Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ruşen Çakır’ın konuğu Ateş İlyas Başsoy: CHP yerel seçimlere kimlerle ve nasıl giriyor?

Ruşen Çakır, konuğu Ateş İlyas Başsoy ile 31 Mart Yerel Seçimleri’nde Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) stratejilerini, tartışmaların odağındaki Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş ile “yola devam” kararını, İzmir ve Eskişehir’deki mevcut adayların yerel seçimlerde aday gösterilmemesini, Ankara ve İstanbul’daki seçim yarışını ve CHP’nin 38. Olağan Kurultayı’ndan sonra partideki değişimin aday belirleme sürecine etkisini değerlendirdi.

Yayına hazırlayan: Tania Taşçıoğlu Baykal

Merhaba, iyi günler. Ateş İlyas Başsoy’la stüdyoda CHP’yi, CHP’nin yerel seçim adaylarını ve kampanyasını konuşacağız. Kendisiyle daha önce yaptığımız yayınları izlemişseniz biliyorsunuzdur; CHP ile daha önce siyâsî kampanya anlamında değişik dönemlerde çalışmış bir arkadaşımız. Merhaba Ateş.

Ateş İlyas Başsoy: Merhaba. 

Bu sefer profesyonel ya da amatör olarak hiçbir ilişkin yok CHP ile.

Başsoy: Evet, amatör olmaması ilginç. Çünkü hepsi arkadaşım aslında.

Sen, şu anda tekrar aday olan belediye başkanlarının birçoğuyla daha önceden tanışmıştın ve onlarla çalışmıştın.

Başsoy: 2019 kampanyalarının hepsini ben yaptığım için hepsini tanıyorum.

En câzip konuyla başlayalım. Lütfü Savaş gitti, geldi ve sonunda tekrar aday oldu. Sen Hatay’ı da, Lütfü Savaş’ı da biliyorsun. Buradaki sorun neydi? CHP ne yapmak istedi? Neyi yapamadı? Vardığı nokta sence doğru mu?

Başsoy: Bu tip konuşmalarda, önce kendi fikirlerimi, sonra verilere göre ne yapılması gerektiğini söylüyorum. Hatay örneğinde, meselâ AK Parti ve MHP de, deprem bölgesinde il ve ilçeler bazında hiç kimseyi tekrar aday göstermedi. 

Antep dışında.

Başsoy: Evet. Antep’te Fatma Şahin’i tekrar aday gösterdi. Ama zâten Antep, Adana gibi çok az etkilenen yerlerden biriydi. Neden böyle bir ısrar edildiğini anlamadım. Bence Hatay’da, ilçeler dâhil, insanlar iyi olsalar bile isimleri değiştirmek, yeni insanları getirmek daha şık olurdu. Bu kişisel görüşüm. Ama verilere baktığımızda, Lütfü Bey’den başka kazanacak kişi yok. 6 Kasım’dan hemen sonra Özgür Özel, “İstanbul, Ankara ve Aydın’dan çok mutluyuz, diğer iller için araştırma yapacağız” diye açıklamıştı. Normalde bir kent araştırması üç dört günde biter. Hadi müthiş bir araştırma olsun diyelim, beş günde biter. İki ay bekletti bunları söylemek için. Bu iki ay boyunca da o belediye başkanları aday olup olmayacaklarını beklerken yıprandılar. Lütfü Savaş ekstra yıprandı. Siz şimdi kesinleştiğini söylüyorsunuz, ama belki yarın bir miting olur ve her şey değişir. Şu âna kadar, “olmaz” denilen o kadar şey oldu ki.

Benim de bildiğim kadarıyla, Lütfü Savaş klasik CHP seçmeni olmayan seçmenden de oy alabilen birisi.

Başsoy: Lütfü Savaş’ın MHP ve AKP geçmişi var. Zâten AKP’den Antakya Belediye Başkanı’ydı. Gençliğinde MHP’liydi, o yüzden o taraflardan oy alabiliyor. Seçimler genellikle böyle bir birlik olunursa alınıyor; arkasında tek bir parti olunca alınamıyor. Bu seçimin 2019’dan birçok farkı var. En önemli fark, AKP ve MHP, tıpkı 2019’da olduğu gibi, yine el ele. Ama CHP, İYİ Parti ile kavgalı. Geçen gün Sırrı Süreyya Önder CHP’ye, “Sizi paramparça edeceğiz” dedi. Bir yandan DEM Parti ile bir ilişki var. Bir yandan açıktan böyle konuşmalar yapılıyor, sonra geri alınıyor. İnsanlar ne olup bittiğini bilmiyor. Herkesin hâfızasında olumsuz tarafı kalıyor. 

Düşünsenize: 2019’da Muharrem İnce bile vardı, partinin içindeydi. Bir sürü küçük parti var. Bunlar önemsenmeyecek partiler değil. Kimisi 2 puan alıyor, kimisi 3 puan alıyor. Şehrine göre 10 puan bile alabilecek insanlar var. Dışsal faktörler açısından bakarsak, CHP adına kötü bir tablo var. 2019’la kıyaslarsak şöyle bir olumlu tarafı var: Belediye başkanları iyi. Bütün belediye başkanları bu 5 yılı, pandemi olmasına rağmen, döviz altı katına çıkmasına rağmen, girdi fiyatları neredeyse 10’a katlanmasına rağmen, her biri, kendi illerinde kendilerini iyi anlatmışlar; kendi seçmenleri onları takdir ediyor. Hemen hemen 11 belediyenin tamâmında böyle. Birkaç tânesinin memnûniyet oranı düşüktü; onlar değişti. Ama şu an tekrar aday gösterilenlerin memnûniyet oranları 60’ın üzerinde.

