Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

“Dünya liderlerine” bir soru: Cemal Kaşıkçı’nın katilleri nasıl bu kadar güçlendi?

Tarihler 2 Ekim 2018’i gösteriyordu. Yani bundan tam beş yıl önce Suudi gazeteci ve Washington Post yazarı Cemal Kaşıkçı, nişanlısı Hatice Cengiz ile evlenebilmek için boşandığına dair belgeyi temin etmek üzere Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’na girdi. Nişanlısı Hatice Cengiz’in konsolosluğun önünde bekleyişi tam 10 saat sürdü, ancak Kaşıkçı girdiği başkonsolosluktan bir daha çıkamadı. Çünkü Kaşıkçı, 15 kişilik bir Suudi suikast timi tarafından pusuya düşürülmüş, öldürülmüş ve cesedi de parçalara ayrılmıştı. Kaşıkçı’nın parçalara ayrılan cesedi hiç bulunamadı. Suikast timi, “işlemi tamamladıktan” sonra Suudi Arabistan’ın varlık fonuna ait iki charter uçakla Türkiye’den kaçtı.

Cinayet, dünya gündemine bomba gibi düştü. Başta Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Türk yetkililere göre Kaşıkçı’nın öldürülmesi emrini veren Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’dı. Selman bu iddiaları reddetti, Kaşıkçı’nın ölümünden sorumlu beş kişi idama mahkûm edildi, üç kişi ise 7 ila 10 yıl arasında hapis cezasına çarptırıldı. İdam cezaları kısa süre sonra hapis cezasına çevrildi ve Suudi yetkililer, Kaşıkçı dosyasını kısa sürede bir daha açılmamak üzere kapattı. 

Reel-politik kazandı, Biden’ın gözdağı sözde kaldı

Kaşıkçı cinayetinin ardından dünya liderleri Muhammed bin Selman’a dair büyük büyük laflar etti: “Katil”, “Parya ilan edeceğiz”… Kaşıkçı’nın öldürülmesinin üzerinden beş yıl geçti, bu lafların hepsi unutuldu ve Muhammed bin Selman, ülke içerisinde giderek otoriterleşen rejimini tamamen rehabilite etmeyi başardı. Kendisine “katil” diyen Joe Biden, Emmanuel Macron, Recep Tayyip Erdoğan ve diğer dünya liderleriyle bir araya geldi; ülkesini küresel bir turizm destinasyonu olarak konumlandırdı ve çölde 500 milyar dolarlık ütopik şehir projesi NEOM’u inşa etme planlarını sürdürüyor. Futbol takımlarına, golf turnuvalarına ve diğer spor etkinliklerine 6 milyar dolardan fazla yatırım yapıyor, Silikon Vadisi’ndeki teknoloji şirketlerine milyarlarca dolar akıtıyor. Bunlar, Suudi Arabistan’da yaşanan idamlar, insan hakları ihlalleri, hapis cezalarını aklamaya çalışma çabasının bir parçası.

“Kaşıkçı cinayetinden sorumlusun”, “Sizi parya ilan edeceğiz” diyerek göreve gelen ABD Başkanı Joe Biden, Muhammed bin Selman’ı İbrahim Anlaşmaları’nı örnek göstererek İsrail ile bir barış anlaşması imzalamaya ikna etmek için muazzam bir çaba harcıyor, siyasi sermaye yatırımı yapıyor. Suudiler de bunun karşılığında ABD’den şunu istiyor: “Eğer ben İsrail tarafından saldırıya uğrarsam beni savunacak bir anlaşmamız olsun ve bizim sivil bir nükleer program başlatmamıza yardım et”. Gördüğünüz gibi kapılı kapılar arkasında ya da kamuoyuna açık bir şekilde devam eden müzakereler, Biden’ın başkanlık kampanyası sırasında Muhammed bin Selman ve Suudi rejimini “parya” ilan etme vaadinden oldukça farklı.

Muhammed bin Selman kendisini aklamayı nasıl başardı?

