Ama ortada gibi bir durum var. Her iki ittifâkın da çok ince işçilik yapmaları gerekiyor — hattâ Emek ve Özgürlük İttifâkı’nın da. Alabilecekleri kadar milletvekili alabilmeleri için ortak listeye, tek listeye, bütün bunlara iyi çalışmaları gerekiyor. 

“Sizce bu seçim sisteminde TİP’in baraj sorunu yaşamayacağını düşünürsek, kaç milletvekili sokabilir Meclis’e?” Hamza Anlayış. Çok emin değilim. Yeşiller ve Sol Parti olarak girilecek. Bâzı yerlerde TİP kendi listesiyle girecek, bâzı yerlerde ortak listeyle girecekler. Ortak listede TİP’li adaylar seçilecek yerlerden gösterilmezse, TİP’in kendi oylarıyla milletvekili kazanması belki büyükşehirlerde mümkün; ama çok zor, onu özellikle vurgulayayım. Yani böyle sosyal medyada ve belli kesimlerde esen rüzgârın tek başına milletvekili seçtirmeye yetmeyeceği ortada. 

Ahmet Gülen: “Artık kazanan belli mi? Ne dersiniz?” Evet, “Kaybeden belli: Erdoğan. Kazanan belli değil” dedim uzun bir süre. Artık kazananın Kılıçdaroğlu olduğunu düşünüyorum. Ama bunun da henüz netleşmediğini kabul etmek gerekir. 

“İkinci tur öngörüleriniz nelerdir, biraz bahseder misiniz?” Serkan Çakmak. İkinci turu demin söyledim; Meclis seçimlerinde kimin ne kadar oy aldığı önemli olacak. İkinci turu bu çok ciddî bir şekilde belirler, onu özellikle söylemek lâzım. Aynı şekilde ikinci tura kalması hâlinde Sinan Oğan ve Muharrem İnce’nin; Sinan Oğan derken, ona destek veren Ümit Özdağ’ın da nasıl bir tavır alacakları ve ne güçte tavır alacakları da önemli. Yani şunu diyebilirler: “Evet, bana/bize oy verenler Kılıçdaroğlu’na oy versin”. Ama bir de şöyle bir şey olabilir: Kılıçdaroğlu’nun kampanyasında ya da Erdoğan’ın kampanyasında aktif bir şekilde, daha güçlü bir şekilde yer alırlar. Onun arasında fark var. Mahçup bir şekilde söylenenle güçlü bir şekilde söylenen farklı olur. Onların nasıl tavır alacağı önemli olacak. Bir ihtimal de, onların seçmenlerinin ikinci turda sandığa gitmemesi olabilir. Tabiî şunu da unutmamak lâzım: Normalde Kılıçdaroğlu’na ya da Erdoğan’a vermeyi düşünüp ilk turda sandığa gitmeyenler, ikinci tura kalması durumunda daha fazla gitmeyi düşüneceklerdir. Öyle bir seçime katılma oranının bir anlamıyla yükselme ihtimâlini de ciddîye almak lâzım.  

Kemal Yunus: “Geçen soru-cevapta, ‘Z kuşağına fazla mı mânâ yüklendi?’ diye sormuştum. Siz de ‘Sokak röportajlarına fazla mânâ yüklüyorsunuz’ demiştiniz. Hâlâ aynı fikirde misiniz?” Sokak röportajları biz de yapıyoruz. Biliyorum, bir şeyler gösteriyor; ama her şeyi göstermiyor. Şunu özellikle vurgulamak isterim: Bâzı insanlar görüşlerini dile getirmekten çekinirler — ki bizim arkadaşlarımız gittiğinde de hep bunu duyuyoruz. Bâzı vatandaşlar kamera olmadığı zaman daha rahat konuşabiliyorlar. Tabiî ki bir şey gösteriyor; ama her şeyi göstermiyor. Sokak röportajlarının çok sembolik anlamda önemi olduğu da muhakkak. Ama burada Muharrem İnce’yi kastediyorsanız; evet, Muharrem İnce konusunda sokak röportajlarına yansıyan şeylerin bir karşılığı olduğunu benim güvendiğim bâzı araştırma şirketleri de bulmuşlar. Açıkçası ilginç bir durum ve bunu daha önce de söyledim; bu kadarını beklemiyordum. Ben yanılmışım. Evet, Muharrem İnce’nin bir protesto oyu alma potansiyeli varmış. Bunu ne kadar sürdürebilir, nereye kadar taşır onu açıkçası bilmiyorum. Dün yani Pazar günü çıkan Medyascope yazımda da zâten bu konuyu ele aldım. 

