Ruşen Çakır izleyicilerle değerlendiriyor | Ortak liste tartışmalarında son durum

Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerine sadece 38 gün kaldı. Cumhurbaşkanı adayları kesinleşirken, parti ve ittifakların milletvekili listelerini Yüksek Seçim Kurulu’na teslim etmeleri için son tarih olan 9 Nisan Pazar saat 17:00’ye önlerinde çok az bir süre var.

Her ne kadar 9 Nisan’a az bir süre kalsa da seçimde öne çıkan üç ittifak olan Cumhur, Millet ve Emek ve Özgürlük ittifaklarında henüz ortak liste-ayrı liste tartışması sona ermiş değil. Cumhur İttifakı’nda son anda yaşanabilecek bir uzlaşmayla AKP ve MHP ortak listeyle seçime girer mi? Millet İttifakı’nda hangi partiler, nasıl bir liste stratejisiyle seçime giriyor? Emek ve Özgürlük İttifakı içerisinde yaşanan anlaşmazlıklar çözülebilecek mi? Muharrem İnce adaylıktan çekilir mi, çekilmezse cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kalır mı? Kalırsa nasıl bir sonuç ortaya çıkabilir?

Ruşen Çakır, canlı yayında Medyascope izleyicileriyle değerlendiriyor. Soru, yorum ve eleştirilerinizi bekliyoruz.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. Uzun zamandır yapamıyorduk. Uzun zaman dediğim, 4-5 gündür sizlerle yayın yapamadık. Hafta başı çok yoğundum. Trabzon’daydım salı günü meselâ. Ancak şimdi nasip oldu. Konuşacak çok şey var seçimle ilgili; ama bugün daha çok ortak liste konusuna yoğunlaşalım istiyorum, buna bakalım. Nasıl olacak? Sizlerin yorumlarınız, sorularınız ve eleştirilerinizle olacak. Medyascope’un ve benim YouTube sayfalarından canlı chat’lerde sorularınızı, yorumlarınızı, eleştirilerinizi yazabilirsiniz. Şimdiden gelmeye başladı. Şunu söyleyelim, özet olarak şöyle bir görüntü var ortada: Emek ve Özgürlük İttifâkı’ndaki Türkiye İşçi Partisi kendisi seçimlere girecek. Cumhur İttifâkı’nda 4 parti kendi listeleriyle seçime girecek, öyle gözüküyor: MHP, Büyük Birlik Partisi, Yeniden Refah Partisi ve Adalet ve Kalkınma Partisi. Millet İttifâkı’nda son anda gelişen bir süreç var; o da İYİ Parti dışındaki partilerin CHP listesinde seçime girmeleri bekleniyor ve bu muhtemelen yarın netleşecek. Ama çok yüksek ihtimal olduğu söyleniyor. Bu arada 11 ilde –belki sayı daha da artar– İYİ Parti CHP listelerine destek veriyor; yani oraya katılmıyor. Ama normal olarak bakıldığında, Millet İttifâkı’nın 6 partisinden ikisi, CHP ve İYİ Parti kendi amblemleriyle, logolarıyla seçime girecek, diğerleri girmeyecek. Şu hâliyle bakıldığında öyle görünüyor; ama yarın saat 17.00’ye kadar galiba –çünkü çok değişik yorumlar var–, galiba dememin nedeni, baktım farklı partiler farklı şeyler söylüyorlar. Ama yarın saat 17.00’ye kadar bu olay da netleşeceğe benziyor. Ama siyâsette her an her şey olabilir. Bunları biraz daha bekleyeceğiz. Son âna kadar her şey olabilir. Hatırlayın, Yeniden Refah Partisi “Seçime ayrı gireceğiz” dedi ve Fatih Erbakan imzâ topluyordu; ama birdenbire hem adaylıktan çekildi, imzâ toplamayı durdurdu, hem de parti olarak Cumhur İttifâkı’yla, ittifak içerisine gireceğini açıkladı. Onun için bu ihtimalleri aklımızda tutarak, her an her şey olabilir diyerek bu konuyu tartışalım. 

Şimdi, öncelikle Muharrem Palaz: “Medyascope muhabirleri Türkiye’nin her yerinde sâhadan bizi bilgilendiriyor, stüdyoda seçime dönük programlar ile aydınlatıyor. Emeklerinize sağlık. Bizler de destek vererek yardımcı olabiliriz” demiş. Çok teşekkür ediyoruz Muharrem Bey’e. Kendisi düzenli izleyicilerimizden. Evet, daha önce söylemiştim: Gerçekten tüm şehirleri söz verdiğimiz gibi geziyoruz, gezmekteyiz. Çok sayıda yaptık, daha da yapacağız. Stüdyodaki yayınlarımız da ortada. Son âna kadar, seçim gecesi dâhil tabiî ki, en iyi şekilde, size en doğru şekilde ve bağımsız bir şekilde seçimi aktarmaya kararlıyız. Onu özellikle vurgulamak istiyorum. 

Erkan Özçelik demiş ki: “Seçim öncesi Kabine üyelerinin açıklanması gerektiğini düşünüyorum. Liyâkat sahibi kadrolar ülkeyi yönetecekse, ekibi tanımak daha iyi olmaz mı, kararsızları çekmez mi? İllâ sürpriz mi olmak zorunda?” Öyle olmayacak galiba. Muhtemelen özellikle kilit bakanların kim olacağını, Millet İttifâkı’nın yani Kılıçdaroğlu’nun ve bir ölçüde de Erdoğan’ın, Cumhur İttifâkı’nın önceden açıklayacağını düşünüyorum. Bu konuda işâretler var. En azından Erdoğan bize şu andaki bakanların milletvekili olacağını söyledi. Dolayısıyla şu andaki bakanlar Erdoğan kazanırsa Kabine’de yer almayacağına göre, Erdoğan onların yerine kimin olacağının işâretlerini muhtemelen verecektir. Aynı şekilde Kemal Kılıçdaroğlu da özellikle kilit isimleri yapacağı seçim çalışmalarında büyük bir ihtimalle duyuracaktır. Ama şu hâliyle bakıldığında, listelerden başka konular daha fazla öne çıkmış durumda. Onları herhalde bilâhare, Nisan ayı bitmeden görürüz diye düşünüyorum. 

