Ruşen Çakır yorumladı: Ümit Özdağ ne getirir, ne götürür?

Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı ve Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na seçimin ikinci turunda desteğini açıkladı. Özdağ ve Kılıçdaroğlu arasında bir protokol imzalandı. Kılıçdaroğlu daha sonra ülkücülerle bir araya geldi.

Gökçe Çiçek Kösedağı’nın sunduğu “Güne Bakış”a konuk olan Ruşen Çakır, tüm boyutlarıyla Ümit Özdağ’ın Kılıçdaroğlu’na desteğini değerlendirdi.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir


Gökçe Çiçek Kösedağı: Kemal Kılıçdaroğlu ülkücü hareketin önde gelen isimleriyle bir araya geldi. Aslında bir süredir bu isimler Kemal Kılıçdaroğlu’na desteğini açıklamıştı. İlk tur öncesinde de birkaç kişi böyle bireysel açıklamalar yaptı. Etkili oluyor mu sence, ne dersin?

Ruşen Çakır: Şimdi burada ilginç olan bir husus, bu seçimin kaderini Kürtler belirleyecek derken, birden ülkücüler belirler oldu. Özellikle Sinan Oğan’ın aday olup %5’in üzerinde oy alması ve ikinci tura bıraktırmasıyla berâber bu olay çok daha fazla gündeme geldi. Önceden Kılıçdaroğlu’na destek vereceğini söyleyen ülkücüler vardı; ama önemli bir kısmı, MHP’de de olmayan –tabiî MHP’deki ülkücüler ayrı– MHP’de olmayan ülkücülerin önemli bir kısmı da Sinan Oğan’a bir bağımsız aday olarak, yani ayrı bir aday olarak destek vermişti. Şimdi Sinan Oğan’ın seçimi ikinci tura bıraktırmasının ardından ne yapacakları bekleniyordu. Genel beklenti, tarafsız kalıp seçmenleri serbest bırakmaları, o seçmenin de büyük bir kısmının gitmeyeceği varsayılıyordu. Ama Sinan Oğan açık bir şekilde Cumhur İttifâkı’ndan, Erdoğan’dan yana tavır alınca işler değişti. Ve bunun üzerine Kılıçdaroğlu’na destek veren ülkücüler daha fazla öne çıkıp birtakım faaliyetlere girişmeye başladılar. Meselâ bu toplantının düzenlenmesinde Alaattin Aldemir var. Alaattin Aldemir eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı. Ama o çoktandır zâten CHP üyesi. Ama burada meselâ yakın bir zamâna kadar herhangi bir partiye angaje olmamış Azmi Karamahmutoğlu da Kılıçdaroğlu’na destek verdi. Buraya gelenlerin de önemli bir kısmı Kılıçdaroğlu’na tam angaje olan kişiler değillerdi. Ama ülkücülerin bir kesiminde çok güçlü bir Erdoğan karşıtlığı var. Erdoğan karşıtı olan, İYİ Parti’ye yakın olanlar var. İYİ Parti’ye yakın olmakla berâber tam angaje olmayanlar var. İşte bu toplantı onları toparlamak için olan bir toplantı. Tabiî bu toplantının hemen öncesinde Ümit Özdağ’ın Zafer Partisi’nin de Kılıçdaroğlu’na destek açıklaması, zâten olayı bambaşka bir yere taşıdı. Yani Ümit Özdağ da ülkücü hareketten gelen bir isim. Ülkücü hareketten çıkmış son partinin genel başkanı. O önce bir açıklama yaptı, sonra bu toplantı geldi ve burada görüyoruz ki ülkücü hareketin içerisinde Kılıçdaroğlu’na oy vermeye niyetli, ona destek veren hatırı sayılır bir kesim var.

Gökçe Çiçek Kösedağı: Bir de bu acaba şunu etkiler mi: Şimdi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim propagandası, seçim stratejisi genelde Millet İttifâkı’nı terörle ilişkilendirmek üzerine kurulu oldu, işte videolar vs.. Bu onu kırmaya yetiyor mu sence?