“İnce seçime girerse ikinci turda seçmeni Kılıçdaroğlu’nu destekler mi, yoksa büyük kısmı sandığa gitmez mi?” Demin vermeye çalıştım bunun cevâbını. Burada İnce’nin ne diyeceği, nasıl diyeceği önemli olacak. Ama insanlar tabiî kendi kafalarından karar verecekler. Sandığa gitmeme ihtimâlinin de olduğunu kabul etmek lâzım. 

“Millet İttifâkı’nın milletvekilliğinde ortak listeyle seçime girebilmesinin mümkinâtını ne kadar görüyorsunuz?” Bunlar zor işler. Bunu bir başka yayına saklayalım; ama şu hâliyle bakıldığı zaman orada çok ciddî bir sorun var, onu görüyorum. 

Salih Taytak: “İlk turda biter. Dört günde 100 bin imzâyı tamamlayanlar seçime bir heyecan katamaz. Belki kararsızlar tepki olsun diye yönelir. Bu da ilk turu etkilemez” demiş. Olabilir.

Kenan Hancıoğlu: “Memleket Partisi’nin bir tabanı olduğunu düşünüyor musunuz? Şimdi İnce’ye oy verebileceğini söyleyenler seçim günü yaklaştıkça görüş değiştirebilir mi?” Bir taban şekilleniyor. Ama seçime doğru bu tabanı çok ciddî bir şekilde motive edip edemeyeceğine çok emin değilim. Bakın, bu taban büyük ölçüde iktidar ve muhâlefet nedeniyle İnce’nin etrafında şekillendi. İktidar ve muhâlefetin atacağı adımlar önemli olacak. İnce’nin çok fazla bir şey söylediğini sanmıyorum. Dünkü yazımdan bahsettim; İnce’nin Türkiye’de siyâsete herhangi bir değer kattığı kanısında değilim. Ama onun değer katmaması önemsiz olduğu anlamına gelmiyor. Burada diğerlerinin öneminin azalmasıyla İnce’nin öneminin arttığını görüyoruz. Burada kendisi aktif olan İnce değil; seçmen onu ona rağmen bir yere getiriyor — öyle diyelim. Yoksa normalde Memleket Partisi’nin öyküsüne baktığımız zaman, yapıp ettiklerine, söylediklerine baktığımız zaman –2 yıl oldu galiba– koca bir fiyasko bence. Yani orada bir şey yok. Muharrem İnce’nin dışında ikinci bir isim yok. Olacağa da benzemiyor. Tek kişiden ibâret bir olay. Ama o bir yerde duruyor; oraya birileri geliyor. İnce’nin kendisine ve söylediklerine geldiklerini sanmıyorum. 

“Seçim ikinci tura kalırsa protesto olarak sandığa gitmeme oranı yüksek olur mu?” Demin buna verdiğim cevapta tam tersini söyledim. Tam tersine ikinci turda daha yüksek olabilir. Kendisine yakın gördüğü tarafın kazanması için, ilk turda gitmemiş olan gidebilir. 

“Muharrem İnce için sosyal medyada yıpratma kampanyası başladı. Kılıçdaroğlu ne zaman konuşur? Zayıflamasını mı bekliyor?” Vallahi bilmiyorum. Yıpratma kampanyasına gelince; yani tabiî ki kızanlar, öfkelenenler vs. var, ama buradaki mesele Muharrem İnce’nin yıpratılması meselesi değil. Muhâlefet eğer, İnce’ye gittiği düşünülen oyları çekmek istiyorsa İnce’ye değil kendilerine bakmaları lâzım. Kendilerini yenilemeleri, birtakım şeyler söyleyip insanları etkileyebilmeleri lâzım. İnsanların büyük bir kısmının İnce’nin pozitif yönlerine bakarak değil; kendilerinin negatif yönüne bakarak oraya gittiğini görmeleri lâzım. Dolayısıyla yıpratma kampanyaları vs. bunlar çok yanlış şeyler. Sonuç alır mı bilmiyorum. Umarım almıyordur. Böyle yıpratmalarla olmaz. Daha meşrû zeminde, vaatleriyle, programlarıyla, kadrosuyla Kılıçdaroğlu’nun insanları kendisine çekebilmesi lâzım. 