“İYİ Parti listelerinde 4 partiye yer vermeyecekmiş. İttifak içinde bu davranışı nasıl değerlendirirsiniz? 1-2 vekil de mi veremiyor? 3-6 Mart krizi sonrası bence Meral Hanım Masa’ya tavırlı ve bu tavrını bu hamleyle gösteriyor. Katılır mısınız?” Tam böyle olduğunu söyleyemem. Çünkü 3-6 Mart krizinin ardından İYİ Parti’nin oylarında bir düşüş olduğu söyleniyor. Dolayısıyla milletvekili konusunda çok daha hassaslar. Tabiî ki birazcık toparlayacaklardır; ama kendi önem verdikleri kadroların seçilmesini öne alıyorlar, öyle anlaşılıyor. Bunun yerine CHP bunu yapacak. CHP’nin bunu yapması da bir yerde anlaşılır. O da şöyle; bütün bu diğer 4 parti Kılıçdaroğlu’nun adaylığını da desteklediler ve orada İYİ Parti’yi, Meral Akşener’i Masa’da yalnız bıraktılar. Dolayısıyla onların arasında, Kılıçdaroğlu ile diğer 4 parti arasında bir tür mutâbakat vardı. Kılıçdaroğlu kendi partisinden gelecek tepkileri göze alarak bunu yapıyor. Riskli bir şey yapıyor. Îtiraz edenler olacaktır; ama bir yerden sonra büyük kopuşlar olmaz. Bir şekilde şu âna kadar yansıyan, diğer partilere seçilecek yerlerden beşer milletvekili verileceği yolunda. Yani 20 milletvekilini diğer 4 partiye vereceği söyleniyor. Bu rakamlar değişebilir. Kimilerine göre daha fazla kimilerine göre daha az verebilir, bilemiyorum. Ama sonuçta eğer Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanlığını kazanacaksa bu ittifâk sayesinde olacak. 20 milletvekilini kendisiyle berâber hareket eden ve kendisine destek veren partilere verecek olması çok da büyük sorun yaratmaz. Sanki öyle gözüküyor. 

Mihriban Doğankuş: “Ben hâlâ Muharrem İnce’nin gereğinden fazla abartıldığını düşünüyorum. Genç seçmenler ve ilk kez oy kullanacaklar da ülkenin sıkıntılarını görüyor. Ben gençlere inanmak istiyorum” demiş. Olabilir. Yine de belli olmaz. Ben bugün bu yayından sonraki bir yayında ikinci tur meselesini konuşacağım. Orada bunları daha fazla anlatmayı düşünüyorum. Ama seçim yaklaştıkça Muharrem İnce’nin oylarının azalacağı kanısında olduğumu özetle söyleyebilirim. 

Müslüm Günaçtı: “TİP’in ayrı listeyle girmesi HDP’nin yalnızlaştırılma politikasını derinleştirir mi sizce?” Tabiî bu çok önemli bir konu. Ama açık söylemek gerekirse, seçimin öncesinde insanlar bu konuyu tüm boyutlarıyla tartışmaktan da çekiniyorlar. Evet, biz dünkü “Adını Koyalım”da bu konuyu konuştuğumuz zaman, bir “HDP alerjisi” meselesinden bahsedildi. Bu olayın bunda etkisi olduğu muhakkak. TİP yöneticileri HDP’ye oy vermeyi düşünmeyip kendilerine oy verebilecek seçmen olduğunu söylüyorlar, özellikle büyükşehirlerde herhalde böyle. Ama bir diğer yandan da HDP sâyesinde barajı garanti altına alıyorlar. Böyle ilginç ve zor bir durum var. HDP yöneticilerinin, ama esas olarak HDP seçmeninin, tabanının bundan rahatsız olduğu bir gerçek, anlaşılır bir şey. Ama bu saatten sonra buradan geri dönüş de olamadı. Galiba şöyle düşündüler: Bir aşamada onlar da herhalde kabul eder diye düşündüler. TİP’in sonuna kadar ısrar edeceğini varsaymadılar herhalde. Eğer böyle olacağı baştan belli olsaydı, belki de TİP, HDP tarafından ittifâka kabul edilmeyebilirdi. Bu tamâmen benim akıl yürütmem. Şu hâliyle bakıldığı zaman ayrı listeyle girmenin kime ne kazandıracağını, kime ne kaybettireceğini seçim sonrasında göreceğiz. Özellikle seçimler sonuçlandıktan sonra, rakamlar da ortada olacağı için bunları ölçmek kolay olacak. Muhtemelen birlikte kazanabilecekleri milletvekili sayısında azalma olacak. Ne kadar olacağını seçim sonrası yapılacak olan hesaplamalarda göreceğiz. 

Onur Cenk Balçık: “Seçimin ikinci tura kalması hâlinde Erdoğan’ın Meclis’teki çoğunluğun kendilerinde olduğunu ileri sürerek ve istikrâra vurgu yaparak kampanya yürüteceği tahmin ediliyor. Millet İttifâkı’nın ortak liste karârıyla birlikte Meclis çoğunluğunun Millet İttifâkı’nda olma ihtimâli daha yüksek görünüyor. Siz ne düşünüyorsunuz?” İlk söylediğiniz hususu 18.00’deki yayında tartışacağım, orada görürsünüz. Bu bence bir yönüyle doğru, ama abartılan bir husus. Meclis’te çoğunluğu Millet İttifâkı da Cumhur İttifâkı da alamayabilir. Burada HDP ve onunla berâber seçime giren partilerin alacakları milletvekili sayısının kilit rol oynama ihtimâli bence yüksek. Yani yarıdan bir fazla milletvekilini ne Cumhur’un ne Millet’in alacağını sanıyorum. Burada Emek ve Özgürlük İttifâkı’nın nasıl bir performans göstereceği belirleyici olacak. Onların çıkaracağı milletvekili sayısı önümüzdeki dönemin Meclis’inde çok anahtar rol oynayabilir. 