Ruşen Çakır: Kesinlikle etkiler. Bunu normal şartlarda Meral Akşener’in etkilemiş olması lâzımdı; ama yeterli olmadı. Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan da bu konuda çok etkili olamadılar. Mansur Yavaş bayağı bir uğraştı mitinglerde. Özellikle bu tür terör iddialarını bertaraf etmeye çalıştı; ama kampanyanın tamâmı Kılıçdaroğlu’nun o kalp işareti üzerinden ve pozitif kampanya olduğu için bunların hepsi geride kaldı. Şimdi bu turda çok net bir şekilde terör üzerinden yürüdü; zâten montaj kaset meselesi de Erdoğan tarafından îtiraf edilince işin rengi değişti. Şimdi ülkücülerin bu aktif katılımı, özellikle Ümit Özdağ’ın açık bir şekilde destek vermesi, o terör meselesini çok da önemli kılmayacak. Ama bu demek değildir ki ilk turda Erdoğan’a terör nedeniyle oy vermiş olup da ikinci turda, “Ya, aslında öyle değilmiş” diye vazgeçen çok insan çıkmayabilir. Ama birkaç gün kala da olsa, Kılıçdaroğlu’nu terör üzerinden, PKK üzerinden sıkıştırma imkânını ellerinden almış oldular.

Gökçe Çiçek Kösedağı: Peki, gelelim Özdağ’ın kararına. Bu soruyu Sinan Oğan’da da sormuştum; sence ne getirir ne götürür?

Ruşen Çakır: Yani şöyle söyleyeyim: Sinan Oğan’ın Erdoğan’a tabiî ki bir getirisi olur. Ama Sinan Oğan geldi diye Erdoğan’a oy vermekten vazgeçecek kimse olmaz. Yani ne kadar bir şey getirir bilmiyoruz, ama pek bir şey götürmez. Bu buraya geldiğine göre ben buraya oy vermem diyen olmaz. Ama Ümit Özdağ’da böyle bir risk var. O riskler özellikle protokolün 4. maddesindeki kayyum maddesi. Bunun daha ilk andan îtibâren bir rahatsızlık yarattığı belli. HDP ve Yeşil Sol Parti’nin yaptığı açıklamada da –biraz önce burada da okudunuz– çok dikkatli davranılmış. Yani maddeden rahatsız olunduğu söylenmiş; ama net bir şekilde tavır alınmamış. Tavır alacaklarını sanmıyorum. Yani Yeşil Sol Parti, HDP’nin 2-3 gün kala Kılıçdaroğlu’na bu protokol maddesi nedeniyle oy vermekten vazgeçeceğini sanmıyorum. Vazgeçip ne yapacaklar? Çünkü Meclis’te de belli bir çoğunluğu yakalayamadılar. Yani kilit parti değiller. Öyle umuyorlardı; değiller. Şu hâliyle onların da siyâsî gelecekleri açısından Kılıçdaroğlu’nun seçilmesinden başka bir seçenek yok. Dolayısıyla böyle açıkça “Oy vermiyoruz” diyeceklerini sanmıyorum. Ama Ümit Özdağ geldiği için, Kürt seçmenden birileri ya da sığınmacılık meselesinde hassas olan insanların bâzıları oy vermeyebilir. Ama oy verecek olanların sayısının daha fazla olacağını düşünüyorum. Bir kere şöyle söyleyeyim: Kendisi, partisi %2’nin üzerinde oy aldı. Sinan Oğan %5’in üzerinde oy aldı. Bu demektir ki Sinan Oğan’a verilen oyların hepsi Zafer Partisi oyu değil. Ama Zafer Partisi’nin oyunun da bir değeri var: %2. Bunları taşır mı? Yani Zafer Partisi’ne oy vermiş olanları taşır mı? Büyük ölçüde taşıyacağa benziyor. Onun dışında da Zafer Partisi’ne oy vermeyip Sinan Oğan’a oy vermiş olanların bir kısmını da taşıyacaktır. Bâzı oy kullanmamış insanları da, özellikle sığınmacılık konusunda rahatsız olan birtakım seçmeni de sandığa getirebilir. Sonuç olarak bu yapılan hamle riskli gözükmekle birlikte… apar topar yapılan… Üzerinde kaç gündür uğraşıyorlar değil mi? Sonuçta Kılıçdaroğlu bunu yapmak zorunda kaldı ve buradan bir şey elde edecek. Ama bu elde ettiği şey onun seçilmesine yeter mi o ayrı bir konu. Ama Ümit Özdağ’la yapılan anlaşmanın getirisi kesinlikle götürüsünden çok daha fazla olacaktır. Ve belli bir miktarda birkaç puanı eklemesine herhalde yardımcı olacaktır. Tereddütlü insanların, özellikle tereddütten kastım, daha milliyetçi hareket ruh hâliyle hareket eden ya da sığınmacılık meselesini çok önemseyen kişiler için bir câzibe merkezi. Zâten Ümit Özdağ daha gelmeden, ilk günden sığınmacılık meselesini dile getirdiler. O %5’in üzerindeki oyu almak için daha ilk günden bunu dile getirdiler. Şimdi de kendilerini çok ciddî bir şekilde bağladılar; “bir yıl içerisinde” diyerek. Bu başlı başına çok iddialı bir çıkış. Bunun bir getirisi olur. Sonuçta buradaki protokoldekiler ne derece hayâta geçer iktidâra gelirse tabiî? Geçer geçmez, o ayrı bir tartışma konusu; ama şu anda Kılıçdaroğlu’nun ne yapıp ne edip bu seçimi kazanması lâzım ve bu seçimi kazanabilmek için de en kestirme yollardan birisi, tek başına yetmese de Ümit Özdağ ve onun temsil ettiği kesimleri yanına çekmek.