Kaşıkçı cinayetinden beş yıl sonra Suudi Arabistan, “parya” olmaya çok uzak, hatta dünya sahnesindeki rolünü pekiştirdi. Peki bu nasıl oldu? 

Muhammed bin Selman, birbirinden çok farklı iki Amerikan başkanından – Donald Trump ve Joe Biden’dan – da yardım aldı. Neden mi? Çünkü Amerikan liderler, konu ekonomi ve güvenlik olduğunda daha önce “bizim önceliğimiz” dedikleri demokratik ilkeler ve insan hakları konularını halının altına süpürüyorlar. 

Eski ABD Başkanı Donald Trump, Suudi Arabistan’la 110 milyar dolarlık silah anlaşması imzalarken.

Örneğin Biden’ın aksine Trump ve üst düzey Amerikan yetkililer, Kaşıkçı’nın öldürülmesinin ardından Muhammed bin Selman ve Suudi rejimine verdikleri destekte asla tereddüt etmediler. Kaşıkçı’nın öldürülmesinden sadece dokuz gün sonra, 11 Ekim 2018’de, Oval Ofis’te Trump’a şu soru soruldu: “Muhammed bin Selman’ın cinayetle ilgisi olması halinde Riyad’a yapılan milyarlarca dolarlık silah satışını iptal eder misiniz?” 

Cevap netti: 

“110 milyar doların ülkeye girişini durdurmalı mıyız, yoksa durdurmamalı mıyız? Büyük yatırımları sona erdirmek istemiyorum.”

Çünkü Trump’a göre Kaşıkçı cinayeti kabul edilebilir bir zarardı. Trump’ın yorumları o dönemde ne kadar çok eleştirilse de, Amerikan dış politikası önceliklerine göre davranmıştı. Seleflerinin aksine Trump, Suudi Arabistan ve Mısır gibi baskıcı rejimlere onlarca yıldır verilen Amerikan desteğini gizlemek için insan hakları, demokrasi ve özgürlük gibi söylemlerle uğraşmamıştı. 

Biden ise daha önceki Amerikan başkanları gibi işin söylem kısmıyla uğraştı, fakat eylemleri bambaşka oldu. Dış politikada insan haklarını önceleyen bir tutum sergileme vaadiyle göreve gelen ve Kaşıkçı cinayetinin hesabını en kısa sürede soracağını söyleyen Biden, bunları yerine getiremedi. 

Şubat 2021’de, yani göreve geldikten sadece bir ay sonra Amerikan istihbaratı, Kaşıkçı cinayetinden doğrudan Muhammed bin Selman’ı sorumlu tutan ve “Suudi yetkililerin Muhammed bin Selman’ın izni olmadan bu tür bir operasyon gerçekleştirme ihtimalinin çok düşük olduğunu” belirten bir rapor yayımladı. Raporda, Muhammed bin Selman’ı koruyan ve doğrudan kendisine bağlı bir birim olan Hızlı Müdahale Gücü’nün yedi üyesinin Kaşıkçı’yı İstanbul’da pusuya düşüren suikast timinin bir parçası olduğu bilgisi yer aldı. 

Raporlara ve kanıtlara rağmen Biden, ne seyahat yasağı ne de yaptırım uyguladı; yani Muhammed bin Selman’ı doğrudan cezalandırmadı. Bu karar, Muhammed bin Selman ve destekçilerine bir yeşil ışık yaktı. Biden bu kararla bir nevi şöyle sinyal göndermişti: “Ben sizi ‘parya’ haline getirme sözümü tutamayacağım’. Bu sinyali alan Muhammed bin Selman ve Suudi rejimi, içeride ve dışarda muhaliflere yönelik baskılarını sürdürmek için cesaret kazandı. 

Yemen’deki savaş nedeniyle başta Suudi Arabistan’a silah satışını ince eleyip sık dokuyan Biden yönetimi, 2022 yılının ortalarında krallığa milyarlarca dolarlık silah satışına ve askeri desteğe yeniden başladı. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’ne göre 2018 ila 2022 yılları arasında Riyad, dünyanın en büyük ikinci silah ithalatçısı konumuna yerleşti. ABD ise Riyad’a silahlarının yüzde 78’ini tedarik etti. 