Ahmet Gülen: “Ruşen Bey, meşhur ‘Gomaşinen’ ve ‘Hızlı ve Kısa Yorum’ bölümlerine ne oldu?” “Gomaşinen” bitti. “Hızlı ve Kısa Yorum” sürüyor. Ama bu karambolde biraz ihmal ettik. Ama bir şeyler oldukça “Hızlı ve Kısa Yorum” yapılacak. Onu sürdüreceğiz; ama “Gomaşinen” bitti. Oradan bir kitap çıkacak. Onu şimdiden size söyleyeyim. Ne zaman çıkacak, nasıl çıkacak? Şu anda üzerinde çalışıyorum. Ama bir kitap olacak. Hepsini koyma imkânı olmayacak. Çünkü hepsi 100 bölümdü ve çok kalın oluyor. Onun için eleyerek bir kitap yapacağız. 

Burak Özcan: “Cengiz Çandar ve Hasan Cemal gibi geçmişleri mâlûm kişilerin Yeşil ve Sol Parti’den girmesi TİP’i güçlendirir mi?” Şimdi, Cengiz Çandar, Hasan Cemal konusu bayağı konuşuluyor, ediliyor. İkisi de yakından tanıdığım, sevdiğim insanlar. Çok büyük haksızlık yapıldığı kanısındayım. Bunu söylediğim için birileri bana da kızabilirler — olsun. Türkiye’de şu anda gazeteci deyince ilk akla gelen isimlerdendir. Geçmişte yaptıkları çok şeyi eleştirmiş olabilirsiniz. Ben de çok kavga ettim. Meselâ 1 Mart tezkeresine ben açıkça karşı çıkan bir gazeteciydim ve Cengiz Çandar’la Hasan Cemal’le bayağı sert tartışmalarımız da oldu. Anayasa oylamasında kezâ öyle vs.. Ama sonuç olarak onların aday olması, kendilerine önerilmesi ve onların da kabul etmesi üzerine yapılan şeylerin doğru olduğunu düşünmüyorum, katılmıyorum. Onlar aday olacak diye Yeşil ve Sol Parti’nin oyları azalıp TİP’in oylarının artacağı hiç aklıma bile gelmemişti. Böyle bir şey olacağını sanmıyorum. Çünkü zâten Yeşil ve Sol Parti’ye oy verecek olanlar verir. Çok az sayıda insanın böyle bir şeyde tavır değiştireceğini düşünüyorum. Açıkçası çok emin değilim. Bir rahatsızlık olduğu muhakkak. Sosyal medyada da bunu görüyorum. Ama bu isimleri herhalde HDP yönetimi bir şeyler düşünerek tercih etti. Onlar da bir şeyler düşünerek kabul etti. Sonuçta ben çok büyük olumsuz etkisi olacağı kanısında değilim. 

Evet bir başka soru, yine Cengiz Çandar sorulmuş. Ona da cevap vermiş oldum. 

“Bahçeli sağ gösterip sol vurabilir. Cumhur’da AKP-MHP son anda ortak liste karârı alır mı sizce?” Olabilir, onu başta da söyledim. Olabilir; ama şu âna kadar yaptıkları açıklamalarda sanki olmayacakmış gibi, hem BBP hem AKP hem MHP –zâten Yeniden Refah baştan onu söyledi– ortak liste olmayacağı yolunda. Ama yine özellikle Millet İttifâkı’nda yaşanan ortak liste gelişmeleri ışığında son anda bir hamleyle bir şeyler yapabilirler. Bunu akılda tutmak lâzım.

Ali Rıza Sadıkzâde: “Bir şikâyetim var, çok fazla kaliteli yayın var. Yetişemiyorum” demiş. Sağ olun iltifâtınız için. Yetiştiğinize yetişin, yetişemediklerinizi de başkaları izliyordur. Her yaptığımızı izlemek zorunda değilsiniz. Ama teşekkürler. Gerçekten biz de yaptığımız işlerin kaliteli olduğunu düşünüyoruz. Meselâ gördünüz mü? Kemal Kılıçdaroğlu’nun ağabeyi Yusuf Ziya Kılıçdaroğlu ile Dilek Şen’in yaptığı, onun bir gününü anlatan videosunu? Çok büyük ilgi gördü. Kısa bir video, ama çok emek verilmiş bir iş. Birçok mecrâ da bunu kullandı; ama bir kısmı da adımızı vermeyerek bunu bayağı bir çaldılar. Bu ilk defâ olmuyor; ama bu video bile şu âna kadar seçimle ilgili yapılmış gazetecilik faaliyetleri içerisinde öne çıkmayı başardı. Arkadaşımıza ve onun bu olayı gerçekleştirmesine yardımcı olan diğer arkadaşlara burada sizin karşınızda bir kere daha teşekkür etmek isterim. 

“Dün yayınlanan ‘Adını Koyalım’ programında Emek ve Özgürlük İttifâkı’ndaki durum için söyledikleriniz çok önemliydi. Partiler henüz vakit varken bu yayını mutlaka izlesinler derim.” Onlar zâten bir şeylere varmışlar. Bu saatten sonra, hele benim yayınıma bakarak fikir değiştireceklerini sanmıyorum. Onun için çok da uzatmamak lâzım.

Hamza Anlayış: “TİP’in sonu 98 ÖDP’sine benzeyebilir mi? Süreci benzer görüyorum ben.” Bence benzemez. Bunu söylüyorum, ama şu anda aldıkları karârın kendileri açısından da yanlış olduğu kanısındayım. Hem ittifâkın bütünü açısından; ama kendileri açısından da yanlış olduğu görüşündeyim. Ama kendileri bir şey biliyorlar herhalde, ona göre hareket ediyorlar. Konuştuğum TİP’lilere –özellikle Ahmet Şık’la konuşuyorum–; yani hayret ettiğimi kendilerine de belirttim. Belli ki bir hesaplar yapıyorlar. Benim gördüğümle onların hesapladıkları arasında bir fark var. Herhalde bir bildikleri vardır diyelim. ÖDP meselesine benzemesi çok mümkün değil. ÖDP bambaşka bir şeydi. Burada çok daha ileride bir yerde duruyor TİP. ÖDP bayağı büyük bir iddiayla çıktı. Birçok grubun, ismin bir araya gelmesiyle çıktı. Ama burası, özellikle tekrar vurgulamak lâzım; HDP sâyesinde ayakları üzerinde durabilen bir parti oldu TİP. HDP eğer bu kişilerin milletvekili seçilmesine –bir tek Sera Kadıgil CHP’den seçilip katıldı– zemin hazırlamasaydı, TİP diye bir parti olurdu, ama çok fazla duymazdık.

