Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ruşen Çakır’ın konuğu Prof. Dr. İlhan Uzgel: CHP’nin yeni dönem dış politika perspektifleri

CHP yeni döneminde dış politikalarında neler yapacak? Prof. Dr. İlhan Uzgel neden siyasete girdi? CHP’nin dış politika vizyonu nasıl olacak? AB ile ilişkilerde CHP nasıl bir yol izleyecek?

CHP’nin Dışişleri Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. İlhan Uzgel, Ruşen Çakır’ın sorularını yanıtladı.

Yayına hazırlayan: Tania Taşçıoğlu Baykal

Merhaba, iyi günler. Bugün Gönül Tol ve Ömer Taşpınar’ın işleri nedeniyle “Transatlantik” yayınımızı yapamıyoruz. Ama onun saatinde yine dış politika konuşuyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi’nin dış politikadan sorumlu yeni genel başkan yardımcısı Prof. İlhan Uzgel’le CHP’nin dış politika perspektifini konuşacağız. İlhan, hoş geldin.

İlhan Uzgel: Merhabalar, hoş bulduk.

İlhan, birbirimizi yıllardır tanıyoruz. Sen başından beri Medyascope’a çok ciddî destek verdin, çok teşekkürler tekrar. Şimdi birden siyâsetçi oldun. O yüzden “Siz” demekte zorlanıyorum, kusura bakma. İzleyiciler de kusura bakmasın.  

Bildiğim kadarıyla sen aktif siyâsete ilk kez giriyorsun — yanlışsam düzelt. Prof. Yalçın Karatepe de siyâsete girdi. O da Medyascope’a düzenli katkı verenlerdendi. Yalçın Hoca CHP’de Hâzine ve Mâliye Bakanlığı’ndan sorumlu başkan yardımcısı oldu. “Ne oldu da oldu bu? Neden siyâset, neden CHP?’’ diye sorayım. Hele bu seçim yenilgisinin ardından ve kazanacağı kesin olmayan bir adayın yanında… Bunlar hakîkaten zor kararlardı herhalde. 

Uzgel: Evet, zor ama çok bocalamadan verilen bir karardı. Çünkü aynı zamanda seçmeniz de gerekiyor. Türkiye’nin şu andaki siyâsal ortamında, CHP’nin içinde bulunduğu durum hakkında bir seçmen ne hissederse onların hepsini biz de yaşıyorduk sonuçta. Çevremizde insanlarla konuşuyorduk, Türkiye siyâsetini tâkip ediyorduk. CHP çok eleştirilen bir parti. Ben de zaman zaman bu eleştirilerimi hiç sakınmadım. Sonuçta ana muhalefet partisi ve burada bir değişim ihtiyâcı çok ortadaydı. Bunu gizleyecek bir şey yok, aslında herkes farkında. Benim bütün amacım, çıkış noktam, o değişime en temelde bir destek vermekti. CHP’ye bir dâvet üzerine geldim ve değişimin dış politika ayağında destek olmak için geldim. Hem kurultaya gidiş sürecinde hem de Sayın Özgür Özel CHP Genel Başkanı seçildikten sonra, partinin Merkez Yürütme Kurulu’nda bana görev verince bu görevden kaçmak olmazdı; önemli bir sorumluluktu bu.

Biliyorsunuz şöyle de bir şey var: Herkes, “Erdoğan iktidârı şöyle, böyle, bir değişim yaşanamıyor” diye şikâyet ediyor. Zamânı gelince, herkes kendi kapasitesi, elindeki imkânlar ölçüsünde siyâsete destek olmalı, bir ucundan tutmalı diye düşünüyorum. Çıkış noktamız buydu temel olarak ve buradan devam ediyoruz; elimizden gelen çabayı gösteriyoruz.

Benim bildiğim, Deniz Baykal döneminde emin olamadığım için söyleyemeyeceğim, ama özellikle Kemal Kılıçdaroğlu döneminde, senin şu anda bulunduğun görevde genellikle emekli büyükelçiler yer aldı. Hattâ bir keresinde, parti meclisinde emekli büyükelçi olmadığı için başkonsolosluktan ayrılan bir isim gelmişti. Şimdi ilk defa akademi dünyasından bir dış politika uzmanını görüyoruz. Bu, CHP’de pek alışılmadık bir durum.