Benim bildiğim iki tâne büyükşehri, Eskişehir ve İzmir’i değiştirdiler. 

Başsoy: Muğla ve Tekirdağ da var.

Hadi Eskişehir yaş nedeniyle ve uzun dönem nedeniyle değişti diyelim. Ama İzmir adayı neden değişti?

Başsoy: Benim “ballı belediye” dediğim, daha nâzik insanların “garantili belediye” dediği, kiminin de “kupon belediye” diye tanımladığı 65 tâne belediye var CHP’de. Buralarda CHP’nin bir koalisyon yapmasına gerek yok. CHP orada alıyor seçimi. Beş altı gün sürecek olan araştırmanın iki ay sürmesinin sebebi, “Kurultayda karşı olan herkesin kafasını uçuralım” diye bir araştırıldı gibi geliyor bana. Hem duyumlar böyle, hem de durumun kendisi bunu gösteriyor. Ellerinde olsaydı, Mersin’de Vahap Seçer’i, Adana’da Zeydan Karalar’ı, Antalya’da Muhittin Böcek’i de aday göstermeyeceklerdi. Bu kişileri aday göstermeyince kazanmanın imkânsız olduğunu anlayıp yelkenleri suya indirdiler. İzmir’de de memnûniyet oranı kendi içinde yüksekti; Adana’dan, Mersin’den, Antalya’dan farklı değildi. Ama şu fark var: İzmir ne olursa olsun kazanılacak garantili bir yer. Garantili yerlerin tamâmında adaylar değişti. Sâdece iller bazında değil, ilçeler bazında da. Türkiye’de bu 65 “ballı” belediyede değişmeyen yok.

Yani, Tunç Soyer kurultayda Özgür Özel’i desteklemiş olsaydı yerinde kalacaktı herhalde diyorsun.

Başsoy: “Biz ona bakmadık” deseler de, aslında ona baktıkları için iki ay sürdü. Yazı yazarken de konuşurken de, hem ülke için hem CHP için iyi bir şey olsun istiyoruz. “Bir husûmetle belediye başkanlığı alalım, bir yerden ihâle koparalım” diye bir derdimiz yok. Zâten aklı olan bir insan CHP’den belediye başkanı olmak istemez. Belediye başkanları bana önerimi sorduklarında, onlara, “Emin misiniz? Çoluğunuza çocuğunuza vakit ayıramayacaksınız. Başınızda bin bir türlü belâ olacak” diyorum. Zor bir şey CHP Belediye Başkanı olmak. Hele garantisi olmayan yerlerde. O yüzden iyi bir şey söylemek adına anlatıyorum; ama bütün bu konuşmalar ve yazılarımda, aleyhte bir cümle bile olsa, onu alıp manşet yapıyorlar. Çok ilginç bir yerde yaşıyoruz. 

İstanbul ve Türkiye’yi ayırarak anlatayım; Vahşi Batı veya Amerikan kahramanlık filmlerinde vardır hani, son anda rakibini yatırırsın. Rakibin ölmek üzeredir. Elinde de senin tabancan vardır. Son anda adam anlamsız bir şekilde tabancasını atar ve yumruk yumruğa kavga başlar. Çok anlamsız, orada pat diye gitmesi gerekir halbuki. Bu benzetmeyi şu anki siyâset için de yapabiliriz. Cumhurbaşkanlığı seçiminde gösterilmeyen tepki, yerel seçimde büyük illerin tamâmında gösteriliyor. Biliyorsunuz, cumhurbaşkanlığı seçiminde, daha çok taşradan ve tek sandık olan yerlerden gelen oylarla bu fark oldu. Oysa birçok büyük kentte CHP-İYİ Parti İttifâkı 2019’daki gibi olsa oylarını artırırdı. Hem de şu anda 11 olan belediye sayısını 20’ye çıkarabilirdi. En karamsar tabloyla bile 15’e çıkarabilirdi. Böyle bir anda, peş peşe anlamsız işler oldu. İYİ Parti’nin böyle ayrışması anlamsız oldu, parti içi kavgalar anlamsız oldu, Kurultayın yapılması tamâmen anlamsız oldu. Kılıçdaroğlu kurultayda “Ben aday değilim” deseydi böyle bir stres olmayacaktı. Parti, seçime üç ay kala kurultaya girdi ve o nedenle, doğru da yapsa, eğri de yapsa, eleştirildi. Biz şu anda Sarıyer Belediyesi’nin sınırları içerisindeyiz. İstinye Park’ın olduğu yerden geldim. Orada kavga gürültü vardı. Her tarafta böyle bir durum var.

Şükrü Genç bağımsız adaylığını îlân etti. Onlara gelmeden, şu Hatay meselesini bir kapatalım. Gökhan Zan’ın TİP’ten aday olmasının bir etkisi olur mu sence?