Önder Demirezen: “7 cumhurbaşkanı yardımcısı vaadi seçmende ters teper mi?” Seçmenin çok umurunda olduğunu sanmıyorum. Ne kadar bunun detaylarına hâkimler bilmiyorum. Geri tepeceğini pek sanmıyorum. 

Tuğçe Kızıldemir: “15 Mayıs sabahı Cumhur İttifâkı’nın kaybetmesi hâlinde dahi sizce de işimiz yeni başlamıyor mu? Türkiye’deki politik yoğunlaşmanın sandık siyâsetine bu kadar kilitlenmiş olması konusundaki fikriniz nedir?” Yani şimdi fikrimin ne olduğunun çok fazla önemi yok; çünkü sonuçta sandığa kilitlenmiş durumdayız, ona bakacağız. Cumhur İttifâkı’nın kaybetmesi, evet tek başına yeterli değil, bundan sonra ne olacağı da önemli. Ama önce –bugün Soli Özel ile yayında da söyledik– hani Brezilya’da da söylenen, “Cehennemin kapılarını kapatmak, sonra cennetin kapılarını açmak” gerekiyor. Ben şahsen bir cennet yaşayacağımı, bir cennet vatan Türkiye göreceğimi sanmıyorum. Bu yaşıma kadar görmedim, herhalde dünyayı terk edene kadar da bunun olacağını sanmıyorum. Bir iyileşme olacaktır muhakkak; ama bu iyileşmenin cennetvâri bir iyileşme olacağını açıkçası düşünmüyorum.

Önder Alkan: “Seçimden sonra var olandan çok daha büyük ekonomik kriz endîşesi, kararsızlarda özellikle cumhurbaşkanı seçiminde güvenli liman arayışına yol açar mı?” Açar da, güvenli limanın Erdoğan ve onun ne olduğu belli olmayan ekonomi politikası olduğunu düşünmeyeceklerdir herhalde. Burada muhâlefetin elinde çok iyi kadrolar var ve çok önemli önermeleri, çözüm önerileri var. Bunu güçlü bir şekilde gösterebilmeleri lâzım. Bunu gösterirlerse zâten seçimi alacaklar. 

“Muharrem İnce Millet İttifâkı’na bir yerinden katılırsa Millet İttifâkı oy kaybedebilir mi? Şöyle ki: Meselâ benim adamdan mîdem bulanıyor. Kalkıp oy mu vereceğim bakan olsun diye?” İsmail Evcil demiş. Bu sizin sorununuz İsmail Bey. Bilmiyorum, böyle düşünenler de olabilir. Ama sırf Muharrem İnce dâhil oldu diye oy vermeyecek sizin kadar kaç tâne insan olur bilmiyorum. 

“Özer Sencar ile söyleşi yapmayı düşünüyor musunuz?” Düşünüyorum. Onun İstanbul’a geldiği bir târihte –bu hafta da olabilir, önümüzdeki hafta da olabilir– yapacağız.

Oğuzhan Kart: “Muhâlefet sandıklara sahip çıkabilecek mi?” Çıksınlar artık yani. Çıkmayacaklarsa niye bütün bu uğraşlar, çabalar vs.? Çıkmadan olmaz. Çıkacaklardır. Yani bu konuda çalıştıklarını biliyoruz. 

Fırat Keskin: “Meral Akşener seçimlerde hüsrana uğrayabilir mi?” Hüsran olmasa bile, bu Mart başındaki kriz nedeniyle oylarında bir düşüş olduğu söyleniyor. Bunu tekrar toparladı mı toparlayamadı mı? Bunlar önemli hususlar. Normal şartlarda belli bir yükseliş trendindeyken bu yaşandı ve bir gerileme yaşadı. Şimdi onları telâfî etmeye çalışacak. Ama çok büyük bir çıkış yaşamayabilir. Çok az bir zaman kaldı. “Birinci parti olacağız” diyordu biliyorsunuz. Birinci parti olma imkânı zâten yoktu; şimdi iyice yok diyebilirim.