Uzgel: Doğru. Şimdiye kadar genellikle diplomatlar yürüttü bu görevi. Genel Başkan bir değişiklik yapmak istedi. Yani değişimin bir parçasıydı aynı zamanda. Türkiye’nin diplomatları değerlidir ve kalitelidir, kategorik olarak bunu söyleyebilirim. Hepsinin katkıları var, bu ayrı bir konu. Fakat dediğim gibi, genel başkan bir değişiklik yapmak istedi. Farklı bir yol izlemek, farklı bir alternatif denemek istedi. Diplomasi önemli; ama bu, tek başına diplomasiyle sınırlı bir görev de değil. Çünkü en temelde siyâset yapıyorsunuz. Bunun hem toplumsal bir karşılığı var, hem parti kimliği var, hem de küresel dinamikler var. Bunların hepsini bir araya getirmek ve bir siyâset oluşturmak gerekiyor. Dolayısıyla bir diplomat da burada katkı sağlayabilir; ama bir akademik gözle o birikimi siyâsete yansıtmak da mümkündür. Dolayısıyla Genel Başkan bunu da denemek istedi ve şimdilik bu sürecin içindeyiz. Daha yeni başladık; aşağı yukarı bir aylık bir süreç. İki yurtdışı gezisi oldu, üçüncüsü de yakında olacak. Bu tempoyu mümkün olduğunca yüksek tutmaya çalışıyoruz.

Geçmişte, önceki dönemde CHP’nin dış politikası konusunda çok yoğun eleştiriler vardı — ki bunların bâzılarını sen de dile getiriyordun. Parti içinden de, dışarıdan da, değişik muhâlif çevrelerden çok eleştiri geliyordu. Sanki Erdoğan’ın çizdiği sınırın içerisine hapsolmuş bir dış politika algısı gibi bir şey vardı. Şu anda sizin oluşturmaya çalıştığınız yeni dış politika vizyonunun ana hattı nedir?

Uzgel: Çok haklısınız. Ben de geçmişte çok yüklenmek istemedim CHP’ye. CHP ve CHP’nin dış politikaya yaklaşımı hakkında daha az yazdım; çünkü CHP’yi eleştirmek çok kolay ve mâliyetsizdi. O yüzden insaflı olmaya çalıştım. Hani bir iki tâne yazı dışında fazla bir şey yazmadım, birkaç programımda dile getirdim. Geçmişle çok uğraşmayı doğru bulmuyorum, ama şu da bir sır değil: Dış politika konusu genel başkan düzeyinde yeterince önemsenmeyen bir konuydu. CHP’nin dış politika çizgisi, dış politikada ne yapmak istediği çok net değildi. Dış politika konusu tamâmen Erdoğan’ın oyun alanıydı; orada çok rahat top çeviriyordu Erdoğan. O yüzden buraya bir müdâhale gerekiyor — birincisi bu. Yani Erdoğan’ın bulunduğu yerlerde olacağız. Erdoğan’ın gittiği yerlerde CHP de varlık gösterecek. En öncelikli olarak, bir parti olarak, bir kurum olarak ve ana muhâlefet partisi olarak CHP’nin kendisi bir dış politika aktörü olacak. CHP’nin dış politikada ne söylediği, nasıl pozisyon aldığı önemli olacak. Amacımız bu.

İkincisi, CHP Genel Başkanı aynı zamanda bir dış politika figürü de olacak. Bu alanda Erdoğan çok rahattı; ekibi de buna çok çaba harcadı. Dış politikayı çok önemseyen bir ekibi var sayın Erdoğan’ın. Bizim genel başkanımızın da dış politikada profilinin yüksek olması gerekiyor, bunun için uğraşıyoruz. Üçüncü olarak, aynı zamanda kendi önerileriyle gelen bir siyâset anlayışı da gerekiyor. Yalnızca eleştiriyle yetinmeyen, alternatifleri de sunan, bazı durumlarda hükûmetin açıklarını da kapatan bir dış politika anlayışına geçmemiz gerekiyor. Bunun için de çalışıyoruz. Bölge bakanlık türü bir model denemesi de var. Bu, özellikle İngiliz ve İngilizce konuşulan ülkelerde işleyen bir model. Biraz buradan da zorlamayı planlıyoruz Dışişleri Bakanlığı’nı. Ama bunlar için biraz zamâna ihtiyâcımız var. Daha çok yeni tabiî. Ama dış politikada CHP’nin sesini daha fazla duyacaksınız. CHP Genel Başkanı’nı yurtdışında daha fazla göreceksiniz, dış politika konuşurken daha fazla duyacaksınız. Şimdilik bunları söyleyebilirim. 