Başsoy: Olur, ama onlar da ilginç şeyler söylediler. “Ancak şöyle şöyle bir aday yaparsanız çekiliriz” dediler. Çünkü Hatay, sosyalist sol adına Türkiye’de en güçlü olan birkaç ilden bir tânesi. Artvin öyledir, Tunceli de öyledir. Hatay’da Gökhan Zan’ın bir tanınırlığı var. Televizyon yüzü, birçok insan tanıyor. Twitter’dan herkes tâkip ediyor. Bence o ciddî bir oy alır. Lütfü Savaş bu kadar yıpratıldıktan sonra, kazanılırsa bir mûcize olur. 

“Lütfü Savaş’ın kazanması mûcize olur” mu demek istiyorsun? 

Başsoy: Yanizor, çok zor.

Ruşen Çakır: Sarıyer meselesinden bahsettik. Aslında ilk önce Ataşehir’le başladı. Battal İlgezdi bayağı kazan kaldırdı. Daha sonra Gürsel Tekin — önce Kadıköy sonra Esenyurt için ismi geçiyordu. Bir iddiaya göre önce olmuş, sonra iptal edilmiş. Sonra Esenyurt iyice karıştı, îlân edilen isim de değişti. Gürsel Tekin CHP’den istifâ etti. Sarıyer’de Şükrü Genç bağımsız adaylığını îlân etti. Anadolu’da da benzer örnekler vardır belki. Tunç Soyer küskün olduğunu açık açık söylüyor.

Başsoy: Anadolu’nun tamâmı bu örneklerle dolu. CHP’nin güçlü olduğu, kazandığı her yerde, böyle bir durum oldu. Meselâ birkaç gün önce Bursa’daydım. Ben Bursalı’yım zâten, Bursa’dan bir geçeyim dedim. CHP’nin üç tâne ilçe belediyesi var Bursa’da: Mudanya, Gemlik ve Nilüfer. Bursa Büyükşehir CHP’ye âit değil, ama üç tâne önemli ilçesi var. Bu üç önemli ilçede CHP’nin bir afişini, bir pankartını görmedim. Her yer silme AKP afişleriyle dolu. 

Halbuki belediyeler CHP’de.

Başsoy: Ama nelediye başkanları aday gösterilmeyince böyle bir şey oluyor. Meselâ Sarıyer’de Şükrü Genç veya Çankaya’da Alper Taşdelen, İzmir’de Tunç Soyer çok kibar davrandılar. Bunlar isteseler dahi, o emir-komutada öyle bir güçleri yok belediyede. Belediyeye giremiyorlardır, kendileri de çekiniyorlardır. İtfaiye aracına ya da hangi araçsa, “Her yere afişleri asacağız, şunu yapacağız bunu yapacağız” deseler bile bunu kabul ettirecek güçleri yok. Biraz önce silâhı atma benzetmesini o yüzden yaptım. Şu an parti çok güçlü olacağı bir durumdayken… Tamam, İYİ Parti’nin kendi karârıdır, değiştiremezsin, onlar dışarıdan. Kezâ, Muharrem İnce, Memleket Partisi de öyle. Ama sen kendi kendine aldığın kararlarda daha rasyonel olabilirdin. Meselâ Sarıyer’de Şükrü Genç aday olsa, seçimi alabilir mi bilmiyorum, ama seçimi kaybettirebilir. Bu, her yerde geçerli. İlçelerde de böyle bir durum var. Meselâ ilginç bir örnek var. Özgür Özel, “Özellikle garantili yerlerde, kadın adayları aday göstereceğim” dedi. İstanbul’un 39 ilçesinde kaç kadın aday seçildi?

Bu araştırmalar genellikle şöyle yapılıyor. Zâten bana hem AKP’nin araştırmaları geliyor, hem CHP’nin araştırmaları geliyor, hem de bağımsız araştırmalar geliyor. Normalde araştırmalarda, aday 15 gibi bir şey çıkarken, aday adayları 1-2 puan çıkar. Çünkü insanlar adayı tanıyorlar. Ama aday adını tanımadıkları için onun ismini söylemezler. Bir tek Şişli’de böyle ilginç bir durum oldu. Aday adayı Aylin Kotil, 30 çıkıyordu. Muammer Bey 13-14 çıkıyordu. Diğer aday adayları, başka yerlerde de olduğu gibi, 0-1 arasında çıkıyordu. Özgür Özel’in de, “Garanti yerlerde de kesinlikle kadın adayları göstereceğim” diye böyle kesin cümleleri vardı. Ama bunlar yapılmadı. Ya da başka bir örnek: “Şükrü Genç 3 dönemdir belediye başkanı” diyorlar. Tamam, peki olmasın. Ama Büyükçekmece’de Hasan Akgün, 7 dönemdir belediye başkanı. Bence halk seviyorsa 18 dönem de olsun. Neye bakarak karar veriliyor? Hep böyle çelişkiler var. Meselâ, Şişli ve Kadıköy belediye başkanları için “Ne yaptılar ki? Çivi mi çaktılar?” diyorlar. Peki, Beşiktaş belediye başkanı ne yaptı? Çivi mi çaktı? Yani onların üçü de bir dönem başkanlık yaptılar.  

Çivisini bilmiyorum ama, ilçe aday tanıtım toplantısına gittiğimizde, Beşiktaş Belediye Başkanı’nı ilk defa canlı olarak orada gördüm. 