Evet, bu konuda başka sorular da var yine. “ÖDP olayı yaşanır mı?” diye. Ona cevap verdim.

Ruhi Toprak: “Ortak listeyle girilirse CHP’ye bu 4 partinin seçmenlerinin oy vermekte tereddüt edebileceği söyleniyor. Bunca zaman ittifâka rağmen böyle olabilir mi?” Olabilir, ama çok da fazla olmaz. Artık bir yerden sonra bunu ölçmenin de imkânı yok. Yani şimdi şöyle düşünün: Gelecek Partisi’nden seçilmesi garantili diyelim ki 5 isim vermiş CHP, ama Gelecek Partisi seçmeni, “Ben Altı Ok’a oy vermem” diyor, vermiyor. Onların bileceği bir şeydir, ama böyle diyenlerin çok olacağını sanmıyorum. Partiye gerçekten inananlar, Gelecek Partisi’ni destekleyenler ya da DEVA’yı, Saadet’i destekleyenler imtinâ etmeyeceklerdir, vereceklerdir diye düşünüyorum. Ama fire olacağı muhakkak. O da Türkiye’de sağcıların o meşhur yukarıdan bakma hâlinin yansımaları anlamında olabilir. 

“Son yayında TİP için, ‘Ben onun sebebini 70’lerden biliyorum’ demiştiniz. Neyi kastetmiştiniz?” Barış Bey sormuş. 70’li yıllarda sol harekette yer alan birisi olarak, “fraksiyon gerçeği” diye bir şey vardı. Fraksiyon gerçeğini kastettim. Yoksa şu anda TİP’te olanların hiçbirisi o târihte siyâsetin içinde değillerdi. Yaşları da çok müsâit değil bildiğim kadarıyla. Benim kastettiğim esas olarak, Türkiye’de sol, sosyalist harekete egemen olan, 70’li yıllarda benim de dâhil olduğum kuşağın çok ciddî bir şekilde yaşadığı garip bir fraksiyonculuk vardı. Esas olarak onu kastettim. 

Selahattin Tuncay demiş ki: “TİP’e oy vermeyi düşünüyordum. Cengiz Çandar aday olursa kesinlikle vermem.” Selahattin Bey, zâten Cengiz Çandar TİP’ten aday olmuyor, Yeşil ve Sol Parti’den aday oluyor. Onun için vermek istiyorsanız TİP’e verebilirsiniz. 

“İYİ Parti’nin ayrı liste ısrârının altında yatan sebepler nelerdir? Tek listenin avantajı ortadayken neden bu konuda bu kadar direttiler?” Şimdi, “Birinci parti olacağız” diye bir iddiaya sâhip olan bir partinin, CHP amblemi altında seçime girmesi diye bir şey olamazdı. İYİ Parti geleceğin birinci partisi olmak istiyor en azından. Dolayısıyla bugün var olmak zorunda. Aynı zamanda alacağı oy oranına bağlı olarak da Hazîne yardımı alacak. Bütün bunları, kendi propagandasını kendisi yapmak istiyor. Bunda bence şaşıracak bir durum yok. Daha küçük partilerin, daha az oy alma ihtimâli olan partilerin böyle bir şeye râzı olması daha akla yatkın. Ama zâten bâzı yerlerde ittifak yaptılar. En son 11 il deniyordu, belki artar ya da azalır. 11 seçim bölgesinde bir ittifâk var İYİ Parti ve CHP arasında. Ortak liste meselesini hallettiler. Ama büyük bir çoğunluğunda, geri kalanlarda İYİ Parti kendisi girecek ve bu bence anlaşılır bir şey.

Sinan Güler: “Siz Kemal Bey’in sâhadaki performansını tâkip eden bir gazetecisiniz. Sizce CHP’nin birinci parti olup Kemal Bey’in ilk turda kazanma şansı ne kadardır? Sâhadan aldığınız koku nedir?” Şimdi öncelikle evet, İsmail’le (Saymaz) gidiyoruz genellikle salı günleri. Önce Konya Ereğli’deydik, sonra geçen salı Trabzon’daydık. Eğer bir aksilik olmazsa bu salı da Çanakkale’de olacağız. Sonra Urfa varmış vs.. Bunların hepsini izlemeyi düşünüyoruz. Orada tabiî ki muhâbir arkadaşlarımız var. Ama hani benim, İsmail’in konumunda olacak olan, daha yaşını almış, yazar gibi adlandırılan gazeteciler pek olmuyor. Onu özellikle vurgulamak istiyorum. Onlar genellikle böyle şeyleri uzaktan izlemeyi tercih ediyorlar. Çok kolay bir şey değil, ama çok güzel oluyor. Siz meselâ bana gözlem soruyorsunuz. Televizyonda yapamayacağınız, göremeyeceğiniz şeyleri sâhada görüyorsunuz. Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçileceğini düşünüyorum. Ama CHP’nin birinci olma ihtimâli bence bu seçimde yok. Ama oylarını artırdığı yolunda kamuoyu araştırmalarındaki bulguların ben de gördüğüm kadarıyla tanığıyım. Daha önceki seçimlerini de izlemiştim Kemal Kılıçdaroğlu’nun. Meselâ 2015’te Trabzon’da vardım, izlemiştim Kılıçdaroğlu’nu. Şimdi izlediğimde arada bir fark var. Bu fark olağanüstü büyük bir fark değil. Ama ben bunu şöyle özetliyorum: Eskiden umut vardı, şimdi inanç var. Kazanacaklarına daha çok inanan bir CHP kitlesi gördüm. Gençler de vardı; Trabzon’da da vardı, Konya’da da vardı. Ama daha çok orta yaş ve üstü olduğunu da kabul etmek lâzım. Kadınlar var ciddî sayıda; Trabzon’da da vardı, Konya Ereğli’de de vardı. 