Bu bahsettiğiniz hususların hepsiyle ilgili gözümün önüne birçok alan geliyor. Meselâ ilk ziyâreti Kuzey Kıbrıs’a yaptınız. Bu, devletin bir geleneği. Hattâ daha sonra Azerbaycan ziyâreti olacağı söylendi; ama o gerçekleşmeden, bir Bosna ziyâreti yapıldı diye biliyorum. Filistin’e gitmeye niyetlendiğiniz zaman, “insânî ara” denen ateşkes uygulaması oldu. Anladığım kadarıyla onu ertelemek zorunda kaldınız. Şu âna kadar yapılan ziyâretlere baktığımız zaman, Bosna ziyâretinin neden yapıldığını bilmiyorum ama Kuzey Kıbrıs’ı biliyorum. Bunlar gerçekten olması gereken şeyler miydi?

Uzgel: Tabiî ki. Kurultaydan hemen sonra, 15 Kasım’da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kuruluş yıldönümü geldi. Cumhurbaşkanı dâvet etti ve o dâvete uymamız gerekiyordu. Biraz hızlı bir program oldu, ama görüşmek istediğimiz herkesle görüştük. 6 Şubat depreminde Adıyaman’daki Isias Otel’de maalesef hayâtını kaybeden genç sporcuların âilelerini de ziyâret ettik. Genel Başkanımız bu konuyu da tâkip ediyor. Biliyorsunuz, Manisa’da 301 mâdencinin hayâtını kaybettiği olaydan bu yana –ki o dâvâyı da yakından tâkip etti, hukukçu olmamasına rağmen– bu dava süreçlerinin nasıl ilerlediğini âilelerle paylaştı, bilgi verdi. 

CHP ve Kıbrıs arasında bir ilişki var biliyorsunuz. Sayın Bülent Ecevit’ten bu yana o bağı canlı tutmaya çalışıyor CHP. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Meclis Başkanı’yla görüşüldü. CHP’nin oradaki muadili olan Cumhuriyetçi Türk Partisi’yle görüşüldü. Dolayısıyla Kuzey Kıbrıs önemli bir ziyâretti ve onu gerçekleştirdik. 

Bosna-Hersek ziyâreti “25 Kasım Devlet Günü”ne denk geldi. O yüzden bu ziyâreti de önemsedik. Balkanlar CHP için önemli bir konu. CHP’de daha önce kurulmuş olan bir Balkan Masası var, biz o geleneği devam ettirmek istedik. Bosna-Hersek ziyâreti kapsamında, Bosna-Hersek Cumhurbaşkanlığı Konseyi üyesi’yle görüşüldü. Başkent Saraybosna’da Bosna-Hersek Federasyonu Başbakanı ve Sosyal Demokrat Partisi Genel Başkanı’nı ziyâret ettik. Aliya İzzetbegoviç’in mezarını ziyâret ederek çiçek bıraktık. Savaş sırasında Saraybosna kuşatmasında 1000 civârında çocuk top ateşiyle vurularak ölmüştü. Onların anma törenine katılarak anıta çelenk bırakıldı.  

Bence bu iki ziyâret de gayet yerinde, önemli ve anlamlı olmuştur. Cuma günü de Almanya’ya gidiyoruz. Genel Başkanımız Sosyal Demokrat Parti’nin kurultayına katılacak ve orada da önemli görüşmeler yapacak. Şimdi onlar üzerine çalışılıyor.