Başsoy: Evet. Yani bu insanların her biri iyi insanlar olabilir. Söylediğim iyilikle kötülükle ilgili değil. Sâdece mantıksız buluyorum. Sen şu anda Kadıköy’de güçlü olamayacaksın. “Varsın güçlü olmayayım, yine kazanacağım” diyorsun ya? İşte orada, pat diye çıkar Tunceli Belediye Başkanı adayı olur veya Şişli’de bir bağımsız aday olur, İYİ Parti adayı olur, TİP’in adayı çıkar, ya da Beşiktaş’ta Nasuh Mahruki çıkar. Yani bunların her biri büyük puanlar alacakları için, bu İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimine yansıyacak. Ben İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni Ekrem İmamoğlu’nun kazanmasını belki de İmamoğlu’ndan daha çok istiyorum. Ben bir vatandaş olarak, burada yaşayan bir kişi olarak, gazeteleri endîşeyle okuyan bir olarak, Türkiye’de tekrar bir geri dönüş gibi hissedilecek bir durumun olmasını istemiyorum. Hakkaniyet olarak da istemiyorum. Çünkü bence çok başarılı bir belediye başkanı İmamoğlu. İmamoğlu’nun tekrar İstanbul Belediye Başkanı olmasını istiyorum. Ama yapılan bu işler bana çok mantıksız geliyor. Meselâ şu anda Şükrü Genç yüzünden…. Şu anda Sarıyer’in puanı 20 puan. Sarıyer yine kazanılabilir. Ama o 20 puanın %10’u, %20’si, Büyükşehir’de de oy karârını değiştiriyor. Bunlar da İstanbul Büyükşehir seçiminde ayağımıza vurmak gibi oluyor 

Burada tartışmalı birçok örnek var. Beni en çok rahatsız edenlerden biri, kişisel olarak az çok tanıdığım için Avcılar Belediye Başkanı Turan Hançerli oldu. Avcılar’da yaşamadığım için belediye başkanı olarak ne yaptığını bilmiyorum, ama bir başarısızlık öyküsü yok. 

Başsoy: Aksine, başarı öyküsü var. Geçenlerde yine ondan bahsettim, belki görmüşsündür. Kendisi çok eskiden beri tanıdığım bir arkadaşım. Zâten birçoğunu eskiden beri tanıyorum. Neyse, bir afiş yapmış. Kendisini aradım “Bu afiş doğru mu?” diye sordum. “Evet, doğru” dedi. Avcılar’da 1999’da deprem oldu. 2019’da Turan Hançerli göreve geldi. 20 yılda yapılan kentsel dönüşümün dört katını beş yılda yapmış. Yani sistemi değiştirerek o sistem için Avrupa Birliği’ne sunumlar yapıyormuş. Devlet, AKP, bunu nasıl yaptığı konusunda ondan bilgi alıyormuş. Çünkü müteahhit ve parayı aradan çıkartınca, belediye paralı işlerin içinde olmayınca ve hukuk sistemi her iki tarafın da lehine çalışınca oradaki sistem dönmeye başlamış. Gerçekten şu anda Avcılar bir şantiye gibi, ama olumlu anlamda. Turan Hançerli’nin birinci dönemi ve 49 yaşında. Yılmaz Büyükerşen’e yaşlı dediniz, ama Hançerli 49 yaşında. Bir başkasına “Üç dönemdir, dört dönemdir yapıyor” dediniz, ama Turan Hançerli’nin henüz ilk dönemi. 

Bir de şunu söylemek isterim, bâzıları bundan rahatsız olabilir ama gençken geçirdiği bir kazâda iki kolunu kaybetmiş ve kendisine protez kol takılmış. Hani o hep söylenen “Kadınlara, engellilere pozitif ayrımcılık” denir ya? Bu anlamda da gerçekten simge bir isim. Geçenlerde Veli Saçılık’ın sosyal medyada bir mesajını gördüm: “ ‘Tek kollu nasıl yaşanır?’ diye düşünürken, iki kol olmadan yaşama dört elle sarılmanın mümkün olduğunu Turan Hançerli’den öğrendim” diye yazmış. Neden aday gösterilmediğini anlamadım. Yerine kimin getirildiğini bilmiyorum. 

Başsoy: Ben de bilmiyorum, ama şunu biliyorum: Turan Hançerli’nin aday gösterilmemesi bütün engelli dernekleri için bir travma oldu. Çünkü AKP’lisi, MHP’lisi dâhil o insanlar Turan Hançerli’yi ulusal anlamda bir kahraman olarak görüyorlardı. İlk defa böyle büyük bir başarı elde etmiş bir kişi. Çünkü engelli olduğu için görmezden gelinen çok büyük bir kitle var. Özgür Özel programı izliyorsa şunu söylemek isterim kendisine: Çünkü mutlaka söylediklerimi kırparak kendisine iletecekler. Ama o kırpan arkadaşlardan ricâ edeyim, şu söyleyeceklerimi kendisine iletsinler: En azından Turan’ın durumunu gözden geçirsin ve değiştirsin. Çünkü hiç hakkaniyetli bir durum değil. 

Artık çok geç sanırım. Murat Yetkin, bugün Yetkin Report’ta, Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan’la yaptığı röportajı yayınladı. Fatih Erbakan, “Mansur Yavaş Ankara’yı rahat alır. İstanbul’da da Ekrem İmamoğlu önde gözüküyor” demiş. Hattâ CHP’nin, özellikle Fatih, Üsküdar, Eyüp gibi ilçelerde sürpriz yapabileceğini söylemiş. Sana bu üç ilçeyi de soracağım; ama öncelikle, Mansur Yavaş Ankara’yı gerçekten çok rahat bir şekilde alır mı, ne dersin?