Gökçe Çiçek Kösedağı: Aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan bunu seçimden, ilk turdan önce yaptı. Yani az çok demeden birçok ismi Cumhur İttifâkı bünyesine kattı.

Ruşen Çakır: Oraya gidenlerin büyük bir kısmı… meselâ Sinan Oğan oraya gitti, Sinan Oğan’ın sığınmacılık konusunda Erdoğan’a politika dayatabileceğini düşünüyor musun? Yok. Yani Erdoğan zâten böyle bir şey söylemedi. “Biz de yolluyoruz” diyor; ama böyle bir 1 yıl içerisinde yollamak falan gibi kendini bağlayan… “Hudut namusudur” falan, böyle çok büyük Jön Türk çıkışları yapan bir durumu yok. Onu alacak, işte, Âfet Bakanlığı’nı istemişti, Âfet Bakanlığı kuracak falan. Ama Kılıçdaroğlu’nun kendini bağladığı gibi bir bağlama olmuyor, öyle gözüküyor. 

Gökçe Çiçek Kösedağı: Bir de ben ilk tur öncesi yaptığı ittifaklardan da bahsediyorum aslında. Meselâ HÜDA PAR, değil mi? Konuştuk yani.

Ruşen Çakır: HÜDA PAR’a da ne verecek?

Gökçe Çiçek Kösedağı: Ne kadar etkisi var? “Yeniden Refah’ın ne kadar etkisi var ki?” dedik. Bir sürü isimle görüştü Erdoğan. Yani bir oy bir oydur diyerek az çok demeden çok isimle görüştü.

Ruşen Çakır: Onların katılmasının tabiî ki bir anlamı var ve onlar sâyesinde bu oyu aldı, onu biliyoruz. Ama meselâ onların hepsinin toplamının bir Ümit Özdağ’ın muhtemel bir iktidardaki ağırlığı kadar olması mümkün değil. Çünkü onların söylediği şeylerin belli bir alıcısı var, ama belli bir alıcısı var. Ama Ümit Özdağ’ın söylediği olaylar çok daha geniş kitlelere hitap eden konular; sığınmacılık meselesi meselâ, siyâsetler üstü bir şeye dönüştü. Öteki cenahta, meselâ diyelim ki Yeniden Refah ve HÜDA PAR’ın kadın meselesinde söylediklerini ana akım reddediyor. Ama Ümit Özdağ’ın sığınmacılar hakkında söyledikleri ana akımda da çok geniş bir şekilde ilgi topluyor. 

Gökçe Çiçek Kösedağı: Yani Yeniden Refah ve HÜDA PAR biraz sembolik kalıyor, ama Ümit Özdağ’ın Millet İttifâkı’ndaki durumu daha etkili ve icrâcı olacak herhalde. 

Ruşen Çakır: Yani eğer iktidâra gelirse tabiî, şu anda iktidâr olmadan bunu… Yani seçimde bitecek olan bir buluşma. Ama iktidâra gelecek olursa büyük bir ihtimalle Gelecek ve DEVA’dan daha etkili olacak. Şimdi şöyle bir şey var, çok ilginç bir olay:Kılıçdaroğlu kazanırsa Ümit Özdağ çok rahat bir şekilde “Benim sâyemde” diyebilecek. Ama Gelecek ve DEVA bunu diyemeyecek meselâ.

Gökçe Çiçek Kösedağı: Evet, çok net oldu. Anlaşıldı. Peki, son soru. Şimdi şöyle yorumlar da yapıldı: “Sinan Oğan, Erdoğan’ı destekledi; Ümit Özdağ Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekledi. İşte, bu bir danışıklı dövüş aslında, paylaşıldı iktidar” gibi bir yorum da yapıldı. Katılır mısın? Ne dersin?