Filistin meselesinin ortasına düştünüz. Hattâ Cumhurbaşkanı Erdoğan, ilk günlerde daha ılımlı bir politika izledikten sonra, daha açık bir şekilde Hamas’ın yanında pozisyon almasıyla berâber CHP’yi de eleştirdi. Dün ben stüdyomuza Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nu konuk ederek kendisiyle bir yayın https://medyascope.tv/2023/12/05/ahmet-davutoglu-medyascopeun-konuguydu-saadet-partisiyle-sinerji-olusturacagimiz-yerlerde-isbirligi-yapacagiz/ yaptım. Biliyorsun o da bu konuda CHP’yi eleştirdi. Filistin ve Hamas meselesi çok zor bir sınav oluyor herhalde sizin için.

Uzgel: Sınav olacak bir şey yok. Hamas, Filistin dâvâsına zarar veriyor. Neredeyse hiçbir katkısı olmadı. Hamas’ın Filistinliler için yaptığı şeyi açıklasınlar. Ne faydası olmuş bize bir anlatsınlar görelim. Bu son 7 Ekim eylemi, yani sivillerin öldürülmesi, partinin basılması, insanların kaçırılması ve rehin alınması eyleminin hukuken ve ahlâken geçerliliğini anlatsınlar. Biz Hamas’ın bu eylemini doğru bulmuyoruz; insânî değildir, anlamlı değildir, politik olarak yanlıştır, ahlâken yanlıştır. Ama İsrail’in bu kadar acımasız, uluslararası hukuku, savaş hukukunu, insânî hukuku tamâmen göz ardı eden bu saldırganlığına da tamâmen karşıyız. Filistin dâvâsını savunmak için Hamas’a ihtiyâcımız yok. Hamas’çı olmamıza gerek yok. Artık bu Müslüman Kardeşler, Hamas konusunu bıraksınlar. Sayın Davutoğlu ile bu konuda bir polemiğe girmek istemiyorum. Artık bunu bıraksınlar, çünkü bunun Filistin dâvâsına bir faydası yok. Filistin halkına faydalı olmak istiyorlarsa, aradan Hamas’ı çıkartıp doğrudan Filistin’le, Filistin halkına yönelik girişimlerde bulunulması önemli. Bir kez daha tekrar ediyorum: Hamas, Filistinlilere, Filistin dâvâsına zarar veriyor. Hamas, yarattığı imajla, eylemleriyle, duruşuyla, Ortadoğu’da karşılığı olmayan bir örgüt. Hamas’ı aradan çıkardığınızda Filistin halkı daha dirençli olabilir ve Filistin halkına daha fazla fayda sağlayabiliriz. O yüzden pozisyonumuz net. Hamas’ın eylemlerini doğru bulmuyoruz, Hamas’çı değiliz, Hamas’a mesâfeli olmaya çağırıyoruz. Ama açık bir şekilde de İsrail’in bu saldırganlığına, sivilleri, hastâneyi, okulları, kutsal yerleri vurmasına da tamâmen karşıyız. Bunun için siyâsete bile gerek yok. İnsânî açıdan baktığınızda her gün o görüntüleri izlemek herkesin içini acıtıyor. Dolayısıyla bu hatta devam edeceğiz, bu hattı savunuyoruz ve bunda ısrarlıyız. 

Avrupa Birliği’ni sormak istiyorum. Geçenlerde, daha Türkiye Raporu hazırlanmadan önce, Avrupa Birliği’nin dâvetiyle, bir grup gazeteci olarak Brüksel’e gittik ve birçok yetkiliyle temaslarda bulunduk. Sizler de yapıyorsunuz tabiî. Rapor çıktı. Durum hiç de iç açıcı değil. Ama şunu da biliyoruz ki Cumhuriyet Halk Partisi, vizyonuyla bu konunun en önde gelen savunucularından olması beklenen bir parti yani. Ama bu konuda çok da atak değildi. Önümüzdeki dönemde Cumhuriyet Halk Partisi’nde daha atak bir Avrupa perspektifini görecek miyiz? Yoksa daha önce olduğu gibi, nasıl olsa kamuoyu da artık eskisi kadar ilgi duymuyor gibi eğilimler mi baskın olacak? 

