Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ali Hakan Altınay yazdı: Kaşgarlı Mahmut’un bulduğu ilke neden önemli olsun ki?

Başlığı okuyunca Kaşgarlı Mahmut’u hemen tarihin akışında belirgin bir yere oturtamamış olabilirsiniz. Sonuçta her gün gündemimize giren birisi değil. Lisede bir yerlerde bahsi geçmiştir… O sırada pencereden dışarıya bakıp hayallere dalmadıysanız, hafızanıza belki bir not düşmüştür. Garip bir şekilde bugün onun önemli eseri Divan-u Lügatıt-Türk’e erişimimizin olması da neredeyse bu kadar rastlantısal. Rivayete göre, Diyarbakırlı Ali Emiri Divan’ı İstanbul’da bir sahhafta bulur, satıcı el yazmasını başkasına satmasın diye istediği parayı toparlayana kadar adamı kendi dükkanına kilitler ve bugün tek nüshası olan Divan’ı, sayısı 10 bini aşan derlediği diğer el yazmalarıyla beraber, bu bilgi ve irfanın milletin malı olduğu inancıyla bir millet kütüphanesine bağışlar. Burada bir nefeslenip, daha önce de çeşitli vesilelerle feyz aldığımız antropolog Joseph Henrich’in bu sefer The Secret of Our Success kitabını analım. Henrich bu kitapta insanlığın en büyük başarısının her yeni nesli gittikçe derinleşen, biriktiren bir bilgi havuzunun içine doğmasını sağlamak olduğunu anlatır. Einstein eğer 10 bin yıl önce doğsaydı bütün Allah vergisi zekâsına rağmen tek başına hiçbir şey yapamayacakken içine doğduğu bilgi havuzunun derinliği sayesinde çok önemli buluşlara imza atabiliyor. Bizim de hem Kaşgarlı Mahmut’a hem de Ali Emiri’ye bir teşekkür borcumuz olduğunu kesin. Onlar ve isimsiz daha bir çok erdemli insan olmasaydı şimdikinden çok daha yoksun olurduk; omuzlarında yükseldiğimiz herkesi hayırla ve şükranla hatırlayıp yolumuz devam edelim.     

Mahmut, Türk illerini (yurdunu) dolaşıp, farklı boyların kullandığı kelimeleri, deyişleri kayıt altına almayı, derlemeyi iş edinmiş bir 11. yüzyıl araştırmacısı. Doğduğu yer ve zaman konusunda da, öldüğü tarih ve yer konusunda da farklı tezler var. Lakin kitabı şans eseri de olsa elimizde ve içindeki bulgular belli. Mahmut’un kayıt altına aldığı bildiğimiz bir deyiş, “İl gider, töre kalır”. Bu sözün anlamı hakkında da tam bir fikir birliği yok. Olması da belki beklenmemeli. Aristo’nun “Antropos zoon politikon” tezinin bile genel kabul gören “İnsan siyasi bir hayvandır” çevirisine itiraz edilebiliyorsa, Mahmut’un bulgusu da yoruma açık olabilmeli. 11. yüzyılda Türklerin hareket halinde olmasının istisna olmadığından yola çıkarak, ben “il gider, töre kalır”ı yaşadığımız topraklar değişebilir ama yaşama şeklimizin grameri değişmez/değişmemeli olarak anlama eğilimindeyim. Töreyi illa geçerliliği, yararlılığı tartışmalı -çoğu zaman da çatık kaşlı- alışkanlıklar manzumesi olarak algılamamanızı öneririm. Ben kendi adıma törede, biraz gelenek, biraz kültür, biraz da irfan izi bulabiliyorum. TÜBİTAK ansiklopedisi töreden ‘bozkır yaşamanında toplumsal hayatı düzenleyen, dayanışma ahlakı temelli sözlü hukuk kuralları’ olarak bahseder ve ‘devlet hukukunu, ahlaki değerlerini, dinî inançlarını, atalarından miras kalan, sosyal hayatı düzenleyen, hukukî sosyal değer kazanmış davranış kalıplarını ihtiva eden bağlayıcı kuralların bütünü’ tanımını önerir.