“MHP’nin AKP listelerinden girmesi kırsalda ve İç Anadolu’da sorun oluşturmasa da, büyükşehirlerdeki MHP oylarını İYİ Parti’ye yöneltecektir diye düşünüyorum. Ne dersiniz?” Deniz Baran sormuş. Zâten büyükşehirlerdeki MHP oyu bayağı bir azaldı. Esas gücünü yine İç ve Doğu Anadolu’dan ve belli ölçüde Karadeniz’den alıyor MHP. Büyükşehir olarak belki Akdeniz’de; yani Adana’da, Mersin’de belli bir potansiyeli var. İYİ Parti’ye yönelen yöneldi bence. Artık daha fazla bir yöneliş olur mu emin değilim. Bu Sinan Ateş suikasti nedeniyle belki olabilir. Onun dışında artık böyle bir derdi olduğunu düşünmüyorum. Esas olarak kendi gücünü görmek istiyor olabilir. Bu bizim Kemal Can’ın görüşü, yani benim aklıma gelmemişti. Kemal’in bu önermesinin doğru olabileceğini düşünüyorum. Ama orada tabiî şöyle bir risk var: Kendi gücünü görmek isterken çok düşük bir oy alırsa da bu sefer bunu yaptığına pişman olabilir. Onu da özellikle vurgulamak lâzım. 

“Cumhur İttifâkı Meclis çoğunluğunu alabilir mi sizce?” 18.00’deki yayında bunu tartışıyorum. Sayıca daha fazla milletvekili çıkartabilirler; ama çoğunluğu alacakları kanısında değilim, onu söyleyeyim.

Mehmet Tan: “Deprem dâhil hiç adı duyulmayan Abdüllatif Şener nerede Sayın Çakır?” Abdüllatif Şener’i en son Konya’da gördüm. CHP’nin bütün faaliyetlerine de katılıyor diye biliyorum. 

Old Kingdom: — Evet muazzam bir isim — “Yılların tecrübesine dayanarak açık ve net bir cumhurbaşkanlığı seçimi tahmini yapabilir misiniz? Birinci turda bitecek mi? Kim kazanacak?” Şimdi bunlar tabiî çok zor işler ama, ben bunu dünkü “Adını Koyalım”da da söyledim, burada da tekrarlayabilirim: Kılıçdaroğlu’nun kazanacağını düşünüyorum ve ilk turda kazanma ihtimâlinin de sanılandan daha fazla olduğunu düşünüyorum. İkinci tura kalsa da Erdoğan’ın kazanma ihtimâlinin çok yüksek olduğu kanısında değilim. Bu da yine 18.00’deki yayına bir gönderme olsun.

“Politikacıların çok sık tercih ettiği prompter’dan okuyarak miting yapma yöntemini Kılıçdaroğlu neden kullanmıyor? Kemal Bey bu sebepten hem daha fazla gaf yapıyor hem de mitingin coşkusu sönük kalıyor.” Bilemiyorum. Aklıma da gelmedi hiç yakın çevresine bunu sormak. Eğer Çanakkale’ye gidersem soracağım, söz. Danışmanlarına sorarım ve ondan sonra da bir yayında cevâbını veririm.

Veysel Abaoğlu: “Hep ama hep, Mihri Belli’nin sözü aklıma gelir. Der ki: ‘Gelin dostlar berâber yürüyelim. Yürürken konuşur tartışırız.’ Sizce bu kadar emek boşa gidecek mi?” Kimin emeğinden bahsediyorsunuz, Emek ve Özgürlük’ün mü yoksa Millet İttifâkı’nın mı? Tam anlamadım; ama Mihri Belli dediğinize göre herhalde Emek ve Özgürlük İttifâkı’nı kastediyorsunuz. Bunu diyorsunuz, ama Mihri Belli de Türkiye’de zamânında küçük bir sol fraksiyonun lideriydi. Yani o da solu zamânında birleştirebilmiş birisi değildi. Solun böyle bir hastalığı var, hâlâ sürüyor. Belki bizden sonraki kuşaklarda değişir, bilemiyorum. 

Abdullah Sağlam: “Görünen o ki hiçbir ittifak anayasayı değiştirecek çoğunlukta olmayacak. Bu durum Altılı Masa’nın en önemli hedefinin gerçekleşmeyecek olması demek değil mi?” Abdullah Bey, bu söylediğiniz doğru gözüküyor; yani Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem diyorsunuz. Ama benim uzun zamandır dile getirdiğim bir varsayımım var. Öngörü demeyeyim, spekülatif bir şey çünkü. Eğer bu seçimi kaybederse, Erdoğan –ki kaybedecek, öyle gözüküyor–, Başkanlık Sistemi yerine Parlamenter Sistem’e geçilmesini tercih edebilir ve önümüzdeki dönemde pekâlâ AKP de Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçiş için onay verebilir. Zîra düşünün: Bugün seçim yapılıyor, AKP hâlâ birinci parti gözüküyor, ama Erdoğan %50+1 oyu alıp cumhurbaşkanı seçilemeyecek gibi gözüküyor. Eski sistem olsaydı ne olacaktı? Semboliğe yakın bir cumhurbaşkanı olacaktı. Bugünkü rakamlara bakarsak AKP birinci parti çıkacaktı ve o cumhurbaşkanı Erdoğan’ı başbakan olarak görevlendirecekti. Koalisyon kurması gerekecekti. Koalisyon görüşmelerini o yapacaktı ve başarırsa hükûmeti kuracaktı. Ama şimdi 50+1’i alamadığı için hiçbir şey elde edemiyor. Meclis’te çoğunluğu yakalasa bile iktidârın parçası olamıyor. Dolayısıyla Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e dönmeyi pekâlâ isteyebilir.

Burak Özcan: “CHP içindeki gazetecilerin birbirleri hakkındaki suçlamaları için düşünceniz neler?” Kimleri kastettiğinizi anlıyorum. Bunlar hep zâten böyledirler. Onun için çok da fazla önemsemiyorum. O gazetecilikle bizim yaptığımız gazetecilik arasında çok büyük bir fark olduğunu da görmenizi ricâ edeceğim. Biz her şeyi ortada, şeffaf bir yapı olarak sâhada gazetecilik yapıyoruz. Emek vererek yapıyoruz. Dolayısıyla sizin söylediklerinizde bambaşka bir olay söz konusu. 