Başsoy: Rahat bir şekilde alır mı bilmiyorum, ama seçimi alır gibi görünüyor. Rahat alamayabilir, çünkü karşısındaki rakibi de çok başarılı bir belediye başkanı. Bu biraz kendi doğruları kadar, karşı tarafın hatâlarıyla da oluyor. Meselâ 2019’da Ankara’da Kayserili bir aday göstermişti AKP. Kendisi başarılı bir belediye başkanı olabilir, ama büyük bir şehre, daha nispeten küçük bir şehirden aday göstermek hatâ olur. AKP aynı hatâyı İzmir’de de yaptı: Denizli adayını getirdi. İstanbul’da da yaptılar: İzmir’i kaybetmiş Binali Yıldırım’ı İmamoğlu’nun karşısına koydular. AKP bu hatâları şimdi yapmıyor. 

Bakın Türkiye henüz daha seçim atmosferine girmedi. Benim, kitapta ve ondan sonra yazdığım her yazıda, “Seçim atmosferinden hep kaçmak gerekir. Seçim atmosferi oldukça, bu, muhâlif kesim aleyhine olur” diye yazdım hep. Şu an İstanbul’da AKP muhâlif durumda. Seçime bir ay kaldı, hâlâ seçim atmosferinde değiliz. 31 Mart’ta bir seçim olacağını biliyoruz elbette, ama çok da bunun ayırdında değiliz gibi bir hal var Türkiye’de.

Peki, bu kimin lehine?

Başsoy: Şu an AKP’nin lehine. Çünkü AKP birçok yeri ele geçirmek istiyor. 2019’da CHP’nin lehineydi. Yani ne kadar seçim olmasa, o kadar iyi olurdu. Özgür Özel, kurultayı yeni kazandığı için doğal olarak kendini başkan olarak göstermek istiyor. Ama bu bir yerel seçim. Yerel seçimde bizim en büyük avantajımız Tayyip Erdoğan’ın o “sarsılmaz” kültüne karşı, işin biraz gerilla savaşına dönmesi. İl il, farklı farklı küçük kahramanlar olması. Ama hem iletişim dilinde hem de bütün varlığında Özgür Özel şu anda önde giden birisi. Fotoğraf olarak bile önde Özgür Özel gidiyor, arkasında Mansur Yavaş gidiyor filan. Ama 2019’da bu insanların hiçbiri, salt CHP oyuyla kazanmadı seçimi; Kürtler de oy verdi ülkücüler de oy verdi, dindar insanlar da oy verdi. Bunların hepsi bir koalisyondu. İstanbul’da CHP’nin oyu %30 iken, İmamoğlu neredeyse onun iki katı oy aldı. “Ben CHP’nin adayıyım” diye insanların gözüne çok batırılırsa –ki şu an öyle– bu, ona ödünç oy vermiş olan seçmeni de itecek bir tavır. Çok bâriz yanlışlar yapılıyor ve neden yapılıyor bilmiyorum. 

CHP’nin seçim stratejisini ayrıca sormayı düşünüyorum. Ama demin bahsettiğim, Fatih Erbakan’ın telaffuz ettiği ilçeler başta olmak üzere, CHP, bütün bu yaşananlara rağmen, elindeki ilçeleri koruyup İstanbul’da üzerine ilçe alabilir mi sence?

Başsoy: Alabilir. Meselâ Fatih’teki başkan adayı Mahir Polat çok iyi bir aday. Ben Beyoğlu’nda oy veriyorum, Beyoğlu adayı İnan Güney çok doğru bir aday. Üsküdar’da Sinem Dedetaş öyle. Kezâ Şişli adayı Resul Emrah Şahin. Bu insanlar iyi eğitimli, okumuş etmiş, bilgili ve belediye bürokrasisinde kendilerini kanıtlamış insanlar. O yüzden Genel Merkez desteklerse, olur. Kösteklerse olmaz. Nötr kalsa yine olur. Hiç olmazsa gözükmese ortada.

O zaman genel stratejiye bakalım. Açıkçası ben şu âna kadar CHP’de seçim stratejisi diye bir şey görmedim. Adayları bir türlü açıklayamadılar filan. Ama bu arada Ekrem İmamoğlu’nun “Tam Yol İleri” sloganını görüyorum. Mansur Yavaş kendisi bir şeyler yapıyor, tamam. Ama bir bütünlük yok. Çünkü 2019’da CHP’nin bir bütün olarak stratejisi vardı ve o strateji tamâmen adaylar üzerinde inşâ edilmiş, siyâsete değinmeden inşâ edilmiş bir şeydi. Şimdi Murat Kurum benzer bir şey yapıyor sanki. Ama CHP’nin ne yaptığını görmüyorum. Sen ne düşünüyorsun?