Uzgel: En net olduğumuz konulardan biri bu. Avrupa Birliği üyeliğini destekliyoruz. Genel Başkanımız da AB perspektifini kurultayda da gayet net açıkladı. Asıl sorunumuz şu: 2015, 2016’dan bu yana, Erdoğan’ın Avrupa Birliği’yle girdiği bir al-verci, perakendeci işbirliği var. İlişkileri buradan çıkarmaya çalışıyoruz. Temel sorunumuz bu. Türkiye-AB ilişkileri oraya kilitlenip kaldı. “Sen burada Suriyeli ve diğer sığınmacıları tut, biz de sana biraz destek olalım” stratejisi. O 6 milyon Euro’nun hepsi de ödenmedi zâten. Vize konusunda bırakın ilerlemeyi, tersine gitti. Şu an vize almak ciddî bir sorun, yurtdışına çıkmak isteyen herkes bunu yaşıyor. Gümrük Birliği’ni de revize edelim. Bunlar olmadığı gibi hiçbir alanda da ilerleme olmadı. Bu statükodan, Avrupa Birliği kısmen, ama Erdoğan da çok memnun; bunu değiştirmek gerekiyor. Avrupa Birliği’ne üyelik perspektifini devam ettiriyoruz. Ama buna, “Gidelim de orada iş bulalım, Gümrük Birliği’ni düzeltelim” gibi bir perspektifle değil, öncelikle bir ilke düzeyinde, yani bir medeniyet projesi açısından, demokratikleşme açısından yaklaşıyoruz AB üyelik sürecine. O yüzden de bu al-verci perspektiften çıkarmaya çalışıyoruz. Avrupa Birliği ile temasları güçlendireceğiz. Biraz zamana ihtiyâcımız var; çünkü yerel seçimler geliyor. İç politikayı ihmal edemeyiz. Zaman içinde AB Brüksel ziyâretimiz de olacak. AB üyelik perspektifini biz de zorlayacağız. CHP’yi AB üyelik sürecinde daha fazla göreceksiniz, bunu daha fazla dile getireceğiz. Burada Erdoğan’la Brüksel arasında yapılan bu zımnî uzlaşıyı, yani “Ben burada sığınmacıları tutayım, siz de beni biraz tolere edin” uzlaşısını kırmaya çalışacağız. Esas hedefimiz bu. 

Burada sığınmacılar meselesine gelebiliriz. Çünkü bu hem iç politika sorunu, ama aynı zamanda çok ciddî bir dış politika sorunu. Kemal Kılıçdaroğlu, özellikle seçimin ikinci turunun öncesinde yaptığı sert açıklamalarla, sığınmacılar meselesinde CHP’yi bayağı bir yere taşıdı. Siz de oradan mı devam ediyorsunuz? Çünkü Zafer Partisi’yle yapılan ya da sığınmacılar konusunda Sinan Oğan’ın oylarının bir kısmını alabilmek için aldığı sert bir pozisyon vardı hatırlarsan. İlk yaptığı açıklamalar zâten o konudaydı. Siz de oradan mı devraldınız? Yoksa tekrar özellikle Suriye’den gelen sığınmacılara yönelik bir politika mı yürüteceksiniz? Tabiî sâdece Suriyeli sığınmacılar değil mesele. Bu konunun dış politika boyutu ciddî olduğu için soruyorum. Partinin bu konudaki politikası netleşmiş durumda mı?

Uzgel: Henüz değil. Şu ayrımı yapmamız gerekiyor. Sığınmacıları paldır küldür göndermekle, sığınmacı sorunu olduğunu kabul etmek arasındaki ayrımı yapmamız gerekiyor. Evet, Türkiye’de bir sığınmacı sorunu var. Bunun hem içeride hem de Avrupa Birliği’yle ilişkilerde yeniden müzâkere edilmesi gerekiyor. Şimdilik bu kadarını söyleyeyim. Bir defa, AKP ile ilgili en büyük sorunumuz şu: AKP hükûmetleri sığınmacılar konusunda ne yapacağını kamuoyuyla yeterince paylaşmadı. Bu insanlara uzun vâdede vatandaşlık mı verilecek, entegre mi edilecek, geri mi gönderilecek, asimile mi edilecek? Hiçbiri belli değil. Sığınmacılarla Türk toplumunu baş başa bıraktılar. O yüzden de bu bir soruna dönüşüyor. Biz AKP’yi öncelikle sığınmacılar konusunda bir politika belirlemeye ve bunu da kamuoyuyla paylaşmaya çağırıyoruz. Bu insanları salıyorsunuz şehirlere, ne yapacak insanlar? Türk toplumu bunların ne olacağı konusunda bir fikre sâhip değil. Meselâ nüfus artış oranları çok yüksek. Beş yıllık, on yıllık dilimler içinde Türkiye’de bu konu nasıl ele alınacak? Buna dâir hiçbir şey söylemiyorlar. Biz öncelikle bu konuda ne yapılması gerektiğini soruyoruz hükûmete. Önce bunların açıklığa kavuşması lâzım.