Yüksel Şahin: “Erdoğan seçimi alırsa ne yapacaksınız?” Ne mi yapacağım? Gazeteciliği sürdürür müyüm, nasıl sürdürürüm bilmiyorum. Daha zor olacak herhalde. Bakın, deminden beri sol muhabbeti yapılıyor. Ben 14 yaşımdan beri Allah’a çok şükür solcu birisiyim. Çok zorluklar yaşadık. Ben yaşadım, arkadaşlarım yaşadı, birlikte yaşadık. Ne bâdireler atlattık. Dolayısıyla en zor şartlar altında bile doğru bildiğimizi yapmaya devam etmeye çalışırız. Dolayısıyla ne biliyorsam onu yaparım. Ama Erdoğan’ın seçimi alacağını da sanmıyorum. Alırsa âmennâ, bakarız. Daha ağır olur bizim için şartlar, daha zor olur; ama gazeteciliği bağımsız bir şekilde yapmak kaydıyla yapmaya çalışacağız. Söyleyebileceğim budur. 

“CHP birinci parti çıkabilir mi seçimlerden?” Demin cevap verdim Kadir Bey. Sanmıyorum.

“CHP bu ittifakla kaç puan oy alabilir?” Son araştırmalarda %25’in üzerine çıktığı söyleniyordu. Bu partilerden de gelecek oylarla %30’a daha bir yakınlaşır sanki. Öyle söyleyebiliriz. 

Doruk Samuray: “Şu hâliyle CHP İYİ Parti’yle, TİP de Yeşil Sol Parti’yle mi yarışacak? Muhâlefet kendisini daha ne kadar zorlayabilir?” demiş. Bu yarışın esas olarak muhâlefetle iktidâr arasında olduğunu düşünüyorum. Ama tabiî ki ortak liste çıkarmamanın getirdiği birtakım külfetler olacak. Bunları üstlenenler var, üstleniyorlar. Bunun sonucuna da herhalde hazırdırlar. 

Feyyaz Kaplan: “Kişi olarak değil; reaksiyon alma olarak İnce süreciyle Kemal Bey’in süreci arasında sâhada çok ciddî bir farklılık görüyor musunuz?” 2018 seçim kampanyasını kastediyorsunuz Muharrem İnce’nin. Şunu söyleyeyim: Benim Muharrem İnce hakkında o târihte, Muharrem İnce’nin seçimi ikinci tura bırakmasının imkânsız olduğunu dile getirmemin kıvılcımı, Muharrem İnce’nin yine bir Trabzon mitinginde olmuştu. Onun dönüşünde bu konuda bayağı şeyleri açık açık söyledim. Bir tuzağa düşmekte olduğunu söyledim. Orada zâten belli oluyor. Sâhada gerçek bir olayı yerinde gördüğünüz zaman daha net görüyorsunuz birtakım şeyleri. Çok kötü bir havaydı, yağmurluydu vs.. Çok kısa bir miting oldu; ama bütün bunlara rağmen ben o arada göreceğimi gördüm. Ne gördüm? Muharrem İnce’nin Erdoğan’ı yenmesinin, hattâ zorlamasının imkânsız olduğunu gördüm. Aynı Trabzon’da, aynı meydanda, Kemal Kılıçdaroğlu’nu izledim. Hava günlük güneşlikti vs.. Eyvallah. Daha uzun sürdü, o da tamam. Ama bambaşka bir olay gördüm. Ötekisinde “Ya tutarsa” vardı, şimdikinde “Bu iş oldu sanki” düşüncesi daha baskındı. Bunun ne kadarını Kılıçdaroğlu sağlıyor, ne kadarını tabanın kendisi veriyor ayrı bir tartışma konusu. Ama bugün tabanın, yani muhâlif seçmenin iktidâra daha yakın olduğunu düşünüyorum. Kendileri yürüyorlar iktidâra. Yani Kılıçdaroğlu bir aracı. Ama Muharrem İnce’de, hani bir slogan var ya? “Bizi şuraya götür” diye. Öyle bir tezâhürât var. Yani “Muharrem İnce bizi iktidâra götür” diye bir beklenti vardı, götüremedi. Ama burada kendisi giden, iktidâra doğru yürüyen ve bu arada da Kılıçdaroğlu’nu sürükleyen bir kitle gördüğümü söyleyebilirim. Yine söylüyorum: Trabzon olayı çok olağanüstü büyük bir miting değildi, ama buna rağmen böyle gördüm.

Ertuğrul Doğan: “İYİ Parti’nin oy oranı nedir size göre? 10 puanın üzerinde mi?” Normal şartlarda öyleydi. Yani 5 yıl önce aldığı %10 civârındaki oyu aşıyor gözüküyordu. Ama 3 Mart’tan sonra bayağı bir azaldı. Hattâ 2018’in de gerisine düştüğünü saptadı bâzı araştırmacılar. %10’un üzerine çıkacağını düşünüyorum. Ama o bir zamanlardaki yükselişini yakalaması bu kadar kısa süre içerisinde çok mümkün gözükmüyor bana. Tabiî yine bir süre var. O süre içerisinde bir şeyler yaparak bunu değiştirebilirler. Ama %10 civârında bir oy alacakları kesin. 

Türker Çelik: “Seçimden önce Ahmet Şık’ı konuk alacak mısınız?” Bunu daha önceki yayınlarda da arkadaşlar sordu. Almak istiyorum; ama Ahmet konuşmak istemiyor. Bütün bu meseleler, tartışmalar nedeniyle İşçi Partisi pek konuşmama kararı almış anladığım kadarıyla. Ama Erkan Baş, görüyorum bir yerlerde konuşuyor. Ahmet Şık’la herhalde olaylar iyice netleştikten sonra, özellikle de milletvekili listeleri belli olduktan sonra yaparız. Eğer o isterse yaparız.