Başsoy: Zâten 2019’da o stratejiyi söylediğim için kabul etmişlerdi beni. Farklı olan oydu. Şimdi, 70’li yıllardan kalan aranjman bir şarkıyla tekrar 2014’e dönüldü. 70’li yıllar, CHP seçmenine güzel, tatlı yıllar gibi geliyor, ama Türkiye’nin çok büyük bölümü için, açlık, yoksulluk, gecekonduda tutunma zamanı gibi geliyor. Şimdi yine aynı şey. O zaman, “Bütün dünya bir inansa” şarkısıydı, şimdi yine aynı minvalde bir şarkı. Shiny happy people dünyası. Okumuş, güzel, tatlı insanların dünyası. Ve yine karşı tarafla bir diyalog arayışı yok. 2019’un temel stratejisi, Kılıçdaroğlu’nun, hattâ Aykut Erdoğdu ve Özgür Özel’in hiçbir şekilde konuşmamasıydı. Kitapta da yazmıştım bunu. Neredeyse her gece, bütün işler bittikten sonra yarım saat, “Aman abi, tweet atma, aman bir şey yapma, aman ortaya çıkma” diye onlarla konuşuyordum. Hattâ Özgür Özel, “Yeter artık Ateş! Sevgi kelebeği olduk. 31 Mart olsun da git artık, bir siyâset yapalım” demişti şaka yollu. Kılıçdaroğlu’nu hemen hemen hiç göstermedik. Neredeyse hiç miting yapılmadı. Stratejinin tamâmı belediye başkanlarını kahramanlaştırmak üzerineydi. Çünkü her biri kendi yerinde biliniyor. Biz şimdi İstanbul’da yaşadığımız için İmamoğlu’nu çok iyi biliyoruz. Ankara başkent olduğu için biliyoruz. İzmir büyükşehir olduğu için biliyoruz. Ama meselâ Adana’da Zeydan Karalar acayip bir figürdür oradaki insanlar için. Mersin, memnûniyet listesinde bir numara. Yani en memnun olunan yer. 

Ama burada da talihsiz şeyler oluyor. Mesela Özgür Özel kalkıp, “Seçim sonuçlarında İstanbul ve Ankara’ya güveniyorum” diyor. Yani bu doğru bile olsa, bunu söylememek gerekir. Çünkü Özgür Özel, “İstanbul ve Ankara’ya güveniyorum” dediğinde onlara jest yaptığını düşünüyor. Ama meselâ İzmir’deki Cemil Tugay, “Benden bu kadar emin değiller mi?” diye düşünebilir. İzmirli seçmen de öyle düşünür: “Demek ki İzmir daha tehlikede” diye düşünür. Yani bu statejisizlik, bunu düşünmemek, demlenmemiş olmak… Böyle söyleyince DEM Parti’ye gönderme yapmış gibi oldu, öyle değil ama. Biliyorsun seçimden 3 ay önce kıran kırana bir savaş oldu; kin güdüldü filan. Bu, bunların sonucu. Olmamalıydı.

Ben kurultaydan önce, “Kurultayı kaybeden belli oldu” diye bir şey yazmıştım. Anne, baba, iki çocuktan oluşan prototip bir âile; CHP seçmeni. “Kurultayda kim kazanırsa kazansın onlar kaybedecek” demiştim. Çünkü seçime 3 ay kala kurultay olunca, eğer Kılıçdaroğlu ekibi kazansaydı, belki aynı haksızlıkları, aynı tepeden inme tavırları onlar öteki tarafa yapacaktı.

İlginç ama Erdoğan, beş yıl önceki gibi çok siyâsî argümanlarla sâhaya çıkmadı. En azından şimdiye kadar öyle. Ve sanki çıkmayacakmış gibi duruyor. 

Başsoy: Bu hep zarârına oldu. CHP’ye yarar eğer çıkarsa. “CHP-PKK işbirliği, bölücülük” konularına girerse kendi zarârına olur. Çünkü hiçbir işe yaramadı o söylemler. Geçen seçimde de işe yaramadı. Bana oy vermezseniz doğalgaz olmaz filan gibi şeyler söylediğinde, aklı başında seçmenler –buna AKP’li seçmen de dâhil– gülüp geçiyorlar. Ama belki de derdi 1-2 puan almak. 2019’da İstanbul 13 bin oyla kazanıldı. İstanbul’daki arkadaşlarla bile konuşunca “800 bin oyla kazandık” diyorlar. Hayır, 13 bin oyla kazandınız. 31 Mart seçimi baz olması lâzım. İkinci seçim çok sıra dışı bir durumdu. İkinci seçimde insanlar, çok büyük bir haksızlık yapıldığı için, büyük bir öfkeyle sandığa gitti. O, baz alınacak bir şey değil. Sonuçta İstanbul kıl payı kazanıldı. Ama şimdi, o kıl payı kazanılmışlıkta etkili olan başat faktörler şu an yoklar. İYİ Parti yok, DEM Parti yok, küçük partiler yok. Geriye kalan sâdece İmamoğlu’nun başarısı. İmamoğlu’nun başarısıyla bunu nötrleyeceğini varsayıyoruz. Ben nötrleyecek kadar başarılı olduğunu düşünüyorum. 

