Nietzsche merhum, Alplerde uzaktan izlediği inek sürüsünün biteviye geviş getirmesine bakıp, bunu bir “ideal” olarak görmüş. Alın size tek cümlede koca Nietzsche felsefesi özeti: Nesini beğenmediniz ?! “Tefekküre dalmak” olarak da çevrilebilecek “rumination” işte “geviş getirmek” anlamına da geliyor. Aciz bendeniz de (teşbihte hata olmaz) “Aşiyan’da bir Tevfik” misali yahut M.Ş.E.’nin “Mendil Altında” öyküsündeki gibi 2024’e başlarken biraz geviş getirmek istedim.
1.Çatlamış vazolar, gülmeyen çehreler: Olmayınca olmuyor mu?
Hani bankaların “stres testi” oluyor. Ülkelerin demokrasi, insan hakları, ifade özgürlüğü vb. karneleri açıklanıyor. “İnsani kalkınmışlık” denilen bir endeks de var. Bir de “güldürmese de, öldürmeyen” durumlar var. Orta yaşlara varıp da aynaya baktığında insana “olmuyor” dedirten ama çareyi de göstermeyen yahut içinde barındırmayan veya çare aramak için de artık çok geç olduğunu düşündüren türden.
Meksika’da en tepeden, en aşağıya ve kılcal damarlara dek yaygın, yerleşik bir “yaşama biçimine” dönüşmüş ve ülkenin tüm modern tarihini onyıllardır kapsayan yolsuzluk var. Sözgelimi değil gerçekten de, cumhurbaşkanı ve bakanlardan oligarklara, narko-baronlara, silâhlı kuvvetlerden federal ve yerel polis teşkilâtına dek egemen. Ne ülkede Kurumsal Devrim Partisi’nin (“PRI” – ne güzel oksimoron) tek başına yönettiği dönemin sona ermesi, ne 80’li yılların başında bulunan küresel değerdeki petrol zenginliği bu durumu değiştirebilmiş.
Bizimle karşılaştırıldığında laik anayasa benzerliği var ama uygulamalar apayrı. İfade özgürlüğünde sıkıntı yok ama her yıl onlarca gazeteci öldürülüyor. Cinsellikte herhalde daha özgür ama kadın cinayetleri korkunç sayılarda, “kadın kırımı” düzeyinde hatta. Homofobi hakezâ. Derin yoksulluk da, şiddet sarmalı da bizde rastlanmayan ölçekte. Belki Cezayir ile Fransa arasındaki aşk-nefret ilişkisini andırır gibi ABD düşmanlığı da, ABD’ye bağımlılık da çok güçlü.
Rusya desek, çarlık döneminden, en az Büyük Petro devrinden beri bir biçimde modernleşmiş. Nihayet 1917’de devrim olmuş ancak ne geniş halk yığınları müreffehleşmiş, ne seçkinler aradıkları özgürlüklere kavuşmuş. SSCB yıkıldıktan sonra bir on sene kadar özgürlük kapıları açılır gibi olurken, eş zamanlı olarak devletin tüm kaynakları, sanayi altyapısı yağmalanmış, o “parantez” de Putin ile kapanmış. Kapanış o kapanış, bugün bir “mafya” rejiminden, sürüp giden bir “istihbarat operasyonundan” söz edilebilir ancak, “devlet” adı altında.
Oysa Rusya deyince Tolstoy, Çehov, Gogol, Tarkovski, Şostakoviç, Çaykovski, Rahmaninov, Stravinski, Soljenitsin, kapağı canları pahasına ABD’ye atan Brodsky, Dovlatov vb. vb. saymaya kalksak dünya uygarlığına katkılarını, nefesimiz tıkanır. Bilimde de durum farklı değil, silâhlı kuvvetlerinin de gücü ortada. Petrolü gazı da var, ağır sanayisi de. Üstelik Ruslarla diğer etnik topluluklar arasında -başta Tatarlar- iyi kötü bir “ortak toplumlaşma” da sağlanmış. Ama “olmuyor”, olacak gibi de durmuyor. Yanıt “hariçten fikrinizi soran mı var, çilekeş ama onurlu Rus halkıyız biz” mi?
