Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ali Hakan Altınay yazdı: Küresel vicdan mümkün mü?

Küresel bir vicdandan bahsedilip bahsedilemeyeceği sorusu Filistin’de olup bitenlere şahit olduğumuz bu dönemde kulağa bayağı saçma geliyor olabilir ama inanması zor da olsa bu her zaman böyle değildi. Mesela 2000’li yılların başında The New York Times gazetesinde ‘Dünyanın bir süper gücü Amerika olabilir ama ikinci süper gücü de dünya kamuoyu’ mealinde yazılar çıkıyordu. Amerikan dış politika mekanizmasının en merkezindeki isimlerden Leslie Gelb “Küba’yı 19. yüzyılda olduğu gibi rahatça işgal edip haddini bildirmememizin tek nedeni dünya kamuoyunda oluşacak faturayı ödemekten çekinmemiz” diyordu. Uluslararası Ceza Mahkemesi o yıllarda kuruldu. Genelde kuzeydeki zengin ülkelerin insaniyet namına attıkları nutuklar, adımlar konusunda gayet şüpheci olan Afrika kıtası o yıllarda Kofi Annan ve Desmond Tutu gibi fikir önderleri sayesinde küresel norm oluşumuna aktif destek veriyor, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kuruluşunu mümkün kılıyordu.

Bugün yirmi yıl öncesine göre çok daha tatsız, umutsuz bir yerdeyiz. Umudun buharlaşması sürecini biraz daha iyi anlamak yararlı bir çaba olabilir. Böyle bir umuttan kalıcı olarak vazgeçeceksek de farklı mekanlarda yeni umutlar mayalayacaksak da bir tür otopsiye ihtiyaç var.

Son yirmi yıl bize küresel vicdan adına konuşma iddiasındaki aktörler hakkında son derece tatsız veriler sundu. Birleşmiş Milletler büyük ölçüde iğdiş olarak kurulmuş, yarı bağımsız vicdan oluşturma potensiyeli her seferinde itinayla kezzaplanmış bir kurum. Bu haliyle daha iyi bir dünya için destek değil köstek. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin ilk savcısı olan Luis Moreno Ocampo Arjantin’de cuntacı askerleri yargılatan genç savcı olarak ün yapmıştı ve UCM’nin ilk savcısı olması birçok kişiyi yüreklendirdi. Lakin onun da paraya ya da yerleşik güçlerle örtülü işbirliğine ne kadar yatkın olduğunu ızdırap içinde deneyimledik. Bugün itibariyle UCM de daha iyi bir dünya önünde destek değil köstektir. Wikileaks, Snowden, Panama papers sayesinde gücün izlendiğini bilmediğinde nasıl konuştuğunu ve bir ölçüye kadar nasıl düşündüğünü gördük, anladık. Volkswagen, Madoff, Wirecard örnekleri en gelişmiş, en iri piyasaların ve kurallar rejimlerinin ne kadar kof olduklarını kanıtladı. Bilge futbolcu Sokrates’in yerini dopingçi Armstrong aldı. Herhangi bir saygınlık adresinin bugün bizde uyandırdığı soru kaçınılmaz olarak “acaba bunun hakkındaki skandalı ne zaman duyacağız?” olmaya başladı. Umut etme cesaretimiz iyiden iyiye köreldi.

Sartre, Fransa’nın Cezayir’de yaptıklarını sert şekilde eleştirdiğinde ve bu nedenle yargılanma riski ile karşı karşıya kaldığında zamanın Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle’ün buna “Sartre Fransa’dır” diyerek itiraz ettiği anlatılır. Bugün acaba dünyanın hangi ülkesinde bir Cumhurbaşkanı kendi politikalarına muhalif bir aydının ülkesinin vicdanını temsil ettiğini teslim etme gereğini hisseder? Bu sadece güncel siyasiler ve aydınlarla mı ilgili bir mesele mi yoksa toplumlar iyiden iyiye ufalandıkları için, merkezkaç dinamikler merkezgil dinamiklerin çok üstüne çıktığı için ortak kerterizlerini yitirmiş olabilirler mi? Tanıl Bora kutuplaşma ile kamusal aydının kaderi arasında bir ilişki seziyor. Eğer tek tek toplumlarda müşterekleşme süreçleri ayrışma, parçalanma süreçlerine yeniliyorsa, insanlığın müşterek bir vicdan imbiklemesi, mayalaması mümkün olabilir mi? Eğer buna olumsuz cevap veriyorsanız, kimse sizi suçlayamaz. Ama tarih boyunca bu kadar umutsuz işlere kalkışan bir çok kişi olduğunu da biliyoruz. Hrant Dink yüreğinde mayalanan kardeşlik hayalini gerçekleştirmek için yola çıkmasaydı, ona hayalinin gerçekleşebilir olduğunu söyleyecek kimse çıkmazdı herhalde…lakin ödlekçe, kalleşçe kısa kesilen yaşamında bir mucize mayaladı Hrant. Hrant Dink’ten, Yunus Emre’den, Nazım Hikmet’ten, Sezai Karakoç’tan esinlenme ayrıcalığına sahip bu ülkeden muhabbete, muhabbet ile şekillenen müşterek bir vicdana inanan başka Don Kişot’lar çıkarsa umarım yolları bir şekilde Cemil Aydın ile kesişir. Cemil, ülkemizde uluslararası düzene dair 2010’da da bugün de varolan eleştirilerin Amerika’da nasıl farklı yankı bulduğunu birinci el izlenimleriyle aktarabilecek ender gözlemci…belki Sancho Panza’nın kulağına birkaç işe yarar nasihat fısıldar. 

Vazgeçmek, olmayacak duaya amin dememek herkesin en doğal hakkı. Daha iyi, daha vicdanlı bir dünya ise ulvi bir ülkü. Bu ülküye katkı yapma iddiasındaki herkesin bu ülküye hedefin gerektirdiği ciddiyeti borçlu olduğu da aşikar olsa gerek. Büyük ihtimal bu sefer de başaramayacağız ama kim bilir belki bu sefer daha iyi başaramayız.

Kişisel Not:  Medyascope’daki yazılarıma cezaevinde başlamıştım. Bu dışarıdan yazdığım ilk yazı. Ruşen Çakır’a ve tüm Medyascope ailesine çok müteşekkirim. Okuyucu ilgisini hak ettiğime hiç ikna olamadım. Bir noktada izninizi isteyip ilginize talip olma cüretinden geri basacağım ama aklımda birkaç yazı daha var.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.