Durum bu kadar kritikken neden biraz daha politik davranılmıyor? Meselâ bâzı yerlerdeki belediye başkanlarının değişmesine, o ilçelerdeki insanlar da hiç ses çıkartmadı. “Çok iyi oldu” dediler. Ama bâzı yerlerde bu öyle olmayabiliyor. O zaman, o şehirde, o ilçede yoksun. O ilçede esas olan, politik güçler, afiş asacak güçler. İnsanlar bu afişleri şöyle düşünüyorlar: Bir parti afişi asar, altı ay boyunca o afiş orada kalır zannediyorlar. Öyle bir şey yok. Her gece o afişler kopartılıyor. Her gece. Şimdi Mart ayında göreceksiniz, her gece bütün afişler yırtılır, sabah 05.00’te tekrar afiş asılır. Biz baktığımızda hâlâ aynı afiş zannederiz, ama hep değişmiştir. Şimdi onu yapacak adamlar nerede? Diyelim Sarıyer’de afiş asılacak. Nerede o insanlar? Onların hepsi Sarıyer Belediyesi’nin çevresinde yaşıyor. Şimdi onların birçoğu belki de bu işlere katılmayacak. İşte bu işi zora sokmaktır. Buralarda anlamıyorum bunu. Tamam, değişim çok önemli, ama bu kadar sert mi olmalıydı? “Her yerde de bu kadar aday değişmeli miydi?” kısmına Bursa örneğini vereyim: Meselâ Bursa’da üç ilçenin başkanı birden değişiyor. Zaten Büyükşehir elinde değil. Bizi izleyen Bursa’dan arkadaşlar gidip bir baksınlar, CHP’nin afişi yok. 

Bursa’yı, Balıkesir’i, Denizli’yi AKP, Manisa!yı MHP almıştı diye hatırlıyorum. 

Başsoy: Evet, Manisa’yı MHP almıştı. Aslında Denizli’de cumhurbaşkanlığı seçiminde oralar kazanıldı. Daha çok Kılıçdaroğlu oy aldı oradan. 

Peki, oraları alma ihtimâli var mı CHP’nin?

Başsoy: Balıkesir’i alma ihtimâli var. Benim bildiğim, Balıkesir bayağı yüksek gözüküyor. Çünkü geçen seçimde de bir haksızlığa uğramıştı; Lütfü Savaş durumu gibi bir şey olmuştu orada, İYİ Parti’nin zorlamasıyla. Ama Ahmet Akın orada çok seviliyor. Bursa’da Mustafa Bozbey kazanabilecekken, ilçelerdeki bu komple değişim olunca, kim ne kazanacak? Bursa 4 milyonluk bir şehir. Hangi parayla neye yetecek? Meselâ CHP’nin hiç olmadığı ya da çok güçsüz ilçeler var Bursa’nın doğusunda; çok yüksek oy oranlarıyla kaybediyorlar seçimi. Oralara hangi güçle gidecek? Eskiden Nilüfer Belediye Başkanı şunu diyebilirdi: “Bize bir araba ayarlasana”, “Şu yemeğin parasını ödesene”. Bu bile bir şeydir. Şu an hiç öyle bir şey yok. Her şeyin bu kadar değişmesi, işi gereksiz yere zora sokmaktır. Bence buna gerek yoktu.

Peki, ne bekliyorsun bundan sonra? Aslında demin söylediğin, Özgür Özel’in başkanlığını kanıtlamak istemesi hususu önemliydi. 

Başsoy: Onu şu an kanıtlamasın işte. İyi bir seçim sonucu gelince kanıtlamış olacak zâten. Ama iyi bir seçim sonucu gelmesi için, şu anda perde arkasında durması gerek. Çok önde duruyor, durmamalı. Çok fazla politik, gündemi öne taşıyan lâflar söylüyor. Yerel seçim yapıyoruz. Yerel seçim bâzen çok basit şeylerle kazanılır. Hattâ hatırlarsanız, cumhurbaşkanlığı seçiminde Muharrem İnce kampanyasında, “Bedâva çay kahve yapacağım” diyerek akıl almaz bir oy artışı sağlamıştı. Yani insan hayâtıyla ilgili ufacık şeyler seçim kazandırıyor yerel seçimlerde. O yüzden böyle bağıra bağıra, sürekli sesi bağırmaktan tahriş olmuş biçimde duracağına, alsın ıhlamuru, içsin kenarda dursun; işi belediye başkanlarına bıraksın.

Anladığım kadarıyla miting de yapmasınlar diyorsun.

Başsoy: Bence yapmasınlar. 2014’te, yapılan her mitingde CHP’nin oyu düştü. Meselâ Kılıçdaroğlu Ordu’da mitinge geldi. Ben yine ulaşamıyorum kendisine. Seyit Torun arkadaşım olduğu için tesâdüfen oraya denk gelmiştim. O âna kadar Ordu’da CHP’nin oyu, atıyorum 50 diyelim. Miting yaptı, oyu 40’a indi. Çünkü sürekli, tapelerden şundan bundan bahsetti. Yani yerel seçimle hiç ilgisi olmayan şeylerden bahsetti. Şimdi de aynı 2014 kafası var. Yerel seçimle ilgisi olmayan bir gündemi zorla itiyor. Üç ay sonra konuş bunları. Meselâ şu anda emekliye zam yapıyor, doğalgaz fiyatlarını baskılıyor, doları artırmıyorlar. Dolayısıyla insanların büyük bir kısmı öyle çok acayip kaotik bir şey hissetmiyor. Zâten var olan yoksulluk aynen devam ediyor. İnsanların daha fazla hissettiği bir yoksulluk, ya da bir panik durumu yok. Şimdi durum bu haldeyken, bu politik şeyi bu kadar öne çıkartmak, bir politik figür olarak Özgür Özel’in öne çıkması, bence İmamoğlu başta bütün belediye başkanlarına zarar. Tabiî bu kendisine de zarar. Çünkü 1 Nisan’da, kaç belediye kazanıldı, kaç belediye kaybedildi, skor tablosuna bakılacak. Yani bu galibiyetin veya mağlûbiyetin sorumlusu genel başkan olacak.