Şimdi açımızı biraz değiştirip Mahmut’un bulgusuna bir de komşu coğrafya Çin’den bakalım: Çin için temel referanslardan olan Konfüçyüs’e öğrencileri bir toplum için en kritik üç olguyu sorduklarında, “Gıda, güvenlik ve güven” cevabını aldıklarını Analect’lerden biliyoruz. Israrcı öğrenciler bu üç olgudan ikisininden vaçgeçmek zorunda kalsa, hangisinden vazgeçmeyeceği sorduğunda ise Konfüçyüs’ün “güven” cevabını verdiğini öğreniyoruz. Acaba Konfüçyüs’ün seçimi ile Mahmut’un bulguları aynı vektöre işaret ediyor olabilir mi? Konfüçyüs için güven vazgeçilmez çünkü güven yoksa gıda ve güvenliği sağlayacak dayanışma, örgütlenme imkansız hale geliyor ama güven varsa diğer yaşamsal önemdeki olgulara yeniden erişmek, onları müştereken üretmek imkan dahiline giriyor. Mahmut’un şahitlik ettiği irfan da eğer beraber hareket etme becerimiz var ise yurt değişikliği gibi devasa bir kopuş, travma bile kaldırılabilir ama beraber var olma, eyleme know-how’ı -yani töre- vazgeçilmez diyor belki de.

Peki bu beraber var olma, eyleme know-how’ı nasıl birşey ola ki? Bunun içine ne girer? Bu sefer Farabi’nin, Nizamulmülk’ün ve Mehmet Akif’in şahitliğine başvuracağım: Farabi, toplum sevgi ile kurulur ve ancak adalet ile yaşar diyor. Nizamülmülk bir ülke küfür -burada kasıt İslam’ın doğruları dışında bir yönetim- ile abad olabilir ama zulüm ile hiçbir şekilde abad olmaz diyor… abad olmak, mamur ve şen olmak ya da daha güncel ifadeyle zengin ve mutlu olmak. Mehmet Akif de ezbere bildiğimiz dizesinde istiklale olan hakkımızı Hakk’a olan bağlılığımızla temellendiriyor. Akif’in tespitini John Rawls The Law of Peoples kitabında bahsettiği sadece “well ordered” toplumların bağımsızlığa ve akranlarının saygısına hakkı olduğu teziyle birlikte okumak gerektiği kanısındayım. Farabi’nin, Kaşgarlı Mahmut’un, Nizamülmülk’ün, Mehmet Akif’in tespitlerin bazılarını boş hamaset ürünü olarak görme eğiliminiz olabilir. Benim önerim en az bin yıldır çeşitli şekillerde dillendirilmiş temel bir gerçeklik, sınanmış önemli bir perspektif olma olasılığını ciddiye almanız. Bu kişilere sık sık referans verenlere şüpheyle yaklaştığınız için mesajın kendisini küçümsüyor olabilirsiniz. Gönül ister ki bu önemli tarihsel şahsiyetlere bugün referans verenler ülkedeki güncel adaletsizliklere daha cesaretle ve daha yüksek sesle itiraz etsin. Ama bunun olmaması Farabi’yi, Kaşgarlı Mahmut’u, Nizamülmülk’ün, Mehmet Akif’i ciddiye almama nedeni olamaz.

Bitirirken ilgisiz olmadığını umduğum, Alman düşünür Gadamer’den ilham alan ve beraberce düşünmemizi dilediğim birkaç sorum var: Otorite ile otoriter arasındaki fark sadece bir harf midir? Gerçek otoriteler otoriter midir? Ya da tersten soracak olsak, otoriter olan gerçek otorite olmama telaşıyla otoriter yöntemlere başvuruyor olabilir mi?  

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.