Biden, Muhammed bin Selman ile görüşmesinde Kaşıkçı cinayetini gündeme getirdiğini söyledi.

Muhammed bin Selman sadece Amerikan silahlarını satın almakla kalmadı, Biden’ı utandırmak ve küresel petrol piyasaları üzerindeki etkisini de kanıtlamak istedi. Rusya lideri Vladimir Putin, 24 Şubat 2022’de Ukrayna’yı işgal etti. Bu işgalle küresel petrol piyasaları da alt üst oldu. 

Temmuz 2022’de Biden, Suudi Arabistan’a giderek Muhammed bin Selman’ın ayağına gitti, kendi topraklarında buluştu. Bu, Muhammed bin Selman için uluslararası ortama muzaffer bir geri dönüştü. Biden, görüşmenin ardından yaptığı açıklamalarda, Muhammed bin Selman’a Kaşıkçı cinayetini hatırlattığını ve “gelecekte bu tür olayların yaşanmaması için reformlar ve kurumsal güvenceler konusunda taahhütler aldığını” söylemişti. 

Biden’a birtakım taahhütler veren Muhammed bin Selman’ın emrindeki Suudi mahkemeleri, ABD’ye boyun eğmeyeceğini göstermek için ziyaretten kısa bir süre sonra iki Suudi kadına sosyal medya paylaşımları nedeniyle hapis cezası verdi. Ekim 2022’de dünyanın Ukrayna savaşı ve Rus petrolüne getirilen yaptırımların ardından akaryakıt fiyatlarında bir artışa hazırlandığı sırada Riyad liderliğindeki OPEC+, petrol üretimini günde 2 milyon varil azaltmaya karar verdi. Bu, Biden yönetiminin Suudilerden yapmalarını rica ettiği/istediğinin tam tersi. 

OPEC+’in aldığı bu karar, Kasım 2022’de ABD’de yapılan ara seçimler öncesine denk ge(tiri)ldi. Biden bu kez yeniden söz verdi: “Yaptıklarının sonuçları olacak.” Ancak yine, Biden yönetimi Muhammed bin Selman ve rejimini sorumlu tutma iddiasından sessizce vazgeçti. 

Türkiye için “dramatik” bir dönüş

Cemal Kaşıkçı cinayetinde üzerinde durmamız gereken bir ülke ve bir lider daha var: Türkiye, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. Muhammed bin Selman’ın Kaşıkçı’nın ölüm emrini verdiğini, Kaşıkçı’nın başkonsolosluk binasında öldürüldüğünü ve bedeninin parçalara ayrılarak yok edildiğini dünyaya duyuran Türkiye’ydi. 

Cemal Kaşıkçı’nın konsolosluğa girdiği an.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, o dönemki grup toplantısında isim vermeden Muhammed bin Selman’ı suçlamış ve iddialı konuşmuştu: “Unutulmamalıdır ki bu cinayet Türkiye toprakları içinde gerçekleşti. Kimse bu meselenin kapatılacağını aklından dahi geçirmesin.”

O dönemde Erdoğan, Washington Post’a yazdığı yazıda şunları kaleme almıştı:

“Türkiye, yaşanan olayı tüm yönleriyle aydınlatmak için geçtiğimiz bir aylık süre zarfında elindeki tüm imkanları seferber etti. Bu gayretlerimiz neticesinde, tüm dünya Cemal Kaşıkçı’nın soğukkanlı biçimde bir suikast timi tarafından öldürüldüğünü öğrendi. Cinayetin önceden planlandığı kesin olarak ortaya çıktı.”

“Biz, hem Türkiye’de devam eden kriminal soruşturma hem de Cemal’in ailesi ve sevdikleri için büyük önem taşıyan bu soruları sormaya devam edeceğiz.”