Sonuçta bu seçimde herhalde en önemli husus, “İstanbul’da kim kazanacak? İmamoğlu mu Murat Kurum mu?” meselesi. Ben bugün Yeniden Refah Partisi’nin İstanbul Büyükşehir Belediyesi adayı Mehmet Altınöz’le canlı yayın yaptım burada. Yeniden Refah Partisi çok kritik ve yükselişte olan bir parti. Yeniden Refah Partisi’nin Murat Kurum’a kaybettirme ihtimâlinden bahsediliyor. Böyle bir durum var mı, katılır mısın bu görüşe?

Başsoy: Böylebir durum var, evet. Aslında bütün partiler ayrışmış olsa çok derdimiz olmazdı. Ama şu anda AKP-MHP koalisyonu var orada. İlk defa böyle bir ayrışma oldu, bir noktada tutmadı o denge. Bu da Yeniden Refah Partisi’nin kendine boşluk yaratması ortamını oluşturdu. Ama tabiî 31 Mart’a kadar bunlar değişebilir de. 

Evet. Sen de o şüpheyle bakanlardansın.

Başsoy: Tabii, son âna kadar değişebilir bunlar. O yüzden belki bu süreçler biraz öne çıkartılıyor. AKP, liberal görüntü vermekle, Yeniden Refah’a oy kaptırmak arasında böyle bir zikzak yapıyor şu anda. Hani her iki tarafın da bir telâşı var. Sonuçta başkası ne yapar bilmiyorum, ama ben ne yapacağım biliyorum. Ben Beyoğlu’nda CHP adayına oy vereceğim. Büyükşehir’de de CHP adayına oy vereceğim. CHP adaylarının kazanmasının, ülke adına iyi bir şey olacağını düşünüyorum. O yüzden, bu hatâların yapılmaması adına elimden geldiğince konuşuyorum.

Ekrem İmamoğlu İstanbul’u kazanamazsa ne olur?

Başsoy: Horozlar yine öter, martılar yine simit peşinde koşar. Yani hayat devam eder, mücâdele devam eder. Ama keşke öyle bir şey olmasa. Kazanamazsa yine bir balkon travması olur. 30 Mart 2014 gecesi balkona çıkıldığında, aslında bütün çark geri dönmüş oldu; tersine işlemeye başladı. Yine öyle bir balkon gecesi yaşarız. Ben bunun yaşanmasının, demokrasiye ve Türkiye’nin geleceğine zarârı olduğunu düşünüyorum. Bunun AKP karşıtlığıyla filan ilgisi yok. AKP Türkiye’nin bir gerçeği. Oy alıyor, bir şeyler yapıyor, seçmeni ona oy veriyor. Benim bütün bunlarla da bir zorum yok. Sâdece, bu mutlak başarı, toplumun bir kesiminde büyük travmalar yaratıyor. Bu yaratılmasın.

Ayrıca, tekrar tekrar söylüyorum: İmamoğlu çok başarılı bir başkan, kaybetmeyi hak etmiyor. Ben 1988’de İstanbul’a geldim, üniversiteye. Sanıyorum o yıldı ya da bir yıl sonrasıydı, Büyükşehir Belediye Kanunu çıkmıştı. Ben o zamandan beri bütün büyükşehirleri bilirim. Meselâ geçenlerde Kadir Topbaş’ın ölüm yıldönümüydü. Bizler solcu olmamıza rağmen, Kadir Topbaş’a hiç kötü bir lâf söylediğimizi hatırlamıyorum. Kötü çocuk Melih Gökçek’ti. Melih Gökçek herkesle kavgalıydı. Ama Kadir Topbaş efendi bir adamdı. İmamoğlu da imajında o arketiplere sâhip olduğu oranda başarılıydı. Ama siyâsete girdikçe… O yüzden Murat Kurum’un kampanyası “Sâdece İstanbul” sloganı üzerine kurulmuş ya, onun Aşil topuğundan, en zayıf yerinde vurmaya çalışıyor; “Ben sâdece İstanbul’la ilgileneceğim” diyerek. Bu hâliyle bile İstanbul’la çok ilgilenmiş ki İmamoğlu, bence hiçbir belediye başkanının yapmadığı kadar değişti, dönüştü İstanbul; çok güzelleşti, birçok yer farklılaştı. Şu çay-kahve içilen yerlerde bile, sâdece Kadıköy’de, Bebek’te yaşayan zengin insanlar filan değil, arka mahallelerde, Bağcılar’da, Esenler’de de aynı durum var. Yani daha yoksul yerlerde de artık eskiden olmayan şeyler var ve hepsinde de İstanbul Büyükşehir’in emeği var, imzâsı var, alın teri var. O yüzden ben, hakkaniyet adına seçmenlerin İmamoğlu’na oy vereceğini düşünüyorum.

Evet, burada noktayı koyalım. Ateş İlyas Başsoy’la, 31 Mart seçimlerinde CHP’yi, CHP’nin yerel seçim adaylarını ve kampanyasını konuştuk. Kendisine çok teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.