İkincisi, sığınmacılık meselesinin Avrupa Birliği’yle ilişkilerde bir şantaj aracı olarak kullanılmasını doğru bulmuyoruz. Bunun yeniden görüşülmesi gerekiyor. Üçüncüsü, Esad yönetimiyle diyalog kanallarının bir miktar açılması gerekiyor. Biz bunlar için uğraşacağız. Öncelikle, bunu sağlamadan sığınmacılar hakkında tek taraflı tasarrufta bulunmak doğru olmayabilir. Önce bunları halledip ondan sonra daha net bir tavır geliştirmeye başlayacağız

Şu anda Meclis’in gündeminde İsveç’in NATO üyeliği meselesi var. Erdoğan bunu bir kart olarak kullandı. Finlandiya kartını erken bıraktı. İsveç kartını bırakır gibi yapıyor, ama yine topu Meclis’e attı ve konu şu anda yine muallakta. Parti olarak bu konudaki tavrınız nedir? İsveç’in NATO üyeliği konusunda tartışmaya nasıl dâhil oluyorsunuz? 

Uzgel: Sorun şu: Erdoğan bunu verimsiz bir koz olarak kullanmaya çalıştı. Temel problemimiz bu. Siz de ben de, İsveç de, diğer NATO üyeleri de Erdoğan’ın buna en sonunda “Evet” diyeceğini biliyoruz. “Ben siyâseten buradan ne kadar nemâlanabilirim, bunu nasıl kullanabilirim?” diye denedi ama olmadı. Esas sorun bu. Yoksa biliyorsunuz, CHP Finlandiya’nın üyelik sürecinde zâten “Evet” demişti. Meselemiz, Erdoğan’ın dış politikayı sürekli olarak bir pazarlık unsuruna çevirmesi. Bu yapılabilirdi. Ama bunu elinde çok güçlü bir koz olarak görüp her şeyi buradan açmaya çalıştı. Buradan bir yere varamadı.

Meselâ İsveç’ten liste gönderildi. Ama o listedeki kimse gönderilmedi. Bir kişi gönderildi, onun da PKK ile ilgisi yok. ABD ile İsveç’in NATO üyeliği karşılığında F-16 savaş uçağı pazarlıkları yapıldı; buradan da bir yere varılmadı. Elinizde bir koz var, tamam, Türkiye NATO’nun bir üyesi. Türkiye’nin onaylamadığı bir üyelik gerçekleşmez. Tamam, bunu da uzattın, ama sonuç alamıyorsun. Ve nihâyetinde Erdoğan’ın hiçbir şey elde edemeden, İsveç’in NATO üyeliğini onaylayacağını biliyoruz. Dolayısıyla da Türkiye adına bir kozu sağlayamadan geçiştirmiş olacak. Böylece Erdoğan Türkiye kamuoyunu da oyalamış oldu. Yok “Kur’an yaktılar”, yok “Benim posterim asıldı” gibi oyalamalarla, Batı’ya kafa tutuyormuş, ona meydan okuyormuş havasını yaratmak için kullandı bunu. Ama bana sorarsanız bu da işe yaramadı.  