Her iki örnek ülkede de 2024’te seçim var. Laik ve federal Meksika cumhuriyetinde iki kadın yarışacak başkanlık için. Üstelik kazanma olasılığı güçlü olan aday 128 milyonluk nüfusun yüzde 0,5’ini oluşturan Yahudilerden Claudia Sheinbaum. Rusya’da ise Putin’in rekabete tahammülü yok. Navalny’yi Sibirya’ya taş kırmaya gönderdi. Pasifist bir kadın aday (Yekaterina Duntsova) çıkacak oldu, derhal yasaklandı. Şimdi de kendi yerine halef olarak hazırladığı kuzini Anna Putina’yı, onu orada tutan “sisteme” kabul ettirmeye çalıştığı söyleniyor.
Komşumuz İran’da da 2024’te seçimler var ve orada da 1979’dan bu yana olmayınca olmuyor. Bu defa rehber Hameney’in 84 yaşında ve rivayete göre sağlık durumunun bozuk olması bu seneyi daha kritik kılıyor.
2.Asimetrik güçler, silikleşen devletler
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Ayaklarında terlikleri, üzerlerinde entarileri, omuzlarında “keleş”leriyle Husiler (“Ensarullah”) Yemen kıyılarından Kızıldeniz’den geçen gemilere düzenledikleri saldırılarla küresel ticareti aksattı, açık deniz ulaşımı özgürlüğünü kısıtladı. Bu denli derme çatma, ev yapımı olanaklar, bu denli düşük maliyetle böylesine küresel bir sonuç elde etmek büyük “başarı” olarak nitelenmeli. Husilerden “Yemen” diye söz etmek içinse henüz erken.
Lübnan diye bir devlet var, Akdeniz kıyısında dünyanın en değerli “arsalarından” birinin üzerine kurulu. Orada Hizbullah, “şiddet tekeli”, ekonomi, istihbarat vb. her bakımdan devlet aygıtından güçlü bir örgüt. Yukarıda değinmiştik, örnekse Meksika’da da narko-baronlar devletin ortağı. Ama o narko-baronlar da, Hizbullah da “işlerinin görülmesi” ve varlıklarını sürdürebilmek için bu devlet kabuğunun bulunmasına bağımlılar. Tuhaf bir simbiyoz.
Sahra altı Afrika’da (“Sahel”) yahut doğrudan Sahra’da ve çeperlerinde de IŞİD ve El Kaide türevi örgütlerin egemenliği yerleşikleşiyor. Bunlar etnik, dinsel, mezhepsel, “çoban x çiftçi” gibi ekonomik fay hatlarını araçsallaştırıyor. Buralardan aynı zamanda düzensiz göçün “otoyolları” da geçiyor. Örtük veya açık darbe salgını Burkina Faso, Mali, Nijer, Çad, Gine, Orta Afrika, Gabon derken o kemeri kapladı. Deriniz kara olunca, örnekse 223 milyon nüfuslu Nijerya’da bir günde 200’ü aşan can kaybına yol açan terör saldırıları yahut açık denizlerdeki göçmen ölümleri uluslararası haber kanallarının bültenlerinde kendine yer bulamıyor, ancak alt yazıda tek cümle olarak geçiyor. Bu ülkelerin neredeyse tamamında da Rusya’nın Wagner paralı asker varlığı bulunuyor.