Ruşen Çakır: Yani danışıklı dövüş yaptıklarını sanmam. Ama demin söylediğim cümleden devam edeyim. Eğer Kılıçdaroğlu kazanırsa, Ümit Özdağ diyecek ki: “Benim sâyemde kazandı”. Eğer Erdoğan kazanırsa da, Sinan Oğan “Benim sâyemde” demese bile, “Benim katkımla kazandı”. Çünkü Erdoğan % 50+1’i alamamıştı. Yani iki tarafın da şu anda gittikleri yerde, kazanması hâlinde, elleri güçlü olacak. Ama tabiî ki Ümit Özdağ’ın gücü çok daha yüksek olacak. Danışıklı dövüş yaptıklarını düşünmüyorum, çok hızlı söylenen bir şey. Yani birbirlerini incitmeden hareket ediyorlar, bunu gördük. Ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Eğer Zafer Partisi olmasaydı, Sinan Oğan o imzâları toplayamazdı. O bir kere kesin. Yani onun oyunun Zafer Parti’sinden fazla olmasının tabiî ki bir anlamı var. Ama Zafer Partisi olmasa, Ümit Özdağ, Ata İttifâkı denen o yapı, ama esas olarak Zafer Partisi olmasa o imzâlar toplanamazdı ve % 5 üstü oy almakta bayağı zorlanırdı — bunu kabul etmek lâzım. Ama bir diğer husus da, meselâ Ümit Özdağ kendisi aday olsaydı, partisinden bu kadar fazla oy alabilir miydi? Dolayısıyla ikisinin de bu olayda, bu serüvende ayrı ayrı önemi var. Ama esas etkili olanın Zafer Partisi ve Ümit Özdağ olduğunu kabul etmek lâzım. Dolayısıyla onun yaptığı tercihin o %5’ten fazla oyu, yani daha fazlasını etkileyebileceğini söylemek lâzım. Ama şunu da özellikle vurgulamak gerek: Sinan Oğan, “Erdoğan” dedi; Ümit Özdağ, “Kılıçdaroğlu” dedi; ama %5’in üzerindeki seçmenin bir kısmı bu ikisinin de tavrına riâyet etmeyip sandığa gitmeyebilir. Onu da hiç yabana atmamak lâzım.

Gökçe Çiçek Kösedağı: Son soru demiştim, ama çok fazla izleyicimiz var. Senin konuk olmanın etkisi var bunda tabiî. İzleyici sayımız her zaman artıyor sen konuk olduğunda. O yüzden bırakmayayım seni, bir soru daha sorayım. “Getirisi götürüsünden fazla olur” dedin. Burada götürü kısmı, Kürt seçmenin ne yapacağında kilitleniyor galiba. HDP ve Yeşil Sol Parti tavrını yarın açıklayacak. Şimdi diyelim ki Kılıçdaroğlu’nu desteklemeye kerhen de olsa devam edecek Yeşil Sol Parti ve HDP. Yine de fire verir mi sence Kürt seçmen?