Neslihan Çetin: “Millet İttifâkı’na oy vereceğim. Sâdece bilmek için soruyorum: HÜDA PAR ile HDP’nin farkı nedir? HÜDA PAR daha kötü deniyor, bunu açıklar mısınız?” Daha kötü diye bir şey yok. Bunu daha önce de birçok yayında söyledim. HDP ile PKK nasıl aynı zeminde ise HÜDA PAR’la da Hizbullah böyle. Kimileri PKK’yı kimileri Hizbullah’ı daha kötü görebilir. Onların bakış açısına göre değişir. Ama burada PKK ve HDP ilişkisini bir tür kriminalize eden, şeytanlaştıranların; HÜDA PAR’a, “Onların Hizbullah’la bir alâkası yok” deyip sıyrılmaya çalışması gerçekçi değil. Hizbullah meselesini çalışmış bir gazeteci olarak şunu söyleyeyim ki; HÜDA PAR ile Hizbullah’ın ilişkisi, PKK ile HDP’nin ilişkisinden çok da farklı değil. İkisine birden de karşı olabilirsiniz, ikisine birden de, “Aslında bu fenâ bir şey değil” diyebilirsiniz. Ama birisi iyi, birisi kötü vs.. bunların çok fazla bir anlamı yok. 

“İktidar seçmeninin motivasyon kaybı hesâba katıldığında, Kılıçdaroğlu’nun anket sonuçlarından daha yüksek bir oy alması beklenebilir mi?” Yunus Emre Özkul demiş. Bu olabilir. Bunun olabilmesi için Kılıçdaroğlu’nun kazanacağı, kazandığı fikrinin yerleşmesi lâzım. Bizim halkımız güçlüyü sever. Kılıçdaroğlu’nun kazanacağı konusunda bir şüphe kalmazsa o fark açılır. Şahsen öyle düşünüyorum. 

“Seçim yaklaştıkça, oyum boşa gitmesin diye seçmen kazanacak adaya yönelebilir.” Evet, CHP’liler de buna çok bel bağlamış durumdalar. Muharrem İnce’nin oylarının zamanla azalacağını temennî ediyorlar; ama bunların hiçbir şekilde garantisi yok.

“İmamoğlu ya da Yavaş aday olsaydı Muharrem İnce bu imzâları toplar mıydı? Bugün onu konuşuyor olur muyduk? İnce’nin oyu Kılıçdaroğlu’na karşı oylar mıdır?” Evet, çok güzel bir soru Ruken Kaya. İmamoğlu ya da Yavaş aday olsaydı Muharrem İnce aday olmakta bence tereddüt ederdi. Bir şekilde orada doğrudan CHP ile milletvekili seçimleri için bir pazarlığa, işbirliği pazarlığına giderdi ve cumhurbaşkanı adayı olmayı düşünmezdi diye düşünüyorum. İmzâyı toplar mıydı toplamaz mıydı bilmiyorum; ama böyle bir durumda, İmamoğlu ya da Yavaş’ın adaylığının kesinleşmesi durumunda, bu şimdi gördüğümüz kamuoyu yoklamaları İnce’yi bu kadar yukarıda göstermezdi. Özellikle genç seçmen söz konusu olduğunda, meselâ Ekrem İmamoğlu’nun aday olması durumunda ilk kez oy verecek seçmenlerdeki Muharrem İnce’ye yönelişin büyük bir kısmı İmamoğlu’na yönelebilirdi. Benzer şekilde Mansur Yavaş’ın da bugün İnce’ye giden birçok oyu kendisine çekebileceği kanısındayım. Burada Kılıçdaroğlu’nun adaylığına bir tepki boyutunu çok ciddîye almak lâzım. 

“Kimin kazanacağından ziyâde kimin kaybetmesi gerektiğine odaklanmak gerek. Bu yüzden ittifak dışı adayların ilk tur şansımızı azaltması negatif bir durum yaratıp 14 günlük belirsizliğe kapı aralıyor.” Öyle; ama bu da bir realite. Hiç kimse de 100 bin imzâyı toplamış olan bir adaya, “Senin hakkın yok, giremezsin” deme hakkına sâhip değil. Anayasada ne yazıyorsa, bunun gereğini yerine getiren herkes aday olur. Kaç oy alacağı onu bağlar. Dolayısıyla siz istediğiniz kadar sitem edin, bağırın, çağırın; o kişiler adaylıkta ısrar ederlerse ederler. Yani demokrasi böyle bir şey. 