Alevlenip sönümlenen ve alan değiştiren bir iç savaş yaşar gibi olan ve devlet yapısı çatırdayan 126 milyon nüfuslu Etiyopya, denize erişim karşılığında Somaliland’ı tanımaya karar verdi. Tez vakitte nurtopu gibi bir yeni devletimiz olabilir. Afrika boynuzunda ikinci bir Cibuti ortaya çıkabilir. Somaliland’ın Kızıldeniz girişindeki derin deniz limanı Berbera, hele Husi tehdidi varken, stratejik olarak eskisinden de değerli. Eski İngiliz Somali’sinde petrol de çıkarılıp, deniz yoluyla yerküreye arz edilmeyi bekliyor. İlginçtir Türkiye’nin de Mogadişu’da alan olarak çok geniş bir büyükelçiliği ve Somali’ye açık desteği olduğu halde, Hargeysa’da da sessiz sedasız bir başkonsolosluğu bulunuyor.
Sudan’da korkunç bir iç savaş (perde gerisinden, yine Rusya ama BAE gibi de dış oyuncuların örtülü destekleriyle) olağanüstü büyüklükte can kayıpları ve yerinden etmelerle devam ediyor. Petrol zengini Güney Sudan, Hristiyan-Müslüman hattında iç savaşla Sudan’dan ayrılmıştı. Ardından Güney Sudan’da bu defa Dinka-Nuer etnik ayrımı üzerinden Hristiyanlar kendi aralarında iç savaşa tutuşmuştu. Şimdi de Sudan’da özellikle Darfur’da Araplar Afrikalıları kıyıyor – Müslüman Bangladeş’e sığınan yine Müslüman Rohingyalara yerli halkın saldırıları gibi.
Uzakdoğu’da Myanmar’da (Burma) da iç savaş var. Cuntaya başkaldıran demokratlar, ülkenin çeperlerinde yerleşik zaten hiçbir zaman cuntaya boyun eğmemiş etnik toplulukların silâhlı direniş örgütleriyle elbirliği içinde tarihte ilk kez bu denli geniş bir alanı denetimleri altına alabildi. Cuntanın baş destekçisi Çin ise şimdilik geçici ateşkesler sağlamakla yetindi. Yarın Vietnam’ın 1978’de Kamboçya’ya yaptığı gibi, “şiddeti sona erdirmek” gerekçesiyle Myanmar’ı doğrudan işgal eder mi?
Özcesi, Atlantik’ten Kızıldeniz’e Afrika’nın göbeğinde devasa ölçütlerde bir stratejik “obruk” oluşmak üzere. Ayrıca siber saldırılar, evyapımı SİHA’lar ve füzeler, dikkati dağınık seçim yılında bir ABD’ye “kafa gösteren” Çin ve Rusya gibi yarı-küresel, İran gibi bölgesel güçler, IŞİD-El Kaide türevleri gibi askeri yöntemlerle köklerinin kazınması belki olanaksız terör örgütleri, alıcısı varlıklı üreticisi-satıcısı yoksul ülkelerde yerleşik narko-trafik etmenleri bir arada düşünüldüğünde istikrarsızlığın keskinleşerek artması kaçınılmaz gibi.
Ve Suriye, Irak, Lübnan, Afganistan gibi devletlerin bir daha görülebilir gelecekte bellerini doğrultması da olanaksız gibi. Devlet yurttaşın sırtına binince de olmuyor, ama devletsiz kalınca hiç olmuyor. “Kurulu düzenim olmasa hiç durmam” diyen Alamancı riyâsı bir yanda, Suriyeli sığınmacının, ev alıp vatandaş olan İranlının Iraklının “halinize şükredin” demesi bir yanda, yurttaşın Yunan adalarına vizesiz gitme coşkusu yaşaması, “yüz yılda geleceğimiz yer bu mu olmalıydı?” diye haklı olarak hayıflanması da başka yanda.
3.Seçim furyası, parlayıp sönen umutlar
Bu yıl 50 ülkede, (100% katılım varsaysak) 2 milyardan fazla seçmenin oy kullanacağı sandıklar kurulacak. Aşırılıkçı akımların barometresi olabilecek Avrupa parlamentosundan Hindistan’a, Rusya’dan Meksika’ya, ABD’den Güney Afrika’ya, İran’dan Senegal’e küresel seçim bonmarşesinde yok yok.