“Eğer 4 parti CHP listesinden aday gösterilecekse, bakanlık dağılımında kendi güçlerini nasıl ortaya koyacaklar?” Koymayacaklar. Artık oylarına bakmayacağız. Nasıl her birine 5’er milletvekilliği deniyorsa, muhtemelen bakanlıklarda da her birine birer bakanlık olur diye tahmin ediyorum. Bu tamâmen benim tahminim. Onun ötesinde ölçme imkânı olmayacak.

“Sermâyenin ittifaklara bakışını yorumlar mısınız? Millet İttifâkı’nın ekonomi ve üretim vizyonunu paylaşıyor mu? Bugünkü kolay rant yerine neden zorlu bir süreci tercih etsin?” Herkesi tâkip ediyorlar, herkesle temastalar. Kim kazanırsa onunla çalışmaya hazırlar, öyle söyleyeyim. Ama tercihlerinin muhâlefet olduğu kanısındayım. Elimde bir bulgu yok, ama birtakım şeyler duyuyorum. Odalar Birliği’nin de TÜSİAD’ın da bir şekilde muhâlefetin önerilerine –birtakım soru işâretleri olmakla berâber– çok da karşı durmadıkları yolunda birtakım bilgilere sâhibim. Ama tabiî hiçbir şekilde açıkça tavır almayacaklardır seçim öncesinde. Seçimden sonra da kim gelirse onunla çalışmaya hazır olacaklardır.

“Muharrem İnce’ye 5 milletvekili teklifi hakkında ne düşünüyorsunuz? Masa’daki kalan 4 partinin alacağı milletvekili sayısına göre kabul edilmesi zor bir teklif değil mi?“ — Kerimcan Uzun sormuş. Evet, yani diğerlerine 5 veriliyorsa Muharrem İnce’ye 5 milletvekili önerilmesi biraz ayıp olmuş. Evet, onu öyle söylemek lâzım. Ama bir teklif de gitmiş. Sonuçta pazarlık edilseydi artabilirdi, bilemiyorum. Ama bugünkü kamuoyu araştırmalarına göre bakıldığında, diğerlerine kıyasla çok iyi bir durumda olduğu ortada Muharrem İnce’nin ve partisinin. Dolayısıyla diğerlerine 5 milletvekili verilirken ona da 5 önerilmesi çok mantıklı değil — eğer diğerlerine hakîkaten 5 milletvekili veriliyorsa. Ama artık olmamış bir hikâye zâten. Onun için çok da fazla uzatmamak lâzım. 

“Sizi her gördüğümde Fehmi Koru’ya benzetiyorum.” Ne alâkası var? Şimdi ekranda kendime bakıyorum, benzeyen bir şey göremiyorum. Neyse. İlk defa duyuyorum yani.

Selahattin Tuncay: “Millet seçimi bekliyor, ama iki turlu seçimi de istemez. Bence bu iş ilk turda biter.” Evet, bitebilir.

“3 çocuk ve eşim TİP’e oy vereceklerdi. Hepimiz vazgeçtik.” Bir lâf etmiş izleyicimiz, onu burada okumayayım — biraz hakaretâmiz, öyle diyelim. Evet, olabilir. Vazgeçenler vardır herhalde. Ama vazgeçmeyenler de olacağına eminim. 

“Ekrem İmamoğlu’nun performansını nasıl değerlendiriyorsunuz? Kendisi artık Kılıçdaroğlu’ndan sonra CHP Genel Başkanı diyebilir miyiz?” Burak Özcan sormuş. Diyemeyiz, çünkü öncelikle cumhurbaşkanı yardımcısı olacak eğer Kılıçdaroğlu seçilirse. Ama sonra önü açık olacak, orası muhakkak. Şu hâliyle bakıldığı zaman, sürekli bir yerlerde, ya Kılıçdaroğlu’yla berâber ya Meral Akşener’le berâber. Onlar olmadığı zaman da kendi başına. Meselâ dün Isparta ve Burdur’daydı. Daha önce Edirne ve Kırklareli’ndeydi. Karadeniz’i gezeceği söyleniyor vs.. Bayağı bir emek veriyor. Trabzon’da öyle yorumlamıştım ben; tam anlamıyla Kılıçdaroğlu’nun kampanyasına angaje olmuş durumda. Yani böyle ucundan tutmuyor. Bayağı heyecanlı bir şekilde uğraşıyor. 

“Hazîne, Dışişleri, Mâliye ve Millî Eğitim bakanlıkları için tahmininiz, duyumunuz var mı?” Yok. Bu erken şu anda. Bunları şu anda konuşmak lâzım değil. Yani konuşulacak pek bir şey yok.

Natsu Kau: “TİP bir doktrin partisi değil. Nereden geldiğiyle ilgilenmiyor. Anlamsız tartışmalara girmiyor. Bu yüzden kitleselleşecek” demiş izleyicimiz. Olabilir. 

“Kılıçdaroğlu’nun Kürt sorununu, ‘Terörü bitireceğim’ şeklinde tanımlaması Kürt seçmende oy verme durumunu nasıl etkiler?” Bu söylediğinizi nerede nasıl söyledi bilmiyorum. Ama artık HDP seçmeninin Kılıçdaroğlu’na oy vereceği kesin. Onu artık tartışacak bir durum olduğunu sanmıyorum. 

“Millet İttifâkı adına 2018’le şu andaki süreç arasında reaksiyon alma olarak nasıl bir farklılaşma var?” Bir kere sayıca daha fazlalar. AKP’den kopmuş partiler var ve o târihte, 2018’de iktidâra gelmek hayâlimsi bir şeydi. Şimdi çok daha realist bir şey oldu. Aradaki en önemli fark bu. 

“Lale Orta’nın Galatasaray’la sorunu ne abi?” Benim tuttuğum takım belli, ama hiçbir zaman bu tartışmalara girmem, girmeyeceğim. Kusura bakmayın. Söyleyecek çok şey var; ama susma hakkımı kullanıyorum. 