Bu açıklamalar doğrultusunda Türkiye’de adalet arayışı başladı. Kaşıkçı’ya “şehit” diyen ve adaletin er geç yerini bulacağını her fırsatta dile getiren Erdoğan, Riyad yönetiminin Türkiye’nin elindeki belgeleri almak istemesine de tepki göstermiş, “enayi” yerine konulmayacaklarını söylemişti:

“Suudi Arabistan kayıtları almak istedi, kusura bakmayın o kadar değil. Dinletiriz, gösteririz ama vermeyiz. Verelim de ondan sonra bunları yok mu edeceksiniz?”

Dava süreci Türkiye’de 11 Nisan 2020’de başladı. İstanbul Başsavcılığı’nın hazırladığı iddianemede 20 sanık hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, altı yeni şüpheli hakkında 28 Eylül 2020’de ikinci iddianameyi hazırladı. Sanıklardan ikisinin ağırlaştırılmış müebbet, dördünün ise “suç delillerini yok etme, gizleme ya da değiştirme” suçundan beş yıl hapis cezası istendi. 

Kuzu, kurda emanet edildi

Dava son sürat devam ederken Türkiye Eylül 2021’de “Faiz sebep, enflasyon sonuç” düsturuyla hızlı faiz indirme politikasına başladı. Enflasyon hızla yükseldi, Türk Lirası değer üstüne değer kaybetti. Bunun üzerine Erdoğan yönetimi daha önce kanlı bıçaklı olduğu ülkelerle barışma yoluna girdi. Tabii ki Suudi Arabistan’la da. 

Görüşmeler hız kazanırken Riyad, Ankara’dan Kaşıkçı davasını kendi ülkelerine devredilmesini istiyordu. İstedikleri oldu ve 7 Nisan’da dava, “sanıkların yabancı uyruklu olması nedeniyle yakalama emirlerinin yerine getirilemeyeceği ve ifadelerinin alınamayacağı” gerekçesiyle Riyad’a devredildi. Böylece Erdoğan ile Muhammed bin Selman arasındaki görüşmenin tek şartı da ortadan kalkmış oldu. Erdoğan da Kaşıkçı davasının Riyad’a devrinden sadece üç hafta sonra Suudi Arabistan yolunu tuttu, Muhammed bin Selman ile tokalaştı ve iki ülke arasında yeni bir dönem başladı. 

Cemal Kaşıkçı

Beş senede yaşanan gelişmeler ışığında Muhammed bin Selman sadece Biden ve Erdoğan’ı küçük düşürmekle kalmadı, cinayet emrini verdiği beş yıl öncesine kıyasla daha güçlü bir konumda. Muhammed bin Selman, Trump, Biden ve Erdoğan sayesinde Kaşıkçı cinayetinin hesabını vermekten de kurtuldu.

Dünyanın en güçlü devletlerinin ve en sarsılmaz olduğu düşünülen liderlerin bile bu kadar büyük geri adımlar atmasından çıkarılacak çok sayıda ders olduğu muhakkak. Zaten benzeri söylem değişikliklerini iç politikadaki konularda da görmek mümkün. Ülke yöneten kişilerin ve kurumların söylem veya eylemlerinden geri adım atmalarını sağlayan şey büyük ölçüde kamuoyu baskısı veya aldıkları riskin verdiği zararın boyutunun yüksek olmasıdır.

Dümeni insan hakları ve demokrasi söylemlerinden yatırım ve sıcak paraya kırmak ise hangisine öncelik verdiğinizle ilgilidir. İktidarda olduğu süre boyunca Cemal Kaşıkçı dahil binlerce masum insanın öldürülmesinden, tehdit edilmesinden veya cezaevine gönderilmesinden sorumlu bir kişiyle toplum önündeki sözlerinizi tekzip edecek bir ilişki geliştirmenin tek bedeli ve açıklaması ise “Dün dünde kaldı” düsturu olmamalıdır.

Kapak fotoğrafı: Murat Türsan

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.