102 milyon nüfuslu ve 2.3 milyon km² yüzölçümlü Kongo’da Aralık ayında yapılan seçimleri görevdeki başkan Tshisekedi yüzde 73 gibi açık bir farkla yine kazandı. Ama önemli olan bu denli geniş ve lojistik altyapısı, bu denli kötü ve hatta doğusundaki bazı bölgelerde çatışmalar devam eden bir ülkede seçimlerin bizatihi yapılabilmiş olması. Ve halkın yer yer 24 saat sandık başında kalıp sıra bekleyerek, coşkuyla oylarını kullanmaları.
Bunun aksi durum 1962’de kazandığı bağımsızlıktan bu yana yeraltı zenginliklerini topluma yayamayan, demokrasi kurumlarını yerleşikleştirip, laik bir düzene de geçemeyen, gencecik bir nüfusa rağmen gerontokratlarca yönetilen (benim de hasbelkader 1995-97 iç savaş yıllarında ilk görev yerim olan) Cezayir için geçerli. Orada da bu yıl seçim var ama ne sonucu merak ediliyor, ne seçmen ilgi gösteriyor.
Senegal’deyse gençlerin umudu Usman Sonko’ya hapse atılmasına rağmen şimdi 2024 seçimlerinde adaylık izni verilmesi önemli. Senegal seçimleri bu görece küçük ülkenin ötesinde tüm Afrika için bir mum ışığı yakabilir. Bir diğer mum ışığı da Çad’da babasının yerini yarı-darbeyle alan Idris Deby’nin yine genç bir umut olan sürgündeki muhalefet lideri Succes Masra’yı yılın ilk gününde başbakan ataması oldu.
- Cuma günü Sonko’nun adaylığının mahkeme kararıyla yeniden iptal edildiği açıklandı.
Oysa babadan oğula geçen ne de güzel seçimli ama pek istikrarlı demokrasiler bulunuyor dünyamızda: Suriye’de Esat, Azerbaycan’da Aliyev, Türkmenistan’da Berdimuhammedov, Kamboçya’da Hun, Kuzey Kore’de Kim ve artık muhtemelen Tacikistan’da da Rahman “hanedanları” var. Veliaht evlât bulunamıyorsa işte Rusya’daki gibi kuzin, olmadı malum ülkedeki gibi damat da mı yok? Koy sandığı, kaldır sandığı, adına “demokrasi” de geç.
Belki özetle denilebilir ki: Yalnızca sandıkla olmuyor ama sandıksız da hiç olmuyor. Efendiler, demokrasinin kargaşasından kaçınmayınız.
“KAFAMA AĞRI GİRDİ, PEHLİVAN TEFRİKASI GİBİ YAMALI BOHÇA UZUN YAZI OKUYAMIYORUM, DİPNOTTA BAŞLIKLARINI VERDİĞİN SONRAKİ BÖLÜMLERİ DE ZERRE MERAK ETMİYORUM” DİYENLER İÇİN ÜÇ SATIRLIK ÖZET:
İsrail Gazze’yi Şubat ortalarına, belki sonuna dek dümdüz olmacasına hava ve kara bombardımanıyla yıkmaya devam eder. Ancak yerle bir edecek yapı kalmayınca durur. Durduktan sonra da Gazze’den çıkmaz. Çatışma yayılıp, bölgeselleşir mi? İDMO üst düzey komutanı Musavi Şam’da, Hamas üst düzey yetkilisi Aruri Beyrut’ta İsrail tarafından düzenlendiği belli suikastlarla öldürüldü. Kirman’da (İran) Kasım Süleymani’nin kabri başındaki anma töreni sırasında patlatılan çifte bomba 80’den fazla kişinin canını aldı. Hizbullah lideri Nasrallah da bunların ardından ilk konuşmasında pek renk vermedi.