Daha önceki dönemde, hattâ seçim öncesinde, benim gibiler, CHP’nin, Kılıçdaroğlu’nun kazanma ihtimâlini çok yüksek görürken, Batılı diplomatların büyük bir kısmı Erdoğan’ın kazanacağını düşünüyor ve CHP’yi çok fazla önemsemiyorlardı. “Kazanırsa fena olmaz, ama kazanamaz” gibi bir perspektifleri vardı. Şimdi CHP’de yeni bir yönetim var. Bir şeyleri değiştirme iddiasındasınız. CHP’ye nasıl bir ilgi var, bir merak var mı? Yoksa daha erken olduğunu mu düşünüyorlar? Siz Batı’yla temaslarınızı daha rahat mı kuruyorsunuz, yoksa baştan mı savıyorlar?

Uzgel: Tabiî bir ilgi var. Merak da ediyorlar. Önde gelen ülkelerin büyükelçileri Genel Başkanımızı ziyâret ediyorlar. Sık sık görüşmeler oluyor. Tabiî ben de katılıyorum bu görüşmelere. Bir ilgi ve merak var. Çünkü dış politika konusunda CHP’nin ne yapmak istediğini, nerede durduğunu tam olarak bilmiyorlardı. Şimdi bunu öğrendikçe, bu ilgi daha da artacak. O yüzden değişimin dış politika ayağı konusunda özellikle çok iddialıyız. Umarız bunun bir karşılığı da olur diye düşünüyoruz. 

Ama şimdi yerel seçimler gündemi çok işgal edeceği için, siz dış politika ekibi olarak, yerel seçimler sürecinde, herhalde seçim sonrasında hazırlığa daha çok önem vereceksiniz diye düşünüyorum. 

Uzgel: Yerel seçimler tabiî ki dış politika konusunun daha az gündeme geldiği bir alan. Ama şöyle diyeyim: Meselâ belediyeler artık dış politika yapıyorlar. Belediyelerin diplomasisi var. Örneğin Türkiye’de Balkan kökenliler var. Geldikleri yerler var, bağlantıları var. Bunları göz ardı edemezsiniz. Evet, dış politika, yerel siyâsetin, özellikle yerel seçimlerin öncelikli konusu değil. Ama günümüzde iç ve dış siyâset artık iç içe geçti, hepsi bir yerden birbiriyle bağlantılanıyor bir noktada. Dediğiniz doğru, öncelikli değil ya da ilk gündem konusu değil. Yerel seçimlere doğru giden süreçte, dış politika konusu biraz daha gerilere düşecek. Biz de bu konuda hazırlıklarımızı daha yoğun bir şekilde yapacağız. Hattâ yerel seçimlerden sonra dış politikada CHP’yi biraz daha güçlü göreceksiniz. 

Siyâsete yeni girmiş birisi olarak, CHP gibi 100 yıllık bir partide siyâset yapmak herhalde kolay olmasa gerek. Umarım pişman etmezler diyeyim. 

Uzgel: Sonuçta dış politika bir alan. Bir hoca kimliğimiz var. Partiye yeni girmek aslında bir avantaj oluyor bâzen. Çünkü geçmişin yükü, bagajı olmuyor. Tipik bir siyâsetçi gibi olmuyorsunuz. Onun sağladığı bir avantaj ve imkân var, oradan da devam ediyoruz. Şu âna kadar gayet rahat götürdük, umarım bundan sonra da sorunlar yaşamayız diyeyim.

Çok teşekkürler İlhan, kolay gelsin. Tabiî ki dış politika gündemi yoğunlaştığı zaman yine kapını çalacağız. İddia ettiğin gibi, CHP gerçekten dış politikada bir aktör hâline gelebilecek mi? Böyle bir şey olursa çok ilginç bir süreç olur, ama zor olacağı da ortada. 

Uzgel: En büyük avantajımız şu: Şimdiki Genel Başkanımız Özgür Özel, dış politikayla çok ilgili, çok önemsiyor. Hattâ bâzen aynı şeyleri düşünüyoruz. Bâzı fikirleri benden önce söylediği oluyor. Bu bizim için hakîkaten önemli bir avantaj. Dediğim gibi, bunu yerel seçimden sonra biraz daha yüksek profilli olarak göreceğiz.

Tekrar çok teşekkürler. CHP’nin Dış Politikadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Prof. İlhan Uzgel’le konuştuk. Kendisine çok teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.