“Ahmet Özal ile ilgili ne düşünüyorsunuz?” Ne düşüneyim? Keşke hiç böyle bir şey yapmasaydı yani; yazık oldu. 

“Doğu Perinçek’in Cumhur İttifâkı’na katılımına ilişkin son haberler hakkında görüşünüz nedir?” İnşallah girer diyorum. İnşallah girer. Nasıldı? “Ayrılar ayrı yerde, aynılar aynı yerde.” Zâten Erdoğan’ı destekliyordu bir süredir, şimdi de HÜDA PAR’la, Yeniden Refah’la, Büyük Birlik Partisi ve MHP ile birlikte Cumhur İttifâkı’nda yer alır. Ama Erdoğan kabul eder mi? Zâten artık ittifak protokolünde yer alması mümkün değil galiba kanûnen. Ama bir şekilde, “Ben size destek veriyorum. Benden 1-2 kişiyi milletvekili adayı gösterir misiniz?” şeklinde bir pazarlığa girebilir. 

“Karadeniz’de Kemal Kılıçdaroğlu’na bayağı ilgi var. İlk defâ bu kadar ilgi gördük” demiş Ulaş Hanoğlu. Bilemiyorum, bakalım. Ben yarın Konya’ya gideceğim, Ereğli ve Konya’da Kılıçdaroğlu’nu tâkip edeceğim. Bakalım orada nasıl bir ilgi var? Onu da döndükten sonra konuşuruz. 

Evet, Ulaş’lar peş peşe. Ulaş Hanoğlu, Karadeniz demişti.

Ulaş Tüze: “Sâkin olan kazanır mı?” diyor. Kazanır. Bu arada Ulaş’lara ayrı bir selâm göndermeme izin verin. 

Çağatay: “Yarım kalan zafer lâfını geri alıyor musun? Soruya cevap verir misin?” Çağatay, veririm tabiî; zafer yarım kaldı. 100 bin imzâyı zar zor toplayabilmiş olması zafer anlamına gelmiyor. Ben zâten imzâ toplayamaz diye bir şey söylemedim. Çok ilgi gördü o yayınım. Siz de biliyorsunuz ki bu üslûpla bana bunu yazdığınıza göre siz de çok rahatsız olmuşsunuz. Siz de herhalde ilk günden ya da ikinci günden bu işin hallolacağını düşündünüz ve moraliniz bayağı bozulmuş. Yapacak bir şey yok. İşte, 100 bini biraz geçmiş bir Sinan Oğan’ın ne kadar oy alacağını da hep birlikte göreceğiz. Onun için hiçbir şeyi geri almıyorum. Başlamadan bitmiş bir zafer söz konusu. Yani burada gördük, Türkiye’de seçmenin ölçülemeyen bir sağduyusu var. 

“Muhâlefet ne yaparsa yapsın, sol ya da muhâlif medyanın da söylemlerine dikkat etmesi ve mütedeyyin seçmen için ürkütücü söylemlerden kaçınması gerekmiyor mu?” Cahit Fazıl Münevver. Vallahi, yapan varsa yanlış yapıyordur. Artık olay bunu aştı. Dindar insanı rahatsız edip etmeme meselesi değil, bambaşka şeyler var. Artık kimlik meselesi tartışılmıyor. Bunu yapan varsa doğru yapmıyordur. Kılıçdaroğlu’nun söylemlerine baktığınız zaman bu konuda aşırı hassas olduğunu görüyorsunuzdur. 

Önder Dayı: “AKP başörtüsü referandumundan neden vazgeçti?” “Öyle bir niyeti mi vardı?” diye cevap vereyim. Yok. Gündemi kontrol etme ve Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü çıkışını örtbas etme çabasıydı. Belli bir yerde bıraktı. 