Ruşen Çakır: Tabiî. Çünkü çok bilinçli bir seçmen söz konusu. Parti ne derse desin, o fire olacaktır. Esas Selahattin Demirtaş’ın ne diyeceğini beklemek lâzım. İstanbul seçimlerinde “Bağrımıza taş basıp…” demişti. Yeni bir “bağrımıza taş basıp…” olayı yaşayabiliriz. Yani Demirtaş gibi birisinin protokoldeki o maddeyi görmezden gelmesi söz konusu olamaz. Ama o kadar çok angaje oldu ki Kılıçdaroğlu’na, bu nedenle de, “Oy vermeyelim. Yanlış yapmışız” diyeceğini sanmıyorum. Çok zor bir durumdalar, orası muhakkak. Ama esas zor durumda olan Kılıçdaroğlu. Yani belli ki o madde girmeseydi Ümit Özdağ o desteği vermeyecekti. Anlaşılan en büyük pazarlık orada doğmuş. Diğerlerinin hepsi zâten çok kolay hususlar. Dolayısıyla herkesin işi çok zor. Ümit Özdağ’ın eli rahat. O kabul ettirdi. Şimdi Kılıçdaroğlu bunu elde etti, bakalım ne sonuç alacak. HDP ve Yeşil Sol Parti’nin ve tabiî ki Selahattin Demirtaş’ın ne söyleyeceğini beklemek lâzım. Ama dediğim gibi, “Kılıçdaroğlu’na oy vermekten vazgeçiyoruz” diyeceklerini sanmıyorum. Yani o zaman çok net bir şekilde denecek ki, “İşte, Kürtler çekildi, Erdoğan kazandı”ya gelir iş — onu yapmayacaklardır. Biraz gevşek davranabilirler; ama tekrar söylüyorum, bu seçim onların da kaderini çok doğrudan etkileyecek bir seçim. Yoksa bir 5 yıl daha beklemek zorundalar. Yani herkes gibi onlar da beklemek zorunda. Dolayısıyla hani şu gelebilir akl: “Tamam derler, ama sandıklara sâhip çıkmazlar” vs. filan. Yani ya tam olarak asılacaklar bu işe… yani gevşek bırakılmaya müsâit bir ikinci tur değil bu. Gerçekten işleri çok zor ve birkaç gün var zâten, yani bütün husus da o. Hani bir ay önce filan olsaydı belki daha kolay olabilirdi. Ama şimdi çok az bir zaman var ve tabiî ki işin ilginç ve trajikomik tarafı, iktidar bunu kullanacak. Yani sanki kendileri kayyuma karşıymış gibi, “Bakın, Kılıçdaroğlu kayyuma evet dedi” diyerek Kürtlere Kılıçdaroğlu’na oy verdirtmemeye çalışacaklar. Şimdiden başladıklarını da görüyoruz zâten.

Gökçe Çiçek Kösedağı: Peki o maddeyi çok da kayyum olarak değerlendirmeyenler oldu. Hukukî zemini var gibi aslında…

Ruşen Çakır: Ama HDP’nin bugünkü açıklaması, kayyum olarak değerlendiriyor. Kimin nasıl baktığının bir yerden sonra çok fazla önemi yok. Oradaki mesele; hani kanûnen adlî süreç sonucunda vs. filan, orası tamam da, “devlet görevlisi atama” lâfı önemli. Normal şartlarda birisi görevden alındığı zaman belediye meclisi onun yerine birisini seçiyor. Burada “devlet görevlisi atama” ibâresi olduğu için sorun çıkıyor esas. Yoksa hani kanûnen bilmem ne olanların görevden alınması, “yasalar gereği görevden alınması” diye bir şey söyleselerdi bu tek başına zâten normal olanı bu. Ama devlet görevlisi atama, orada kayyum göndermesi var doğrudan.

Gökçe Çiçek Kösedağı: Bu arada Ümit Özdağ nasıl bir siyâsetçidir? Sen tanıyor musun? Çünkü ben seni böyle toplantılarda falan anekdotlarını çok severim kişilerle ilgili anlattığın. Tanıdığın biri mi kişisel olarak? Nasıl biridir?

Ruşen Çakır: Yani şöyle söyleyeyim; ben gazeteciliğe yeni başladığımda o da Gazi Üniversitesi’nde galiba asistandı. O zamandan beri tanışırız. Çok ortak arkadaşımız vardır üniversiteden, o zamandan beri. Sonra o ASAM’ın (Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi) başındayken çok görüştük. Orada çok gidip çayını kahvesini içmişliğim vardır.

Gökçe Çiçek Kösedağı: İstanbul Üniversitesi’nde miydi orası?

Ruşen Çakır: Yok. Gazi Üniversitesi’nde hocaydı, Ankara’da. Ve Medyascope’un ilk ânından îtibâren çok yayınımıza da çıkmıştır. Onun öncesinde de kendisiyle çok röportaj yapmışlığım var. Meselâ o PKK konusunu çalışır, ben de çalışırım. Onun bakışıyla benim bakışım farklıdır; ama o konularda yıllardır birbirimizi tanırız. Âileden, zâten biliyorsun, babasından gelen bir şeyi var. Çok iddialıdır. Çok iyi bir eğitim almış, onu görmek lâzım. Siyâseten, meselâ MHP’de, bir gitti tekrar geldi; sonra tekrar gitti. İYİ Parti’den ayrıldı. Böyle biraz tek başına hareket etme özelliği olan birisi. Şu anda da meselâ Zafer Partisi’ne baktığımız zaman, yanında çok fazla sivrilen isim görmüyoruz. Parti’nin tek bilinen ismi de o. Yani kendince bir karizmatik yönü olan birisidir.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.