Çağla Yeşimoğlu: “Sizin kadar umutlu değilim, ama muhâlefet kazanırsa Meral Hanım’ın Kürt siyâsal hareketine tavrı değişir mi sizce?” Bakın, ben umutlu filan değilim. Yani benim anlattıklarımı bir umut üzerinden değerlendirmeyin. Bir gazeteci olarak söylüyorum. Onun dışında, muhâlefet kazanırsa Meral Hanım’ın bakışı değişir mi? Tabiî HDP ile birçok şeyi berâber yapmak zorunda kalacaklar — özellikle Meclis’te. O anlamda birtakım şeyler karşılıklı olarak değişecektir.

“Ufukta azınlık hükûmeti mi görünüyor?” Selahattin Tuncer. Böyle bir şey yok. Cumhurbaşkanı seçilince hükümeti kuruyor. Azınlık hükûmeti diye bir şey olmaz. En fazla şu olur: Cumhurbaşkanı Kılıçdaroğlu olup da Meclis’te Cumhur İttifâkı’nın çoğunluğu oluşturması olur. Buna da “kohabitasyon” deniyor, Fransa’da yaşanmıştı ilk. “Aynı anda oturma, iktidar paylaşımı” anlamında. Ama kohabitasyonlarda genellikle sistem eğer başkanlık ya da yarı başkanlıksa, başkanın olduğu taraf lehine işler. Dolayısıyla bizde de çok güçlü bir Başkanlık Sistemi olduğu için –Erdoğan sâyesinde–, Meclis’te çoğunluğu yakalasa bile Cumhur İttifâkı Kılıçdaroğlu seçilirse çok da etkili olamayacaklardır. 

“Sosyalist kesimle HDP’nin arası açılacak mı Ruşen Bey?” Yok, çünkü olay sâdece TİP’ten ibâret değil. Zâten bir şekilde herkes râzı olmuş durumda. Bir tatsızlık olduğu muhakkak; ama ara açılması değil. Başka sol gruplar da var zâten ittifâkın içerisinde.

“DEVA neden oylarını artıramıyor? Çok mu demokrat olduğu için?” Yok, öyle bir şey yok. Siyâset yapmakla ilgili bir şey bu. Oy artırmak böyle, şunları şunları söylersem oyum artar diye bir şey değil; siyâseti becerebilmekle ilgili bir şey. Eğer siyâsette hedef oy artırmaksa, “Şunlar şöyle oy veriyor, bunlar böyle oy veriyor” deyip seçmeni suçlamak çok gerçekçi değil. 

“CHP Temmuz kurultayında olası Kaftancıoğlu ve İmamoğlu yarışı görür müyüz?” Görmeyiz. Çünkü İmamoğlu cumhurbaşkanı yardımcısı olacak ve CHP başkanlığına tâlip olmayacak. Zâten Kemal Kılıçdaroğlu da CHP başkanlığını Parlamenter Sistem’e geçene kadar bırakmayacağını söyledi. Onu hatırlatırım. 

“AKP muhâlefette kalırsa parti olarak nasıl bir süreç yaşar? ANAP olma ihtimâli ne kadar?” Alınacak oyların önemli olduğunu ve yeni iktidârın ilk dönemde nasıl bir performans göstereceğini beklemek lâzım. Eğer AKP bâriz bir yenilgi yaşarsa, meselâ cumhurbaşkanlığını ilk turda kaybederse ve Parlamento’da da daha fazla milletvekili kazanamazsa, bir kere çok büyük bir yıkım olur. Ardından iktidâra gelen yeni kesim, yeni grup, ittifak eğer eline yüzüne bulaştırmazsa, en azından ilk birkaç ayı, o zaman AKP’de ciddî bir çözülme olur. Ama onların hesâbı büyük ölçüde, kaybetseler bile iktidârın yürümeyeceği beklentisiyle sıranın tekrar kendilerine geleceği üzerine olacaktır. Onun için ilk aylar çok önemli olacak. 

Cihat Özsöz: “6284 gerçekten Yeniden Refah Partisi’nin gündemi mi, yoksa AKP o parti aracılığıyla böyle gündem mi oluşturuyor?” Yok, onların gündemi. AKP’nin böyle bir gündemi yoktu. Ama Fatih Erbakan ve HÜDA PAR, AKP ve Erdoğan’a böyle bir gündem hediye etti.

“Yeni bir anayasa ihtimâlinde, muhâlefetin kazanması hâlinde Kürt kimliğinin tanınması olasılığı nedir?” Feyyaz Kaplan söylemiş. Öyle bir ihtimâl olduğunu düşünmüyorum. 

“DEVA kendi listesinden girmeli. Demokrat Parti’yle aynı seviyeye indirgenmemeli. Gördüğüm birçok AKP’li ‘DEVA’ya vereceğim’ dedi. Ama CHP listesinden girerse asla oyları sandığa taşıyamaz” — Fatih Dinler bunu söylemiş. Olabilir. Bütün bunların hepsi ihtimal dâhilinde. Ama öteki türlü de, kendi adıyla girmesi durumunda elde edeceği sonuç da herhalde çok parlak değildi ki böyle bir şey yapıldı. 

Evet, yavaş yavaş toparlayalım. Çok soru var, çok yorum var. Ama bir yerde bitirmek lâzım.

Halk TV veya Tele1’e neden çıkmıyorsun?” Ben Medyascope dışında bir yere prensip olarak çıkmıyorum. Halk TV’ye bir iki istisnâ yaptım. Birisi, Ayşenur Abla’ya yaptım. O benim gazetecilik hayâtımdaki ilk şefimdir, çok severim. Bir de İsmail Saymaz’a yaptım geçen. O da şu yüzden: O bizim bir yayınımıza çıktı, karşılığında bunu istedi ve ben o iki yayında da cezâevinde Medyascope izleme imkânı olmayan tanıdıklarıma selâm yollamak için yaptım. Tekrar selâm yollama ihtiyâcı duyarsam Halk TV’de bir yere çıkarım. Ama Tele1’e çıkmam, kusura bakmasınlar. Zâten Tele1 de beni çağırmaz. Orada şunu söylemek lâzım: Ayrılar ayrı yerde, aynılar aynı yerde. Halk TV, eyvallah, bir yere kadar; ama Tele1 olmaz yani.

Evet, 18.00’deki yayına da bekleriz efendim. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.