Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ali Hakan Altınay yazdı: Farklı olana kulak vermek

Geçen hafta yazmam gereken yazıyı tamamlamayı beceremedim. Sizin dikkatinize, ilginize otomatik bir hakkım olmadığına, dikkatinizin, zamanınızın bir ayrıcalık olduğuna inandığım için gecikmenin nedenini kısaca açıklamak isterim: Belki biliyorsunuz 444 gündür Marmara Cezaevi’ndeyim. 2018’de başlayan hukuki süreçte envai çeşit temelsiz, hukuksuz metinle karşılaştık. Bunlardan bir yenisi Yargıtay Cumhuriyet Savcısı’nın bu zamana kadarki gelişmelere değinen tebliğnamesi olarak geçen cuma ortaya çıktı. Bir kez daha bu kadar kötülük, izansızlık, hicap duymama nasıl mümkün oluyor sorusu ile baş başa kaldık. Bu yazıda değerlendirmeyi önereceğim konular geçen hafta sonunun ilhamıyla beliren, mayalanan sorular.

Belki gözünüze çarpmıştır, Tanıl Bora’nın Demirel kitabı çıktı. Hayatlarında Demirel’in gayet merkezi bir yer aldığı bizim nesil için sevgili Tanıl Bora çok büyük bir hizmet yapıyor ve tüm derinliği, karmaşıklığı, çelişkileri ile Demirel’i bilmeden bir kanı, izlenim, görüş oluşturmanın ne kadar kifayetsiz bir davranış olacağını sevecen bir şekilde hissettiriyor. Sadece bunun için bile ona çok müteşekkir olmamız gerekir. Benim için çarpıcı anlardan bir tanesi kendi döneminin Süleyman Soylu’su olarak tarif edilebilecek İçişleri Bakanı Faruk Süren’in Amerikan Büyükelçisi’nin arabasının ODTÜ’de yakılmasına engel olamadığı için tepki verdiği ODTÜ Rektörü Kemal Kurdaş’ı Demirel’in “gerçek bir vatanseverdir” diye savunması. Bu olay aklıma Talat Paşa’nın Ermeni tehcirini sert şekilde eleştiriyor diye Halide Edip’i etkisizleştirmek isteyenlere “Eleştirilerde samimidir; elleşmeyin” demesini getirdi. Demirel ya da Talat Paşa hakkında çok şey söylenebilir ama ikisinin de beka meselelerinde ellerinin ürkek olduğu herhalde söylenemez. Dolayısıyla niçin Kemal Kurdaş ve Halide Edip örneklerinde alicenap davranmışlardır? 

Dilerseniz ülkemizin dışından da birkaç örneğe baktıktan sonra yukarıdaki soruları cevaplamayı deneyelim. Amerikan Temsilciler Meclisi, yüksek tavanının hemen altına bazı tarihsel kişiliklerin rölyeflerini asmıştır. Türkiye’de pek bilinmez ama o rölyeflerden birisi Kanuni’ye aittir. Dünyaya Galeanovari bir ilgiyle bakmadığını bildiğimiz Amerikan Temsilciler Meclisi’nin niçin kafalarının üstüne Kanuni’nin bir rölyefini yerleştirdiği, her gün ona bakmayı yararlı buldukları açıklamaya muhtaç bir gizem. Sanat tarihinden hatırlayabileceğimiz bir diğer örnek Raffaello’nın Atina Okulu resmi. Bu devasa ve tarihi resim Vatikan’da asılı. Resimde 17. yüzyıldan bakıldığında Batı entelektüel tarihi açısından en önemli olduğu düşünülen kişilikler bir kadraj içinde resmedilmiş. Resmedilenlerden bir tanesi de Diyojen. Büyük İskender’e bile eyvallahı olmayan bu kalendermeşrep Vatikan’ı görseydi herhalde bir torba ağza alınmayacak laf ederdi. Peki Vatikan kendisini, şaşasını hor görecek bir kişiyi niçin entelektüel kadrajına dahil etmeyi seçer? 2022 yazında en iyi fikirlere, sonuçlara nasıl ulaşılır bahsinde çoğulcu grupların en büyük dâhilerden bile daha sağlıklı muhakeme yapabildiğini görmüştük. Acaba Vatikan’dan Talat Paşa’ya alicenaplığın altındaki neden bu farkındalık olabilir mi?

Peki alicenaplık Birinci Dünya Savaşı gibi çok zor zamanlarda bile bulunabilir bir şeyse, 2023 Türkiye’sinde buna rastlamak niçin bu kadar zor? Tanıl Bora’nın Demirel kitabıyla beraber Galip Erdem’in Ülkücünün Çilesi kitabını okuyordum. Erdem, Namık Kemal’in “Fikirlerin çarpışmasında hakikat şimşekleri doğar” sözünü aktarıp bunun doğru bir tespit olduğunu söylüyor ama “bize göre değil” diye de ekliyor. “Bizdeki çarpışmalardan hep küfür doğuyor!” Peki bu niye? Galip Erdem buna cevap vermiyor ama kitabın başka bir yerinde en yüksek değerli banknotumuza Yunus Emre’nin resmini koymamızı öneriyor. Bu önerisinden Yunus Emre vari bir hümanizmanın, “Davaya değil sevdaya geldik” ilkesinin yararlı, sağaltıcı bir etkisi olacağını düşündüğünü varsayabiliriz. 

Yakın zamanda kaybettiğimiz Doğan Cüceloğlu’nun da bu bahiste bize yardımcı olabilecek tespitleri var. Cüceloğlu Geliştiren Anne-Baba kitabında iki kültür grubu gözlemlediğini anlatır: “İlkinde korku, kaygı ve öfke baskın. En temel değer güç ve güçlü olmak. İkincisinde saygı, güven ve şükür duygusu baskın. Bu ikinci kültürde temel değer hakikat ve hakkaniyet.” Bu iki seçenekten hangisinin desteklenmeyi, geliştirilmeyi, büyütülmeyi hak ettiği konusunda büyük bir tartışma olmasa gerek. Peki öyleyse, bugünün Türkiye’si niçin kahredici bir kin, kibir ve zulüm sarmalından çıkamıyor?

Bir ihtimal bunun ipucu Demirel kitabının ilk paragrafında saklı: “yoksul, mahrum ama ezik olmayan, muteber bir başlangıç.”

Bu ülkenin çocukları ezik hissetmeden büyüsün diye çalışan AÇEV, Darüşşafaka, çocukların göz hakkı için marketlere meyve ayıran Afyonlular, mahallesindeki çocukları kollayan her türlü esnaf, komşu ve sair iyi insana selam olsun. Bu ülkenin kin bataklığına daha çok batmamasını siz sağlıyorsunuz.

Mektup adresi:
Ali Hakan Altınay
Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü
Semizkumlar Mah. Çanta Cad. No: 162
Silivri Kapalı Cezaevi (9 no’lu Cezaevi), Koğuş: A47
İstanbul

e-mail: haltinay@globalcivics.net

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.