Hüseyin Kaya: “Kılıçdaroğlu, Yavaş ve İmamoğlu’nu mitinglerde nasıl konumlandırmalı?” Şu hâliyle pek miting yapacağa benzemiyorlar. Özellikle Ramazan’da yapmayacaklar gibi, öyle gözüküyor. Hemen hemen her yere yanlarında götürüyorlar. Meselâ dün İstanbul’da bir iftar vardı, Gelecek Partisi düzenlemişti. Çok kalabalıktı, acayip kalabalıktı. Orada Ekrem İmamoğlu vardı, Kemal Kılıçdaroğlu vardı, Ahmet Davutoğlu, Temel Karamollaoğlu, Gültekin Uysal vardı. Aynı sırada Ankara’daki bir Kent Konseyi iftarında da Mansur Yavaş’la Meral Akşener vardı. Daha sonra bugün Meral Akşener ve Mansur Yavaş birlikte bir şeyler yaptılar. Yarın Ereğli ve Konya’da yapılacak olan faaliyetlere muhtemelen Mansur Yavaş gelir daha yakın olduğu için, bilmiyorum. Ama her yere gidiyorlar. Ya Kılıçdaroğlu’yla ya Meral Akşener’le gidiyorlar. Ayrıca kendileri de bir şeyler yapıyor. Galiba haftaya Karadeniz olacak. Orada Ekrem İmamoğlu tabiî ki olacak. Orada da göreceğiz. Bayağı aktif bir şekilde yer alıyorlar. 

HÜDA PAR’la ilgili soru var. Artık bununla ilgili çok yayın yaptığım için anlatmaya gerek yok. Ama HÜDA PAR’la Hizbullah’ın arasında ilişki olmadığı sözlerinin hiçbir kıymetiharbiyesi olmadığını söyleyeyim. 

“Madem İmamoğlu ve Yavaş aday olsa Kılıçdaroğlu’na tepki oyları az olur diyorsunuz, niye aday olmadan önce Kılıçdaroğlu adaylığını savundunuz? Kazanır dediniz, net hatırlıyorum.” Kazanır dedim, kazanıyor da zâten, görüyorsunuz. Ben kimsenin adaylığını savunmadım ya da kimsenin adaylığına karşı çıkmadım. Kılıçdaroğlu aday olursa kazanır dedim. Kim aday olursa muhâlefetten; diğerleri, özellikle İYİ Parti destek verirse –Kılıçdaroğlu’na HDP’nin de destek vereceğini zâten öngörüyorduk– kazanacağını söyledim ve kazanıyor. Kılıçdaroğlu’nun kazanıyor olması, İmamoğlu ya da Mansur Yavaş’ın kaybedeceği anlamına gelmiyor. Yani hiçbir zaman, Kılıçdaroğlu İmamoğlu ya da Mansur Yavaş’tan yüksek oy alır diye bir şey söylemedim. Ama şuna karşı çıktım: “Kazanacak aday değil” diyerek Kılıçdaroğlu’nun diskalifiye edilmeye çalışılması yanlıştı. Kılıçdaroğlu’nun bu süreçte yaptıkları da doğru değildi. Adaylığını bu şekilde dayatması da doğru değildi. Nitekim 3 Mart’taki o kriz yaşandı. Ama bunları birbirine karıştırmamak lâzım. Biz gazeteci olarak çok nüanslı kullanıyoruz; ama sizler bu nüansları bâzen kaçırıp çok klişe şekilde okuyabiliyorsunuz. Özellikle bu tür hususlarda, ben ve Medyascope hiç kimsenin yanında olmamak, hiç kimsenin karşısında olmamak gibi bir prensibimiz var. Bunu olabildiğince dikkatli bir şekilde, çok zor olmasına rağmen yapmaya çalıştık. Birçokları bunu yapmadılar biliyorsunuz, angaje oldular. Meselâ 3 Mart’taki krizin ardından Meral Akşener ve İYİ Parti’yi sözüm ona muhâlif medyada linç ettiler. Ama şimdi Meral Akşener ve İYİ Parti yine berâber hareket ediyor. Şu anda da kendilerini toparlamaya çalışıyorlar. O dönemde benim ve bizim, Medyascope’un yaptığı yayınları izlediyseniz, biz olabildiğince serinkanlı bir şekilde neyin olduğunu, nasıl olduğunu ve nasıl gelişeceğini anlamaya ve anlatmaya çalıştık. Meselâ benim o konudaki yaklaşımım şuydu — özetle söylüyorum: “Meral Akşener haklıydı, ama yanlış yaptı” dedim. Bunu birkaç kez söyledim. Dolayısıyla bizim nüanslara verdiğimiz önemi anlamaya çalışmanızı ricâ ediyorum. 