İsrail, Vietnam Savaşı sırasında ABD’nin Kamboçya’yı, II. Dünya Savaşı boyunca Japonya’ya atılandan fazla bombayı çok daha kısa sürede atarak, havadan bombardıman etmesinin o dönemde “madman strategy” diye açıklanması gibi bir yola sapabilir. Ne Hizbullah’ın kuzey sınırlarındaki varlığına, ne İran’ın nükleer silâh sahibi olmasına 7 Ekim sonrasında izin verecektir. Üstelik Netanyahu siyaseten zombiye dönüşmüşken. Bu bakımdan çok tehlikeli aylarda olduğumuzu belirtmek banalitenin yinelenmesi olmayacaktır.
Rusya’nın komşusu Ukrayna’ya saldırıp, topyekûn işgale yeltenmesiyle başlayan savaş daha yıllarca sürer. Hangisinin nefesi önce tükenir: Rusya’nın füze üretimi mi, Ukrayna’nın ithal ettiği hava savunma sistemlerinin mühimmatı füzeler mi daha önce biter? Artık ABD’den çok, iş AB’nin elini cebine atmasına bakıyor sanki. Ukrayna’nın eli kolu çözülüp, “mukabele-i bilmisil” imkânı tanınır mı? Tanınmayacağa benzer. Kırılgan olarak elbet bir gün kırılacaktır. Hangisi daha kırılgandır, hangisi daha önce kırılır: Rusya? Ukrayna? AB? ABD? Bunu öngörebilmek güç. “Ben yanıtı biliyorum” diyen bilgiç, atıyordur.
Üstelik Rusya’nın mühimmatına muhtaç kaldığı iki ülkeden İran uranyum zenginleştirmede gaza basıp nükleer silâh sahibi olmak eşiğine çok yaklaştı. Aynı bağlamda yine Rusya’nın özel ilgisine mazhar olan Kuzey Kore ise balistik füze teknolojisini (herhalde Moskova desteğiyle) geliştirip, ABD’nin Pasifik kıyılarını vurabilme olanağına yaklaştı. ABD açısından bu iki “çıbanbaşı” böylece “küresel tehdit” niteliği kazanma aşamasına 2024’te gelebilir.
Tayvan’a dikkat: Asıl kızılca kıyamet Tayvan’dan kopabilir. Koparsa altyazıda geçmez, manşet olur. Şi giderek kendini “II. Mao” kaidesine çıkarttı. Adada bu ay yapılacak seçim sonuçları KMT’ye göre “savaş ile barış”, DPP’ye göreyse “demokrasi ile otokrasi” arasında. ABD de seçim yılında ve başı hem Ukrayna’da, hem Ortadoğu’da dertte. CIA, Şi’nin “Çin’in Tayvan’ı 2027’de işgale hazır olması gerektiği” talimatını verdiğini öngörüyor. Uykunuz kaçacaksa, bundan kaçsın.
Bu arada köyümüze geri dönersek, Dışişleri Bakanı Fidan’ın TBMM’deki dokuz sayfalık bütçe konuşmasında Gazze üç sayfayı kaplıyordu, Kıbrıs ile Ege-Yunanistan’a ise ikişer cümle ayrılmıştı. AB desen, büyüteçle ara ki, bulasın. Hoca da durur mu, yapıştırmış cevabı: “Âlem şu halde, başımızdaki padişah da bu halde olmasa, benden iyi hariciye nazırı olmaz mı?”
Devamı haftaya…
*Sonraki bölümlerin fragmanı, gelecek hafta yine burada vizyona girecek başlıklar:
4.Turpun büyüğü heybede: ABD seçimleri, “failed state” seçeneğine doğru mu?
5.İklim değişikliği, düzensiz göç, yapay zekâ: Tüm yollar popülizmLERe çıkıyor
6.AB genişlemesi: Yaradana sığınıp trene son vagondan atlama umudu
7.Liderlik vasfı: Başa örülmüş çorabı önce söküp, sonra yeniden örebilmek