“MHP AK Parti treninden iner mi?” Trenin 14 Mayıs’ta nereye varacağıyla alâkalı bir şey. 

“İnce, grup kuracak kadar vekil isteyecek. En az 20” Olabilir. Olmayabilir de.

“Parlamenter Sistem’e geçmek herhalde kolay değil. Ne dersiniz?” demiş Ahmet Gülen. Evet, çok zora benziyor. Ama şu olabilir: Eğer Erdoğan bu seçimi kaybederse, Başkanlık Sistemi tamâmen kendisi ve partisi aleyhine işleyeceği için, Parlamenter Sistem’e geçmeyi tercih edebilir ve destek verebilir. Bu ihtimâli de yabana atmamak lâzım. 

“İnce’nin bir proje olduğunu düşünüyor musunuz ve Hakan Şükür’ün İnce hakkında iddiasına yorumunuz nedir?” Açıkçası Hakan Şükür’ün İnce hakkında ne dediğini bilmiyorum. Dolayısıyla bir şey söylemem mümkün değil. Ama şunu söyleyeyim: Hakan Şükür’ün oradan, Amerika Birleşik Devletleri California eyaletinden Türkiye’deki siyâsî gelişmeler hakkında iddialı bir şeyler söylemesi akıllara ziyân bir durum olur. Ama ne dediğini bilmiyorum. İnce bir proje filan değil. Yani bunlar yanlış şeyler, böyle şeyleri söylemek. Bunu diyen çok kişi var. Bu, sonuçta İnce’yi, İnce gibi birisini –artık onun ruh hâlini, karakterini az buçuk anladık hepimiz– tam tersine daha sert hâle getirebilir. Ona bakarsanız her şey proje. Yani onun için çok da takmamak lâzım. 

Nurdâne Kılıçcı demiş ki: “İnce’ye oy vereceğim, kararsız değilim. Ayrıca Z kuşağı da değilim. 50 yaşın üstündeyim” demiş. Eyvallah Nurdâne Hanım. Sizin gibi başkaları olduğunu da biliyoruz. Olay sadece Z kuşağından ibâret değil. Bunu da özellikle söyledim. 

“Kılıçdaroğlu kazanırsa İsrail ve Pakistan’da olanlar bizde yaşanır mı?” Yaşanmaz — bu kadar.

Evet, yavaş yavaş toparlayalım. Birazdan “Ana Haber Bülteni”miz de başlayacak. 

“Medyascope iyi ki var. Yürekten teşekkürler.” Ben de diyorum ki: Sizler de iyi ki varsınız. Şöyle bir yayını Türkiye’de çok kişi yapamaz. Yani bunu kişisel olarak kendim için söylemiyorum; kurum olarak Medyascope için söylüyorum. Biz olabildiğince herkese açık, herkesin görüşlerine saygı duyan, çoğulcu, sivil bir platformuz ve onun için böyle rahat yapıyoruz. Bugüne kadar, bütün bu süreçte kimseyi kimseye karşı yönlendirmeye çalışmadık. Birbirinden farklı seslere yer verdik. Bu seslerin bâzıları bâzılarını rahatsız etti — olabilir. Ama biz olabildiğince farklı görüşlere yer vermeye çalışan, haberleri nesnel bir şekilde veren özgür bir yayıncılık yapmaya çalışan bir yeriz. Dolayısıyla böyle bir yere de sizin gibi izleyiciler, tâkipçiler yakışıyor ve bu anlamıyla da sizlerle gurur duyuyoruz. Çok teşekkür ediyoruz. Desteklerinizin devâmını bekliyoruz.

Evet, ben yarın gün boyu Konya’dayım. Ankara temsilcimiz Hıdır Göktaş da Ankara’dan gelecek. Orada gün boyu gördüklerimizi Medyascope’tan da size anlatacağız. CHP artık biliyorsunuz grup toplantılarını Ankara dışında yapıyor. Bunlardan bir tânesini de yarın Konya’da yapacaklar. Orada CHP grubunu ve Kılıçdaroğlu’nun faaliyetlerini, söylediklerini size aktarmaya çalışacağım. Olabildiğince sâhaya çıkmaya çalışıyorum, gitmeye çalışıyorum. Bakalım, az bir zaman var, yapacak çok iş var. Hepinize çok teşekkürler. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.